Sahi, mutlu aşk şarkılarına ne oldu
Günümüz aşk şarkıları neşesini hangi ara kaybetti? Melodi ve sözleriyle bizleri hayaller kurmaya değil de, ayrılık acısına ya da karşılıksız aşkın çıkmazına iten cümleler ne zaman bu kadar popüler oldu? Hafife almamamız gereken bu değişimi inceliyoruz.
Gözlerinizi kapatıp bir şarkıyı sonuna kadar, değiştirmeden, en son ne zaman dinlediniz? O müzikle beraber umutlu hayaller ne zaman kurdunuz? Cevabınız geçmişe doğru gidiyor değil mi? Çünkü günümüz melodileri bunun için pek elverişli değil sanki? En azından mutlu playlist’ler ve mutlu hayaller için yeterli değil.
O zaman sıradaki şarkılar tüm okurlarımıza geliyor. Lütfen sayfayı zamanı gelince değiştiriniz. Aşk, psikoloji, sosyoloji, popüler kültür ve hatta dönem incelemesiyle beraber şimdinin yükseleni rap-arabesk müziğini mercek altına aldık. Bu kez gelin hızlı tüketmeden, yavaş yavaş ilerleyelim.
70’lerden günümüze doğru geldiğimizde, rap-arabesk müziğin toplumun genelinde yaptığı etkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle arabesk müzikle ilgili yaygın bir yanılgı var; ona dikkat çekmek isterim. Arabesk müzik ‘kaybedenlerin’ müziği olarak görülüyordu. Oysa zaman içerisinde arabeskin yükselişini analiz eden müzikologlar ya da etnograflar arabeskin çok daha farklı bir macerası olduğunu gösterdiler. Keyboard ya da bas gitar gibi batılı enstrümanları kullanmakla kalmıyor, düzenlemelerde çok sesliliğe hayli yaklaşıyordu. Buna bir de önde gelen arabesk müzik besteci, şarkıcılarının Almanya ve benzeri ülkelerde ‘gurbetçilik’ deneyiminden geçmiş olmalarını da eklersek ileri-geri, batı-doğu ayrımlarının hayli yanlış olduğunu görürüz. Arabesk ile kıyasladığımızda rap müziğin öyküsü biraz daha farklı gelişti dememiz mümkün. Rap müzik de arabesk gibi kentli bir müzik, onun da kökenleri gurbetçiler. Kartel ve benzerleriyle gelen ilk dönem biraz da müzik endüstrisinin desteğiyle yükselen rafine ya da temiz sayılabilecek bir müzikti; biraz da yapay kaldığını kabul etmek gerek. Ancak yakın dönemde daha sık kulağımıza çarpan müzik, ABD’deki siyahi nüfusun isyanını dile getiren müziğe çok daha yakın. Bunun temel sebebinin de özellikle kentlerde, genç nüfusta yaşanan düş kırıklığı olduğunu düşünüyorum.
Rap-arabesk müzik kültürünün yükselmesi, gelecek yıllar içinde toplum yapısındaki sınıfsal çatışmayı daha belirgin hale getirir mi?
Her toplumda ister istemez, bir yüksek bir de alçak kültür çatışması olur. Bazı kültürel pratikler diğerlerine göre daha üstte görülür. Bizim modernleşme maceramızı batılılaşma olarak da okuyabilirsiniz. Batı kültürü daha iyi, daha doğru ve daha güzel olarak görüldü. Bu gerilim sadece doğu ve batı arasında yok. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bile kültürel olarak daha üstün görülen bir merkez ve onun unsurlarına karşı direnen çevre yani taşra bulunmaktaydı. Saray’ın müziği, dili ya da diğer pratikleri daha üstün görülmekteydi. Bizim ‘kulturkampf’ yani ‘kültür çatışması’ adını verdiğimiz bu gerilimin en somut göstergelerinden biri de dil meselesi. Yani o ülkedeki egemen dili nasıl konuştuğunuz. Müzikteki değişimi de bu şekilde yorumlamak lazım. Herhangi bir besteyi kusursuz notalarla, herhangi bir güfteyi hatasız bir vurguyla okumak bir zanaat olsa da; belki bilinçli belki bilinçsiz olarak kırmak, detone olmak ya da bozmak, artık diğeriyle eşit derecede kıymetli görülüyor. Bunu özellikle hem geleneksel medyada hem de sosyal medyada yaygınlaşan mizah anlayışında görebiliriz.
Sizce geçmiş yıllara nazaran daha mutsuz bir toplum muyuz?
Elimizdeki istatistikler bunu gösteriyor. Karşılaştırmalı olarak Türk toplumu mutsuz olsa bile bunu kolayca söyleyen bir toplum değil. Buna rağmen araştırmalarda en mutsuz toplumlardan biri olarak gözüküyoruz.
Geçmişin mutlu aşk listelerinden, günümüzde rap-arabesk şarkılara evrilmesi, son yıllardaki depresyon artış hızına bağlı olabilir mi?
Hemen hemen her toplumda depresyon hızında artış var. Dünyanın her yerinde yapılan çalışmalar 2000’li yıllardan itibaren giderek artan oranda depresyon sıklığı bildiriyor. Özellikle 20 yaş altındaki bireylerde ve kadınlarda depresyon riski giderek artıyor. Yavaş tempo ve minör ton melankolik duyguları derinleştirirken, mutlu aşk şarkılarındaki hızlı tempo ve majör tonlar neşeyi tetikler. Depresyon içinde olsun ya da olmasın, farklı sosyoekonomik gruplardan olan stres altındaki bireyler için mutluluk kadar hüznü de hissetmenin ihtiyacı var. Beyazın parlaklığı en güzel siyahın yanında fark edilir.
Müzik türlerinin insan psikolojisine olan etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müzik her şeyden önce insanlar arasında sosyokültürel bir bağ kurar. Daha uzun süre hatırlanır ve kuşaklar arasında da bir bağ sağlar. 70’li yıllardaki müzik o dönemi gözlemlemeyi, o yıllardaki gençlerin heyecanını, endişelerini, masumiyetlerini, kavgalarını daha iyi anlamamızı sağlıyor. O yılların filmleri, kitapları, şiirleri ve daha birçok sanat eseriyle birlikte bize daha yakın hissettiriyor. Kemal Sunal’lı, Tarık Akan’lı, Filiz Akın’lı, Adile Naşit’li, Münir Özkul’lu filmlerdeki Melih Kibar, Moğollar, Özdemir Erdoğan, Esin Engin, Cahit Oben müzikleri bize toplumsal dayanışma, emek kavgası, aşklardaki masumiyet, hoşgörü gibi kaybettiğimizi hissettiğimiz daha birçok değeri hatırlatıyor. Aynı şekilde arabesk müziğin hayatımıza girişiyle birlikte toplumsal değişimi, o dönemin kaygılarını sosyal problemlerini duygusal olarak da daha iyi anlıyoruz. 70’lerin ‘Bim Bam Bom’, ‘Neler Oluyor Hayatta?’, ‘Hayat Bayram Olsa’, ‘Gençlik Başımda Duman’ gibi şarkıları neredeyse hepimize benzer şeyleri hatırlatıp, benzer bir duygu içine sürükler. 90’ların hit arabesk ve fantezi şarkılarının ‘Hangimiz Sevmedik’, ‘Nikah Masası’, ‘Hain Geceler’, ‘Neden Saçların Beyazlamış’ mevcut hüznümüzü daha da derinleştirmesi kaçınılmaz olur. Müzik sadece duygular üzerine etki göstermiyor. Odaklanma, hatırlama, yaratıcılık gibi bilişsel işlevlerimizi de değiştirebiliyor. İş yerlerinde müzik kimi zaman işlevselliği artırırken, kimi zaman da dikkat dağıtıcı etken olabiliyor. Müzik türünün dikkati ve verimliliği artırıcı rolü dışlanamaz.
Mutluğun sırrı sizce nedir? Nasıl daha mutlu kalabiliriz?
Eminim ki herkes için farklıdır. Çeşitliliğin güzel yanı da burada. Standart bir mutluluk tanımı çok sıkıcı olurdu ve eminim ki hemen metalaşırdı. Mutluluğun kendinizce tarifini yapabilmek için kendini, duygularını ve düşüncelerini daha iyi tanımayı, beklentilerini ve yapabileceklerini karşılaştırıp gerçekçi hedefler oluşturabilmeyi öneririm.
Kendi açınızdan müzikal ve kültürel olarak dönemi değerlendirdiğinizde geçmişe göre nasıl bir tablo çizerdiniz?
Müzik dönemlerine göre değişebiliyor. Rap müziğinde hatta rock müzikte bile arabesk etkilerini görüyoruz. Ama ben bunu hep şöyle yorumluyorum. 70’lerdeki o eski tat şimdi bulunamıyor. Ama bizim ülkemiz açısından baktığınızda, benim çocukluğumda sanki ben İtalya’da yaşıyormuşum gibi bir hava vardı. 12 Eylül olduğunda bile evet, mutsuzduk ama bu kadar karamsar değildik. Bunların aşılıp gidileceğini düşünüyorduk. Biz batılı bir ülkeydik gibi kendimizi gözlemlerdik. Hep muhatabımız batıdaki ülkelerdi. Umutlarımız vardı. Ancak 94’den sonra benim umutlarım kırıldı. Yön artık değişti. O zamanlarda da bir çatışma vardı ama çatışmanın içinde Cem Karaca da vardı, Kemal Sunal filmleri de vardı. Bizi birleştiren öğelerimiz de vardı. Çatışırken bile geleceğe dair bir umudun çatışmasını yaşardık.
Rap-arabesk şarkıların yükselişine baktığımızda geçmişten günümüze müzikal altyapıyı nasıl değerlendirirsiniz?
80’ler ve 90’lar şarkılarını jenerasyon olarak kaçırmış olmama rağmen hep çok severdim. Her dönemin kendi dinamiklerine göre müzik zevkleri oluşuyor bence. Günümüzde her yaşta insanın ciddi tahammülsüzlükleri var. Artık üretmek, paylaşmak ve tüketmek çok daha kolay oldu. Rap-arabesk ve diğer alternatif müzikler daha çok günümüzün genç jenerasyonundan çıkan üretimler oluyor. Teknolojiyle paralel olarak daha hızlı ve pratik yöntemlere geçiliyor müzikte de. 80’lerin ‘Sevdim Seni Bir Kere’ şarkısı beni duygusal olarak daha çok doyuruyor. Rap dinlemeyi de seviyorum, arabeski de bu arada ama işte eski kafalılık…
Günümüz şarkılarıyla mutlu bir playlist hazırlanır mı? Siz bir müzisyen olarak mutlu şarkılar dinlemek istediğinizde hangi tarzları tercih edersiniz?
Benim şarkı listelerimde genelde yüzde 80, 90’lar yerli ve yabancı pop, rock, latin, bazen rap var. Sahnedeyken insanlar da hep eski şarkılara talep gösteriyor. Yeni çıkan ve çok sevilen parçaları da elbette söylüyorum. Mutlu şarkılar mı bilmem ama ben mutluyken MFÖ dinlemeyi, Athena dinlemeyi, Sezen’den ‘Hoşgörü’ dinlemeyi çok severim mesela.
“Oldu en sonunda oldu bim, bam, bom. Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom. Duyduk duymadık demesin hiç kimse. İşte ilan ediyorum herkese. Oh oh oh çok şükür dostlar. Benim de artık bir sevgilim var.”
Tuğrul Dağcı
(Oktay Yurdatapan)
İLK TANIŞMA
Mutlu aşk şarkılarının günümüzde rap-arabesk müziğe evrilişini incelerken dönemlerden bağımsız kalmak neredeyse imkansız. 70 ve 80 dönemlerinin şartları göz önünde bulundurulduğunda, olduğundan daha umutlu bir toplum ve şarkılar görüyoruz. Bir derdi olan ama çıkış yolunun hep olduğu ve güneşin hep doğacağı vurgulanan şarkılar. Şu an ise günümüz koşulları dikkate alındığında daha umutsuz, daha sert ve önceden gettoların müzikleri olarak bilinen şarkıların daha popüler olduğu ve daha hızlı tüketildiğini görüyoruz. Hızlı tüketimin şarkılara geçici bir popülerlik kattığı karşı konulmaz bir gerçek. Şarkıyı derinlemesine dinlemek, sözlerinin incelenmesi ya da bizi sarsması da konumuz değil. Mesele şarkıların kültürün bir parçası olup onu yansıtabilmesi. Konuyla ilgili sorularımızı İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Emre Erdoğan cevapladı.
Küreselleşme ve sosyal medyanın yaygınlaşması, bununla birlikte kentleşme gençlere çok şey vadedip hiçbir şey vermiyor. Gençlerin yüzde 80’inin mahrumiyet içerisinde olduğunu biliyoruz. Arzu ettikleri yaşamı sürdüremiyorlar. Bu da bir tür öfke ve hınç yaratıyor. Bu duyguların “Ben de varım!” şeklinde rap müziğe dönüşmesi şaşırtıcı değil.
‘Ne bir kürk ister bu şen gönlüm. Ne bir han ne de saray lara lay la lalalay. Ye iç eğlen çok kısa ömrün. Sev çünkü sevmek en kolay.’ Oktay Yurdatapan
İLİŞKİMİZ DOLU DİZGİN: MÜZİK VE PSİKOLOJİ
Müzik kültürünün psikolojimiz üzerinde etkilerini yadsıyamayız. Yeliz’in söylediği, Oktay Yurdatapan’ın sözlerini yazdığı bu şarkıyı duyduğumuzda içimizin mutlulukla dolması müzikal alt yapıdan kaynaklı. Bu konunun psikolojimize etkisi de ayrı bir dal olarak işleniyor. Dolayısıyla bu tarz müzikler dinlediğimizde daha olumlu bakış açıları üretebilmemiz mümkün. Tam tersi olan bir denklemde de aynı şekilde daha mutsuz ve depresif bir yapıya sahip olabiliyoruz. Psikiyatrist Doç.Dr. İsmail Mete Şaylan, sorularımızı cevaplıyor.
Müzik insanların sadece duygulanımını değil; bilişsel süreçlerini etkileyerek dünyayı algılayışını da değiştirir. Evrimci psikologlar da müziğin uyuma yönelik avantajlı bir rolü olduğunu, bir dil öncüsü olarak toplum içindeki iletişimi arttırıcı rolünü vurgularlar.
‘Your pride has built a wall, so strong. That I can’t get through. Is there really no chance. To start once again? I’m loving you.’ Klaus Meine/Scorpions
Aptulkadir Elçioğlu
ÇATIŞMA VE SONRASINDA GELEN UMUT
Konuyu bir de aşk üzerinden değerlendirecek olursak o zaman Scorpions’un ‘Still Loving You’ şarkısını da listeye almak gerekir. Geçmiş dönemlerde pop müzik kültürü yükselirken bir yandan da rock müzik altın çağını yaşıyordu. Rock müziğin aşkını anlatışıysa biraz daha farklıydı. Bir başkaldırısı olsa da, entelektüel birikimi de içeren bir alt yapı hakimdi. Bu konuyu rock müziği ve karikatürü yaşamının merkezine koymuş Aptulika mahlaslı karikatürist Aptulkadir Elçioğlu’yla konuşuyoruz.
KENDİ YOLUNDA
Müziğin dönemlerine göre dönüşüm hikayesini rap-arabesk kültürü de içinde bulundurarak işlemeye çalıştık. Tüm soruların cevaplarında kendimizi bulduk. Seçimlerimizin tek başına değerlendiremeyeceğimizi, dönemsel ele almamız gerektiğini bir kere daha anladık. Genç ve yetenekli müzisyen Elif Pıtırlı’yla durum değerlendirmesi yapıyoruz.
“Artık bir başka duygular. Bir başka dünya insanlar. Gerçek yolunda hoşgörüyle. Mutluluk var yanımda.” Aysel Gürel
Dinlediğimiz müziklerin bizim bilmediğimiz yerlere temas edebilmesini seviyorum. Psikolojiyi kesinlikle etkiliyor ve gerçekten ruhun gıdası, belki de zehri bazen…