“Susarak yanlış anlaşılmayı göze alıyorum”
Nur Fettahoğlu’yla kısa gibi duran uzun hikayesini hayatını konuştuk…
Şimdi onlar bitti Necati Şaşmaz’la ilgili haberler çıkıyor. Bunların doğruluğu var mı? Neden herkes çıldırmış gibi Bodrum’da el ele görüldüler diye ortalığı inletiyor? Hadi diyelim ki Bodrum’da görüldünüz, Kısmet Apartmanı olayı nereden çıktı?
Kısmet Apartmanı olayı nereden çıktı hiçbir fikrim yok. Tamam benim yaşadığım yerdi (artık değil) ama bunun üzerinden böyle bir haber yapmak kimin aklına niye gelmiş bilmiyorum. Oturduğum yere istediğim zaman girebilirim, istediğim arkadaşımı da davet edebilirim, gizlenme kaygım olmaz, bunu farklı şeyler ima ederek yayınlamak çok çirkin. Hem sonra, ikametgahımı nasıl ulusal bir gazetede yayınlayabiliyorlar anlamak mümkün değil… Özel hayatımın bu kadar dillendirilmesinden hoşnut değilim. Bu konular hakkında konuşmak bile beni rahatsız ediyor.
Nasıl bir aşıksınız?
Fedakar.
Hayatınızın merkezine aşık olduğunuz kişiyi yerleştirir misiniz?
Aşkın tanımı içerisinde bunun olduğuna inanıyorum. Kalbiniz ve aklınız onda değilse, zaten hissettiğiniz aşk değildir.
Aşık olduğunuzu tüm dünya bilsin mi istersiniz yoksa kendi içinizde mi yaşamayı tercih edersiniz?
Kendi içimde yaşarım. Sevdiğimin bilmesi ve onun da bana aşık olması yeterli.
Yakın arkadaştan sevgili olur mu? Ya da eski sevgiliden arkadaş olur mu?
Bence olur.
Güzellik sizin için bir takıntı mı?
Takıntım değil, özel bir çaba harcamıyorum bilakis doğal kalabilmek için çaba sarf ediyorum. Nasıl doğduysam öyle saf ve temiz ölmek istiyorum, fiziken ve ruhen…
Her kadını kıskandıracak kadar zayıfsınız! Hadi bize bunun sırrını açıklayın! Bu zayıfl ığı genlerinize mi borçlusunuz?
Çünkü yemekle aranız fazlasıyla iyi…
Yoksa her gün spor yapmak, 100 litre falan su içmek gibi alışkanlıklarınız mı var?
Genler mi… Canım annem ve diğer aile büyükleri gençliklerinde zayıf ve zarifmiş de benim olayım genler değil galiba… Asıl hikaye hormonlarla ilgili. Tiroid bezim hızlı çalıştığı için, salgıladığı hormonların kanımdaki düzeyi fazla. Böyle olunca ne yesem yaramıyor.
Yeni trendimiz; Twitter! Ünlüünsüz herkes Twitter’da. Artık siz de buradasınız. Alışmaya başladınız mı Twitter’a? Bir Nur Fettahoğlu fenomeni yaratmayı düşünüyor musunuz sanal alemde?
Sosyal medya çağımızın hastalığı... Facebook’tan farklı olarak Twitter tüm dünyanın ne konuştuğunu görme imkanı tanıyor ve hatta haber kaynağı olarak kullanılıyor. Ünlülerin hayranlarıyla konuşması için güvenli ve kolay bir ortam oluşturması güzel olsa da, insanların başkalarıymış gibi davranmasını kolaylaştıran sahte bir dünya aynı zamanda. Twitter’ı kullanmamakta bayağı direttim ben. Sayfayı yakınlarımın isteğiyle açtım ve bir kenara koydum. Sonra takipçi sayımın sürekli arttığını görünce, gayet mütevazı bir sayıda da olsalar onların beklentilerini karşılamak gerektiğini düşündüm. Arada girip bir şeyler yazıyorum ama kesinlikle fenomen olmanın bir yolu olarak kullanmayı planlamıyorum. Tercih meselesi bu tabii, kimseyi yargılayamam da.
Peki Twitter üzerinden dönen kavgalarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Önceden televizyon ve gazeteler üzerinden yapılan tartışmalar artık Twitter üzerinden gidiyor. Sizce bunun sebebi gazete ve televizyonların söylenenleri çarpıtabilme ihtimali mi yoksa insanların kendini klavye başında daha rahat hissetmeleri mi?
O kavgaları sadece gazete ve televizyondayken de anlamazdım şimdi de anlamıyorum. Biriyle bir derdin varsa daha özel yöntemlerin vardır çözmek için, tartışma için halka açık kanalları kullananların farklı şeylerin peşinde oldukları ve samimiyetsizlikleri bariz.Ekranlarda buz gibi duruyor, Mahidevran zırhının altında ne olduğunu kestirmenin imkan ve ihtimali yok. Ama yüz yüze gelip kocaman gülümsemesi ve parlayan gözleriyle size bakınca anlıyorsunuz ki Nur Fettahoğlu; içindeki çocuğu öldürmeyenlerden. Biraz vakit geçirince keyifli, hayatı dolu dolu yaşayan, aslında pek kimseleri de takmayan, sadece mutlu olmaya ve çevresindekileri mutlu etmeye çalışan bir kadın. Yani ekranlardaki ağlak, huysuz haliyle alakası yok. Ama bugünlerde canı biraz sıkılmış… Magazinin onunla uğraşmasından rahatsız; “Hakkımda çıkan haberler karşısında sessiz kalıyorum hatta yanlış anlaşılmayı göze alıyorum. Yaşadığım yerle ilgili bile bir sürü haber yaptılar. Oturduğum yere istediğim zaman girebilirim, istediğim arkadaşımı da davet edebilirim, gizlenme kaygım olmaz, bunu farklı şeyler ima ederek yayınlamak çok çirkin. Üstelik bir de adresimi ulusal gazetede yayımladılar…” diyor. O tatildeyken magazin basını gibi biz de onu rahat bırakmadık. Sorularımızla peşinden gidip keyifli bir sohbete yelken açtık. Dizi bitti, İstanbul’dan tasıtarağı toplayıp kendinizi Güney’e attınız.
Nasıl hissediyorsunuz şu anda kendinizi?
Çok huzurlu bir ortam. Yeşil, mavi... Pek çok yeri gezdim bu tatilimde ve açıkçası hepsine hayran kaldım. Metropollerde bazen yaşamın amacını ve hatta canlılığın anlamını unutuyoruz. Böyle kaçamaklar yeniden özümüze dönmemizi sağlıyor. Kısacası: ‘Kendimi buldum!’ Yeni sezon maceraları için de sabırsızlanıyorum.
Dizinin ismi ‘Muhteşem Yüzyıl’. Siz Kanuni Sultan Süleyman dönemini gerçekten muhteşem olarak nitelendirebiliyor musunuz?
Tarihi bilim olarak incelediğinizde bile akılda bulundurmanız gereken şey, her zamanı kendi şartları ve değer yargılarıyla ele almanın gerekliliği. Şu anki bakış açımla, özellikle kadının toplumdaki yeriyle ilgili bunca gelişmeden sonra, imkanı yok o zamana öykünmemin. Demokrasisiz bir yönetim şimdi düşünemeyiz mesela, rahatlıkla “Herkes birine hizmet ediyormuş neresi muhteşem!” diye tepki verebiliriz bugünden bakarak. Örnekler çoğaltılabilir... Ancak Malkoçoğlu’yla James Bond’u kıyaslamayı bir kenara bırakırsak bazı şeyler aşikar olur: Bir ‘cihan imparatorluğu’ o zaman Osmanlı, üç kıtada geniş alanlara hakim ve bu toprak genişliğinin sosyal, kültürel ve bilimsel anlamda desteklendiğini, askeri başarıdan ibaret olmadığını görüyoruz. Farklı düşüncelerdeki farklı insanların, toplulukların, bir arada yaşaması sağlanıyor, herkese birbirine karşı saygı öğretiliyor. Tesadüf, şans ya da kader: Mimar Sinan ve Barbaros Hayrettin Paşa gibi gerçekten üstün insanlar da o devirde yetişiyor ve Osmanlı’nın çağrıştırdığı ihtişamı canlandırıyorlar. İşte o ihtişam sebebiyle padişah haşmetli, yüzyıl da muhteşem.
Bize yeni sezonla ilgili biraz ipucu verseniz diyorum…
Ne desem... Yine heyecan dolu bir sezon, kaynayan bir harem ve yine gözü yaşlı Mahidevran.
Mahidevran’ın yerinde Nur olsaydı ne yapardı?
Nur da üzülürdü. Nur da çabalardı, en azından çocuğu için. Daha zekice çözümler, daha soğukkanlı planlar düşünürdü elbet, ama çaresizlik bu, belli olmaz yapacakları. Neticede Hürrem’in namı o kapalı kutu haremden çıkmış, 450-500 yıl boyunca kulaktan kulağa anlatılmış ve bugüne gelmiş. Öyle büyük bir erk. O halde Allah Nur’u Hürrem’lerden korusun.
O dönemde yaşasaydınız kimin hayatı sizin olsun isterdiniz?
Dönemin önde gelen isimlerinin hayatında hep katlanması zor acılar olduğunu görüyoruz... Kimi kavuşamayan aşık, kimi evlat acısı çekiyor, kimi çok sevdiği kardeşini kurtaramıyor... Ölüm ya da aşk, hepsine uğrayıp devasız dert bırakmış. Önde gelmeyenlerse zaten unutulmuş; unutulacak biri olmak ister miydim bilmiyorum. En iyisi denizlerin hakimi olmak bence, zaten kanımda var: Barbaros olmak isterdim.
Bugün Kanuni Sultan Süleyman gibi bir güce sahip olsaydınız, neleri değiştirirdiniz, neler yapardınız?
Yeşili korumak için güçlü ve denetlenen kanunlar yapardım. Gücümü en çok barış ve huzur için kullanırdım. Dünya çapında savaşsızlık her devir için bir ütopya, sıcak olmasa soğuk savaş olur, herkesin her şeyi hakkıyla paylaşması aile içi miras davalarında bile ender rastlanan bir olayken, 6-7 milyarın tok gözlü davranması insan yapısı gereği imkansız. Bu durumda özellikle kendi içimizde neyi paylaşamadığımızı sorgular, uzmanlarla durumu tartışır ve birtakım yaptırımlar uygulayarak devlet içi tam bir birlik sağlardım. Sonra bu aynı bayrak altında aynı amaç için çalışan insanlar topluluğuna, bu millete her mesleğin en iyisini çıkarmaları ve belki de yeni meslek türleri tanımlamaları için imkanlar sunar, eğitim sistemini mutlaka ve mutlaka bu yönde değiştirirdim. Gücüm teraziyi dengelediğinde, adaleti sağladığında mantıklı olurdu.
Ekranlara yansıyan soğuk karakterlerinizin altında renkli, dolu dolu bir kadın var. Bu yönünüzü yansıtacak bir rolle ya da bir programla sizi ekranlarda ne zaman göreceğiz?
Tabii ben de çok isterim sıcak, deli dolu ve hatta deli yanımı bir karakterde yaşatmayı ama şu an için böyle bir proje yok.
Moda tasarımı okudunuz, bankacılık yaptınız, haber sundunuz, oyunculuk yapıyorsunuz… Daha neler çıkaracaksınız içinizden?
Rüzgarın beni savurmasına izin verdim ve sonunda kendimi istediğim yerde buldum. Yatırım yapmaya niyetliyim, tasarlamaktan da keyif alıyorum ve bunu değerlendirmek istiyorum; iyi konumlanmış bir tasarım şirketinin patroniçeliği...
Neden olmasın? Kolay sıkılır mısınız?
Yerine göre değişiyor. Genelde oldukça sabırlıyımdır ama.
Oyunculuğa aşkla mı bağlısınız yoksa bu sadece benim mesleğim mi diyorsunuz?
Tutkuyla bağlıyım oyunculuğa. Tabiiki bazen meslek olduğunu hissettiriyor, rutine bağlandığında. Fakat benim için hala keşfedilecek çok yanı var.
Sizi son zamanlarda en çok ne mutlu etti?
Tatile kavuşmak.
Peki en son ne için ağladınız?
En son, Mahidevran olarak ‘Muhteşem Yüzyıl’ın sezon finalinden bir önceki bölümünde ağladım. Sanırım gelecek sezonda da sürekli ağlamaya devam edeceğim.
Çabuk sinirlenir misiniz?
Çabuk sinirlenirim, emin olun beni sinirliyken görmek istemezsiniz! Ancak kendimi dizginlemeyi öğrendim.
Affedilmez hata nedir sizin için?
Yerine göre değişse de en çok yalanı hazmedemem, kaldıramam.
Hayattaki en büyük tutkunuz ve pişmanlığınız nedir?
Tutkuyla sarındığım hayatın takendisi, pişmanlıklarım da içerisine dahil.
Yükselme, gerileme, duraklama? Şu anda, hangi dönemdesiniz?
Gerileme ve duraklama mı? Yükselme henüz. Ve umarımki uzun süre de yükselme döneminde devam etme. Şu ana kadar şanslıydım ki iyi ve başarılı projelerde yer aldım. Bundan sonra da böyle devam edeceğini düşünüyorum. Tabiiki her şey kader kısmet.
Aralık ayında boşandıktan sonra hayatınızda neler yerli yerine oturdu?
Neler hala muallakta? Hayata, erkeklere, aşka olan bakışınız boşanmadan nasıl etkilendi?
Boşanma döneminde tabiiki incindim. Hiç incinmedim desem yalan olur ama değişen çok fazla bir şey yok hayatımda, güçlü bir kadındım, şimdi de güçlü bir kadınım.
“Hayatımın dönüm noktası” dediğiniz bir an var mı?
Dönüm noktam eski eşim Murat ile tanıştığım andır, çünkü her zaman hayalini kurduğum oyunculuğa beni o yönlendirdi.
Biliyorum ki özel hayatınız gizli kalsın istiyorsunuz ama bu bir şekilde mümkün olmuyor. Sabah gazeteleri açtığınızda hakkınızda çıkan asılsız ya da çarpıtılmış haberleri gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
Offf... O haberleri görünce, ne diyebilirim ki… İnanamıyorum. Ben kendimi biliyorum, çevrem de beni biliyor, sınırlarımın farkındalar. Ama hiç tanımayan, yargısız infaza hazır o kadar insan var ki... Onların ortasına kasten atıldığım oldu ve bu tabiiki sinirlerimi bozdu. Ama hiçbirinin bana zarar vermesine izin vermedim, galeyana gelip yanlış hareketler yapmadım, soğukkanlılığımı korudum.
Bunların önüne geçmek için özel bir çaba sarf ediyor musunuz?
Hayır, hatta genelde susmayı tercih ettiğim için yanlış anlaşılmayı da göze almış oluyorum.
Peki, bir dönem sesinizi bile çıkarmadığınız halde ‘Aysan’ mı ‘Fettahoğlu’ mu tartışması çıktı. Nedir bu işin özü?
Aysan mı Fettahoğlu mu?
Evet eski kocama olan bağlılığımdan onun soyadını kullanmaya devam ettiğimi bile söylediler ama ben kendi aileme daha çok bağlıyım, nedeni tabii ki bu değildi. İlk işlerimi Fettahoğlu soyadıyla aldım ama fazla ünlenmediğim için Aşk-ı Memnu’nun ilk bölümlerinde, evlendikten hemen sonra isim değiştirmekte bir sorun görmedim. Düşündüm konu üzerinde ve Aysan’da karar kıldım. Boşanırken de, artık Nur Aysan olarak duyulduğum için, insanlarda bir yabancılaşma olur diye eski soyadıma geri dönmekle ilgili çekincelerim oldu. Ama baktımki yanlış anlaşılıyorum, art niyet aranıyor, ben de ilk 28 yılım boyunca beni tanımlayan ada geri döndüm. Bu kararlarım Murat’la ilgili değildi.