Yaşadığın hayatı sev! Sevdiğin hayatı yaşa!

Londra ve New York’ta moda eğitimi aldıktan sonra yurda döndü, şimdi Dilasima Group Markalar Direktörü. Enerjisiyle insanı hayrete düşüren Dila Tarkan, yakından tanımak isteyeceğiniz insanlardan.


TARKAN’IN VAZGEÇİLMEZ 10’U

1. Ailem. Benim için aile en vazgeçilmez şey, çünkü kayıtsız şartsız hayat boyu yanımızda olan insanlardır aile dediğimiz.

2. Hayvanlarım. Hayvanlarım benim çocuklarım. Hayatımda en değer verdiğim varlıklar. Ne olursa olsun asla vazgeçmem.

3. Dostlarım. En yakın arkadaşlarımın çoğu genelde bebeklikten beri arkadaşım. Her biri artık kardeşim gibi. Onlarsız bir hayat düşünemiyorum.

4. Telefonum. Çok teknolojik bir insanım. İnsanlardan ve olaylardan uzak kalmayı hiç sevmediğim için telefonum çok önemli. Her zaman her yerde herkese ulaşabiliyor olmam lazım.

5. Seyahat etmek. Hayatta en keyif aldığım şeylerden biri. Beni çok geliştirdiğini düşünüyorum. Seyahat insanı hayatın monotonluğundan çıkarıyor.

6. Spor. Çocukluğumdan beri hep çok düşkün oldum. Hem formumu korumak hem de eğlenmek için yapıyorum.

7. Gülmek. Benim için çok önemli. Çok komik bir babayla büyüdüm ve yanımda komik insanlar olmadan yaşayamıyorum. Gülmek hayata büyük bir pozitiflik ve mutluluk katıyor.

8. Yüzüklerim. Neredeyse her parmağımda bir yüzük var. Hepsinin farklı bir hikayesi ve değeri var sevdiğim kişiler tarafından gelen. Onlar olmadan kendimi çıplak hissediyorum.

9. Sit-com’lar. Boş vakitlerimde izlemeyi çok seviyorum. Kendimi kötü hissettiğim an bir komedi dizisi açıp ruh durumumu değiştirebiliyorum.

10. Otomobil. Özgürlüğüne düşkün bir insanım, o yüzden istediğim zaman özgürce hareket etmek istiyorum. Altımda bir otomobil olması hayatımı çok kolaylaştırıyor.

TULUMLARA BAYILIYORUM

Moschino’nun aksesurlarına bayılıyorum, telefon kabı ve ayılı sırt çantasını da çok seviyorum. Çanta alırken Furla’nın modellerini tercih ediyorum hatta Stacy modeline tutkunum. Kıyafetlerim genel olarak MAX&Co.’dan. Özellikle yazlık rahat elbiseler ve yüksek belli pantolonlar vazgeçilmezlerim. Tulum giymeyi seviyorum. MaxMara paltolar ise kışın vazgeçilmezim.

MASKARASIZ ASLA

Özel bir yere gitmedikçe çok fazla makyaj yapmaktan hoşlanmıyorum. En çok kullandığım makyaj malzemesi maskara. Dior’un maskarasını, Chanel’in rujlarını ve Nars’ın dudak kalemlerini çok seviyorum. Geceleri ise genelde renkli bir rujla dudaklarımı öne çıkarmayı seviyorum. Şu an en sevdiğim parfüm ise Dsquared2 Want.

Yazı: Gülru İncu
Fotoğraf: Nurdan Usta

Hobisini mesleğe dönüştürüp baba geleneğinin izinden giden Dila Tarkan, henüz 25 yaşında. 15 yaşındayken ailece Kanada’nın Vancouver şehrine taşınmışlar ve liseyi orada bitirmiş. 2010 yılında London College of Fashion’da bir sene moda yönetimi okuduktan sonra New York’ta Parsons New School of Design’a geçmiş. Bu arada MaxMara’nın New York ofisinde staj yapmış. Mezuniyetinden sonra İstanbul’a dönmüş ve 2014 yılında da Dilasima Group’ta MAX&Co. ve Marina Rinaldi’nin marka müdürü olarak çalışmaya başlamış. Halen Dilasima Group Markalar Direktörü. “Bu sene bünyemize üç yeni marka daha katıyoruz. Her geçen gün işlerin nasıl yürüdüğünü daha iyi görüp daha fazla şey öğreniyorum. “Babamın senelerdir sıfırdan kurup büyüttüğü şirketimizi daha da büyük başarılarla ileriye taşımayı hedefliyorum” derken gözleri parlıyor. Onun için iş hayatının olmazsa olmazları aidiyet hissi ve sorumluluk duygusu, çünkü ancak işinin ciddiyetinin farkında olan, bu sorumluluğu yüklenen bir insanın iş hayatında başarılı olacağına inanıyor. Ailesi modanın içinde olduğu için o da her zaman takipçisi  olmuş modanın ama farklılık yaratan modacılar önce geliyor onun için. Son zamanlarda ise Jeremy Scott’u çok beğendiğini, Anya Hindmarch’ın koleksiyonlarına bayıldığını, Karl Lagerfeld’in bir moda dahisi olduğunu, en sevdiği markaların da Moschino, MAX&Co., Missoni, MSGM, Fendi ve Dolce&Gabbana olduğunu söylemeden geçmiyor.

‘Yaşadığın hayatı sev, sevdiğin hayatı yaşa’ sözünü kendine düstur edinmiş Dila Tarkan. “Eğer yaşadığın hayattan mutluysan keyif alabilirsin ve güzel bir hayat geçirebilirsin ve bunun maddiyatla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum” derken aslında hepimizin inandığı ama şu veya bu şekilde kendimizi hayatın akışına bıraktığımız için göz ardı ettiğimiz bir gerçeği dile getiriyor. Hepimiz hayvan dostuyuz elbette ama hayvanlar Dila Tarkan için bir ilgi alanının ötesine geçmiş. “Hayvanlara karşı ciddi bir sevgim ve hassasiyetim var, en başta da köpeklere... Küçük bir çocukken ileride ne meslek seçeceğime dair fikrim her hafta değişiyordu. Bir hafta veteriner olmak istiyordum, diğer hafta dedektif. Veterinerlik tabii ki ağır basıyordu ama çok soğukkanlı bir insan olmadığım için bu hayalimi gerçekleştiremeyeceğime karar verdim. Bu sefer gönlümde yatan aslan barınak açmaktı. Bu hayalimi de gerçekleştiremedim belki ama isteğim hala geçerli. Umarım önümüzdeki senelerde gerçekleştirebilirim” diyerek sürdürüyor sözlerini. Dila Tarkan için bu dostluk hayatında gerçekten önemli bir yer tutuyor. Moda eğitimi almak için New York’a ilk taşındığı zaman bir hayvan barınağında gönüllü olarak çalışmaya başlamış ve orada kalan köpeklerle o kadar güzel dostluklar kurmuş ki bir köpek sahiplenmeye karar vermiş ve New Jersey’deki bir barınakta dünyanın en tatlı ve en uysal köpeği dediği Peanut’ı bulmuş. O günden beri yani dört senedir beraber yaşıyorlar hatta birlikte seyahat ediyorlar. “Evde bir hayvanla yaşamak insana çok farklı şeyler katıyor. Her şeyden önce kayıtsız şartsız sizi seven ve heyecanla bekleyen bir birey var evde. Kötü bir gün geçirmiş olsanız bile olsanız yüzünüzü güldürmeleri bir saniye alıyor. Hayvanın size verdiği sevginin çok özel ve diğer sevgilerle karşılaştırılamayacak bir sevgi olduğunu düşünüyorum ve bence kimse bundan mahrum kalmamalı.”

KAMBOÇYA’YA HAYRAN KALDIM

Çocukluğundan beri spora tutkun bir insan olmuş Dila Tarkan. Voleyboldan rugby’e kadar sporun pek çok türüyle haşır neşir olmuş. Hiperaktif bir insan olduğu için durmadan bir aktiviteye ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Laf lafı açıyor, derken gezip gördüğü yerlerden söz etmeye başlıyoruz. Yeni yerler keşfetmek, yepyeni kültürleri, o kültürlerin insanlarını tanımak onun için bir tutku. Dünyada kendisini evindeymiş gibi hissettiği iki yer var; doğasından çok etkilendiği Afrika ve Brezilya. Beş sene önce babasıyla çıktıkları Tanzanya seyahatini unutamıyor ve “Afrika’nın bakir doğası, insanlarının saflığı, hayvanların özgürce doğada var olabilmesi yaşadığımız hayatlardan çok farklıydı. Hayvan ve doğa aşığı biri olarak Afrika’nın kalbimde çok özel bir yeri var” diyerek devam ediyor sözlerine ama bir yer var ki hayatında derin yer etmiş gerçekten.

“Kamboçya beni çok etkiledi. Açıkçası çok şaşırmıştım gittiğim zaman, çünkü belki de dünyanın en fakir ülkelerinden birindeydik. Günlük kazandıkları para İstanbul’da bir şişe su almaya yetmez belki ama insanlarını bir görseniz o kadar mutlu, o kadar pozitifler ki. Yüzleri hep gülüyor. Çok sevgi dolu, mutlu insanlar ve etraflarına da bunu yayıyorlar. Çok etkilenmiştim bu kadar yoksulluğun içinde nasıl bu kadar mutlu yaşadıklarını görünce” der demez aklıma Romain Gary’nin sonraları beyazperdeye de aktarılan o insanın içini parçalayacak kadar güzel ve hüzünlü ‘Onca Yoksulluk Varken’ romanı geliyor. Yoksulluğun hüküm sürdüğü hayatlarını her zorluğa rağmen sürdürmeye çalışan roman karakterlerinin etten kemikten bir insana dönüştüğü Kamboçya işte böyle derinden etkilemiş Dila Tarkan’ı. “Hayatın karşımıza çıkardıklarını kabullenip iyi tarafından bakarsak hayattan çok büyük keyif alabileceğimizi düşünüyorum” derken hayat felsefesini de özetleyiveriyor bir çırpıda aslında. “Bir insan kendi için yaşamalı. Umarım hepimiz bu hayatta yapmak istediklerimizi gerçekleştirebiliriz, çünkü pişmanlık çok üzücü. Kimse yapmak istediklerini başka bir kişi için ertelememeli ve kendini ne mutlu ediyorsa onu yapmalı. Hayatta öğrendiğim en önemli şeylerden biri de asla yargılamamak gerektiği. Karma felsefesine çok inanıyorum. Evrene ne verirsen o sana geri dönüyor. O yüzden tüm canlılara karşı olabildiğince duyarlı, anlayışlı ve sevgi dolu olmaya çalışıyorum” diyerek bitiriyor sözlerini Dila Tarkan. Ne dersiniz, siz de ondan öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünmüyor musunuz?

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil