İnsanın canı sürekli sıkılıyor bu ülkede. Sürekli akıl almaz olaylar oluyor. Tecavüz haberleri eksik olmuyor mesela. Kadına, çocuğa, hayvana, ayırt etmeden tecavüz ediliyor. Son vahşeti biliyorsunuz işte, bu yazıyı yazdığım sıralarda Özgecan için ağlaşıyoruz, üzülüyoruz. Eskiden gönül eğlendirmek üzere girdiğimiz Twitter uzun süredir acılarda buluşturuyor bizi. Oranın bile tadı kalmadı. Devlet büyükleri “Kadına kalkan eli kıracağız” dese de lafta kalacağını herkes biliyor artık. Biz ise erkekler olarak konuya yeni ayıldık sanırım. Aynı zamanda Sevgililer Günü olan 14 Şubat 2015 günü başlayan #sendeanlat hashtag’iyle paylaşımları yer yer utanç, yer yer şaşkınlıkla okurken kadın ve erkek hayatlarının arasındaki bu uçurumun hangi ara oluştuğunu düşündüm. Haftada onlarca kez kapıyı açtığım kuryeden korktuğumu, her hafta su getiren adamdan çekindiğimi, sürekli kullanmak zorunda kaldığım taksilere çekine çekine bindiğimi hayal ettim... Şu ana kadar bu bahsedilen iş gruplarıyla tacizsel bir olayım gerçekleşmediği için sadece hayal edebildim, evet. O an bile kanım dondu, canım sıkıldı. Gözümde canlananlara anlam veremedim şaşkınlıktan. Kadınların nasıl bir esaret içinde yaşadıkları gerçeğini kabul etmek istemedim. Utancımdan kabul etmek istemedim. Utancından kurtuluyor bir süre sonra insan ama bu sorun artık çözülsün istiyor. Çözülmesi için ne gerekiyorsa yapsın istiyor. Vallahi ben ve benim çevremdeki bütün erkekler bu utancı yaşıyor bu ara. Çözülmeden de kimsenin içi rahatlamayacak, rahatlamasın.
Cool ikili
Bir röportajım sırasında ‘Nasıl kadınlardan hoşlanırsın?’ diye sorduğum Metin Akdülger soktu aklıma ilk olarak Marion Cotillard’ı. Demek soğuk kadınların da kendine has bir çekiciliği varmış diye düşünürken Hollywood’a yeni bir ikilinin katıldığını öğrendim; Marion Cotillard ve Michael Fassbender. Shakespeare’in ünlü eseri ‘Macbeth’in aynı adlı uyarlamasında da başrolü paylaşan ikili son yılların gördüğü en cool ikili olacak gibi. X-Men ile birlikte erkeklerin, ‘Utanç’taki çıplak sahnelerinden sonra da kadınların dünyasını ele geçiren Fassbender’ın yeni filmi beklediklerim arasında.
Fetiş objesi
Ayakkabı konusunda ben mi İngiliz tasarımcılara takığım, yoksa gerçekten İngilizler ayakkabı meselesini aşmışlar mı tam bilemiyorum. Fakat bu ay yine bir İngiliz tasarımcının ayakkabısını tanıtmak istiyorum. Örümcek ağları gibi örülmüş başarılı ayakkabının mimarı Charlotte Olympia. London Collage of Fashion’da okuduktan sonra 2008’de ilk defilesini gerçekleştiren tasarımcı, daha çok 1940’ların 50’lerin Hollywood filmlerinden esinlendiği ayakkabılar tasarlıyor. Cape Town doğumlu olmasının da kullandığı renklerle bir alakası vardır sanırım. Genç tasarımcıyı takibe alın.
Bu ara pek GIO
Armani ilk Acqua Di Gio’yu piyasaya çıkarttığı zaman büyüsüne kapılmaktan başka çaremiz yoktu, hatırlarsınız. Zaten o sene en çok satan parfüm olmasından da milleti büyüleme katsayısını anlayabiliyoruz. Şimdilerde ise yeni bir parfüme imza attı Giorgio Armani; Acqua Di Gio Profumo. İlk parfümü yaratan Alberto Morillas’ın derin okyanus suları üzerine inşa ettiği parfüm, bu sefer reçine tütsüsüyle harmanlanarak yeniden yaratılmış. Sürekli odunsu parfümleri tercih ettiğim bu dönemde içindeki bergamot ile beni tavlayan parfüm, erkek arkadaşınızı da mutlu edecektir eminim.
Genç jön ile buluşma
Geçtiğimiz ay Milano Erkek Moda Haftası’nda birkaç defile izlemek için gittiğim şehirde Dane DeHaan ile karşılaşınca dayanamadım yanına gittim. Prada’nın düzenlendiği makale yarışmasında kazanan hikayelerin okunduğu gecede DeHaan sunuculuk yapıyordu. Ortamın ciddiliğine bakmadan yanına gittim ve konuştum. Daniel Radcliffe ile başrolünü paylaştığı Kill Your Darlings filmine bayıldığım için sohbeti oradan başlattım. Sonrasında üzerindeki nefis Prada cekete kadar geldi tabii konu. Konuşmanın sonunu “Bir fotoğraf çektirebilir miyiz?” diye bitirince, geceye biraz da renk gelmiş oldu. Benden cesaret alan salon bir anda genç oyuncunun yanında aldı soluğu. Bir daha nerede bulacağız DeHaan’ı, bence haklıydım.
Bağla beni
‘Grinin 50 Tonu’ filmini izledikten sonra trendlere bakıp, Saint Lauren’in 70’lerdeki bağcıklı safari gömleklerinin geri geleceğini görünce bir gülme aldı beni. Yoksa Anastasia’nın film boyunca Christian Grey tarafından ellerinin bağlanmasında subliminal mesajlar mı vardı? Kadınların sado-mazo ilişkilere olan merakını öğrenmiş olduğum filmden sonra okuduğum dergilerde bu tip bağcıklı kıyafetlerin olduğunu görmek komik geldi bana. Yoksa kadınlar alttan alta bağla beni mesajı mı gönderiyor erkeklere ne dersiniz? Sonucu ne olursa olsun bence bağcık modasına uymakta herhangi bir sorun yok. Hem seksi hem trendi.