Şiddetsiz iletişim için ipuçları
Kendimizi ifade etmek ve başkalarını doğru dinleyebilmek için yeni bir dil öğrenebiliriz. Adı ‘şiddetsiz iletişim’ ve ona öncelikle çocuklarımızla ilişkimizde ihtiyacımız var.
Yazı: Selen Keçeli
Yaşamın tüm alanlarında güçlü ve tatmin edici ilişkilerin tadını çıkarabilmek için ‘şiddetsiz iletişimi’ başarmak zorundayız. Bunu başarabilen insanları da biz anneler yetiştireceğiz. Her zaman söylenir ya, çocuk yetiştirmek zor iştir diye. Aynen öyle... Çünkü dünyaya getirdiğimiz canlı ile aslında dünyada pek çok şeyi daha iyiye, daha güzele ya da tam tersi daha kötüye götürebiliriz. Çocuk yetiştirirken atacağımız adımlar belki de farkında olduğumuzdan daha önemli. Ben kendi adıma çocuklarımı devamlı okuyarak, araştırarak, yenilikleri, pedagogların araştırmalarını, seminerlerini takip ederek büyütmeye çalışıyorum. Son dönemde takip ettiğim ve Metin Reyna tarafından verilen ‘Şiddetisiz İletişim’ konulu seminer de bunlardan biriydi. ‘Şiddetsiz İletişim’ adlı kitabın yazarı ABD’li psikolog Marshall B. Rosenberg, Yahudi anne-babanın çocuğuydu. Şiddetle çok küçük yaşlarda tanışan Rosenberg, geliştirdiği iletişim tekniği ile ‘şefkatli’ iletişim kurmayı ve empati kurarak çatışmaları önlemeyi amaçladı. Aynı zamanda Şiddetsiz İletişim Derneği’ni kurdu.
İhtiyacı doğru anlayın, doğru anlatın
Anneler çocuklarının ihtiyaçlarını ve isteklerini algılamak için radarlarını sonuna kadar açarlar. Ancak önemli olan ihtiyaç ve isteklerin karşılıklı olarak doğru ifade edilmesi... Bunun da püf noktaları var. Pozitif bir dil kullanmak: Örneğin çocuğunuza “Odanı dağıtma” yerine, “Odan toplu olsa daha güzel olur” demek çok daha etkili oluyor. Rica etmek: Çocuğunuzdan istediklerinizi emirler yağdırmadan dile getirebilirseniz, sizi ve isteklerinizi daha kolay ve zevkle yapar. Yansıtma istemek: Gönderdiğiniz mesajla alınan mesajın aynı olduğunu anlamak için, çocuğunuzdan mesajı size yansıtmasını isteyin. Böylece çocuğunuzun sizin söylediğinizden ne anladığını tespit edebilir ve yanlış anlamaları ortadan kaldırmış olursunuz. “Beni dinlemiyorsun” , “Ben öyle demiştim” gibi iletişimi tamamen engelleyecek diyalog başlangıçları da engellenir.
Şiddeti bizden öğreniyorlar
Hepimizin tanık olduğu hatta belki de bizzat yaşadığı bir örnekten yola çıkarsak; akşam evde iki oğlunuz kavga ediyor, büyük oğlunuzun küçüğe tokat attığını gördünüz ve gidip büyük oğlunuza “Bu sana kardeşine vurmamayı öğretir” diyerek bir tokat attınız. Pek çok ailede yapılan bu cezalandırmanın ne kadar işlevsel bir sonuç getirdiği tartışılabilir. Ancak ‘şiddetsiz iletişim’ öğretisinin sahibi Marshall Rosenberg’e göre büyük çocuğun bu cezalandırma biçiminden ögreneceği iki şey kesin gibi: Kardeşine vurmaması gerektiğini değil, bunu anne ve babasının yanında yapmaması gerektiği ve birinden istediğini almanın tek yolunun ona vurmak olduğu düşüncesi... Çizgi filmlerin ve bilgisayar oyunlarının çocuklarda şiddet eğilimini artırdığı yönünde yapılan uzman açıklamalarının kuşkusuz büyük haklılık payı var. Fakat itiraf etmek de gerekir ki çocuklar şiddet kullanmayı ve bu kullanımı pekiştirmeyi daha çok kendileri için model olan ve daha çok şiddeti kanıksamış yetişkinlerden, hatta ilk bakıcılarından öğreniyor. Kelimelerin ve tavırların içinde farkına varılmadan serpiştirilmiş en hafifinden dayak cezasına, psikolojik biçimlerinden sıcak çatışmaya kadar şiddet psikologların, anne-babaların ve eğitimcilerin gündemindeki ilk sorunlardan.
Ne ona boyun eğin ne onu yüceltin
Peki çözüm için yol gösteren psikolog Marshall Rosenberg kitabında neler öneriyor? Marshall özetle “Bilgi değişimini ve farklılıkları barışcıl yollarla çözümlemeyi kolaylaştıracak akışı sağlayan etkileşim eşittir şiddetsiz iletişim” diyor. Bu yöntemin kriterlerinin başında, görüş açısının ve yaklaşımının değiştirilmesi geliyor. Amaç ne sadece çocuğun isteğinin yerine getirilmesi ne de karşısındakinin isteğine boyun eğip onun yüceltilmesi. Normalde ya siz kazanırsınız ya çocuk... Burada amaç üçüncü bir çözüm bulup iki taraf için de tatmin edici bir yol bulmak. “Bu nasıl mümkün olacak?” diyebilirsiniz. İlk adım; aileler tek bir stratejiye takılıp kalmamalı. Öncelikle kalbi açmak, her iki taraf için de memnuniyet veren bir durum yaratıyor. Amaç çocuğun davranışı arkasındaki güdünün ne olduğunu anlamak. Dişlerini fırçalama alışkanlığı suçluluk duygusu veya korkuyla değil, içten gelen bir istekle oluşmalı. Yani sonuç itibarıyla çocuk her ne yapıyorsa kendi isteği ve ihtiyaçları doğrultusunda yapmalı. Burada emir ve öfke olmamalı, sadece bağlantı kurmaya ve bağlantının kalitesini arttırılmasına çalışılmalı.
Şiddetsiz iletişim becerileri eğitimi bize neler öğretiyor?
• Bir arada yaşayabilme becerilerimizi geliştirmeyi,
• Dilimize yerleşen, farkında olmadan kullandığımız ve sağlıklı olmayan iletişim kalıplarını fark etmeyi,
• Kendimizi ifade etmenin sağlıklı yollarını öğrenmeyi,
• Saldırgan bir dil kullanıldığında bunu nasıl dönüştüreceğimizi öğrenmeyi,
• Suçlamadan, eleştirmeden konuşabilme ve dinleyebilmeyi,
• Korku, üzüntü, öfke, çaresizlik gibi duygularımızın ardında yatan ihtiyaçlarımızı fark etme ve dönüştürebilmeyi,
• Şiddet göstermeden ve aynı zamanda kendimizden taviz vermeden ihtiyaçlarımızı nasıl dile getireceğimizi öğrenmeyi,
• Kendimizi fark etme, kendimizle empati kurmayı.