Doğal ışık: Sevda Erginci

Sevgili Geçmiş, Hayat Bazen Tatlıdır, Yasak Elma, Uyanış: Büyük Selçuklu... İşte karşınızda Sevda Erginci... Sevda Erginci kimdir, oyunculuğa nasıl başladı? Gelin kendi ağzından dinleyelim...

Duyarlı bir gülümseme; zaaflardan arınmış, dengeli ve berrak bir kalp. Oyuncu Sevda Erginci’nin akışına bıraktığı hayatının kıyısında. Duygular arası bir sohbete dalıyoruz. Onu gerçekten tanıma ve anlamak için, televizyon ekranından ya da like butonundan çok daha fazlasına ihtiyacınız var… Peki, Sevda Erginci kimdir? Elele arşivinden (Mayıs 2021) birlikte bakalım...


Doğal ışık: Sevda Erginci ile kapak çekimi

RÖPORTAJ: SİMAY ENGÜR
FOTOĞRAF: TURAN ERTEKİN
STYLING: ŞEYDA SÖZÜER
SAÇ: HÜSEYİN AÇIKGÖZ
MAKYAJ: MELİS İLKKILIÇ STYLING ASİSTANLARI: BÜŞRA ÇEVİK, ALP ÇELEBİ
MAKYAJ ASİSTANI: KATİBE AYDIN
SET ASİSTANI: BİHTER NEYMEN

Hayret edilesi derecede ışık saçıp nefes alacak boşluk bırakmayacak kadar büyük gündem yaratan, büyük laflar söyleyen ve upuzun kuyruğunu geride bırakıp gözden kaybolan yıldızlardan değil. Dengeli ve gerçekçi. Oyunculuğa dair motivasyonunu, insanı ve hayatı daha iyi anlayabilmekte bulan, olayları dramatize etmektense ‘olduğu gibi’ kabul edip yoluna bakan, gerekirse o yolları güzelleştirmeye cesaret eden ve emek harcamanın yeganeliğinin farkında olan biri Sevda Erginci.

Umuyorum ki doğru analizleri yazabilmişimdir. Çünkü röportaj sırasında fark ediyorum ki sorduğum her soruyu, ne net bir ‘evet’ ne de net bir ‘hayır’ ile geçiştirmektense; ya üzerine çoktan düşünülmüş bir şekilde ya da röportaj sırasında soruları gerçekten anlamaya ve Sevda filtresinden süzerek yanıtlamaya çalışan biri var. Bu sebeple kendisi hakkındaki fikirlerimi okuduğunda, eminim ‘teşekkür ederim’ deyip geçiştirmektense, üzerine söyleyecek birkaç cümlesi olurdu.

Sevda Erginci, tiyatro sahnesinde başlıyor oyunculuğa. Bu nedenle ‘sahne tozu yutmak, nasıl bir his?’ diye soruyorum. “Ben o kadar romantik bakmadım sahnede olma durumuna” diyor. Oyunculuğa dair en büyük hayallerini merak ediyorum, “Mesleğimle ilgili hiçbir zaman hedef belirlemedim. Akışında ilerliyor her şey. O yüzden spesifik hayaller belirtemem ama bağımsız filmlerde oynamayı ve tiyatro yapmayı çok isterim” diyor. Amiyane tabirle asla tribünlere oynamayan, onaylanma ihtiyacı duymayan, duyarlı bir gülümsemeye sahip ve eğlenceli bir yıldızla karşı karşıyayız.

Görmesini bilene, kolay kolay ışığını kaybetmeyecek olanlardan... Bu sayımızı, yayın yönetmenimiz Gözde Kaynak ‘nasıl hissediyorsun?’ sorusuna adamıştı. Şimdi bize soracak olursanız, bir oyuncu olarak Sevda Erginci’nin emeğini bir parça da olsa görünür kılabildiğimiz için ve aynı olmasalar bile düşüncelerimizi, yaratıcı motivasyonumuzu içten bir zeminde buluşturabildiğimiz için çok iyi hissediyoruz! Şimdi sırada Sevda Erginci’nin nasıl hissettiğini öğrenmek var…


“Mesleğimle ilgili hiçbir zaman hedef belirlemedim. Akışında ilerliyor her şey. O yüzden spesifik hayaller belirtemem ama bağımsız filmlerde oynamayı ve tiyatro yapmayı çok isterim.”

Sevgili Geçmiş, Hayat Bazen Tatlıdır, Yasak Elma… Bugüne dek birçok dizide izledik sizi. Şimdiyse TRT 1’de yayınlanan Uyanış: Büyük Selçuklu dizisinin Turna’sı olarak izleyicinin karşısındasınız. Atlar, hançerler, telaffuzu zor kelimeler… Bir oyuncu olarak bugüne kadarki en büyük ‘challenge’lardan biri olduğunu söyleyebilir misiniz?

Kesinlikle öyle! Bugüne dek oynadığım her karakter beni heyecanlandırdı; fakat bu kadar büyük stres yaşadığımı hatırlamıyorum hiç. Sete girip yapabildiğimi görene dek aylarca kafamda ‘altından kalkabilecek miyim?’ sorusuyla yaşadım. Böyle anlatınca sinir bozucu gibi geliyordur muhtemelen; ama beni çok besleyen ve mesleğime olan heyecanımı diri tutan bir duygu bu.

Uyanış: Büyük Selçuklu senaryosunu okuduğunuzda, size ‘evet’ dedirten en büyük etken neydi? Bir oyuncu olarak heyecanla birlikte, sizi korkutan yanları da oldu mu?

Dizideki karakterlerin birçoğu yıllardır merakla okuduğum ve hayranlık duyduğum karakterlerdi zaten. İşin içinde bu karakterlerin olduğunu duyunca çok heyecanlandım; fakat korkutan çok yanı da oldu elbette. O kostümlerle vücut dilimin neye dönüşeceğini bilmiyordum, dönemin dilini ne kadar gerçek kılabileceğimi bilmiyordum, aksiyon ve at sahnelerinin altından kalkabilir miyim bilmiyordum. Tabii ki elimden geleni yaptım ve neyse ki her şey yolunda gitti.

Bir dönem dizisi karakterine başarılı bir şekilde hayat vermenin, uygun kostümü giyip o dönemin insanları gibi konuşmaktan ibaret olmadığını düşünüyorum. Dönemin ruhunu çok iyi anlamak ve karakterin psikolojisini de dönemin ruhuna göre analiz etmek gerekiyor sanırım… Yanılıyor muyum? Karakteri daha inandırıcı kılabilmek için; Turna’nın düşünce yapısında, yalnızca o dönemde mümkün olabilecek keşifleriniz var mı?

Dönemin ruhunu ve karakterin psikolojisini iyi analiz etmek ve anlamak pek mümkün değil aslında; çünkü dönemle ilgili okuduğun her şey yorumsuz ve bir derinliği olmayan tarihsel bilgiler... Benim oynadığım Turna karakteri, zaten kurmaca bir karakter ve elimde bilgi bile yok. İzlediğin şeyler ise, birilerinin hayalinde kurduğu dünyalar aslında. O sebeple orada iş oyuncunun, yönetmenin ve diğer bütün ekibin kurduğu hayalin birleşmesiyle ortaya çıkıyor. Bir de kostüm ve dil deyip geçmemek lazım bence; çünkü sete çıkmadan önce düşündüğüm ve planladığım her şey o kostümleri giyip platoda dekorların arasına girdiğimde ve o dili konuşmaya başladığımda başka bir şekil aldı. Dönemi ve karakteri hissetmemi ve gerçek kılabilmemi sağlayan en güçlü araçlardı. Turna’nın iletişimi, ilişki kurma şekli, dili yalnızca o dönemde mümkün olabilecek ve deneyimlemekten çok keyif aldığım anlar.

Peki, size günlük hayatında markete bile atla gidiyormuşçasına hemencecik role girebilen, dönemin havasına anında adapte olabilen oyuncu kim diye sorsam…

Mehmet Özgür! Gerçekte de Nizamülmülk gibi görüyorum onu bazen… Bir de inanılmaz at biniyor ve aksiyon sahnelerinde de izlemek çok keyifli.

Turna Hatun ve Ekin Koç’un canlandırdığı Ahmed Sencer karakterinin bu denli sevilmesinin bir diğer nedeni de modern aşkların aksine, daha ‘gerçek’ kabul edilen saf bir aşkı yansıtıyor olmaları sanırım… Bu aşkın, seyirciye daha ‘gerçek’ gelmesinin sebebi ne sizce?

Yaşadıkları dönemin getirdiği iletişim şekli bence. Bu, aşkı hem daha gerçek hem de daha büyülü ve destansı kılan şey…

Turna Hatun, 2021 yılında yaşayan bir karakter olsaydı; Instagram profilinde hangi titr ya da özlü söz yazıyor olurdu?

Bence Turna bu dönemde yaşasaydı Instagram’ı önemsemeyen ve aktif kullanmayan, kullandığı zamanlarda da bunu insanlara yardım edebilmek için araç olarak kullanan biri olurdu.

Oyunculuğa tiyatro ile başlamışsınız. ‘Sahne tozu yutmak’ denir ya, bunu nasıl tarif edersiniz?

Ben o kadar romantik bakmadım sahnede olma durumuna. Zaten hep söylerim oyunculuğa başlama hikayem de mucizevi bir hikaye değil. Gayet gerçek, normal ve bilinçli bir başlangıç. Benim için sahne ve set çocuk gibi oyun oynayabildiğim, kendimi, evreni, insanı anlama çabası sarf ettiğim ve bunu anlatabildiğim, bir de üzerine bunu yaparken çok büyük haz duyduğum bir keşif alanı.

Erken yaşlarda sanatla karşı karşıya kalınca ‘çocuk gibi merak etme meziyeti’ devam ediyor sanki, siz ne dersiniz? Merak, bir çocuk gibi hala peşinde olduğunuz bir his mi?

Yaptığım işin sürdürebilir olması açısından en büyük ihtiyacım merak ve çocuk olabilmek; çocuk kadar özgür, rahat, bilmeye aç olabilmek zaten. Bunu yitirdiğimde beslenememeye ve haliyle bildiğim kalıplar içinde kalmaya mahkum olurum.

Şu sıralar herkes haklı olarak ‘daha iyi hissetmenin’ peşinde… Özellikle zihinsel olarak şifa bulmak için siz neler yapıyorsunuz?

Hep daha iyi hissetmenin veya mutlak mutluluğun peşinde olmadım hiç. O sebeple bunlar için fazladan bir gayretim de olmadı. Anda her ne yaşıyorsam ona sahip çıkarım. Ama ruhumu, bedenimi anlamayı, kurcalamayı da severim. O yüzden ilgilendiğim şeyler de var elbette. Bu sıralar homeopati ve at binmek ruhuma iyi geliyor.

Instagram profilinizde dolaşırken seramikle uğraştığınızı gördüm. Nasıl başladınız ve şu an nasıl gidiyor?

Pandemiden birkaç ay önce başlamıştım ve çok sevdiğim bir alan oldu; fakat set yoğunluğundan eskisi kadar vakit ayıramıyorum.

Hangi konuda sonsuza kadar ‘tembellik hakkınız’ olmasını isterdiniz?

İşimin, sabah istediğim saatte gidebileceğim bir iş olmasını isterdim. İmkansız bir tembellik hakkı yani!

‘Günün nasıl geçti?’ diye sorulduğunda, ilk önce sinirlendiğiniz, negatif duygular hissettiğiniz anları mı; yoksa pozitif olanları mı hatırlar ve anlatırsınız?

Sinirlendiğim şeyleri anlatırım ve sorulmasını da beklemem…

Konu ister tüketim ister ilişkiler olsun, bu çağda ‘azla yetinmek’ mümkün mü sizce? ‘Less is more’ cümlesini bile kupalarımızda veya tişörtlerimizde yazan bir felsefe olarak satın alıyoruz… Azla mutlu olmak ve tatmin duygunuzu hizaya getirmek sizin için de zor mu?

Mutlu olmak meselesini çok kafaya takıyoruz bence ve ne demek olduğunu da yanlış anlıyoruz. Bu sebepten de kendi içimizde işler biraz karışıyor gibi, sürekli mutluluğu kovalar bir halde yorgun ve mutsuz buluyoruz kendimizi. Hepimizin her alanda hızlı tüketimle ilgili ciddi problemleri var ve tabii ki bu işleri çok zorlaştırıyor. Her şeyi biraz yavaşlatmak ve basitleştirmek tatmin duygusunu hizaya getirir diye düşünüyorum.

Bir yere ait olmadığınızı hissettiğinizde, oradan acilen kurtulmaya mı çalışırsınız; yoksa Pollyanna gözlüklerinizi takıp mevcut koşulların iyileşmesini mi umut edersiniz?

Orada bulunma mecburiyetime göre değişir bu. Kesinlikle orda olmalıysam kendime zindan etmem o alanı ve mevcut koşulları kendim iyileştiririm. En azından kendi içimde. Ama ortada bir zorunluluk yoksa hiç yormam kendimi, kaçar giderim.

Şu sıralar geleceğe dair en büyük endişeniz nedir?

Doğa, her zaman en büyük endişem; kendimle de çevremle de en büyük kavgam oldu, olacak.

Şu an bir erkek oyuncuyla konuşuyor olsaydım, muhtemelen erkek bedeninin idealize edilmesi hakkında soru sormak aklıma bile gelmeyecekti... Ama söz konusu kadın oyuncular olunca, niyet iyi bile olsa konu buraya varıyor. İster güzellik standartlarını dayatan tarafta olalım, ister son dönemde yükselen ‘body positivity’i savunalım; sizce neden kitlesel olarak nasıl göründüğümüz hakkında konuşmayı veya bedenimizi başkalarına onaylatmayı, kabul ettirmeye çalışmayı bırakamıyoruz? Ve siz bu konuyu ne kadar umursuyorsunuz?

Aslında çok sıkıldım bunu konuşmaktan ve artık umursamak istemiyorum; çünkü yıllardır bana en çok sorulan ve söylenen şey bu, boyumdan sebep. Hiç tanımadığım, hayatımda yeri olmayan insanlar bunu sorun haline getirmeden önce, farkında da değildim açıkçası. Veya esprisi yapılırsa çok güldüğüm bir konuydu. Samimi bir şekilde yapıldığında hala öyle. Bunun son zamanlarda çok sık ve acımasızca yapılıyor olmasının sebebi, hepimizin sosyal medyada fazla ulaşılabilir olması ve insanların kişisel mutsuzlukları sanırım. Bence burada yapılması gereken onay beklemeden kendini sevmek, kusurlarını bilip yeri geldiğinde dalga geçebilmek ve çevremizdekileri de tüm özellikleriyle takdir etmeyi, iltifat etmeyi öğrenebilmek.

‘İşte yaşamak bu’ dediğiniz anlarda genellikle nerede ve ne yapıyor olursunuz?

Doğanın içinde olduğum anlarda söylüyorum bunu. Ormanda köpeklerle yürüyüş yaparken veya deniz kenarında onları koştururken görünce inanılmaz mutlu hissediyorum.

Hayvanları ne kadar sevdiğinizi biliyorum, sizin de iki köpeğiniz ve üç kediniz var... Evde durumlar nasıl, hep birlikte rutin bir gününüz nasıl geçiyor?

Ev onlarla beraber yuvadır benim için; ama tabii ki sorumluluk bilinci isteyen bir şey bu. Hep iki yaşında kalacak çocuklarım var gibi. Güne, onların tuvalet ve yemek ihtiyaçlarını karşılamakla başlıyorum. Sonrasında da mutlaka oynamaları, koşmaları gerekiyor. Evde hareketsiz kaldıklarında çok üzülüyorum. Bu yüzden mutlaka ya beraber yürüyüş yapıyoruz, oynuyoruz ya da evde olamıyorsam gün içinde onları çok sevdikleri bir köpek oteline bırakıyorum. Orada oyun oynuyorlar, çok mutlu oluyorlar.

Moda anlayışınızı ve trendlere yaklaşımınızı marka etiketleri mi, rol modeller mi, yoksa sadece o sıradaki ruh durumunuz mu belirler?

Modayı takip ettiğimi ve uyum sağladığımı söyleyemem. Beğendiğim, yakışacağını düşündüğüm her şeyi giyiyorum diyebilirim. Ama daha çok konforlu hissedeceğim şeyleri giymeyi tercih ediyorum sanırım.

‘Onsuz asla’ dediğiniz bir güzellik rutininiz var mı? Cildiniz çok sağlıklı görünüyor, bunun için neler yapıyorsunuz?

Gün içinde makyaj yapılmasa bile asla yüzümü temizlemeden ve nemlendirmeden uyumam. Ayda bir mutlaka cilt bakımına giderim; çünkü sivilceye yatkın problemli bir cildim var. Bir de kendimi hiçbir zaman makyajlı görünüme alıştırmadım ve hatta çok yakıştırmam da kendime makyajı. O yüzden çok gerekli değilse yüzüme hiçbir makyaj ürünü sürmemeyi tercih ediyorum.

Oyunculuğa dair en büyük hayalinizi öğrenebilir miyim?

Mesleğimle ilgili hiçbir zaman hedef belirlemedim. Akışında ilerliyor her şey. O yüzden spesifik hayaller belirtemem ama bağımsız filmlerde oynamayı ve tiyatro yapmayı çok isterim.


SERBEST ATIŞ

  • Füruzan’la tanışıp baştan sona bir günümü birlikte geçirmek isterdim.
  • Hayvanlarla konuşabilen ilk insan olmak isterdim.
  • Clementine Kruczynski karakterini ben canlandırmak isterdim.
  • Kim Ki Duk tarafından methedildiğim bir filmde rol almak isterdim.
  • Pandemi sürecinde istediğim ülkeye ışınlanmak isterdim.
  • Şifa verebildiğim bir süper gücüm olsun isterdim.
  • Natacha Atlas’ı canlı dinlemek isterdim.
Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil