Ödülün zararları

Çocuklara ödül verilmeli mi? Ödül zararlı mı? Yapılan çalışmalar koşula bağlı olarak verilen ödüllerin yapay sevgi göstergesi olduğunu söylüyor. 

Yazı: Burçin Öztınaz/Bebeğimle Elele

“Ödül, koşul koyduğu için çocuğun gerçek sevgiyi yaşamasını engelliyor ve değersizlik duygusu oluşturuyor” diyen Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat, kitabı ‘Beni Ödülle Cezalandırma’da mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin prensiplerini paylaşıyor.“Ödül neden tehlikelidir?” sorununun cevabını net bir şekilde veren, okurken bolca altı çizilen ve “Ben de bunu yapıyordum, ne kadar yanlışmış” dedirten örnekleriyle kitap sadece yanlışları göstermiyor, aynı zamanda adım adım ne yapılması gerektiğini de anlatıyor. Dr. Bolat’ın ödül kavramı hakkında söyledikleri çocuğunuzla ilişkinizle büyük değişimlere neden olacak.

Yazılarınız sosyal medyada çokça paylaşılıyor. Bunun sebebi sizce ne?
Bunun sebebi şu bence; doğru bildiğimiz yanlışları söylüyorum. İnsanlar farklı şeyler duyuyor. Farklı şeyler duymakla kalmıyorlar, bir de bunun altı bilimsel araştırmalarla ve gerçek vakalarla dolduruluyor. Bu da ilgi çekiyor.

Raflarda yerini alan bu ilk kitabınız için nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz?
Aslında on yıldır ödülün zararlarını anlatıyordum. Ama kitap için ayrı ve çok detaylı bir araştırma sürecine girdim. İki yıl boyunca son 70 yılın bütün literatürünü taradım. Psikoloji, eğitim bilimleri, sosyoloji, sosyal psikoloji, ekonomi, antropoloji, sinir bilim... Sonra onları grupladım. On yıldır bu kavramlara aşina olduğum için zaten birçok örnek vardı kafamda. Örneklerle bunları birleştirdim. Daha sonra sıra bunu akıcı bir şekilde yazmaya, kurgulamaya geldi. Bilimsel araştırmalar, gerçek vakalar ve akıcı bir dil... Bu üçünü bir araya getirmeye çalıştım.

Ödül nedir ve neden motivasyonunu düşürür?
Ödül ve hediye farklıdır. Ödülle emek de farklıdır. Ödülün tanımı bile sıkıntı yaratıyor. Anne diyor ki: “Çocuğum sınıfı geçince tablet alacağım.” Tablet almayı sınıfı geçmesine bağladığın zaman bu ödül olur. Ben çalışıyorum, karşılığında para alıyorum. Bu ödül değildir, emeğinin karşılığıdır. Ödülde bir koşul olması gerekiyor. Zaten sıkıntı da burada. Gerçek sevgide koşul var mıdır? Yoktur. Ödülde koşul var mıdır? Vardır. O zaman ödül bir yapay sevgidir.

Bunu konuyla ilgili kitapta çok güzel örnekler var. Birini burada da anlatır mısınız?
Küçük bir örnekle anlatmak gerekirse, çocuğa babası diyor ki: “Sınıfı geçersen seni Disneyland’a götüreceğim.” Bir başka arkadaşı çocuğa “Biz yazın Disneyland’a gideceğiz” dediğinde çocuk, “Onlar her koşulda gidiyor. Babam beni her koşulda neden götürmüyor? Neden karşılığında bunu istiyor?” diye düşünüyor ve “Ben babam için her koşulda Disneyland’a gidecek kadar değerli değilim” düşüncesiyle değersizlik duygusu başlıyor çocukta. Gerçek sevgi kişilerle ilgilenir, yapay sevgi davranışlarla ilgilenir. Ödül, yapay sevgi sistemi oluyor. Anne ya da baba çocuğuna koşul koymuş oluyor. “Bunu yaparsan, senin istediğin şeyi yapacağım.” “Peki, ben olduğum için benim istediğim şeyi neden yapmıyor acaba?” düşüncesiyle yapay sevgi bu ilişkiye giriyor.

Sosyal ödülden bahsediyorsunuz kitapta. ‘Aferin’ demek, takdir etmek... Bunlar da yanlış mı, bunlardan da uzak durmak mı gerekiyor?
Övgü sosyal ödüldür. Mesela çocuk bir şeyi iyi yapınca anne der ki: “Aferin, çok iyi yaptın!” Bu, çocukta onaylanma ihtiyacı doğurur. Çocuk başka bir iş yaptığı zaman kendisine ‘Bu iyi mi, kötü mü?’ diye sorma ihtiyacı duymaz. Bunun yerine hemen annesine gösterir. Annenin görüşü kendi görüşünden daha önemlidir çünkü. Çocuk bir süre sonra işlerini övgü almak için yapar. Dahası çocuk bir iş yapınca, bu işi iyi ya da kötü olarak yargılamasını istemem. Örneğin, çocuk masayı toplamaya yardım ettiyse, bunu iyi ya da kötü yapması önemli değildir. Önemli olan çocuğun ailenin bir ferdi olarak sorumluluklarını yerine getirmesidir. Çocuğu yargılayarak, onda kaygı yaratmak yanlıştır.

Hiç mi ‘Aferin’ demeyeceğiz?
Aferin kelimesini nasıl kullandığınıza bağlı. Övgüyse zararlıdır, geribildirimse değildir. Örneğin, “Aferin çok güzel olmuş” demek övgüdür. “Aferin, çizgileri paralel çizmişsin” demek geribildirimdir.

Kitapta iç motivasyon ve dış motivasyonun farkından bahsediyorsunuz. Bunların farkını ve önemini anlatabilir misiniz?
Dış motivasyon dışarıdan gelen motivasyondur. Bu durumda çocuk bir işi sevdiği için değil, dışarıdan bir zorlama ya da taleple yapar. İç motivasyon ise kimse görmese bile sadece sevdiği için, ilgi duyduğu için ve kendi değeriyle örtüştüğü için yapmaktır. Öğrenmeyi seven bir çocuk ödevini yapar, öğrendiği zaman onun keyfini almaya başlar. Mesela ben kitap okuduğum zaman kime gösteriyorum bunu? “Anne ben kitap okudum” mu diyorum. Hayır! Ben öğrenmek istiyorum. Kafamdaki merak duygusunu gidermek istiyorum. İşte bu iç motivasyon.

Peki ailelerin iç motivasyonu arttırabilmek için yapabilecekleri bir şey var mı? Yoksa iç motivasyon içten gelen bir şey mi?
Özellikle öğretmenlerin, sonrasında da ailenin yapabileceği çok şey var. Mesela çocuk ödev yaptığı zaman “Ödevini yaptın, aferin” dersen iç motivasyon ölür. Ödevi araca dönüştürmüş olursunuz. “Bu ödevde ne öğreniyorsun?” diye sormak ve beraber deney ya da keşfetme sürecine girmek, iç motivasyonu arttırır.

Keşfetme ve öğrenme nasıl sağlanır?
Mesela desin ki “Ödevde ne öğreniyorsun?” Mesela çocuk da “Yükseklikle ağırlık arasındaki ilişkiyi öğreniyorum.” demiş olsun. Aferin yerine “Aaa nasıl bir ilişki varmış? Bence bir deney yapmamız lazım! Hadi farklı ağırlıktaki cisimleri alalım, evin terasına çıkalım. Sonra ben aşağıya ineyim, bırakalım bakalım hangisi en önce düşecek?” denilirse çocukta öğrenme zevki başlamış olur. Bunun için anne ve babanın zaman ayırması gerekli.

Ödül vadetmek, sürekli daha iyisini, pahalısını, renklisini, yenisini almak zorunluluğunu doğuruyor... Bunun başka zararları da var mı?
Mesela okullarda yıldız veriyorlar çocuğa. Bir iş yapıyor yıldız veriyorlar, bir iş daha yapıyor, bir yıldız daha alıyor. Yıldız anlamını kaybediyor artık. Çocuk diyor ki, “O zaman iki yıldız istiyorum.” Bu sadece çocuklar için geçerli değil, bir araba alıyorsunuz, daha iyi araba, daha iyi araba sonu yok. Bir noktadan sonra girdaba girersiniz. Çünkü onu sürekli arttırmanız gerekir. Ödülde de durum aynı. Aynı ödül aynı etkiyi yaratmaz. O zaman da girdap başlar. Bu durum ayrıca etik ahlaksızlığa da neden olabilir. Düşünsenize, ana okullarında çocuklar birbirlerinin yıldızlarını çalmaya başlıyor! Şirketlerde de benzer şeyler oluyor. Bir örnekte bezelye ayıklıyorlar, içinden böcekler çıkıyor, şirket diyor ki: “Bulduğunuz her böcek başına ödül vereceğiz. Beş tane böcek buldunuz ödül; 10 tane buldunuz daha fazla ödül! Sonra ne oluyor? İnsanlar evden ceplerinde böcek getiriyorlar, bezelyenin içine atıyorlar. Ahlaksızlık ortaya çıkıyor. İtfaiyeciler söndürdüğü yangın başına para alırsa kendisi bilinçli yangın çıkarabiliyor, hastanelerde gereksiz ameliyatlar yapılabiliyor. Hepsi ödülün ahlaksızlığı nasıl geliştirdiğine dair örnekler.

Peki çocukta sorumluluk bilincini geliştirmek için aileler ne yapacak?
Sorumluluk bilincinin oluşması için üç adım var: Birincisi evde kurallar net olacak, bir düzen olacak. Çünkü kuralını koymadığınız bir şeyin bedelini ödetemezsiniz. Yani evde bir düzen olacak. Düzen olmayan evi nehrin üzerinde olan ama korkuluğu bulunmayan bir köprüye benzetebilirsiniz. Kurallar belliyse ve çocuk ona rağmen ödevini yapmıyorsa, erken yatmıyorsa, yemeğini yemiyorsa, anneler çoğunlukla ödülle ya da cezayla yaptırmaya çalışıyor. Hiç kendine sormuyor, “Benim çocuğum neden ödevini yapmıyor acaba? Benim çocuğum neden yemeğini yemiyor, sorunu ne acaba? Çocuğun ihtiyacı ne acaba?” diye... İkinci adım problem çözme. Çocuk bir işi yapmıyorsa ilk önce sorarsınız, anlarsınız neden yapmıyor diye. Anne “Çocuğum ödevini yapmıyor” diyorsa, çocuğa sormalı. Çocuk “Sıkılıyorum” diyorsa, neden sıkıldığını keşfetmeye çalışmalı. Belki bildiği konular olduğu için sıkılıyor. O zaman öğretmenle konuşulup herkesin seviyesine göre ödev vermesi istenebilir. Kuralların net olmasına ve problem çözmeye rağmen çocuk ödev yapmıyorsa, yani çocuğun ihtiyacını anladınız, yardımcı oldunuz, öğretmenle konuştunuz mesela seviyesinde ödev verdi ama hala yapmıyor. O zaman da ceza değil, bedel ödemesi gerekiyor. Ceza ve bedel arasında fark var. Ceza dışarıdan gelen bir yaptırımdır, bedel davranışın kendi içinde vardır. Siz uçağa saatinde gitmezseniz ne olur? Uçağı kaçırırsınız. Bu, bedeldir. Havayolu size “Zamanında gelmediniz, sizin elektriğinizi keseceğiz” derse bu ceza olur ama bu da saçma bir şeydir, olmaz. Çocuğa verilen cezalarda çoğunlukla işte buna benzer bir durum oluyor ve çocuk “Ne alakası var!” diyor. Ödevle bilgisayarın ne alakası var? Çocuk yemek yemiyorsa ya aç yatar ya da kendi yemeğini kendi yapar. İşte bu, bedeldir.

Mesela çocuk bir resim yaptı size gösterdi. “Aferin, çok güzel olmuş” demek yerine “Sence nasıl olmuş?” derseniz, çocuk anlatmaya başlar.

Ceza ile bedel arasındaki ayrım çok önemli değil mi?
Aslında bedel kelimesi yanlış anlaşılıyor. Çünkü Türkçe’de bedel ödetmek diye olumsuz bir kelime var. Demek istediğim çocuğun kendi davranışlarının sonucundan sorumluluk alması. Örneğin, çocuk eve geç geldi ve yemek saati kaçtı. Annesinden yemek istiyor. Anne isterse, yemeği yapabilir. Zaten onaylanma ihtiyacı olan anneler çocukların her istediğini yapar. Bu da çocuğa zarar verir. Ama kendi işi varsa, bir birey olarak sınırlarını çizmelidir ve demelidir ki “Şu anda çalışıyorum. Sen yemeği ısıtıp yesene.” Geç gelmenin sonucu budur. Çocuk her istediğinde anne ona yemek yaparsa, o zaman hem çocuğa emek vermemeyi hem de sorumsuzluğu öğretir. Çocuğun sorumluluğunu almış olur. Birçok anne maalesef bedeli, ceza gibi kullanıyor. Örneğin çocuk geç gelir ve anne sert bir tonla der ki “Geç geldin. Kendi başının çaresine bak. Git kendin ye.” Çocuk bunu ceza olarak algılar ve annesi tarafında değer verilmediğini düşünür.

Aileler nasıl geri bildirimlerde bulunmalı? Birkaç örnek verebilir misiniz?
Mesela çocuk bir resim yaptı size gösterdi. “Aferin, çok güzel olmuş” demek yerine “Sence nasıl olmuş?” derseniz, çocuk anlatmaya başlar. “Güzel olmuş” dedi mesela, “Bunu güzel yapan nedir sence?” diye sorduğunuzda çocuğa kendini anlatma şansı verirsiniz, bu öz değerlendirmedir. Özdeğerlendirme şansı verdikten sonra, siz kendi geribildiriminizi verebilirsiniz. Örneğin, “Farklı renkler kullanmışsın” diyebilirsiniz.


ÖDÜL VERİNCE ÖDEV ARAÇ OLUR!
Ödül neden motivasyonu azaltıyor?
“Ödevini yaparsan bilgisayarla oynayabilirsin” deniyor mesela çocuklara. Burada ödev araca dönüşüyor. Araç mı, değerlidir amaç mı? Amaç değerlidir, ödev sadece kendi içinde değerlidir ve yapılması gerekir. Ama ödül vererek ödevi siz araç konumuna dönüştürürsünüz. Araç konumuna dönüştürdüğünüz anda çocuğun ona ilgisi azalır, hatta motivasyonu varsa onu bile kaybeder. Gerçek hayatta insanların sevdikleri işler için onlara ödül verilmez. Çocuğa “Oyun oynarsanız sana bunu vereceğim” demezsiniz. Oyun zaten keyfidir. Ödül vadedildiğinde çocuk der ki: “Bu iyi bir şey olsaydı, ben bunu zaten yapardım.” 

ÇOCUĞU SUÇLU HİSSETTİRMEK
Türkiye’de ailelerin çocuk yetiştirirken yaptığı en sık yaptığı hatalar neler sizce?
Çocukta suçluluk duygusu uyandırma çok fazla var. “Bak o kadar çalışıyoruz seni özel okullara gönderiyoruz, sen ödevini yapmıyorsun!” Bu, suçluluk duygusu. Kontrol çok fazla var. Anne övgüyü de ondan kullanıyor, çocuğu kontrol etmek için... Anne-baba kendi eksikliklerini gidermek için çocuk kendine bağımlı olsun diye sürekli suçlu hissettiriyor, çocuğun duygularını sürekli manipüle ediyor.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil