Seda Diker'den ilişki ipuçları

Yaşadıklarınızı, birinin yazdığı bir kitaptan okumak, hikayelerde kendinizi bulmak, ‘bana da hep bu oluyor’ demek ve kendinizi kitaptaki ana karakter sanmak... ‘Haz’ kitabının yazarı Seda Diker, size sizi anlatırken ne yapmanız gerektiği hakkında ince ipuçları veriyor, bu ipuçlarının ucundan tutmak ise size ve aşka olan inancınıza kalıyor.

Kadın matruşka bebek gibi olmalı
Peki kadınlar ne yapmalı? Erkekler kadınlardan bu kadar çabuk uzaklaşıyorsa kadının erkeği elinde tutması için bir formül olmalı. Seda Diker, “Bir kere erkeklerin çoğu kadın için emek sarf etmek istiyor. Bir danışanım vardı. Bir erkek ona şöyle demiş; ‘Sen benim aşık olabileceğim kadın modelisin, çok güzelsin, şöyle iyisin, böyle iyisin. Bıktım artık tek gecelik ilişkilerden ve sana aşık olmak istiyorum.’ Kadın ise erkeği bana anlatırken şöyle diyor; ‘Sana aşık oldum diye geldi!’ Fakat bu yanlış! Çünkü erkek o sırada aslında kadına ‘Beni kendine aşık et’ diyor. ‘Aşık olabileceğim kadınsın’ diyor ama bu aşık olduğu anlamına gelmiyor. Kadının belirli şeyler yapmasını talep ediyor. Ama kadın bunu fark etmiyor. Erkek heyecan duymak, şehveti hissetmek istiyor ama aynı zamanda kadını yakalayabilmek için avlanmak istiyor. Düşünmek, plan yapmak ve kurgulamak, kaybetme riskini hissetmek, aynı zamanda rekabet etmek istiyor. Fakat biz kadınlar bunları yaptırtmıyoruz. Yanlış anlaşılmasın bu, kadınlar zor olsun demek anlamına gelmiyor. Örneğin yeni tanıdığınız birine zihninizin en derin kıvrımlarında yargılanma riski olan özel düşüncelerinizi hemen söylemezsiniz. Birine bir şeyler hissetmeye başladığınızda pat diye ‘sana aşığım’ demezsiniz. Onun yerine ‘senden hoşlanmaya başladım’ dersiniz. Kendinizi açmanız kademeli olur. Fakat bedeni kademesiz açıyoruz. Bir kadın olarak bedenimizi ruhumuzdan, kalbimizden ve zihnimizden daha değersiz görüyoruz. Bu şekilde hareket ediyoruz. Halbuki erkek onu kazanmalı. Beden de, kalp de, zihin de, ruh da matruşka bebek gibi açılmalı. Erkek bir kapağı açacak alttan bir şey çıkacak. Çünkü henüz erkek bu kadarını hak etti. Bir müddet sonra erkek hak ederse bir tane daha kapak açılacak. Kadın cinsellikte de bunu becerirse elde edemeyeceği hiçbir erkek yok. İlgi, başlangıç ya da karşılıklı bir çekim varsa bu erkek kalıcı olabilir” diyor.

Yedi kimlikli kadın
Seda Diker’e göre kadının yedi tane dişi kimliği var. Bu dişi kimliklerinden her birinin çok üst düzey ve özgüvenli olması gerekiyor. Bu kimlikler; bakire, fahişe, özgür, cadı, lolita, bilge ve anne. Biz Türk kadınları ise en çok anneyi ortaya koyuyoruz. Biraz bilge kadını, çok az özgür kadını, zaman zaman cadı kadını, çoğunlukla bakire kadını ortaya çıkartıyoruz. Diğer kimlikleri ise üzerimizde taşımıyoruz. Bakire kimliği olanda fahişe olmuyor, fahişe olanda bakire olmuyor. Oysa bu kimlikler birlikte hareket etmek zorunda. Kimliklerinizi aktif olarak ne kadar kullanabilirseniz erkek tarafından o kadar derin bulunuyorsunuz ve o kadar peşinizden geliyor. Çünkü erkekler keşfetmek istiyor.


Yazı: Nilgün Yıldız

Daha önce, ‘Aslında Ayrılık da Yoktur’ ve ‘Aslında Giden Erkek Yoktur’ kitaplarını bir çırpıda okuyan ve son kitabı ‘Haz’ı ilk çıktığı gün alan biri olarak, öncelikle bu röportajı ne kadar çok yapmak istediğimi söylemek istiyorum. Evet, ben de kabul ediyorum ki günümüzde çok fazla terapi yöntemi var ve kişisel gelişim konusu sürekli gündemde... Peki, ‘Neden bu kitap?’ diye soracak olursanız bana göre bu kitap ‘beni, benim gibileri ve benim çevremde olanları’ anlatıyor. Günümüzde kadın ve erkek ilişkileri en fazla bir ay gibi kısa bir sürede tükenirken; en güzel, en başarılı kadınlar bile ilişki yaşayamamaktan şikayet ederken; hatta evlilikleri bir prenses hikayesi gibi başlayıp bir kurbağa masalına dönmüş kadınlar çoğalmışken bu kitap bana ümit verdi. Bu nedenle ben kitabın yazarı Seda Diker ile konuşurken sadece keyifli bir sohbet gerçekleştirmedim aynı zamanda kadın ve erkek ilişkileri hakkında bildiklerimi yeniden formatladım. Eğer siz de yaşadıklarınıza bir anlam veremeyen ve ‘neden hep beni buluyor?’ diye soranlardansanız cevabı burada bulmak mümkün!
‘Haz’ı yazma fikri nelerden esinlenerek ortaya çıktı? sorusuna Seda Diker şöyle cevap veriyor: “Ben hep ilişkilerle ilgili çalışıyorum. Fakat kadınlarda gözlemlediğim en büyük sorun cinsellikle ilgili tabuları. Bu tabular, en modern yetiştirilmişinden, zihin olarak en kapalı olana kadar tüm kadınlarda var. Kadınlar kendilerini çok özgür hissetseler de cinsellikle ilgili sıkıntılar yaşıyor. Erkeklerde ise bir kadınla yatağa girdikten sonra cinsel hayat başlıyor. Fakat kadını eğer sığ buluyorsa yani erkeğin cinsel enerjisiyle kadının enerjisi denk değilse, erkek ilişkide her şey güzel giderken çekip gidebiliyor. Giderken kesinlikle kadına bu yüzden; yani cinsellikte onu sığ bulduğu için gittiğini söylemiyor. Mesela, ‘işlerim çok fazla’ diyor; oysa ilişkinin ilk günleri işleri bu kadar yoğun değildi. Bu arada giderken ‘sen harikasın, ben sana layık değilim’ gibi klasik yalanlar da söylüyor. Kadınlarsa ne olduğunu anlayamadan acı çekmeye başlıyor. Durumun gerçek sebebini anlayanlar ise erkeğin terk edişinin cinsel hayatından kaynaklandığına kesinlikle ikna olmuyor. O kadar büyük bir tabu var ki ortada... Bu, anne ya da baba bir şey söylemese de toplu bilinçten öğreniliyor. ‘Erkekler yatağa girince değişir, seni mendil gibi kullanır atar’, ‘kolay kadın olursan erkek seni istemez, evlenmez’e kadar gidiyor. Ben bu boşluğu gördüğüm için Haz’ı yazdım.”


İlişkiler değişiyor!
Günümüzde kadınlar ilişkiyi de farklı yaşamaya başladı. Kadın ilişkiye başladığında önce erkeğe güvenmek istiyor. Fakat bunun olması için önce sinemaya gitmek, belirli bir kitap üzerine tartışmak, yemeğe gitmek istemeli. Seda Diker, “Bana gelen danışanlarıma bakıyorum erkek iki ya da üç haftada bir arıyor. Hep gizli saklı kapalı ortamlarda buluşuluyor. E lele tutuşup, arkadaş çevresinde görüşmüyorlar. Erkek benim planım var diyor, kadını çağırmıyor. Bu bir ilişki değil fakat kadın öyle sanıyor. İlişki olması için haftada 2-3 defa görüşülmeli, arkadaş çevresi ile tanışmalı, hatta büyük aşamalarda ailelerle de tanışılmalı. Bu arada kadın talep ederken nasıl etmesi gerektiğini de bilmeli. Erkeğe ‘beni neden arkadaş çevrenle tanıştırmıyorsun?’ diye dır dır etmek yerine lolita yani şımarık kız olmalı. Bu kişilik 12-16 yaş arasında öğreniliyor. Mesela bir sohbet ortamında çok eğleniyorlarsa erkeğe ‘çok merak ediyorum arkadaşların sana ne kadar hayrandır, seni onların yanında görmek isterdim’ demeli. Siz bunu söyledikten sonra arkadaşlarıyla sizi tanıştırırsa evet, sizin erkeğinizdir. Tanıştırmazsa bir adım daha öteye geçmemeli. Matruşka bebeğin bir sonraki kapağı açılmamalı. Erkekten bir şey talep ederken duygu belirtilmeli, ‘beni götür’ demek yerine onu yücelterek istemeli. Kadınlar ‘niye pohpohlayayım?’ diyor. Zaten böyle hissetmediğiniz bir adamla sakın birlikte olmayın. Fikirlerine hayranlık duymadığınız adam sizin erkeğiniz değildir. Bu nedenle, neyi talep etmeniz gerektiğini bileceksiniz. Talebi lolita ile yapacaksınız. Şefkat uyandıracaksınız. Erkek gibi hissettireceksiniz. Erkek enerjisi kurtarmak, vermek, memnun etmek üzerine kuruludur. Maskulen enerjinin tanımı da budur zaten” diyor.

Kadın özgürlüğü
Güçlü kadın ve özgür kadın arasında da fark var. Özgürlük ve güçlü olmak aslında yanıltıyor. Kadınlar ‘ben yatağa da girerim, her şeyi de yaparım, erkeğe de muhtaç değilim’ diye düşünüyor fakat bu yanlış bir düşünce. Çünkü bu kadın en bağımlı ve güçsüz kadın haline geliyor. Kendini kolayca verdiği için erkek daha az aramaya başlıyor. Evine gittiğinde kapıyı kapattığında ise ‘neden aranmıyorum?’ diye üzülmeye ve sıkılmaya başlıyor. Negatif bir duygu ürüyor. Bu duygu ise onu güçsüzleştiriyor. Saçma sapan hatalar yapmaya başlıyor. Mesela aramaması gereken yerde erkeği arıyor. Taciz etmemesi gereken yerde ediyor. Diker, “Kadını ve erkeği de görüyorum. Erkek umursamıyor. Erkek bir kere yattığı kadına ‘bitti’ diye mesaj atıyor mesela. Kadın üç hafta sonra ‘seni özledim’ diye erkeğe mesaj atıyor. Bu kadın için bir proje. Düşünüyor, duygu hissediyor, ben bunu söyleyeyim diye üç hafta kurguluyor. Erkek ise o kadar şaşkın ki, ‘Ben kötü davrandım hala seni özledim diyor’ diye düşünüyor. Bu sefer erkekte ilgi daha da fazla düşüyor” diyor.
Peki, böyle bir durumda kalındığında ne yapmalı? “Kadın zaten bu durumda kalmamalı. Bu çok yanlış bir şey. Zayıf kadın bu işte. Güçlü kadın demek özgür kadın kimliği olan kadındır. Yani kapısını kapattığında erkek düşünmeyecek. Kendi misyonunu, kendi hayatındaki zevklerini, işini düşünecek. Hayatında her kim varsa ondan maksimum zevk alıp, adamı düşünmeyi, ilişki istemeyi reddeden kadın özgürdür. Ne kadar duygusal boşluğunuz varsa o kadar onu zayıflatmak, azaltmak zorundasınız. Bu iş çok kolay gibi görünse de zor çünkü korkularımız var. Korkular temizlendiğinde kadınlar güçleniyor ve yedi kimlik özgüvenle yukarı çıkıyor. İşte o zaman kapınızda erkekler dizilmeye başlıyor” diyor.

Erkekler ne diyor?
Seda Diker’in kitabını yazarken yaptığı araştırmalara göre, erkekler yatağa girdiklerinde bambaşka şeyler düşünüyor. Diker, “Kadınlardan o kadar farklılar ki. Mesela erotik film seyrederken kadın şunu düşünüyor; ‘kadının göğüsleri benimkinden iri galiba. Bacağını nasıl kaldırdı, acaba zevk alıyor mu?’ Erkekse karakterin sevişme tarzını, kadının vücudunu ne kadar fethedeceğini düşünüyor. Yani erkek fethetmek üzerine, olayı eline almak üzerine, kazanmak üzerine düşünüyor. Normalde de çiftler yatağa girdiğinde erkek; ‘elde ettim, başardım, gücümü kanıtladım’ diye düşünürken, güç peşinde koşuyor. Aşka dönüşmezse erkekte zaman içinde tekdüzelik oluyor. Yatakta kendi bedenine odaklanıyor. Mastürbasyon gibi otomatik bir şeyler yapıyor. Gözü kapalı sevişmeye başlıyor. Gözü kapalı sevişen kişilerse kendi bedenindeki hazzın nerede olduğunu tespit etmeye çalışanlardır. O sırada başka bir kadını da hayal edebilir, ertesi gün araması gerekenleri ya da ödemeleri de düşünebilir. Kadın ise hayal kırıklığı ile dolu olduğu için yatakta ne kadar sevildiğini ölçmeye çalışır. ‘Oram mı göründü, buram mı? Orgazm oldum mu, olamadım mı? Erkek beni beğendi mi, sevildim mi?’ gibi  tamamen görüntüsünden yani bedeninden endişelenir. Erkek ise aşka gelirse bunların hiçbirini görmüyor. Ben şunu iddia ediyorum. Erkeğin doğuştan gelen bir özelliği olarak cinsel organı dışarıdadır. Kalbi ise içeridedir. Erkek kadının içerisine girdiğinde, başka bir varlığın içerisine girerek onu fethediyor. Kadın öyle değil. Kadında ise cinsel organı da kalbi de içeride. Başka bir varlığı içine kabul ediyor. İçeriye kabul ederken elinde olmadan kalbi de açılıyor. Her ne kadar yapmam dese de 3-5 defadan sonra kalbi açılıyor. Bu nedenle erkeğin kalbini penisle birlikte hareket ettirebilmek gerekiyor. Erkek aşka programlanabiliyor. Zaten aslında erkek de bunu istiyor” diyor.
İlk geceden aşk bulunur mu?
Günümüzde kadınlar da erkekler kadar cinselliği özgür yaşayabiliyor. Peki vücudumuzu ilk geceden açtığımızda acaba bir erkeği aşık etme şansımız var mı? Seda Diker şöyle cevap veriyor: “Kadın ilk geceden birlikte olduğu erkeği aşık edebilir ama bu durumda kadının korkusuz olması gerekiyor. Erkek gider diye bir korkusu olmamalı. Çünkü bilinçaltı korktuğumuzu başımıza getirir. Nasıl mı? Bilinçaltı duygu ve inanç üretir. Her bir duygu pil gibidir ve manyetik alanı vardır. Değersizlik duygusu, kaybetme korkusu ön plandadır. ‘Aman çeker gider, bana hafif kadın der’ gibi tüm bu duygular, manyetik bir çekim alanı yaratıyor. Manyetik alan ise mıknatıs gibi. Bu durumda kendinize kimi çekersiniz? Sizin mıknatısınıza uygun birini çekersiniz. Hemen yatağa girerseniz sizi değersiz bulacak tipte bir erkek çekersiniz. Böyle olmayan erkek de var fakat bilinçaltı korktuğumuzu başımıza getiriyor. Bu nedenle bu korkuları silmek gerekiyor.”

Manyetik alan nedir?
0-5 yaş arasında çoğu şey yazılmış oluyor. Bu yazılımlar bilinçaltındaki kodlamalar sadece aileden gelmiyor. Manyetik alandan geliyor. Bir duygu, düşünce üretip yayan toplu bir bilinç var. Öncelikle aile bilinci var; bu anne, baba ve kardeşler yani çekirdek aile bilinci anlamına geliyor. Manyetik alanda çekirdek ailenin yaydığı bir bilgi var. Bir sonraki grup ise tüm atalar anneanneler, babaanneler. Mesela çok fazla evlenememiş, yalnız, mutsuz, aldatılmış kadın üç nesil varsa dördüncü nesil kadın mutlaka bu konuya takılıyor. Bir diğeri ise oturduğumuz şehrin toplu bilinci. Ankara’nın toplu bilinci farklı, İstanbul’un toplu bilinci farklı. Türkiye’nin toplu bilinci sonra da dünya bilinci geliyor. Seda Diker bazen sadece çocukluğa inmenin yeterli olmadığını belirtiyor. Bütün kayıtlara ait duyguların pil gibi çalıştığı düşünülürse bir artı, bir de eksi kutbu bulunuyor. Her birinin de birer alt egosal taktiği var. Değersizlik duygusu varsa bir tarafınız kibirli bir kadın diğer tarafınız ezik bir kadın olabiliyor. Suçluluk duygunuz varsa bir tarafınız bencil bir tarafınız korku dolu olabiliyor. Bunun gibi bütün bu ego kimliklerini ifade ettirmek gerekiyor. Diker, “Biz egolar tetiklendiğinde gidip ikinci şahıslara başımıza gelenleri anlatıyoruz fakat bunu yaptığımızda acımız azalmıyor. Reaksiyon geldiği için büyüyor. Egosal taktikleri sıfırlamak gerekiyor. Biz danışanlarımla çalışırken, bedene güven duygusunu yerleştiriyoruz böylece kişinin hafiflemesi sağlanıyor” diyor.

Yatakta istekli mi olmalı frijit mi?
Türk kadını cinselliğini korkarak yaşıyor. Yatağa girdiğinde hepsinin aklında şu sorular var; ‘Çok istekli olursam basit görünürüm, isteksiz olursam frijit görünürüm, hemen birlikte olursam ucuz kadın olurum, hiç olmazsam cinselliğim olmaz...’ Kız çocukları şöyle büyütülüyor; ‘Aman kızım sen bilirsin ne yapacağını, erkeklerle oyun olmaz, biz seni ordunun içine koyarız.’ Aslında bu cümleler sakın bir şey yapma, bekaretini koru anlamına geliyor. Seda Diker, “Kızlık zarı o kadar büyütüldü ki sanki her derdin devası. Ama öyle bir şey yok. Hala bakire olup 35-40 yaşında evlenmemiş, istenmemiş bakire kadınlar var. Çünkü toplumsal gerçek bir önceki neslin değer yargılarını empoze ediyor. Bakirelik bir ruhtur, sadece kızlık zarı değildir. Bir kadının kendini erkeğine teslim edebilme sanatıdır. Kadın teslim olurken yüz görümlüğü ister, kendini yavaş yavaş açar, hızlıca birlikte olmaz. Talepte bulunur. Bakire, bir erkeğe masumiyetiyle gider. Kirlenmemiş olacak fakat bu bedensel bir kirlenme değil duygusal olarak kirlenmemiş olacak. Ancak böyle taze bir başlangıç olabilir. Kadınlar olarak bir erkeğe yaklaştığımızda bütün her şeyi bedene indiriyoruz. Böyle olduğunda kadın yatağa girdiğinde ya suçluluk duyuyor ya da ucuz hissediyor. Böyle büyütülürken evlendiği gün bir gecede fahişeliğe geçsin isteniyor. Erkekler de bu durumdan sıkılıyor” diyor.  

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil