Yeni jenerasyonun umut ışığı Miray Daner
Güzel yüzü dilden dile dolaşıyor, hayranları klonlanmış gibi çoğalıyor, yeteneğini sergileme şekli ise yalınlığı ve gerçekçiliğiyle şaşırtıyor. Vatanım Sensin dizisinde canlandırdığı Hilal karakteriyle büyük küçük herkesin kalbine dokunan Miray Daner yeni jenerasyonun umut ışığı olmayı başarıyor.
Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Semih Kanmaz
KLASİK BİR BAŞLANGIÇ DUYMAK İSTEYENLER İÇİN 'BİR YILDIZ DOĞUYOR' tabiri pekala yerinde olabilir ancak farklı bir hikaye dinlemek isteyenler için konuya şöyle girmek isterim; Miray Daner yeni jenerasyonun oyunculuk adına bilinen kalıpları ve normları yıkacağının ilk habercisi. 18 yaşına henüz girmiş olmasına rağmen röportajı okurken ruhunun olgunluğuna hayret edebilirsiniz ama sanmayın ki o yaşından büyük davrananlardan. Aksine, gençliğin masumiyetini de çılgınlığını da heyecanını da telaşını da mutluluğunu da çalkantılarını da yaşayarak büyümeye devam eden bir genç kız. Üstelik disiplinli ve çalışkan. Ekran önünde iki kere gözüküp üç kere de magazin basınına yakalanınca şımarıp ne olduğunu şaşıranlarla dolu sektörde şimdiden kendini ayrıcalıklı konuma getirmeyi başarmış biri. Dürüst ve en önemlisi de kendisiyle her konuda barışık. Malum, güzellik algılarımızla oynandığı için buhranlar geçiren, doğallığı unutup tek tip gözükmeye çalışan, farklılıklarını kusur zannederek hayattan soğuyan bir nesil yetişiyor. Miray Daner ise tüm dünyada zalimce ve bilinçli bir şekilde oynanan bu oyunun gayet farkında. Yeteneğine gelince, yedi yaşından beri kamera önünde belki evet ama her gün, her ay, her yıl kendini geliştirerek ve yenileyerek ilerlemeye devam ediyor. Zamanın ruhunu taşıyor ve bir ayna gibi tüm gerçekliğiyle yansıtıyor, oyunculuğuna sirayet ederek farklılaşmasını sağlıyor. Belki de bu yüzden şan ve şöhretle değil işinin yansımalarıyla ilgileniyor. Öyle bir çağdayız ki, George Orwell’ın yazdıklarını yaşıyoruz. Meşhur olmak, tanınmak herkes için kısa süreliğine bile olsa mümkün ancak ortaya koyduğun işin iyi ya da kötü karşılığını ve geri bildirimlerini alma mertebesine herkes ulaşamıyor. Başarı önsözü gerekiyor. Miray Daner de bu ayrıcalığın bilincinde, tüm eleştirilerin ışığında rafine bir çizgide yükseliyor. Kendini en çok setlerde kamera önünde özgür hissetmesi de bundan aslında çünkü cesur ve ne istediğini bilen bir ruh hep özgür kalır. Bir de dans etmeye bayılıyor. Direk dansı ile uğraştığını çekimimiz sırasında annesiyle gerçekleştirdiğim sohbetten öğreniyorum. Size kendisinden de bahsetmem gerek, anne Figen Hanım bir psikolog. Miray’ı ve bugün stilistlik yapmakta olan ablasını küçük yaşlardan itibaren tek başına büyüterek şu andaki başarılı konumlarına getiren, dimdik duran, güçlü bir kadın. Miray’ın hem ışık kaynağı hem de ilham perisi, üstelik Miray’a bu güzel gözleri de bahşeden kadın. Tekrar Miray’a dönersek duyarlılığı ve hayatı algılama şekli de o kadar sade ve güzel ki; tüm naifliğiyle, ‘‘Ben hayatın bana sunduğu her güzellik karşısında çok mutlu olur ve heyecanlanırım’’ demesi unutmaya yüz tuttuğumuz hisleri hatırlatıyor. O halde, hazır sözü ona devretmişken, devamını da kendisinden dinleyelim...
Nasıl başladı oyunculuk serüveni, nasıl bir hikaye var arkasında?
Ailemde tiyatro sanatçıları var zaten ama oldukça ilginç bir şekilde annemin bir arkadaşının ısrarı sonucu başladım. İlk önce reklam filmiyle başladı her şey, henüz yedi yaşındaydım. İlk dizi projesi ise Bez Bebek’ti. Sonra beş sezon boyunca Papatyam dizisinde Gonca karakterini oynadım. Zil Çalınca, Merhaba Hayat ve Medcezir dizileriyle devam ettim. İlk başladığımda nasıl heyecanlıysam bugün hala her set günü aynı heyecanı hissediyorum. Set benim için dinlendiğim, huzur bulduğum, mutlu olduğum yer.
İlk kez rol aldığınız film hangisiydi, neler hissetmiştiniz o zamanlar?
İlk oynadığım sinema filmi 11 yaşındayken rol aldığım Dersiniz Atatürk filmiydi. Atatürk’ü Halit (Ergenç) Abi canlandırıyordu. Onu ilk gördüğüm an kendisine Atatürk makyajı yapılmıştı. Mustafa Kemal’in karşısında duruyordum, nefesim kesilmişti, kalbim pır pır, yaprak gibi titriyordum. Çocuk yüreğimde Ata’mın karşısında olmaktan duyduğum gururu tarif edemem size. Üstelik de Sabiha Gökçen’in çocukluğunu canlandırıyor olmak çok heyecan verici ve unutulmaz bir deneyimdi. O nedenle benim için özel bir yeri vardır Dersimiz Atatürk filminin. Sonra, Çınar Ağacı ve Arkadaşım Max filmlerinde oynadım.
Vatanım Sensin’de canlandırdığınız Hilal karakteri ile kendinize dair neler keşfediyor, hangi güçlü ve zayıf yanlarınızı fark ediyorsunuz?
Aslında bir karakter yaratırken kendinizin dışında, sizin sınırlarınızın uzağında bir yerden şekillendirirsiniz o karakteri. Hilal de öyle Miray’dan azade ve bambaşka biri. Oynadığım karakteri kendimle özdeşleştirmemeye dikkat ediyorum, onu kalıplara ve Miray’ın doğrularına hapsedersem o Hilal olmaz. Ben de Hilal ortaya çıkarken ona dair 100’e yakın soru hazırladım. Ne renk severden tutun da yetenekleri, ilgi alanları, hayat felsefesi, sevdiği çiçek, sevmediği yemek gibi sorulara hayal gücümü kullanarak cevaplar verdim. Mesela sevdiğimiz yemekler bile farklı. Miray’dan çıkabilecek en doğru ve gerçekçi Hilal’i bulmaya çabaladım. O nedenle ben Hilal’den, Hilal benden bağımsızız ve birbirimizi hiç etkilemiyoruz. Ama hümanist ve idealist olmak birbirimize yakın taraflarımız.
Siz hangi tarihi karakterle kendinizi özdeşleştirirdiniz?
Özdeşleştirmek demeyelim ama hayatı ilginç ve ibretlik gelen; çok bilinir olmamasına rağmen Emine Adalet Pee diyebilirim. Türkiye’nin ilk kadın casusu 2. Dünya Savaşı’nda dansçı kimliğinin altında Almanya’da üst düzey subaylarla dostluk kurup, Ankara’ya bilgi aktarıyor ve bu ihtişamlı günlerin ardından İstanbul’da beş parasız, kimsesiz darülacezede yaşamını yitiriyor. Emine Adalet Hanım, İngiltere kralı 5. George ile bahçe gezileri yapmış, Hitler ile çay içmiş ve Atatürk tarafından yanağından öpülerek kutlanmış, cesur ve vatansever bir Türk ajanı, güçlü bir kadın. Yaşadığı hayat içinde ünü, serveti, acıyı, aşkı, hüznü, yokluğu ve sefaleti hep en sonuna kadar deneyimlemiş biri olması nedeniyle bana ilginç gelen bir tarihi figür.
Hilal ve Leon ‘ekranın en sevilen çiftleri’ arasına girdi. Bu durumu siz nasıl yorumluyorsunuz, sizce hangi kriterler etkili oldu bu seçimde?
‘Biz istersek bu savaşı durdururuz!’ İşte belki de HiLeon’u bu kadar sevdiren, izleyicilerin sahiplenmelerini sağlayan sır bu. Bir savaşın, bir kuşatmanın, bir zulmün, büyük acıların ortasında sevginin gücüne sığınmak. Hilal ve Leon düşmanlıklarına, dil, din ve bütün farklılıklarına rağmen birbirlerini sevdiler. İzleyici; Leon ve Hilal’in gözlerinde ve sözlerinde imkansız ama katıksız saf aşka şahit oldu. Bundan etkilendiler ve bence klişe aşklardan uzak buldular HiLeon’u.
Aşkın tanımını siz nasıl yaparsınız?
Bana göre aşk sevginin en üst perdeden hissedilen hali. Her sevgi aşk olarak nitelendirilemez. Eğer sevgi damarlarda dolaşan kan gibi maddi-manevi insanın bütün menfaatlerinin üstünde ise o zaman aşktan söz edilebilir ve aşk bence sadece kadın-erkek arasında yaşanmaz. Sizi kuşatan dünyadaki her şeye duyulabilir. Bu emek verip büyüttüğünüz bir çiçek de olabilir bir kedi bir köpek de...
Şu anda aşık mısınız?
Karşı cinsten birine ise sorudaki kasıt, aşık değilim. Ancak yaptığım işe ve Hilal’e karşı duyduğum sevgi aşka yakın.
Yeni jenerasyon aşkı farklı yaşıyor diyor eskiler. Bu görüşe katılıyor musunuz, sizce neyi kastediyor ya da nasıl farklardan söz ediyorlar? Keza Hilal ve Leon da ‘eski aşklara’ duyulan özlemi ekranda yansıttıkları için çok seviliyor olabilirler…
Bence de okuyup, izleyip, dinlediğime göre, eskiden yaşanan aşklar daha perdesiz ve naifmiş. Aşkın tüm bencillikleri yok etmesine izin vermiş eski aşklar. Günümüz teknoloji ve hız çağı, her şey çok hızlı akıyor. Bizler her şeyi çok hızlı tüketiyoruz. Buna duygular da dahil; biraz daha robotik yaşamaya başlamış olabiliriz. Her şeyimiz saatli, planlı ve sürekli büyük şehir kaosuna ayak uydurmaya çalışıyoruz. Belki de inanmadığımız sevdalar yaşıyor ve buna aşk diyoruz. O nedenle de çok hızlı başlayıp biten aşklara seyirciyiz. Karşımızdaki insanı değiştirmeye, başkalaştırmaya çalışarak seviyor, aslında hayalini kurduğunuz kişiyi yaratmaya çalışıyor, buna aşk diyoruz. Bu konuda önce kendimize dürüst olmalıyız. Leon ve Hilal birbirini değiştirmeye, dönüştürmeye çalışmadan kendileri olarak seviyorlar. Çıkarsız menfaatsiz, maskesiz ve katıksız bir sevgi. Bu da izleyiciye samimi ve gerçekçi, hatta özenilesi gelen yanlar sunuyor.
Küçük yaşlardan itibaren bu sektörün içinde olmanın yıpratıcı taraflarının neler olduğunu düşünüyorsunuz? Tahmin ediyoruz ki, setlerde arkadaşlarınızla olduğunuzdan daha çok zaman geçirerek büyüdünüz. Bu yüzden kaçırdığınızı düşündüğünüz ya da sizin için eksik kalan bir şeyler var mı?
Ben yedi yaşından bu yana bu sektördeyim. Tabii ki her ne kadar çalışma saatlerimin yaşıma uygun olmasına dikkat edilmiş olsa da, okuldan eve gitmek yerine sete gittiğim çok olmuştur. Sahne aralarında ders çalışırdım mesela, ödevlerimi Metin Amca (Akpınar) kontrol ederdi. Yanlışlarımı tekrar anlatırdı. Bu kaç çocuğa nasip olur ki? Benim çalıştığım isimler benim için çok büyük lütuf olmuştur. Böyle bakınca da yaşıtlarımdan şanslı hissediyorum kendimi. Belki daha az oyun oynadım, belki daha az uyudum ama eksik kalmak yerine daha çok gelişip tamamlandım. Ben yaptığım işi hep severek yaptım belki de bu nedenle zorlukları hiç gözüme batmadı, beni zorlamadı.
Hayatınızın sonuna dek oyunculuk yapmak mı planınız yoksa başka hedefleriniz var mı kendinize koyduğunuz?
Menajerim Tümay Özokur’la kariyerimi profesyonel açıdan hedeflerim doğrultusunda planlıyoruz. Bu noktada oyunculuk beni bırakana kadar ben oyunculuğu ve sanatı bırakmak istemiyorum. Ama oyunculuğuma da katkısı olabilecek bir alanda eğitim almayı istiyorum. Şu an bunun en çok psikoloji veya sosyoloji olabileceğini düşünüyorum.
Ünlü olmak, şöhret bu yaşta size neler ifade ediyor?
Ben kendimi ünlü ya da şöhretli biriymişim gibi algılamıyorum. Tanınıyor olmak diye ifade edebiliriz bunu. Tanınıyor olmanın bana sağladığı ise yaptığım işin yansımalarını alıyor olmak ki bu da o işi ne kadar doğru yapıp yapamadığımla ilgili fikir edinmemi, kendimi doğru geliştirmemi sağlıyor.
Kolay mutlu olmayı, azla yetinebilmeyi bilen biri misiniz?
Kesinlikle mutlu olmak için daha fazlasını isteyen biri olmadım hiç. Elinizdekilerle mutlu olmayı bilmiyorsanız zaten mutluluk size hep bir adım uzak kalacak ve doyumsuz biri olup çıkacaksınız. Önce sağlık ve huzur; mutluluğun ilk şartı bu bence.
Neler sizi kaygılandırır? Geleceğe dair korkularınız var mı?
Yaşadığımız çağda hangimizin gelecekle ilgili kaygıları yok ki? Beni yaşadığım toplumda kötü giden, ters giden her şey ilgilendirir ve kaygılandırır.
Hayatınızdaki rol modelleriniz kimler?
Annem. Annem benim gizli kahramanımdır, ne zaman arkamı dönsem o hep oradadır.
Erkeklerin en hayran verici özelliklerinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Erkeklerin diye sınırlamayalım çünkü erkek ya da kadın zeki ve çalışkan insanlar bende hayranlık uyandırır.
Peki, hayran olduğunuz erkekleri sorsam ilk kimin ismini söylerdiniz?
Metin Amca’ya hayranım. Son derece kültürlü, bilgili, çevresindeki her şeyle ilgili biri. Ayrıca doğru iletişim içinde oluşuna ve oyunculuğuna gıpta ederim.
Çekici bulduğunuz erkeklerin ortak bir noktası var mı?
Zeki ve esprili olmaları.
Sizin için kimi seksi kimi masum bir güzellik yorumunda bulunuyor. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?
Ben kendimi 18 yaşına yeni girmiş bir genç kız olarak görüyorum hep. Deli dolu bazen de çocuksu diye yorumlayabilirim.
Hiç yaşlanmayacaksınız ama karşılığında güzelliğinizi alacağız deseler kabul eder miydiniz? Yani gençliği güzelliğe tercih eder miydiniz?
Bu cidden çok farklı ve enteresan bir soru oldu. Ben kesinlikle güzel yaşlanmak isterdim.
Mükemmel hafta sonu planı sizin için nasıl olur?
Arkadaşlarımla doğada olmayı severim mesela. Kamp ateşi etrafında toplanıp eğlenmek güzel bir plan olurdu.
Nasıl bir yaşam alanınız var? Evinizin yorgun bir set gününden sonra keyif yapmak için sabırsızlandığınız köşesi hangisi?
Ailemle birlikte yaşıyorum. Bir de köpeğim Mocha var. Oturduğum semti ve evimi çok severim. Evimin her köşesi bana huzur verir. Ama özellikle evde hem dans antrenmanlarımı yapabildiğim hem plak dinlediğim bir alanım var, en sevdiğim köşe burası.
En sevdiğiniz, hikayesi ile kendinize en yakın bulduğunuz film hangisi?
Aslında kendi hayatımla bütünleştirdiğim noktaları yok belki ama Babam ve Oğlum beni hikayesiyle ve oyunculuklarıyla etkileyen bir film.
Şu ana dek yaptığınız en büyük savurganlık ne oldu?
Çok savurgan değilimdir aslında ama kıyafet konusunda limite geldiğim zamanlar oluyor.
Kimi çok yakından tanımak, sadece bir günü baştan sona o kişiyle geçirmek isterdiniz?
Ben küçük yaştan beri Aborijinleri tanımak ve yaşamlarını deneyimlemek istemişimdir. Bu hakkımı bir Aborijin kabilesi için kullanmak isterim.
Hayranlarınızdan hakkınızda duyduğunuz en şaşırtıcı ve en hoşunuza giden söz ne olmuştu?
Sokakta karşılaştığımız zaman büyük bir hayretle, ‘Aaaa ama sen ne kadar zayıfsın’ diye şaşırmaları. Bir de vapurda bir beyefendi yanıma gelip, ‘Sen benim kızım sayılırsın, Papatyam dizisinden bu yana seni izliyoruz, bizim evde büyüdün sen’ demişti. Bu beni en duygulandıran ve hoşuma giden yorumlardan biri oldu.
Şu anda en çok nerede ve ne yapıyor olmayı dilerdiniz?
Aslında en olmak istediğim yerde en çok yapmak istediğim şeyi yapıyorum ve bunun için hep şükrediyorum. Bir de kısa sürede dinlenebileceğim bir tatil diliyorum.