Yani gerçekten sabahları delirmek istiyorum. Aslında geceden deliriyorum da, sabahları iyice deliresim var.
Her gece yatarken sabah işe ne giyeceğimi düşünüyorum.
Düşünmekle de kalmıyorum, kalkıp onu bunla eşleyip deniyorum.
Karar veriyorum.
Kararı veriyorum ve yatıyorum.
Daha yatağa girer girmez kaşıntı başlıyor kafamda.
‘Yok yok, o olmaz. Başka bir şey mi giysem acaba?’
Oysa bu saçmalıkları düşünmek istemiyorum.
Uyumak istiyorum!
Kendime bir sürü telkinde bulunuyorum:
‘Yonca hala mı be kızım bu sorun, bırak artık bu giyim kuşama bağlı etiketleri, ne giyersen giy, geç!’, ‘Yonca hele sabah olsun, elbet bulursun bi şey…’ gibi gibi.
Ama gerçekler bunlar değil ki!
Akşam beğendiğim ve karar verdiğim şey, nedendir bilinmez, sabah olunca kötü geliyor gözüme.
Sabahları çirkin bir kadın oluyorum kendime. Ne giysem olmuyor. Ya da giyiyorum ama, bence asla o ortam için doğru seçim olmuyor. Ya da bana öyle geliyor.
Ya çok gereksiz şıkım, ya çok paspal, ya da gereksiz bir şekilde farklı. Olmuyor dostum, olmuyor, bilmem ne yapmalı? Öyle sıkılıyorum ki sabahları kıyafet seçme derdinden cıscıbıldak fırlayasım geliyor sokağa, yapsam olmaz mı?
Dolap bana bakıyor ben dolaba.
Çocuklar bekliyor yola çıkmak için orada, ben cinnet halinde odada. Saçımı başımı yolasım geliyor sabahları odamda.
Bir sürü şey var, hiçbiri bir işe yaramıyor ama.
Bence sorun gerekli gereksiz bir sürü şeyin olması aslında.
Sonuçta işe giyebilecek olduğum çok fazla seçeneğim yok. Ama bu da bir sorun çünkü iş kıyafeti hep çok sıkıcı ve gri…
Sabah ayna karşısında delirmeyen kadın var mı ki?
Gelenler geldi, ben de ne var ne yok verdim, gitti.
Derdim bitti.
Teşekkürler...
Nike bu sene Avrasya Maratonu’na inanılmaz kaliteli bir sponsorluk yaptı. Verdikleri tişörtler harika! İnsanın giyesi de geliyor, koşası da! Avrasya giderek daha güzel bir organizasyon olma yolunda. Çok mutluyum.
Yonca “oley”