Pozitif yakışıklı!
Pek çoğumuz onu ilk kez ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisinde fark etti. ‘Kim bu yakışıklı?’ diye spot ışıkları üzerine çevrildi. Şimdiyse ‘Kaçak Gelinler’ dizisiyle adından söz ettiriyor. Furkan Andıç’ı yakın markaja aldık.
Tiyatro oyunculuğu yapmak isteyerek kurmuşsunuz hayallerinizi. Tiyatroya ne kadar yakınsınız?
Maalesef yakın değilim şu anda. Dediğim gibi okul ve iş zaten birbirini çekiştiriyor ve arasında kalıyorum. Tiyatro da üzerinde çalışılması, zaman harcanması gereken bir şey ve onu bir aralığa sıkıştıramam. Yaptığım işle gurur duymam, başarılı olmam gerektiği için olmayacak bir duaya amin demem. Hiçbir şeyi, sadece denemek için yola çıkmayanlardansınız siz o zaman... Evet denemek için yola çıkmam.
Nasıl bir çocukluktunuz peki?
Sokak çocuğuydum. Sabah 09.00 gibi evden çıkar akşam 22.00 gibi geri dönerdim. Annesi camdan bağırınca ‘bir yarım saat daha’ diye cevap veren çocuklardandım. Çok güzel bir ailenin sokak çocuğuydum. Renkli bir ailede yetiştim. Acıbadem’de oturuyorduk, dört yaşımdayken Ataşehir’e taşındık. Hala orada oturuyoruz ve görüştüğüm 20 yıllık arkadaşlarım var.
Aile, evlilik gibi kavramlar sizin için nerede duruyor hayatta?
Uzak, çünkü yapmayı planladığım, hayalini kurduğum çok fazla şey var. Aile kavramı için önce kendimi tatmin etmem lazım, hayatın içinde ne kadar var olduğumu bilmem gerekiyor. Çok büyük konuşmamak lazım ama niyetim istediğim noktaya geldikten, istediğim başarıyı elde ettikten sonra bu işlere girmek. Mesela gezmek, görmek istediğim çok yer var ve iki kişi olunca bu planlar olamayabiliyor, planlar tutmayabiliyor. Ben özgür ruhlu, başına buyruk bir adamım. Gitmek istediğim zaman beni tutan bir engelin olması beni yavaşlatabilir gibi geldiği için aile kurmak bana şu anda biraz uzak.
İkili ilişkilerde ne kadar romantiksiniz?
Romantik bir adam değilim galiba ama sürpriz yapmayı, şaşırtmayı çok severim. Mesela evden çıkıyorum derim ama saklanırım, gitmem, orada kalırım. Çok anlamam o işlerden ama romantizm böyle bir şeyse, romantik bir insanım. Bir ilişki yaşıyorsanız onun sizden sıkılmaması lazım. Tabii ki normal karakterlerinizi yaşayacaksınız ama gittiğiniz çizgiden arada bir sapıp şaşırtıp tekrar yolunuza devam etmeniz gerekiyor. Hiç çiçek almam ama o gün olmayacak bir yerdedir, hiç beklemez, oraya çiçek gönderirim mesela. Yapmışımdır.
Bir ilişkide karşınızdaki insandan buz gibi soğumanıza ne sebep olur?
Kıskançlık.
Yazı: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Serhat Hayri/Studio Plus
Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek söze başlayacak olursak Furkan Andıç yakışıklı, çok yakışıklı! Elbette onu sadece bu kalıba sığdırılan ünlüler sınıfına sokmayacağız. Çalışkan ve yetenekli bir adam aynı zamanda. Gençliğinin verdiği enerjiyle hayatını inşa etmek için çok uğraşıyor. Okul, basketbol takımı, dizi çekimleri… Çekim için buluştuğumuzda o da pek çoğumuzu vuran nezleyle baş etmesine rağmen keyifle verdi pozlarını. Andıç, hasta olduğu için “Kusura bakmayın biraz hastayım ama” diyerek güne başlayacak kadar ince bir adam. Ne istediğini çat diye söyleyebilecek kadar da rahat ve özgüven sahibi. Karizmasının sırrı da burada yatıyor bizce. Ancak konu aşka gelince asla tek kelime etmiyor. Kulislerde uzun süredir rol arkadaşı olan Deniz Baysal’la birlikte olduğu konuşulsa da, Andıç, özel hayatı sorulduğunda konuyu değiştirenlerden. Anlatmaktan çekindiğinden değil, anlatmayı tercih etmiyor! Ne diyelim kızlar, adam, adam gibi adam! Siz sevgilisi yokmuş gibi ona aşık olmaya devam edin bizce.
Kamera karşısına geçtiğiniz ilk dizi ‘Kolej Günlüğü’nden bu yana neler değişti hayatınızda?
‘Kolej Günlüğü’nden bu yana patlama yaratacak büyük bir işim olmadı, ‘Kaçak Gelinler’e kadar. ‘Umutsuz Ev Kadınları’ benim ön planda bulunduğum bir proje değildi, senaryoyu destekleyen bir karakterim vardı. Fakat şimdi hayatımın değiştiğini görebiliyorum. Mesela önceden otobüs kullanıyordum şimdi kullanamıyorum. Aslında bu beni çok sevindiriyor, mutlu ediyor, motive oluyorum insanların bu yaklaşımlarını gördükçe. Sosyal medyadan da inanılmaz destek görüyor proje.
Oyunculuk konusunda istediğiniz yere vardınız mı yoksa daha pişmeniz gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Daha değil. Her zaman için daha iyisi vardır. Benim kendimle olan savaşım bu. Her projede kendimi bir öncekinden daha iyi görmeliyim. Kendimi izlediğimde bir gelişim olduğunu görüyorum ama her zaman için daha fazlasına ihtiyacım var diye düşünüyorum.
Peki bunun için neler yapıyorsunuz?
Şu anda oyunculuk eğitimi için çok fazla fırsatım yok açıkçası. Hem iş hem üniversite devam ediyor. Sezon sonunda Amerika’ya gidip kamera önü oyunculuk dersi almayı istiyorum. Burada da aldım fakat orada teknik açıdan daha yüksek ve kalifiye öğretim görevlileri olduğunu düşünüyorum.
Bitmeyen bir üniversite durumunuz var galiba… Nedir son durum?
Aslında üçüncü üniversitem bu ama henüz bitmiş değil. İlkini Kiev’de okudum. İki sene sonra Bilgi Üniversitesi’ne geçtim. Şimdi Yeditepe Üniversitesi’nde Görsel İletişim ve Tasarım Bölümü’nde okuyorum. Kısmetse ikinci sınıfa geçeceğim ama öğrencilik gerçekten güzel bir meslek. Aslında şaka gibi bir durum daha var. 94’lü kardeşim de bu sene üniversiteye başladı. Birlikte mezun olacağız galiba. Diplomam olmasını istiyorum benim için üniversite önemli bir şey.
Peki bu okul serüveni içinde oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?
Tiyatro yapmak istiyordum, önceliğim oydu aslında fakat 2007 yılında bir arkadaşımın ablası beni zorla bir ajansa yazdırdı. Kiev’den döndükten sonra da 6-7 reklam filminde rol aldım bu ajans aracılığıyla. ‘Kolej Günlüğü’ dizisi içinde yeni yüzler, isimler aranıyordu. Biraz şans, biraz doğru zamanda doğru yerde olmak biraz da fırsatı değerlendirerek başladım bu işe. Hatta ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisi için ‘Kolej Günlüğü’nün ardından bana İngiltere’deyken teklif geldi. Demek ki birileri benden konuşmuş, bir şeyler başarmışım ve hiçbir deneme çekimine katılmadan İngiltere’den geldiğim gibi kostüm provasıyla başladım işe.
Kadınlar size bayılıyor! Gördüğünüz ilgi sizi mutlu ediyor mu?
Hepsi çok tatlı, çok şekerler hepsine teşekkür ediyorum ilgilerinden dolayı ama bazıları beni korkutuyor. Mesela sete geliyorlar ziyarete. Gerçekten içten seviyorlar, farkındayım. Bazıları sus pus oturuyor. İsmini bile söylemiyor. Çabalıyorum, konuşmak için ama yok ses çıkmıyor. Sonra evde klavyenin başına geçince ‘seni yerim, parçalarım’ diye yorumlar yazıyorlar. Bu tezat bana korkunç geliyor. Bu sakinliğin içinde ne yatıyor? Bu kız büyüyünce nasıl biri olacak? Ama seviyorum her şeye rağmen bu ilgiyi. Beni çok motive ediyor. Para dışında bana en büyük getirisi bu. Bir şey yapıyorum ve bu insanları mutlu ediyor. Bu mutluluğun karşılığında da beni seviyorlar. Bundan iyi bir şey olamaz herhalde.
Kolay karar verebilir misiniz, yoksa kararsız mısınız?
Büyük bir karar ise düşünürüm. Mantığıma uyduğu anda karar vermişim demektir. Hata yaptım, yapmadım değil. Bir şeye mecbur kalarak ‘evet’ diyebilirsiniz ya da o anki durumla a’yı seçmişsinizdir ama b’de de aklınız kalır. Keşke b’yi seçseydim diye düşünürken a demişsinizdir çoktan. Böyle bir durum yaşadığım oldu.
İnsanlara kolay güvenir misiniz?
Güvenirim ama birlikte ne kadar zaman harcadığımıza, neler paylaştığımıza bakarım önce. Kimseye negatif yaklaşmam. Yeni tanıştığım çoğu insana da pozitif yaklaşırım. Biraz insan sarrafı olma durumum var. Kolay güvenirim, zor kırılırım ve kırıldıktan sonra da affetmem zaman alabilir. İşkence çektirmem insana ama olmamasını tercih ettiğim insanlar var hayatta. Çok azdır ama var.
Neyi asla affetmezsiniz?
Yalanı. Küçüğü de rahatsız eder, ama büyüğünün affı yok. Aptal yerine konmak gibi geliyor bana ve hiç hoşlanmam.
Sinirlendiğiniz zaman kendinizi nasıl sakinleştirirsiniz?
Uzaklaşırım. Orada bulunmam çünkü bilirim, orada durursam kalp kırarım ve kalp kırmaktan hiç hoşlanmam. 24 yıllık hayatımda benden nefret eden çok az insan vardır.
Hayatınızın odak noktası artık oyunculuk mu yoksa başka planlarınız var mı?
Şimdilik oyunculuk. Aslında benim kırılma noktam Kiev diye düşünüyorum, biraz ani bir karardı. Ben ortaokuldan beri basketbol oynuyorum ve bütün hayatınız basketbol oynayarak geçince doğal olarak derslerden geri kalıyorsunuz. Bu yüzden sınav notum çok yüksek değildi. Ben de yük olmamak için Kiev’e gidip okuyayım dedim. Sınavsız geçiş yapılabilecek okulları araştırdım ve bir ay sonra iki arkadaş Kiev’deydik. Kiev’de hayatın düzenlenmeye ve şekillenmeye başladı çünkü çok zorluk çektim. 17 yaşında dilini bilmediğim bir ülkede hayat kurmaya çalışıp, okula gidiyordum. Değişik bir kültür ve buna adapte olmak gerçekten zordu ama benim kırılma noktamdı. Bana çok şey kattığını düşünüyorum o dönemin. Yoksa ben başaramayacağım bir işin içine girmem. Oyunculuk konusunda da belki özgüvenim tam oturmamış olsaydı, ‘Kolej Günlüğü’ dizisi için aynı adımı atmazdım ya da girdikten sonra bende bir şeylerin eksik olduğunu görürlerdi ve başka biriyle çalışmak isterlerdi. Oraya ‘ben bu işi yapacağım’ diyerek gittiğim için oldu, tabii biraz da şanslı bir gündü.
‘Kaçak Gelinler’ kariyerinizde nasıl bir etki yaratacak sizce?
Oynadığım karakteri seviyorum. Hem benim hem de seyircinin yüzünü güldürüyor. Bir işi severek ve isteyerek yaptığınız zaman da o hayatınızda her zaman güzel bir anı olarak kalıyor.
Sosyal medya hesapları üzerinden çok fazla yorum alıyor diziniz. Bu sizi ne kadar etkiliyor?
Çok güzel yorumların yanı sıra kötü yorumlar da var ama bunların birçoğu sadece yazmak için yazılıyor. Kalbinin kötülüğünden değil ama sadece bir şey yazmış olmak için yazıyorlar. Senaryoyla, bizimle alakalı. Aslında konuyla ilgili bir fikri yok, bizi gerçekten tanımıyor. Dizideki senaryoyla gerçek hayat arasında çok ciddi bir fark var. Çok takılmıyorum ama genel olarak yanlış bir şey bu.
Setinizde acı bir olay yaşandı. Üç gün uykusuz çalıştığı için bir set çalışanı hayatını kaybetti. Siz genel olarak setlerin çalışma koşullarıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Gerçekten çok üzgünüm. Bu sektördeki eminim her dizi bizden az çalışmıyordur. 120 dakikalık bir dizi çekiyoruz ve beş gün çalışıyoruz. Tabii ki bu beş gün içinde bir gün sabahlamamız gerekebiliyor ve herkes bunu bilerek bu işe giriyor. Bu acı olayın bizim çalışma saatlerimizle ve yapım şirketiyle bir alakası yok. Başımız sağ olsun ama konuyu şöyle özetleyeyim; talihsiz bir olay ve kader demekten başka bir şey gelmiyor kimsenin elinden. Bu konu açıldıkça da eminim ailesi çok üzülüyordur. O yüzden bu konu hakkında pek konuşmuyorum. Yazılanlara gerçekten çok üzüldüm ve sinirlendim. Genel olarak sistemden bahsedecek olursak elbette birçok sorun var. Fakat bunlara çözüm getirmek için yapım şirketlerinin, kanalların, çalışanların, oyuncuların hep birlikte büyük bir adım atması gerekiyor.
Sezonda yeni bir proje, yenilik var mı gündeminizde?
Şu an yok. Hala bir sinema filminde yer almadım. Gelen teklifler çok içime sinmedi. Daha iddialı senaryosu olan bir dramla ilk filmimi çekmeyi çok isterim.
En çok hangi özelliğinizle övünürsünüz?
Çalışkanımdır, pozitifimdir. Sette de uzun saatler çalıştığımızda işe yarıyor. Çünkü herkes yoruluyor ve enerjileri düşüyor, o zamanlarda birinin neşeli ve enerjik olması gerekir ki ortam yumuşasın, kafalar dağılsın. Genel hayat için de geçerli bu söylediğim. Hayatın içinde bir sürü sorun var. O yüzden birinin keyifli olması güzel bir şey.
Hayatınızdan çıkarmak istediğiniz bir özelliğiniz var mı?
Vicdan duygumu biraz törpülemek isterdim. Mesela bir şey söylerim, üzerinden zaman geçer, karşımdaki onu çoktan unutur. Ben kendi kendime vicdan yaparım, acaba yanlış anlamış olabilir mi diye düşünürüm. Sonra gider sorarım ve aslında onun söylediğim şeyi çoktan unuttuğunu, hatırlamadığını ya da önemsemediğini görürüm. Ama öbür türlü de içim rahat etmez; çünkü kalp kırmayı sevmem.
Sizin kalbiniz en çok ne için kırılır?
Aptal yerine konulduğum zaman kırılır.
Şu aralar vicdanınızı en çok ne rahatsız ediyor?
Annem ve babamla fazla vakit geçirememem.
Hiç unutamadığınız film repliği hangisi?
‘Hayat Güzeldir’ filminde baba ve oğul arasında geçen bir konuşma;
Giosue: Baba buraya köpekler ve Yahudiler giremezmiş.
Guido: Bu dükkanın sahibini tanırım, köpeklerden korkar. Senin korktuğun bir hayvan var mı?
Giosue: Örümcek.
Guido: O zaman biz de dükkanımızın kapısına örümcekler ve Vizigotlar giremez yazalım.
Maalesef yakın değilim şu anda. Dediğim gibi okul ve iş zaten birbirini çekiştiriyor ve arasında kalıyorum. Tiyatro da üzerinde çalışılması, zaman harcanması gereken bir şey ve onu bir aralığa sıkıştıramam. Yaptığım işle gurur duymam, başarılı olmam gerektiği için olmayacak bir duaya amin demem. Hiçbir şeyi, sadece denemek için yola çıkmayanlardansınız siz o zaman... Evet denemek için yola çıkmam.
Nasıl bir çocukluktunuz peki?
Sokak çocuğuydum. Sabah 09.00 gibi evden çıkar akşam 22.00 gibi geri dönerdim. Annesi camdan bağırınca ‘bir yarım saat daha’ diye cevap veren çocuklardandım. Çok güzel bir ailenin sokak çocuğuydum. Renkli bir ailede yetiştim. Acıbadem’de oturuyorduk, dört yaşımdayken Ataşehir’e taşındık. Hala orada oturuyoruz ve görüştüğüm 20 yıllık arkadaşlarım var.
Aile, evlilik gibi kavramlar sizin için nerede duruyor hayatta?
Uzak, çünkü yapmayı planladığım, hayalini kurduğum çok fazla şey var. Aile kavramı için önce kendimi tatmin etmem lazım, hayatın içinde ne kadar var olduğumu bilmem gerekiyor. Çok büyük konuşmamak lazım ama niyetim istediğim noktaya geldikten, istediğim başarıyı elde ettikten sonra bu işlere girmek. Mesela gezmek, görmek istediğim çok yer var ve iki kişi olunca bu planlar olamayabiliyor, planlar tutmayabiliyor. Ben özgür ruhlu, başına buyruk bir adamım. Gitmek istediğim zaman beni tutan bir engelin olması beni yavaşlatabilir gibi geldiği için aile kurmak bana şu anda biraz uzak.
İkili ilişkilerde ne kadar romantiksiniz?
Romantik bir adam değilim galiba ama sürpriz yapmayı, şaşırtmayı çok severim. Mesela evden çıkıyorum derim ama saklanırım, gitmem, orada kalırım. Çok anlamam o işlerden ama romantizm böyle bir şeyse, romantik bir insanım. Bir ilişki yaşıyorsanız onun sizden sıkılmaması lazım. Tabii ki normal karakterlerinizi yaşayacaksınız ama gittiğiniz çizgiden arada bir sapıp şaşırtıp tekrar yolunuza devam etmeniz gerekiyor. Hiç çiçek almam ama o gün olmayacak bir yerdedir, hiç beklemez, oraya çiçek gönderirim mesela. Yapmışımdır.
Bir ilişkide karşınızdaki insandan buz gibi soğumanıza ne sebep olur?
Kıskançlık.
Yazı: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Serhat Hayri/Studio Plus
Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek söze başlayacak olursak Furkan Andıç yakışıklı, çok yakışıklı! Elbette onu sadece bu kalıba sığdırılan ünlüler sınıfına sokmayacağız. Çalışkan ve yetenekli bir adam aynı zamanda. Gençliğinin verdiği enerjiyle hayatını inşa etmek için çok uğraşıyor. Okul, basketbol takımı, dizi çekimleri… Çekim için buluştuğumuzda o da pek çoğumuzu vuran nezleyle baş etmesine rağmen keyifle verdi pozlarını. Andıç, hasta olduğu için “Kusura bakmayın biraz hastayım ama” diyerek güne başlayacak kadar ince bir adam. Ne istediğini çat diye söyleyebilecek kadar da rahat ve özgüven sahibi. Karizmasının sırrı da burada yatıyor bizce. Ancak konu aşka gelince asla tek kelime etmiyor. Kulislerde uzun süredir rol arkadaşı olan Deniz Baysal’la birlikte olduğu konuşulsa da, Andıç, özel hayatı sorulduğunda konuyu değiştirenlerden. Anlatmaktan çekindiğinden değil, anlatmayı tercih etmiyor! Ne diyelim kızlar, adam, adam gibi adam! Siz sevgilisi yokmuş gibi ona aşık olmaya devam edin bizce.
Kamera karşısına geçtiğiniz ilk dizi ‘Kolej Günlüğü’nden bu yana neler değişti hayatınızda?
‘Kolej Günlüğü’nden bu yana patlama yaratacak büyük bir işim olmadı, ‘Kaçak Gelinler’e kadar. ‘Umutsuz Ev Kadınları’ benim ön planda bulunduğum bir proje değildi, senaryoyu destekleyen bir karakterim vardı. Fakat şimdi hayatımın değiştiğini görebiliyorum. Mesela önceden otobüs kullanıyordum şimdi kullanamıyorum. Aslında bu beni çok sevindiriyor, mutlu ediyor, motive oluyorum insanların bu yaklaşımlarını gördükçe. Sosyal medyadan da inanılmaz destek görüyor proje.
Oyunculuk konusunda istediğiniz yere vardınız mı yoksa daha pişmeniz gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Daha değil. Her zaman için daha iyisi vardır. Benim kendimle olan savaşım bu. Her projede kendimi bir öncekinden daha iyi görmeliyim. Kendimi izlediğimde bir gelişim olduğunu görüyorum ama her zaman için daha fazlasına ihtiyacım var diye düşünüyorum.
Peki bunun için neler yapıyorsunuz?
Şu anda oyunculuk eğitimi için çok fazla fırsatım yok açıkçası. Hem iş hem üniversite devam ediyor. Sezon sonunda Amerika’ya gidip kamera önü oyunculuk dersi almayı istiyorum. Burada da aldım fakat orada teknik açıdan daha yüksek ve kalifiye öğretim görevlileri olduğunu düşünüyorum.
Bitmeyen bir üniversite durumunuz var galiba… Nedir son durum?
Aslında üçüncü üniversitem bu ama henüz bitmiş değil. İlkini Kiev’de okudum. İki sene sonra Bilgi Üniversitesi’ne geçtim. Şimdi Yeditepe Üniversitesi’nde Görsel İletişim ve Tasarım Bölümü’nde okuyorum. Kısmetse ikinci sınıfa geçeceğim ama öğrencilik gerçekten güzel bir meslek. Aslında şaka gibi bir durum daha var. 94’lü kardeşim de bu sene üniversiteye başladı. Birlikte mezun olacağız galiba. Diplomam olmasını istiyorum benim için üniversite önemli bir şey.
Peki bu okul serüveni içinde oyunculuk hayatınıza nasıl girdi?
Tiyatro yapmak istiyordum, önceliğim oydu aslında fakat 2007 yılında bir arkadaşımın ablası beni zorla bir ajansa yazdırdı. Kiev’den döndükten sonra da 6-7 reklam filminde rol aldım bu ajans aracılığıyla. ‘Kolej Günlüğü’ dizisi içinde yeni yüzler, isimler aranıyordu. Biraz şans, biraz doğru zamanda doğru yerde olmak biraz da fırsatı değerlendirerek başladım bu işe. Hatta ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisi için ‘Kolej Günlüğü’nün ardından bana İngiltere’deyken teklif geldi. Demek ki birileri benden konuşmuş, bir şeyler başarmışım ve hiçbir deneme çekimine katılmadan İngiltere’den geldiğim gibi kostüm provasıyla başladım işe.
Kadınlar size bayılıyor! Gördüğünüz ilgi sizi mutlu ediyor mu?
Hepsi çok tatlı, çok şekerler hepsine teşekkür ediyorum ilgilerinden dolayı ama bazıları beni korkutuyor. Mesela sete geliyorlar ziyarete. Gerçekten içten seviyorlar, farkındayım. Bazıları sus pus oturuyor. İsmini bile söylemiyor. Çabalıyorum, konuşmak için ama yok ses çıkmıyor. Sonra evde klavyenin başına geçince ‘seni yerim, parçalarım’ diye yorumlar yazıyorlar. Bu tezat bana korkunç geliyor. Bu sakinliğin içinde ne yatıyor? Bu kız büyüyünce nasıl biri olacak? Ama seviyorum her şeye rağmen bu ilgiyi. Beni çok motive ediyor. Para dışında bana en büyük getirisi bu. Bir şey yapıyorum ve bu insanları mutlu ediyor. Bu mutluluğun karşılığında da beni seviyorlar. Bundan iyi bir şey olamaz herhalde.
Kolay karar verebilir misiniz, yoksa kararsız mısınız?
Büyük bir karar ise düşünürüm. Mantığıma uyduğu anda karar vermişim demektir. Hata yaptım, yapmadım değil. Bir şeye mecbur kalarak ‘evet’ diyebilirsiniz ya da o anki durumla a’yı seçmişsinizdir ama b’de de aklınız kalır. Keşke b’yi seçseydim diye düşünürken a demişsinizdir çoktan. Böyle bir durum yaşadığım oldu.
İnsanlara kolay güvenir misiniz?
Güvenirim ama birlikte ne kadar zaman harcadığımıza, neler paylaştığımıza bakarım önce. Kimseye negatif yaklaşmam. Yeni tanıştığım çoğu insana da pozitif yaklaşırım. Biraz insan sarrafı olma durumum var. Kolay güvenirim, zor kırılırım ve kırıldıktan sonra da affetmem zaman alabilir. İşkence çektirmem insana ama olmamasını tercih ettiğim insanlar var hayatta. Çok azdır ama var.
Neyi asla affetmezsiniz?
Yalanı. Küçüğü de rahatsız eder, ama büyüğünün affı yok. Aptal yerine konmak gibi geliyor bana ve hiç hoşlanmam.
Sinirlendiğiniz zaman kendinizi nasıl sakinleştirirsiniz?
Uzaklaşırım. Orada bulunmam çünkü bilirim, orada durursam kalp kırarım ve kalp kırmaktan hiç hoşlanmam. 24 yıllık hayatımda benden nefret eden çok az insan vardır.
Hayatınızın odak noktası artık oyunculuk mu yoksa başka planlarınız var mı?
Şimdilik oyunculuk. Aslında benim kırılma noktam Kiev diye düşünüyorum, biraz ani bir karardı. Ben ortaokuldan beri basketbol oynuyorum ve bütün hayatınız basketbol oynayarak geçince doğal olarak derslerden geri kalıyorsunuz. Bu yüzden sınav notum çok yüksek değildi. Ben de yük olmamak için Kiev’e gidip okuyayım dedim. Sınavsız geçiş yapılabilecek okulları araştırdım ve bir ay sonra iki arkadaş Kiev’deydik. Kiev’de hayatın düzenlenmeye ve şekillenmeye başladı çünkü çok zorluk çektim. 17 yaşında dilini bilmediğim bir ülkede hayat kurmaya çalışıp, okula gidiyordum. Değişik bir kültür ve buna adapte olmak gerçekten zordu ama benim kırılma noktamdı. Bana çok şey kattığını düşünüyorum o dönemin. Yoksa ben başaramayacağım bir işin içine girmem. Oyunculuk konusunda da belki özgüvenim tam oturmamış olsaydı, ‘Kolej Günlüğü’ dizisi için aynı adımı atmazdım ya da girdikten sonra bende bir şeylerin eksik olduğunu görürlerdi ve başka biriyle çalışmak isterlerdi. Oraya ‘ben bu işi yapacağım’ diyerek gittiğim için oldu, tabii biraz da şanslı bir gündü.
‘Kaçak Gelinler’ kariyerinizde nasıl bir etki yaratacak sizce?
Oynadığım karakteri seviyorum. Hem benim hem de seyircinin yüzünü güldürüyor. Bir işi severek ve isteyerek yaptığınız zaman da o hayatınızda her zaman güzel bir anı olarak kalıyor.
Sosyal medya hesapları üzerinden çok fazla yorum alıyor diziniz. Bu sizi ne kadar etkiliyor?
Çok güzel yorumların yanı sıra kötü yorumlar da var ama bunların birçoğu sadece yazmak için yazılıyor. Kalbinin kötülüğünden değil ama sadece bir şey yazmış olmak için yazıyorlar. Senaryoyla, bizimle alakalı. Aslında konuyla ilgili bir fikri yok, bizi gerçekten tanımıyor. Dizideki senaryoyla gerçek hayat arasında çok ciddi bir fark var. Çok takılmıyorum ama genel olarak yanlış bir şey bu.
Setinizde acı bir olay yaşandı. Üç gün uykusuz çalıştığı için bir set çalışanı hayatını kaybetti. Siz genel olarak setlerin çalışma koşullarıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Gerçekten çok üzgünüm. Bu sektördeki eminim her dizi bizden az çalışmıyordur. 120 dakikalık bir dizi çekiyoruz ve beş gün çalışıyoruz. Tabii ki bu beş gün içinde bir gün sabahlamamız gerekebiliyor ve herkes bunu bilerek bu işe giriyor. Bu acı olayın bizim çalışma saatlerimizle ve yapım şirketiyle bir alakası yok. Başımız sağ olsun ama konuyu şöyle özetleyeyim; talihsiz bir olay ve kader demekten başka bir şey gelmiyor kimsenin elinden. Bu konu açıldıkça da eminim ailesi çok üzülüyordur. O yüzden bu konu hakkında pek konuşmuyorum. Yazılanlara gerçekten çok üzüldüm ve sinirlendim. Genel olarak sistemden bahsedecek olursak elbette birçok sorun var. Fakat bunlara çözüm getirmek için yapım şirketlerinin, kanalların, çalışanların, oyuncuların hep birlikte büyük bir adım atması gerekiyor.
Sezonda yeni bir proje, yenilik var mı gündeminizde?
Şu an yok. Hala bir sinema filminde yer almadım. Gelen teklifler çok içime sinmedi. Daha iddialı senaryosu olan bir dramla ilk filmimi çekmeyi çok isterim.
En çok hangi özelliğinizle övünürsünüz?
Çalışkanımdır, pozitifimdir. Sette de uzun saatler çalıştığımızda işe yarıyor. Çünkü herkes yoruluyor ve enerjileri düşüyor, o zamanlarda birinin neşeli ve enerjik olması gerekir ki ortam yumuşasın, kafalar dağılsın. Genel hayat için de geçerli bu söylediğim. Hayatın içinde bir sürü sorun var. O yüzden birinin keyifli olması güzel bir şey.
Hayatınızdan çıkarmak istediğiniz bir özelliğiniz var mı?
Vicdan duygumu biraz törpülemek isterdim. Mesela bir şey söylerim, üzerinden zaman geçer, karşımdaki onu çoktan unutur. Ben kendi kendime vicdan yaparım, acaba yanlış anlamış olabilir mi diye düşünürüm. Sonra gider sorarım ve aslında onun söylediğim şeyi çoktan unuttuğunu, hatırlamadığını ya da önemsemediğini görürüm. Ama öbür türlü de içim rahat etmez; çünkü kalp kırmayı sevmem.
Sizin kalbiniz en çok ne için kırılır?
Aptal yerine konulduğum zaman kırılır.
Şu aralar vicdanınızı en çok ne rahatsız ediyor?
Annem ve babamla fazla vakit geçirememem.
Hiç unutamadığınız film repliği hangisi?
‘Hayat Güzeldir’ filminde baba ve oğul arasında geçen bir konuşma;
Giosue: Baba buraya köpekler ve Yahudiler giremezmiş.
Guido: Bu dükkanın sahibini tanırım, köpeklerden korkar. Senin korktuğun bir hayvan var mı?
Giosue: Örümcek.
Guido: O zaman biz de dükkanımızın kapısına örümcekler ve Vizigotlar giremez yazalım.