Son sözü kim söylüyor?

İlişkinizde son sözü kimin söylediği aslında çok önemli değil gibi gözükse de bu durum ilişkinin sağlığını ve geleceğini çoğu zaman olumsuz etkiliyor.

Yazı: Elif Gürsoy/Formsanté 

Yaşanan ilişkide yalnızca bir tarafın baskın olması ne gibi durumlara yol açıyor? Pasif kalan kişi nasıl zorluklarla karşılaşıyor? Bu ilişki türünü düzeltmek için nasıl davranmak gerekiyor? Türkiye Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. G. Bahar Cömert son sözü tek bir tarafın söylediği ilişkileri anlatıyor.

TEK BİR TARAFIN SÖZ SAHİBİ OLDUĞU BİR KADIN-ERKEK İLİŞKİSİNİ NASIL TANIMLARSINIZ?
Geçmiş kültürümüzün getirdiği bazı algılar Türk erkeğinin “Ben ne dersem o olur, evin reisi benim!” gibi söylemlerde bulunmasına neden oluyor. Her ne kadar erkek son sözü söylediğini iddia etse de kadının burada gizli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Politikliği, işi fark ettirmeden halletmesi, düşüncesi ve tavrıyla erkeğin “son sözü”ne etkisi olduğu kanısındayım. Erkek her ne kadar son sözü söylediğini düşünüp rahatlasa da bir şeyler ortak paydada buluşmalı. Son sözü sadece birinin söylemesinden çok ortak bir düşüncede buluşmak en mantıklısı. Yalnız bir durum dışında bu tarz ilişkilerde sorun olmuyor, o da görücü usulü… Çünkü zaten bir anlaşmayla, kuralla ve birtakım şeyleri kabul ederek başlanıyor ilişkiye. Öyle de devam ediyor. Fakat erkek bu durumu kötüye kullanıp, zorla kendini kabul ettirmeye çalışıyorsa o ilişkide gelecekten bahsetmek ne yazık ki imkansız oluyor… 

BAHSİ GEÇEN TARAF NEDEN 'YALNIZCA BENİM SÖZÜM GEÇECEK' DER GİBİ DAVRANMA İHTİYACI HİSSEDİYOR? BU DURUMUN KAYNAĞI NEDİR?
Güçlü insan her zaman sakin, kendine güvenen ve sessiz olandır. Kişi, dayatmalarıyla, zorlayarak uyguladığı yaptırımlarla, benim sözüm geçer, son söz benim olur mesajını veriyorsa, o kişinin kendine güveninin zayıf olduğunu ve başkalarını ezerek bir yerlere gelmek istediğini varsayabiliriz. Aslında bu her ilişki türü için geçerli. Birinin size bağırıp çağırarak düşüncesini savunması aslında onun konu hakkında yetersiz olduğunu gösteriyor. Kişi karakter olarak ne kadar zayıf ve güçsüzse karşısındakine karşı o kadar şiddetli davranıyor. Sakin olmak yerine agresifleşiyor.

BU DURUMDA PASİF KALAN TARAF NELER HİSSEDİYOR?
Söz konusu şartlarda efendi-köle ilişkisini tanımlayabiliriz. Yani birinin “Benim dediğim olacak, bunu böyle yapmayacaksın” gibi cümlelerle zalimleştiği, diğerinin ise ilişkide pek etkisi olmayan, “O ne derse o olur” diyerek etkisiz kaldığı görülüyor. Zalimleşen kişi, etrafından sürekli harikasın, muhteşemsin gibi şişirilmelerle, kendinde başkasına sözlü ya da fiziksel şiddet uygulama hakkı görüyor. Pasif kalan kişi varlığını ve değerini kaybettiğini hissettikçe, kendi çocuğuna ya da başka çocuklara, hayvanlara, bitkilere, kısacası gücünün yettiği her şeye kendisine davranıldığı gibi davranıyor. Son sözü söyleyen kişiye karşı susuldukça durumu kabul etmiş gibi görünüyor ama eninde sonunda bunun patlaması bir şekilde yaşanıyor. Kişi tüm bu süreçten olumsuz yönde etkileniyor ve psikiyatrik hastalıklara yakalanıyor. Depresyon, panik atak, kronik yorgunluklar meydana çıkıyor. Bunlar ortaya çıkmasa bile sürekli hasta olma durumu söz konusu oluyor. Çünkü ancak çok hasta olunduğunda sözle ya da fiziksel olarak baskın olmaya çalışan kişinin duracağı düşünülüyor. Ancak elden ayaktan düşülünce “zalim” karakterin baskı yapmayı bırakacağı kanısına varılıyor. 

İLİŞKİDE ÇİFTLERİN BİRBİRLERİNİN HAYATINA MÜDAHALE ETMEK İSTEMESİ NE KADAR DOĞRU?
Aslında bugüne kadar görünen, erkeklerin kadınların hayatına daha çok müdahale ettiği yönünde. Ama durum öyle değil. Kadınlar için de geçerli diyebiliriz. Doğrusunu söylemek gerekirse ilişkide bir şeyi tek taraflı değerlendirmemek gerekiyor. Tabii, işin içinde tecavüz, taciz gibi ciddi şiddet içeren durumlar yoksa… Sevgili ilişkisinde sahiplenmek çok güzel bir şey bence. Aldırmazlıkla saygı arasındaki çok ince çizgi üzerinde gidilmeli. Ne çok umursamaz ne çok üstüne düşmüş gibi gözükmeli. İlişki dediğimiz şey dayatmalardan ibaret olmamalı. Eğer ki olursa orada ziller çalmaya başlar ve bir gelecek vadetmez. 

BU DURUM EVLİLİK ÖNCESİNDE VE EVLİLİK SONRASINDA NE GİBİ FARKLILIKLAR GÖSTERİYOR? 
Türkiye’de ilişkilerde gözlemlediğim bir şey var. Evli erkekler evlilik öncesi halinden koparak başka bir hale bürünüyor. Evlilik öncesinde her şey mükemmel; erkek hediyeler alıyor, her fırsatta aşkını dile getirip sevgi gösterilerinde bulunuyor. Ama evlendikten sonra bir anda başkalaşım geçiriyor. Aile kavramı oluşup, çocuklar olunca kadına karşı özen azalıyor. Sorumluluklar arttığı için eski özeni gösterememeye başlıyor. Bunun için mücadele de etmiyor. Fakat ilişki denen şey emek verilince güzelleşiyor. Ne kadar zaman ayırıp, ne kadar özen gösterirseniz bir şeyler o kadar yolunda gidiyor. Aslında evlilik ilişkiyi öldüren bir şey olmamalı. Ama ne yazık ki hayat mücadelesi, çocuk bakımı, ekonomik şartlar, bu özen gösterme işini biraz ikinci plana atıyor. 

YALNIZCA ERKEĞİN SÖZ SAHİBİ OLDUĞU BİR İLİŞKİYİ GENEL OLARAK NASIL TANIMLARSINIZ? 
Durumu genellemek gerekirse burada kadının da biraz hatası olabileceği düşüncesindeyim. Çünkü kadın “Ben bilmem beyim bilir” deyip sorumluluk almaktan kaçıp topu erkeğe bırakıyor. Haliyle son sözü söylecek olan erkek olmuş oluyor ve sonraki süreç için de kadının bir söz hakkı yokmuş gibi davranıyor. Ama aslında söz sahibi erkekmiş gibi gözükse de perde arkasında tüm ev yaşantısını çekip çeviren güçlü kadınlar var… 

''Genelde erkekler arkadaş grubu arasında “ailenin reisi benim, ben ne dersem o olur” gibi bir tavıra bürünüyor. Toplumun etiketlediği “kılıbık” olma sıfatına yaklaşmamak adına bu cümlelere ihtiyaç duyuyor. Ama sevgilisi ya da eşiyle yalnız kaldığı zaman gayet romantik dakikalar yaşanıyor, ilgi gösteriliyor… Yani durum evin dışından çıkınca bir hayli değişiyor.''

SON SÖZÜ BİRİNİN SÖYLEMEDİĞİ BİR İLİŞKİ ORTAMI NASIL OLUŞTURULABİLİR? ORTAK PAYDADA BULUŞMAK İÇİN NE YAPILMALI? 
Öncelikle şunu özümsemek gerekir ki, bugüne kadar son sözü söyleyenin karşınızdakinin olduğu ilişkide, istenmediği sürece bir değişiklik olmayacak. Ben böyleyim, ben bilirim, ben yaparım ya da son söz benim diyen birinin değişmesi pek de mümkün değil. Tabii kendisi istemezse… Çiftler özellikle de evli olanlar bir ilişkide her iki tarafın da birtakım fikirlere ve isteklere sahip olduğunu bilerek hareket etmeli. Kararlar, istekler ya da düşünceler ne kadar farklı olursa olsun, mutlaka ortak bir yolu bulmak için çabalamalı… 

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil