Röportaj: Festival gibi Almila Ada
Oyuncu Almila Ada, yaşamının kıyısında biriktirdiği incelikli hayallerini ve ruhunun derinliklerinden dolup taşan özgürlük dansını daha iyi bir versiyonunu yaratmak için kullanıyor. Şimdi, ritimlerin biricik özgünlüğünde gerçek Almila Ada’yı daha yakından tanıyoruz.
RÖPORTAJ: SİMAY ENGÜR
FOTOĞRAF: JİYAN KIZILBOĞA
STYLING: ŞEYMA ARSLANER
SAÇ: HÜSEYİN AÇIKGÖZ
MAKYAJ: AYNUR KABAK
FOTOĞRAF ASİSTANLARI: MUSTAFA BERBER, CİHAN ERKEN
STYLING ASİSTANLARI: ECE AKARSU, DENİZ İNAL
DİJİTAL İÇERİK KOORDİNASYONU: BARAN ALIŞKAN
VIDEO: UMUT SAKALLIOĞLU
Üç Kız Kardeş dizisinde bir yaşam romantiği diyebileceğimiz Dönüş karakterini canlandıran Almila Ada’yı, iki sezondur içten bir hikayenin başrolünde izliyoruz. Çocukluğunun hafıza eşiğinde ilk sırada tüm zarafetiyle duran bale hayatı ve yurt dışındaki başarılı bale kariyerinin ardından, bir oyuncu olarak da zarif ve disiplinli yükselişine tanık oluyoruz. Bu günlerde, Ayvalık’ta devam eden dizi çekimlerinin yanı sıra; ailesi, sevdikleri ve sahibi olduğu online okul Pointe Stüdyo için İstanbul-Ayvalık arasında tempo tutuyor ve en çok da daha sakin geçecek yaz günlerinin gelmesini iple çekiyor. Bu kez kapak çekimi için İstanbul’a geldiği bir günün sabahında, uçaktan iner inmez stüdyoda buluşuyoruz. Özgür kalabalık, müzik ve dans üçlüsünden ilham aldığımız kapak çekimimize, kocaman gülümsemesi ve doğallığında dans eden enerjisiyle tam uyum sağlayan Almila Ada ile ritmi yüksek bir sahicilikle sohbetimize başlıyoruz. Bu dansa, davetlisiniz.
Çocukken hepimizin hayal gücü en el değmemiş halinde, bahanelerden uzak, sınırsız ve hatta yetişkinlerin gözünde komik… Siz o zamanlarda en çok neyin hayalini kuruyordunuz?
Avrupa’da balerin olmanın hayalini kuruyordum. Benim çocukluğum, erken yaşta baleye başladığım ve sevdiğim için hep derslerle geçti. Ama o kadar yoğun antrenmanlara ve disipline rağmen çok seviyordum. Konservatuarına girip, tam zamanlı orta okul eğitimime başladığım an; büyüdüğümde Avrupa’da okuma ve dans etme hayalim için hazırlanmaya başladım. Konservatuarda liseyi bitirdiğim yaz, eğitimim için İngiltere’ye taşındım. Eğer çok ister ve çok çalışırsak, hayaller ya da hedefler gerçek oluyor.
“Bale, insanın hayatındaki tüm duyguların birer yansımasıdır.” diyor Agnes de Mille. Peki, balede hangi duyguları ifade etmek sizin için daha önemli ve bu duyguları nasıl aktarıyorsunuz?
Klasik bale eserinde, canlandırdığım karakterlere ve hikayenin duygusuna göre şekilleniyor bu konu. Asıl hedef, ‘bu kızın derdi ne, ne hissediyor ne yapmak istiyor ve amacına doğru giderken neler yaşıyordu?’ oluyor. Gerçek hayatta akla gelen hangi duygu varsa konuşmadan, sahne üzerinde dans ederken ve mimiklerle izleyiciye anlatmak amaç oluyor. Aslında kamera önü bir iş yapmadan önce, senaryo okurken nelere dikkat edip canlandırmak istiyorsam bale yaparken de aynısıydı. Provalar, dersler ya da antrenmanlar sırasında ise kendimi o gün nasıl daha özgür hissediyorsam hareketleri o şekilde yapıyordum. Çok severek yaptığım bir meslek olduğu için hatırladığım her anı, mutlu ve heyecanlı.
16-17 yaşımda tek başıma yurt dışına taşınıp, çok bireysel bir sanat dalı olan bale ile ilgilendiğim için hiçbir zaman çok sosyal biri olmadım.
Bugüne dek baleyle olan ilişkinizi düşününce, size kattığı en büyük süper güç nedir?
Disiplin. Gerçekten çocukluktan bu yana elimi attığım her işi vaktinde ve en iyi şekilde yapmaya gayret göstermek içimden gelen bir refleks gibi sanırım. Bir diğeri ise mental sağlık diyebilirim. Çok büyük bir yarış içinde eğitim aldığım ve ‘daha iyisini yapabilirsin’ diyerek geçirdiğim günlerin arasında bir çocuk olarak yıpranıyordum. Ağlamaların ve sinirlenmelerin ardından yine de işime küsmeden sarılabilmeyi öğrenmiştim. Şimdi, oyunculuk yaparken de çok yoğun olduğum ve çektiğimiz sahnenin içime sinmediği günlerde, kendimi dağıtmadan toparlamaya çalışıyorum. Her seferinde kolay olmasa da bale geçmişim sayesinde biraz daha dayanıklıyım sanırım.
Erken yaşlarda sanatla karşı karşıya kalınca ‘çocuk gibi merak etme meziyeti’ devam ediyor sanki, siz ne dersiniz? Merak, bir çocuk gibi hala peşinde olduğunuz bir his mi?
Evet. Ben ailemin de desteğiyle istediğim her hobiyle tanışıp, denemiş bir çocukluk yaşadım. Adada büyüdüğüm için hayvanlar ve doğa ile birlikte büyüdüm. Bale haricinde; kitaplarla, resim yaparak, müzik ile ilgilenerek ve yazılar yazarak büyüdüm. Sessiz bir çocuk olmama rağmen hep sorarak ve merak ederek öğrendim. Şimdi hala vaktim oldukça yeni yerler, yeni şeyler öğrenmeye ve keşfetmeye çalışıyorum. Dünya, sonsuz bir deniz …
En eski ‘mutlu’ hatıranız nedir?
Bir sürü anı geliyor aklıma, mutlu bir çocuktum. Aklıma şu anda ilk gelen: Adadaki evimizin duvarları badana olmadan birkaç gün önce, annem resim malzemelerimi çıkarır, hazırlardı. Ben, boyumun yettiği kadar tüm cepheye resimler yapardım. Annem, babam çok beğenirdi. Küçücük bir çocukken duvarları rengarenk boyamak, çok özgür ve mutlu hissettiğim anlardan biriydi.
İki sezondur devam eden Üç Kız Kardeş dizisinde ‘Dönüş’ karakterine hayat veriyorsunuz. Bana kalırsa dizisinin en derinlikli karakteri Dönüş. Karakterin ismi de bir o kadar tılsımlı. Bu karakteri canlandırmanın, bir oyuncu olarak sizdeki en heyecan verici yanları neler?
Dönüş karakteri, kitapta ailesinin hikayesinin kurucusu ve dile getireni... Gençliğinden itibaren günlüğüne not aldığı duygu ve anıları, yetişkin bir anne olana kadar yazdığı hikayeleri izliyoruz aslında onun gözünden. Teklif ilk geldiği zaman, hem bir genç kızı hem de zaman atlamasından sonra yetişkin bir anneyi canlandıracak olmak heyecanlandırdı beni. İki aynı ama bir o kadar da farklı kadını yaratmak, hem zor hem de bir o kadar şanslı bir rol bence. Umarım ilerleyen bölümlerde, hikayenin o kısmına da eşlik edecek izleyicilerimiz.
Üç Kız Kardeş dizisi, oyunculuk kariyerinizde nerede duruyor? Size neler kattı?
İki sezondur başarılı reytingler alan bir proje oldu. Keyifli ve saatlerce de olsa çalışması kolay bir set. Dilerim ki izleyenlerin hafızasında ileride iyi bir yer ve yüzlerinde tebessüm bırakacak bir karakter canlandırıyorumdur.
Bugüne dek, oyunculukla ilgili hayallerinize gölge düşüren; ama sonrasında sizi daha kararlı adımlarla yola devam ettiren bir zorluk yaşadınız mı? Çünkü “Bizi durduran, yürütür” aslında...
Hayır yaşamadım. Proje seçerken, senaryo okuma kısmına çok özen gösteriyorum. Hikayenin ve karakterin bana hitap ediyor olmasına, daha önce canlandırdığım karakterlerden farklı olmasına özen gösterdim hep. ‘Evet’ ya da ‘hayır’ dediğim birçok projenin ardından tereddüt etmedim hiç. Açıkçası o yüzden de olumsuz bir etki hissetmedim.
Bireysel sınırlarınız olarak tanımlayabileceğiniz, söz konusu onlar olduğunda asla taviz vermeyeceğiniz karakteristik özellikleriniz var mı?
Karakteristik bir özellik denebilir mi bilmiyorum; ama yeni tanıştığım insanlar, dışarıdan bakıldığında soğuk durduğumu düşünüyorlar. Bu durum, aslında o kişilerden hoşlanmadığım ya da ilgilenmediğim için değil de o sırada, o kişiyi tanımaya çalıştığımdan kaynaklanıyor. Yakın çevrem, küçük bir daireden oluştuğu için; aradaki güven ve sevgi ilişkisi oluşmadan kimseyle ‘canım, cicim’ olamıyorum. Tek çocuk olduğum için de olabilir. 16-17 yaşımda tek başıma yurt dışına taşınıp, çok bireysel bir sanat dalı olan bale ile ilgilendiğim için hiçbir zaman çok sosyal biri olmadım.
Hangi tür davranışlar, o insandan koşarak uzaklaşmanıza sebep olur?
Koşarak uzaklaşmak derecesinde değil; ama olmadığı biri gibi (negatif anlamda) gözükmeye çalışan insanlar oluyor. Benim gözümde o kişi muhtemelen birçok şeyi abartıyor, yalan söylüyor, kendisiyle barışık değil ve çevresine karşı saygı duymuyordur.
Jean-Paul Sartre ‘sevmek, bir sevilme projesidir’ diyor. Bu bir alışveriş meselesi mi sizce de? Aşkta dengeyi bulmak mümkün mü?
Bence mümkün. İlişkide aşk, güven, sorumluluk, sevgi, hoşgörü gibi her şey karşılıklı olduğu zaman; özel ve doğru dengede oluyor. Her an veya her gün terazi dengede olamıyor tabii ki… Hayatın koşuşturmasıyla gelen birçok sebepten dolayı denge kayıyor. Önemli olan, iki kişinin o dengeyi düzeltmek ve korumak için gösterdiği özenden ve verdiği değerden geçiyor.
Şu sıralar sizi en çok ne heyecanlandırıyor?
Yaz tatil planlarım, yaz için görüştüğümüz diğer projeler, ailem ve sevdiklerimle rahatça evimde geçireceğim anılar!
Peki, yaz planlarınızda neler var?
Haziran başında Madrid’e gitmek istiyorum. Geçen ay diziden ayırabildiğim üç günümü Barselona’da geçirdim ve çok sevdim. Bu sebeple tatile girer girmez Madrid’i de görmek istiyorum. Daha sonrası için henüz net bir plan yapmadım. Görüşmeleri devam eden projelere göre plan yapacağım.
Geleceğe dair en büyük endişeniz nedir?
Gündemimizden dolayı endişelenmek için çok fazla sebebimiz var. Hem bireysel hem toplumsal hem de dünya için; gelecek kaygılarını düşünmeye çok mesaim kalmıyor. Dürüst olmak gerekirse…
İlişkide aşk, güven, sorumluluk, sevgi, hoşgörü gibi her şey karşılıklı olduğu zaman; özel ve doğru dengede oluyor.
‘İşte yaşamak bu’ dediğiniz anlarda genellikle nerede ve ne yapıyor olursunuz?
Komik ya da kimisi için sıkıcı gelebilir ama bu aralar evime girdiğim an bile ‘işte yaşamak bu, hayat böyle huzurlu olmalı’ diyorum. Ama daha genel olarak düşünürsem; turist olarak gezerken, güzel bir yemek yediğimde ve orada havanın değiştiğini hissettiğim her an ‘işte yaşamak bu’ diyorum.
Sanatın pek çok dalıyla olduğu gibi müzikle de temasınız var. Konser, kalabalık, müzik, festival… Bu kelimeler size nasıl hissettiriyor ve aklınızda ilk anda neler canlanıyor?
Kalabalık ortamlara girmeyi çok seven biri değilim. Ama çok sevdiğim bir müzisyenin ya da grubun konserlerine ve Coachella gibi bir festivale katılmak için kesinlikle o kalabalığa karışıp, şarkılar söylemeyi düşünmek bile iyi hissettiriyor.
Modaya mesafeniz nasıl, trendleri takip eder misiniz? Yoksa tarz, stil, giyinme konusunda bildiğini okuyanlardan mısınız?
Annem, inanılmaz tarz sahibi bir kadın. Onun kızı olduğum için kendime yakıştırdığım bir günlük stil ve tarz hep oldu. Genellikle annem gibi, yaz-kış elbise kombinlemeyi seviyorum. İngiltere’de öğrenciyken, derslerimden biri de moda ve tekstildi. Tasarlamayı, dikmeyi ve koleksiyon oluşturmayı öğrenirken, modaya ilgim çok artmıştı. Londra’dayken alışverişte çok vakit harcıyordum. Son birkaç senedir, ‘modayı daima takip ediyorum’ dersem yalan olur. Çünkü biraz sürdürülebilir modaya düşkünüm. Sürekli yeni bir şeyler almak ve modası geçince dolabın köşesine atmak, bana göre değil artık. Hızlı moda, yani fast fashion dediğimiz kavramın verdiği zararları artık hepimiz biliyoruz. Gerçekten çok beğenip, ihtiyacım olduğunu düşünmeden alışveriş yapmamaya özen gösteriyorum. Dolaplar dolusu kıyafetlerimi, çeşitli hallerde kombinlemek daha iyi hissettiriyor.
Almila’nın ‘imza aksesuarı’ diyebileceğimiz bir şey var mı?
Küpe takmayı çok seviyorum. Set harici ise bileğimden ve boynumdan çıkarmadığım iki takı var. Bana iyi hissettirdiklerine inanıyorum.
‘Onsuz asla’ dediğiniz güzellik rutinleriniz neler?
Yaz-kış güneş kremi sürmek, bir numaram. Sonrasında, set veya özel gün haricinde makyaj yapmamak ve mutlaka temizleyip, nemlendirip uyumak geliyor. Cilt, dışarıdan ziyade içeriden temizlenen bir şey bence. O yüzden bol sebze, yeşillik ve meyveler ile dengeli beslenmek cildim için önemli diyebilirim. Bir de çok fazla ürün ya da marka değiştirmeden, cilt tipime uygun ve sevdiğim ürünleri kullanıyorum.
Oyunculuk konusunda yakın gelecekteki hedefiniz nedir? Neyi başarırsanız ya da nasıl bir projede yer alırsanız sizi çok mutlu eder?
Şu an oynadığım dizinin ardından atacağım ilk adım farklı, daha önce canlandırdığım karakterlere benzemeyen, senaryosu ile beni etkileyecek, bir amacı olan ve o amaca ulaşmaya çalışan yeni karakterler için senaryo okumak olur. Black Swan gibi bir balerinin psikolojisi üzerinden çıkacak bir hikayede ya da Red Sparrow gibi aksiyon, dans ve dövüş sahnelerinin bir arada olduğu bir projede yer almak hayalim.
Çok büyük bir yarış içinde eğitim aldığım ve ‘daha iyisini yapabilirsin’ diyerek geçirdiğim günlerin arasında bir çocuk olarak yıpranıyordum. Ağlamaların ve sinirlenmelerin ardından yine de işime küsmeden sarılabilmeyi öğrenmiştim.
SERBEST ATIŞ
- İstediği yere ışınlanmayı ve uçmayı keşfeden ilk insan olmak isterdim.
- Mustafa Kemal Atatürk ile bir anım olsun isterdim.
- Çocukları ya da hayvanları yaralayanların yok olmasını isterdim.
- Villanelle (Killing Eve) karakterini ben canlandırmak isterdim.
- Daha yeşil bir dünya için, bireysel olarak hepimizin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini herkesin anlamasını isterdim.