Şeyda Coşkun
Ne yer, neyle beslenir diye en merak edilen isimlerin başında Şeyda Coşkun geliyor. Hele de doğum sonrası verdiği kilolarla incecik ama aynı zamanda son derece fit görünüyor. Şeyda Coşkun yaptığı ilk diyeti, vücudunda beğenmediği yerleri, estetikli olup olmadığını ve daha fazlasını bizimle paylaştı.
Röportaj: Deran Çetinsaraç
Fotoğraflar: Murat Sargın
Styling: Tülin Demir
Makyaj: Serkan Parmaksızoğlu
Saç: Hasan Yavuz, Ebil Kuaför
Giderek zayıflıyor mu bize mi öyle geliyor? Her daim formda olmak ona nasıl hissettiriyor? Hiç estetik yaptırdı mı? Peki evinde gerçekten yemekleri kendi mi yapıyor? Bu ve bunun gibi aklımızdaki tüm soruları Şeyda Coşkun’a yönelttik. O da samimiyetle yanıtladı. Yılın son kapağına yakışır pozlarıyla birlikte işte Şeyda’nın sağlık karnesi.
Sürekli mükemmel fizikte olmak üzerinizde baskı yaratıyor mu?
Yeni doğum yaptığım dönemin başlarında, bu korkuyu hissettim. Ama sonrasında bu korku, sağlıklı yaşam için çok güzel bir baskıya dönüştü. Çünkü insan üzerindeki baskı sayesinde karbonhidratını bile sınırlandırmaya başlıyor. Yaşam koşulları içerisinde, gece hayatını, alkolü hepsini belli bir oranda, bir sistemde düşünmeye çalışıyor. Bunun için kendime bir hayat planı yaptım. Hafta içi en sağlıklı şekilde doğru beslenerek hatta bir gün sıvı detoks yaparak geçirmeye karar verdim. Hafta sonları eşimle ve çocuğumla paylaşım olsun diye sağlıklı beslenme planının dışına çıktığım oluyor. Dediğim gibi, kendime tam bir hayat planı yaptım. Hafta sonu yediklerimi pazartesileri kendime hazırladığım temizleme paketiyle ortadan kaldırıyorum. Bu planın hayatım için çok güzel bir sistem olduğunu düşünüyorum. Böylece sevdiklerimle de güzel vakit geçiriyorum ve onların hayatını kısıtlamıyorum. Çünkü bazen aşırı diyet sistemine girmek karşınızdakilerin de hayatını kısıtlayabiliyor. Sonuçta aileniz sizinle beraber gidip pide yemek isteyebiliyor. O yüzden dengeli bir sistem kurmak önemli. Tabii bu sırada spora ağırlık verip, hafta içinde de yaptığım kaçamakları temizliyorum.
Şu an kaç kilosunuz ve vücudunuzda ki kas oranını biliyor musunuz?
Şu anda 50 ile 51 arasında gidiyorum. Uzun yıllar sonra en az kilolu halimdeyim. Kas oranım da çok yüksek. Tam oranımı bilmiyorum çünkü ölçüm aletlerine çok güvenmiyorum. Türkiye’de iki yerde basınç olarak doğru ayarlanmış ölçüm aleti var; bir tanesi Antalya, diğeri Didim tarafında. Eğer oralara gitme fırsatı bulursam kas ölçümümü doğru şekilde yaptıracağım. Tabii artık yılların vermiş olduğu tecrübeyle hissettiğim kas oranını çok beğeniyorum. Çok adaleli, kaslı vücuttan zaten hoşlanmam. Bir kadında olması gereken güzel bir popo kası, dinamik gösteren, aşırı erkeksi olmayan bir karın kası, kollarda hiçbir sarkma olmadan ince ama kasların hafif kol hareketleriyle ortaya çıktığı bir omuz ve kol kıvrımını tercih ediyorum. Kendi bedenimi şu anda beğeniyorum. Yaşıma göre gerçekten çok iyi buluyorum.
İdeal kilonuza ulaştınız mı, nedir ideal kilonuz?
Ben ideal kilomda olduğumu düşünüyorum çünkü kendimi aynanın karşısında güzel buluyorum. Dokunduğumda kaslarımı, vücudumu, bedenimin hafifliğini ellerimle de hissedebiliyorum. Gece uyuduğumda güzel, derin uykulara dalabiliyorum. Uyandığımda kendimi zinde hissediyorum.
"Bir kere maratona katılmıştım, sonra üç gün bacaklarım kendİne gelemedİ."
Günlük egzersiz rutininiz nedir?
Sabah uyandığımda yaklaşık üç saat boyunca, aralarda 10 dakika dinlenerek kardiyo egzersizim olan yürüyüşü yapıyorum. Haftada dört gün de farklı egzersizler yapıyorum; iki gün pilates, bir gün TRX, diğeri de vücudumun belli bölgeleri için çok hafif ağırlıklarla yaptığım üst gövde çalışmaları. Bahsettiğim egzersizleri işin profesyonelleriyle birlikte yapıyorum. Birilerinin beni kontrol etmesi çok hoşuma gidiyor. Spor anlamında hep daha ileriye gitmek, daha yeni şeyleri denemekten de keyif alıyorum.
Egzersiz yapamadığınız zaman mutsuz olur musunuz?
Hafta sonları egzersiz yapmıyorum. Bazen yürüyorum bazen yürüyüş bile yapmıyorum, vücudumu dinlendiriyorum. Gerçekten egzersiz yapmadığım zaman pazar akşam üstüne doğru kendimi çok mutsuz ve verimsiz hissediyorum. Bende muhtemelen egzersiz bağımlılığı var. Açık havada yürümeden veya nabız atımımı belirli bir seviyenin üzerine çıkarmadan hayattan koptuğumu düşünüyorum.
Vücudunuzun en çok ve en az neresini beğeniyorsunuz?
Her kadının vücudunun beğendiği ve beğenmediği yerleri vardır. Ben genelde karın bölgemi çok beğenirim. Hiçbir zaman bana problem olmadı, her zaman kaslı ve yağlı olmayan bir yapıya sahip. Genelde en büyük sıkıntı üst bacak kısmımdı; üst bacaklarımı hep kalın bulurdum. Şu an nihayet ince buluyorum.
Sizi en zorlayan spor egzersizi nedir?
Genelde yüksek tempo koşuları ve bacaklarımı çok fazla yoracak şeyleri sevmiyorum. Mesela maratona katılmıştım, ondan sonra üç gün bacaklarım kendine gelemedi. Sürekli bacak üstünde çalışan bir iş hayatım olduğu için çok yorucu, sakatlanmaya yönelik ve ağır egzersizleri sevmem. Ama en sevmediğim çalışma kısmı, üst gövde, kol ve sırttır. Özellikle sırt, omuz ve kolları çalıştırırken gerçekten sıkıntı duyuyorum, sevmiyorum oraları çalışmayı. Ama bana verin karın egzersizlerini, iki saat aralıksız çalışayım. Karın ve kalça çalışmak benim için hem keyifli hem eğlenceli. Kıyafet giyme açısından, kalçayı her zaman çalışırım, hiç hayırım yoktur ama kolları çalıştırmayı nedense hep geriye bırakırım. Bunun nedeni de çok kalın, adaleli, kaslı kol sevmememden kaynaklanıyor sanırım.
Hayatın her alanında disiplinli misinizdir? Ve anne olmak bu durumu nasıl etkiledi?
Özellikle iş alanında çok disiplinliyim. Düzen severim, her şeyin bir vakti vardır ve her şeye tam vaktinde gitmek isterim. Anne olunca bu disiplini çocuğumun hayatına da oturtmaya çalıştım; tabii onu mutsuz etmeyecek şekilde. Çünkü biliyorum ki çocuklar her zaman düzeni çok sever; evlerine dönecekleri saat bellidir, okula gidecekleri saat de. Bu düzenlerinin belli bir saatte olması hayatlarının geri kalanında daha sağlıklı bir zaman geçirmelerini sağlıyor. Çünkü uyku ertesi gün uyandıklarında enerjilerini de kontrol ediyor, okula gitmelerini de kolaylaştırıyor.
Kendinizi güvensiz hissettiğiniz alanlar var mı?
Genelde kendine güvenen biriyim. Ama tabii ki dönem dönem güvensiz hissettiğim zamanlar olabiliyor. Kendi sınırlarımı çok iyi bilirim. Hayat koşulları içerisinde gerçekten üstesinden gelemeyeceğim şeylerin pek altına girmem. Eğer giriyorsam da o işin üstesinden gelmek için elimden gelen her şeyi yaparım. Ama mesela müziğe yeteneğim yoktur bilirim. Hiçbir şekilde bir enstrüman çalmadım, çalmak da istemedim. Keza resme de hiç yeteneğim olmadı. Şu an Arat’la biraz geliştiriyorum ama ileride Arat beni geçecek resim konusunda buna inanıyorum. Ancak bunlara yeteneğim yok diye kendimi hiç kötü hissetmedim. Ben de kendimi spor alanında yetenekli buluyorum. Hangi spor olursa olsun hepsini yapmaya çalışırım ve severek yaparım. O yüzden bunlar beni kötü etkilemiyor. Bunun dışında, İngilizce öğrenme güçlüğü çekiyorum yani bence İngilizce öğrenme yeteneksizliğim var. Kendimi çok daha iyi anlatamadığım bir dilde konuşmaktan hoşlanmıyor da olabilirim. Bu yüzden mesela kendimde yetersiz gördüğüm her şeyi oğlumda, o da bunları yaşamasın diye, daha yeterli olsun diye her şeyin önlemini önceden aldım. Şu an Arat’ın İngilizcesi gerçekten çok iyi. 2,5 yaşında olduğu halde gerçekten güzel bir İngiliz aksanıyla konuşabiliyor ve İngilizce konuşulanları çok iyi anlıyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Bazen insanların kendilerindeki eksiklikleri çocuklarında kapaması bile, onların bu eksikliğinin hayatında kapandığını düşünmelerine neden oluyor.
Kadınlar size en çok hangi konuda danışıyor?
Genelde benden cilt, yüz ve vücut estetiği konusunda tavsiye istiyorlar. Yüksek kilolu kadınlar zayıflayınca vücutlarında sarkmalar olabiliyor. Dolayısıyla bu durumla ilgili de çok danışıyorlar. "Hangi doktora gideyim? Ne yapabilirim? Bunları toparlatmam gerekiyor mu?" gibi sorular alıyorum. Bunlara da genellikle şöyle cevap veriyorum; boyuna, kilosuna ve ne kadar kilo verdiğine göre öncelikle spor ve egzersiz anlamında destek almasını istiyorum çünkü vücut genelde kiloları verdikten sonra altı ay içinde toparlanıyor. Yer çekimiyle beraber bu doğanın değişmez kanunu, altı ay içinde vücut eski halini alabiliyor. Sadece deride birtakım sarkmalar olabiliyor. Bunların içinde toparlanabilecek yer var, toparlanamayacak yer var. Özellikle kol ve bacak bölgeleri için mutlaka egzersiz desteği almalarını öneriyorum. Cilt ile ilgili destek istendiğinde bu dönemde öne çıkan telomer denilen kök hücre desteğini ben de öneriyorum. Çünkü bu konuda Türkiye’de çok güzel çalışmalar var. Bunun yanı sıra kendi özel hayatlarıyla ilgili de benden fikir istiyorlar.
Şeyda gün boyunca ne yer, ne içer?
Sabah uyandığımda bir bardak su içerim ondan sonra yürüyüşe giderim. Yürüyüşümün arasında kahve içerim. Yürüyüşlerim bittikten sonra genellikle meyve tüketiyorum, mevsimine göre hangi meyve varsa onu yerim. Daha sonra bir egzersiz yapacaksam, egzersizimin üstüne mutlaka bir protein tüketirim; hindi, tavuk veya kırmızı et. Bu arada aldığım proteinin de planlamasını yaparım; salı yediğim proteini çarşamba yemem. Mutlaka tavuk, balık, et, bazen de ciğer olmak üzere çeşitlilik uygularım. Ara öğünümde genelde badem, yer fıstığı gibi yağlı tohumları tercih ediyorum. Akşam da evde sebze yemeğinin yanında protein varsa yerim. Yoksa ve akşam meyve tüketmek istiyorsam yemekten sonra bir porsiyon meyve yerim. Vücudum meyveye çok iyi cevap veriyor, hiçbir şeker problemim olmadığı için de rahat rahat yüklenebiliyorum. Bunu kişilerin kendi vücutlarına göre ayarlaması gerekiyor. Meyvelerden en çok çilek, frambuaz, yaban mersinini tercih ederim. Ananası da çok severim, yazın şeftali ve frambuaz vazgeçilmezimdir. Genelde dışarıdan hiçbir şey yemem sadece kendi yaptığım şeyleri yemeye özen gösteriyorum. Bu arada devamlı olarak yemek yiyen biri değilim. Hatta yemeden daha zinde ve dinamik olduğuma inanıyorum.
İlk diyetinizi kaç yaşında yaptınız?
Lise 2’deydim, evde dolabıma eğildiğimde kalçamı biraz fazla gördüm. 56-57 kiloydum, arkadaşlarımla beraber kendimizce bir şeyler yapmaya çalıştık. Ki bahsettiğim dönemde diyetlerde makarna falan vardı. Öğle yemeğinde diyet yapıyorum diye makarna yedim ki normalde makarna yemezdim. Açıkçası çok fazla diyet yapmadım. Beden eğitimi mezunu olduğum için beslenmeyi ve kas yapısını da okulda öğrenince yemek işini çözmüştüm zaten. O yıllarda bir bağırsak problemi geçirdim. Eti çok severdim ama çok yediğim için doktor belirli gıdaları hayatımdan çıkarmamı söyledi. Patates, et, hamur işleri gibi. Bunların hepsini hayatımdan çıkardım. Hatta bir ara haşlanmış kabak ve patlıcan yemekten aşırı zayıf düştüm. Bu benim hayatımdaki çıkış noktası oldu. Önce bağırsaklarımı toparladım ve sağlığıma kavuştum. Kendi vücudumda değişimi görünce beslenmem de şekillenmeye başladı. Bir dönem vejetaryen olarak da beslendim. Sonra İstanbul’a gelince hayatıma yavaş yavaş eti de ekledim. Hep şuna inandım; insan, hayatında doğadan gelen bütün gıdaları yemeli.
Mutfağa asla sokmam dediğiniz bir şeyler var mı?
Evde yemek yapmayı çok severim. Yapmadığım zamanlarda da her şeyi kontrol ederim. Haftalık menüyü kafamda yaparım ve içinde bütün sebzeleri, baklagilleri, proteinleri tek tek kullanırım. En güzel yaptığım şeyler maalesef ki tatlılar. Bir şeyler yaratmayı çok severim. Annem profiterol yapardı, ondan el almışlığım var. Bunu en sağlıklı şekilde, sağlıklı malzemeler kullanarak yapmaya çalışıyorum şu anda. Çok güzel tavuk göğsü, muhallebi yaparım. Et yemeklerim de çok güzeldir. Özellikle hünkar beğendi klasik menülerimden biri. Düşünüldüğünün aksine gelen misafirimi çok iyi ağırlarım, çok güzel yemekler yaparım, kimseyi aç bırakmam. Hep bana “Sana gelince aç kalır mıyız acaba?” derler. Kimse aç kalmaz, gerçekten yemek yapmayı çok severim. Evime girmeyen üç şey var. Özellikle bisküvi gibi raf ömrü uzun olan paketli gıdaları pek evime almam. Beyaz şeker asla eve girmez, kimse kullanamaz. İş yerinde de beyaz şeker kullanmıyorum, çalışanlara da kullandırtmam. Bir de hiçbir şekilde işlem görmüş rafine, beyaz un kullanmıyorum. Glütensiz ve daha sağlıklı unları tercih ediyorum.
Güzelliğiniz için tükettiğiniz besinler ve evde yaptığınız maskeler var mı?
Çocukluğumdan beri cilt problemim hiç olmadı. Bunu meyve asitlerine borçlu olduğumu düşünüyorum çünkü çok meyve yerim. Bence bir kadın vücudunun meyve asitlerine çok ihtiyacı var. Bunun yanı sıra avokado ve somon özellikle cilt dokusu açısından, yüksek Omega faktöründen dolayı karaciğere çok iyi geliyor. Özellikle adet dönemlerimde somon ve avokado gibi besinleri tuzsuz tüketiyorum. Ara ara bal maskesi yaparım, salatalıkları dilimleyip dolaba atar gözlerime koyarım. Doğal besinlerle bir şeyler yapmayı seviyorum. Bazen de ellerime doğal bir nemlendirici olduğu için zeytinyağı sürerim. Saçlarıma da vitaminleri kırıp, serum yapıp kullanırım.
* Formsante dergisinden alınmıştır.