Oğlumu uyuttum önce. 18 aylık oldu. Uyku eğitimi vermedim. Araştırıp okuduktan sonra, kendisi için uygun gören annelere saygı duyarak, bana uygun olmadığına karar verdim süreç içinde. Şimdi yatağının yanına uzanıyorum, elini tutuyorum ve kendi kendine uykuya dalmasını, aralarda “Anneeee” dediğinde “Buradayım oğlum” demeyi seviyorum. Aralarda söyleniyor. Günü anlatıyor bence. Öğrendiği yeni kelimeleri sıralıyor, sonra kısa bir sessizlik ve kendi kendine ninni söyleyerek uykuya dalıyor. Nefesinin derinleştiğini duyuyorum ve huzurla odadan çıkıyorum. Gerçekten de uyku eğitimi bize göre değilmiş. İyi ki sabır etmişim. İyi ki 18 ay boyunca mesleğimin birçok alanından feragat edip yanında olmayı seçmişim. Her şeye değdi...
Odasından çıkınca diğer odaya yol alıyorum. Kızım artık sekiz yaşına geliyor. Fiziksel zorluklarına rağmen birçok şeyi halledebilir duruma geldi artık. Banyo yaparken, giyinirken ve bazen de tuvalet sırasında desteğe ihtiyacı oluyor, gerisi tüm sorumluluk ona ait. Bugün günlerden cuma, kendi deyimiyle parti gecesi. Yıkandıktan sonra misafir odasına kuruluyor, televizyon karşısında matarasında çayı ile uzuuun bir çizgi film keyfi yapıyor. Uykudan bayılana kadar desem yeri var aslında. Misafir odasında keyifle çizgi film izlerken buluyorum onu. Yanına uzanıyorum. Kokluyorum, öpüyorum. Çizgi filme dalmış ama hoşuna gidiyor sevilmek; kimin gitmez ki! “Bir şey ister misin?” diye soruyorum, “İyiyim annecim” diyor. “Çalışmam lazım, yanında mı çalışmalı odama mı gitmeliyim?” diyorum, “Yalnız kalsam iyi olur” diyor. Kendini dinlemek, ne istediğini bilmek ve ifade edebilmek ne kadar kıymetli. Nerede unuttuk kendimizi acaba ya da gerçekten yapmak istediklerimizi yapabiliyor muyuz ya da kendimizi yeterince ifade edebiliyor muyuz, gibi gibi deli sorularla yukarı çıkıyorum.
Sevgilim bu gece çalışıyor. YouTube’da yayınlanan Bülent Şakrak’la Tezgaha Geldik programının çekimi var, ailecek çok sevdiğimiz Cem Davran’la. Yani anlayacağın yalnızım.
Çalışma odama geliyorum kafamda sorularımla. Kendimi dinlemeye ve psikoloğumla daha da derinlere bakmaya başladığımdan beri sorularım çok aslında. Yavaş yavaş cevaplamaya çalışıyorum. En önemlisi yavaşlamaya çalışıyorum bir yandan. Hayatın içinde yavaşlamak, sakin olmak, her şeye yetişmek zorunda hissetmemek, çalışmadan durabilmek, kazandığınla yetinmek, yuvana ve sevdiklerine zaman ayırmak, en önemlisi de kendine zaman ayırmak ne demek onu anlamaya ve uygulamaya çalışıyorum. Arkadaş itiraf etmeliyim ki zor... Ve televizyonda bir belgesel yakalıyorum bunları düşünürken; evini, hayatını sadeleştirmekle ilgili bir belgesel. Yükler ve onlardan kurtulmakla ilgili... Belgeselde evine teşekkür ile başlıyor kadın. Evinin halısına diz üstü çöküp yere dokunuyor ve evine onu koruduğu, ailesini sardığı sarmaladığı için teşekkür ediyor. Eşyalarını da tek tek eline alıp ne hissettiğine bakıyor. Dokunduğunda içinde neşe hissetmiyorsa onlara da teşekkür edip vedalaşıyor. Çok etkilendiğimi söylemeliyim. Daha önceki yazılarımda ve geçen sene hazırladığım Melimelek ajandamda sadeleşme konusunu seninle paylaşmıştım ve kendi hayatımda da uyguladığımdan bahsetmiştim. Bu anlamda doğru yolda olduğumu bir kez daha anlamış oldum. Bu satırlarımı bitirdikten sonra bir çekmecemi daha elden geçirmeyi hedefliyorum.
Hayat görüşmeyeli nasıl gidiyor dersen; her şey yolunda şükür. Melimelek ajandamla ilgilendim, yoga yaptım, YouTube kanalım ‘Anneee TV’ için tekrar çekimlere başladım, çocuk gelişim bölümü vizelerime girdim ve fena sayılmaz notlar aldım, tiyatro oyunumuz ‘Hanım&Efendi’yi yurt dışında oynamaya devam ediyoruz bu sayede sık sık seyahat ettim diyebilirim. Yılbaşına dostlarımızla girdik, aile yemeğimizi de ihmal etmedik tabii ki, kitap okumaya tüm hızımla devam ediyorum, doğum sonrası kalan kilolarımın bir kısmını daha verdim, televizyon programımı sunmaya devam ediyorum, kızımı yıllardır götürdüğümüz fizik terapi programı Anat Baniel Method’un anneler için olan eğitimini almaya başladım ki bu da kızıma evde fayda sağlamam için önemli bir eğitimdi. Üç yıl dönem dönem eğitimlerim olacak, geriye kalan (ki gerçekten kalıyor) tüm boş zamanlarımı yuvamda çocuklarım ve sevgilimle geçiriyorum ve artık geceleri güzel filmler izlemeye başladık ki bu da çok iyi geldi... Vay anasını, ne dolu değil mi hayat! Tam da yavaşlamak ve sadeleşmekten bahsederken yaptıklarıma satırların yetmemesi oldukça manidar oldu. Ama şöyle düşün ki mesela Anneee TV çekimi görüşmediğimiz iki ay içinde sadece bir gündü. Ajanda için toplamda altı gün imzam oldu, program çekimim desen o da iki ayda yedi gün, eğitimim 10 gündü. Yani bence yine de fena sayılmaz durumum diye düşünüyorum.
Hesaplar, hesaplar... Küçükken matematik öğrenirken büyüdüğümde bu kadar kullanacağımı hiç düşünmezdim. Hala bu satırları yazarken içimden, “Tamam işte, 60 günün 30 günü çalışmışım, 30 günü evde olmuşum, bence şahane” diyorum kendime, inanır mısın?
İşte arkadaş, yeni yıl başladı da ilk ay bitti bileee... Geldik aşk ayına... Bize her ay aşk gerçi hep söylerim bunu ama bu ay her tarafta aşk. Belki de bıktırana kadar kalp ve hediye ilanları ve aşk söylemleri ayı desek yeridir... Her ayın 14’ü olsa bu Sevgililer Günü, adı da Sevgi Günü olsa bence daha mantıklı. En azından unutanlar için her ay hatırlatma olurdu; çünkü unutmayana zaten her gün aşk...
Dolayısıyla, anladığın üzere aşk üzerine yazmayı düşünmüyorum. Her neye aşk duyuyorsan her gün tadını çıkar ve hakkını ver. Bu, evdeki çiçeğin bile olsa! Hatta kendine bile büyük bir aşk duyabilirsin narsist olmadığın sürece.
Okuduğum son kitap Boş Ayna; o yüzden narsizme takık zamanlardan geçiyorum. Kendine duyduğun sevgi ve aşkın dozu da mühim arkadaşım.
Veee efendimmm, yazıma yine sosyal medyada takip ettiğim, kitaplarını bayılarak okuduğum bir ismin paylaşımlarıyla son vermek istiyorum. Sevgiliiii Berrak Yurdakul. Eğer kitaplarını okumadıysan mutlaka al ve oku. ‘Senin Hakkında 7 Şey Düşündüm’ ve ‘Ev Yapımı Bir Paraşüt’ harika kitaplarının isimleri. Gelelim paylaşımına; #2019uyanıkkalmachallenge etiketi altında şahane şeyler yazdı geçen gün, ben de seninle bazılarını paylaşıyorum.
• Drama bağımlılığından kurtulun. İniş-çıkışlı duygusal durumlar enerji kaybından başka bir işe yaramaz. Bu alışkanlığınızı fark edin, kırın ve gün içinde sakin kalabildiğiniz süreyi yavaş yavaş uzatın.
• Dinlemeyi öğrenin. Aktif bir şekilde dinlemeyi -yani başkası konuşurken içiniz içinizi yiyerek, sabırsızlıkla kendi sıranızı beklemek yerine hakikaten dinlemeyi- başarmaya çalışın. (Mümkünse telefonunuza da bakmayın.)
• Tembel olduğunuz alanları keşfedin ve bütün gücünüzle tembelliğe karşı koyun. Bahaneler üretmeye ve ertelemeye son verin.
• Eğer siz değişmezseniz hiçbir şey değişmez. Değişim zor bir iştir ve yoğun, disiplinli, ciddi bir çalışma gerektirir. Bir şeyi değiştirmek ve ileri götürmek için önce onun ne olduğunu, şu anda hangi seviyede durduğunu iyice anlamak gerekir. Kendinizi ve bilincinizi izleyin...
İşte böyle arkadaş. Malum, yaşamın devam edebilmesi için çalışmak, kazanmak kapitalizmin kuralı ama ben tüm bunların yanına kendimi dinlemeyi ve az da olsa yavaşlamaya çalışmayı koydum hayatıma. Her işe gitmemeyi, yettiği kadar çalışmayı, çalışmadığım zamanlarda kendimi huzurlu ve işe yarar hissetmeyi seçtim bu sene kendim için. Fena da gitmiyorum hani laf aramızda. Sakinlik ve durmak zor ama başarınca iyi geldi. Sana da naçizane tavsiyem, bu sene sadece kendin olmayı dene... Ram Dass demiş vallahi; “Başka bir insana vereceğin hediye sadece kendin olmaktır.”
Sevgilerimle...