Yeni jön Metin Akdülger
26 yaşında, yetenekli, havalı, karizmatik… ‘Medcezir’in Orkun’u Metin Akdülger, son zamanların en çok bahsedilen oyuncularından. Tiyatro sahnelerinden dizi setlerine transfer olan Akdülger’i daha yakından tanıdık.
‘Maşenka’yla çıktınız tiyatroda en son izleyici karşısına. Yeni sezonda da devam edecek. Nasıl bir oyun?
‘Maşenka’ biraz anlar üzerine dayalı, mevzudan çok insan haline odaklanan ve izleyicinin günlük yaşamın detaylarıyla özdeşlik kurabileceği bir oyun. 40’ların İstanbul’unda geçiyor.
Ailenizde sizden başka sanatla uğraşan birileri var mı?
Annem resim çizer, bir şeyler yazar. Çok komiktir çok samimidir çok tatlıdır. Babam da keza öyle ama o iş dünyasının ve zamanında kendi hayatının getirdiği zorluklardan dolayı bazı şeylerden feragat edip kendini işe adamış bir adam. Sanatla içli dışlı diyemem ama annem, babam ve ablam da kendilerini ifade etmeyi severler ve hayatlarının bir dönemlerinde mutlaka bunu sanatsal yönlerden yapmış insanlardır.
Nasıl bir çocukluktu sizinki?
Sülalenin en küçüğüydüm. O yüzden çok göz önünde, el bebek gül bebek yetişmedim biraz daha gözden uzaktım. Bu avantajlı bir şeydi benim için, çok kendi halindeydim. Odaya girer 5-6 saat oynardım, hiç kimseye ihtiyacım olmazdı. Daha yalnız bir çocuktum ama melankolik değildim. Kendi halimle çok mutluydum.
Diğer insanlardan farklı olarak yaptığınızı düşündüğünüz bir şey var mı?
Ben hayatta samimi yaşamayı ön planda tutuyorum. Belki bu beni bir noktada ayırıyordur. Evimde üniversiteden bu yana televizyon yok. Belki bu da bir farklılıktır.
Neden yok?
İhtiyaç duymadım çünkü. Ben sürekli bir şeylerle meşgul olan biriyim. Televizyonun karşısına oturup duramıyorum, biraz hiperaktif olduğumu anlamışsınızdır zaten. Kesinlikle televizyon izlemeyin, televizyon kötüdür demiyorum. Sadece benim hayatımda çok fazla yeri yok.
‘Tiyatro hayatın gerçeği, diziler tamamen duygusal’ gibi bir düşünce var mı bunun altında?
Televizyon izlememek tamamen özgür alanımla alakalı. Ben anların adamıyım. Gerçekten istediğim şeyi yapmayı severim ve çoğu zaman televizyon izlemek yapmak istediğim şeyler arasında değil. Benim işim hikayeler, hikayemi ne kadar samimi ve anlaşılır anlatırsam benim için o kadar iyi. Yaptığım işin televizyon ve sahne ayağı benim için sadece teknik farklılıklardan ibaret. İkisi de duygusal ve gerçek. Yaptığım işe nankörlük yapmam, yaptığım işi savunurum. Önemli olan işin maddi boyutu değil.
Ağlayabilen erkeklerden misiniz?
Ağlayabilen erkeklerdenim!
Modayı ne kadar yakından takip ediyorsunuz ve ayak uydurmaya çalışıyorsunuz?
Modayı kendini ifade etmenin bir yolu olarak görüyorum. İçten dışa ve dıştan içe bir iletişim formu. Kültürel olarak toplumlar ve insanlarla ilgili yapılan araştırmalarda moda küçümsenemeyecek bir konu başlığı ama ben ayak uydurmayı çok sevmem. Özgün olan şey, çeşitlilik yaratır ve çeşitlilik özgürlüğü çağrıştırıyor bana.
Nelerden besleniyor ruhunuz bu aralar?
Ruhum çok iyi şeylerden beslenemiyor şu aralar. Genel olaraksa müzikten beslenir, doğadan beslenir...
Kaçış rotalarınız var mı?
Var. Odama, evime kaçarım. Bazen denize kaçarım ama genel olarak kaçmak için bir yere gitmeye ihtiyacım yok. Kendime odaklanmaya, nefesime odaklanmaya çalışırım çok gergin olduğum, sıkıldığım noktalarda.
Korkularınız neler?
Yalandan çok korkarım. Gerçekten riyadan çok korkarım ben! Bir de tabii sevdiklerimden birinin başına bir şey gelmesinden korkarım.
Vicdanınızı en çok ne rahatsız eder?
İnsanların dışsal yaşantıları, maddeye verdikleri değer ile insana verdikleri değer dengesinin kaybolması beni çok üzüyor ve yıpratıyor. Hayatta da sanatsal bir şey anlatmaya çalışırken bu noktadan çıkmaya çalışıyorum açıkçası.
Spora ne kadar vakit ayırıyorsunuz?
Yoğun çalışma temposundan vakit bulabildiğim zaman yapıyorum. Bazen kafama esiyor, vaktim oluyor koşuyorum. Haftada üç kez crossfit box’a gitmeye çalışıyorum. Eğer vakit bulup ikisini de yapamadıysam evimde ip atlıyorum, antrenman yapıyorum.Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Serhat Hayri
Sabah 08.00’de İstanbul’un en güzel sahillerinden biriydi buluşma noktamız. Henüz pek kimse güne aymamışken dev bir enerjiyle geldi yanımıza. Metin Akdülger yerinde bir saniye duramayanlardan. Hatta öyle bir enerjisi var ki yanında sizin de bir saniye durasınız gelmiyor. Anları öyle bir yaşıyor ki siz her şeyi kaçırıyor, yanında yavaş kalıyor gibi hissediyorsunuz. Ve bir anda kendinizi onun enerjisine kapılmış halde buluyorsunuz. Belli ki geç yaşlanacak tiplerden, yaşı büyüse de ruhu çocuk, ruhu genç kalacaklardan. Peki, nelerden besleniyor bu ruh? Kısaca yalnızlıktan diyelim. Onun kaçış rotası evi. Şu sıralar ruhunu fetheden bir kadının olmadığını da ekleyelim. ‘Medcezir’ dışında en son ‘Bensiz’ filmi ve ‘Maşenka’ ile sahnede yeteneklerini sergileyen Metin Akdülger ‘yeni jön yok’ tartışmalarına son verecek kadar yetenekli. Sadece oynamakla kalmayıp, sahne arkasına da geçen oyuncu, yaz aylarında da yeni bir tiyatro oyunu yazmayı planlıyor. Tabii koca yazı sadece çalışarak geçirecek değil ya! Bu yaz en büyük isteği paraşütle uçaktan atlamak ve yurt dışında oyunlar seyretmek, kafa dinlemek, dinlenmek...
‘Medcezir’de canlandırdığınız Orkun karakteri kariyerinizde nasıl bir iz bırakacak?
Açıkçası bilmiyorum. ‘Medcezir’ benim ilk dizi deneyimim, daha önce hiçbir ilgim yoktu. Sadece şunu söyleyebilirim; Orkun gibi bir karakteri oynamak beni özgürleştiriyor. Çok yönlü, güzel yazılmış, hikayeyi yönlendiren karakterlerden biri. Hikaye üzerinde bu kadar etkili birini oynamak hem büyülü bir şey hem de insanı tatmin eden bir yönü var. O yüzden sanırım ileride de iyi hissettirecek.
Sizi oyunculukta bir adım öne taşıyan şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
İşime karşı olan tutkum, ilgim ve çalışma disiplinimin etkisi var sanırım. Şans faktörü çok etkilidir ama insanın şansını biraz da kendisinin yarattığına inanırım. Bir işi tutkuyla, gerçekten isteyerek yapıyorsan, ona ilgi duyuyorsan zaten hayatını ona göre şekillendiriyor, yönlendiriyor ve fırsatları kaçırmıyorsundur.
Dizi sezon finali yapmak üzere. ‘Bensiz’ filmiyle de bu sene öne çıktınız. Yazın ufukta görünen yeni bir sinema projesi var mı?
Henüz kesin diyebileceğim bir şey yok. Dinlenmek istiyorum ama muhtemelen dinlenemeyeceğim, çünkü bir yandan da kafamdaki projeler üzerine biraz çalışmam lazım. Yazdığım bir tiyatro oyunu var, onunla ilgili çalışmalarım olacak.
Gündemi nereden takip ediyorsunuz?
Gazete tükettiğim bir kitle iletişim aracı değil ama haber sitelerini ve sosyal medyayı, ulaşımı kolay olduğu için kullanıyorum. Genel olarak gündemi temkinli ve filtreli takip ederim, yargılayıcı ve fevri yapılmış haberleri ciddiye almam. Olaya bakarım. Bazı şeylere dışarıdan bakıp görmek, onu stratejik olarak değerlendirmek beni rahatlatıyor. Siyaset ve uluslararası ilişkiler okudum, biraz bunun ekmeğini yiyorum açıkçası. Çok duygusal yaklaşmıyorum bu yüzden güncel konulara.
Ne görüyorsunuz şu anda dışarıdan baktığınızda?
Bu çok bıçak sırtı bir konu. Ne söylersem bulunduğum konumdan dolayı yanlış anlayacak insanlar var. Genel olarak merkeze indiğim zaman sanatçı olarak da gördüğüm şey insanların maddeyle, parayla ve fikirlerle olan ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiği. Gözden geçirmesi derken ‘o kötü, bu iyi değil’ diye bir şeyden bahsetmiyorum. Sadece eleştirel düşünceye biraz açık olunması gerekiyor.
Nasıl kadınlara dayanamazsınız?
Çok dışsal yaşayan kadınlara dayanamam. Dış dünyaya göre yaşayan insanlara katlanamam demek daha doğru galiba.
Hayatınızda bu saydığınız özellikleri taşımayan özel bir kadın var mı?
Yok.
Nasıl bir kadın sizi cezbeder?
Kendimi birçok noktada tanımaya çalışıyorum, ama nasıl bir kadının beni cezbedeceği noktasına gelince çok net bir şey söylemiyorum. Bunlar anlık ve insani durumlar. İnsanları kategorize etmeyi sevmiyorum. Dürüst olan, hayatı yaşayan kadınlar beni cezbeder diyebilirim sadece.
Romantik misiniz?
Bilmiyorum. Karşısındaki insanı mutlu etmek için, onunla daha rahat iletişim kurabileceği jestler herkes yapar; ben de yapıyorum.
Aşk nasıl bir duygu?
Aşk biyolojik olarak baktığım zaman çok hormonal bir şey ve o an hormonlarımın bana verdiği bir his aslında. En başta heyecan, elimin ayağımın birbirine dolandığını, sakinleşme ihtiyacı hissederim. Uzun vadede aşk eğer karşındaki insanın yanında çok samimi ve rahat olabilmekse, kendini daha bulabildiğin bir ortam yaratabilmekse, o zaman çok mutlu ve kendim olduğum ortama girerim. Elimin ayağımın birbirine dolaşması değil de, daha kendime güvenli, karşımdakine güvenli hissetmem aşktır.
‘Maşenka’ biraz anlar üzerine dayalı, mevzudan çok insan haline odaklanan ve izleyicinin günlük yaşamın detaylarıyla özdeşlik kurabileceği bir oyun. 40’ların İstanbul’unda geçiyor.
Ailenizde sizden başka sanatla uğraşan birileri var mı?
Annem resim çizer, bir şeyler yazar. Çok komiktir çok samimidir çok tatlıdır. Babam da keza öyle ama o iş dünyasının ve zamanında kendi hayatının getirdiği zorluklardan dolayı bazı şeylerden feragat edip kendini işe adamış bir adam. Sanatla içli dışlı diyemem ama annem, babam ve ablam da kendilerini ifade etmeyi severler ve hayatlarının bir dönemlerinde mutlaka bunu sanatsal yönlerden yapmış insanlardır.
Nasıl bir çocukluktu sizinki?
Sülalenin en küçüğüydüm. O yüzden çok göz önünde, el bebek gül bebek yetişmedim biraz daha gözden uzaktım. Bu avantajlı bir şeydi benim için, çok kendi halindeydim. Odaya girer 5-6 saat oynardım, hiç kimseye ihtiyacım olmazdı. Daha yalnız bir çocuktum ama melankolik değildim. Kendi halimle çok mutluydum.
Diğer insanlardan farklı olarak yaptığınızı düşündüğünüz bir şey var mı?
Ben hayatta samimi yaşamayı ön planda tutuyorum. Belki bu beni bir noktada ayırıyordur. Evimde üniversiteden bu yana televizyon yok. Belki bu da bir farklılıktır.
Neden yok?
İhtiyaç duymadım çünkü. Ben sürekli bir şeylerle meşgul olan biriyim. Televizyonun karşısına oturup duramıyorum, biraz hiperaktif olduğumu anlamışsınızdır zaten. Kesinlikle televizyon izlemeyin, televizyon kötüdür demiyorum. Sadece benim hayatımda çok fazla yeri yok.
‘Tiyatro hayatın gerçeği, diziler tamamen duygusal’ gibi bir düşünce var mı bunun altında?
Televizyon izlememek tamamen özgür alanımla alakalı. Ben anların adamıyım. Gerçekten istediğim şeyi yapmayı severim ve çoğu zaman televizyon izlemek yapmak istediğim şeyler arasında değil. Benim işim hikayeler, hikayemi ne kadar samimi ve anlaşılır anlatırsam benim için o kadar iyi. Yaptığım işin televizyon ve sahne ayağı benim için sadece teknik farklılıklardan ibaret. İkisi de duygusal ve gerçek. Yaptığım işe nankörlük yapmam, yaptığım işi savunurum. Önemli olan işin maddi boyutu değil.
Ağlayabilen erkeklerden misiniz?
Ağlayabilen erkeklerdenim!
Modayı ne kadar yakından takip ediyorsunuz ve ayak uydurmaya çalışıyorsunuz?
Modayı kendini ifade etmenin bir yolu olarak görüyorum. İçten dışa ve dıştan içe bir iletişim formu. Kültürel olarak toplumlar ve insanlarla ilgili yapılan araştırmalarda moda küçümsenemeyecek bir konu başlığı ama ben ayak uydurmayı çok sevmem. Özgün olan şey, çeşitlilik yaratır ve çeşitlilik özgürlüğü çağrıştırıyor bana.
Nelerden besleniyor ruhunuz bu aralar?
Ruhum çok iyi şeylerden beslenemiyor şu aralar. Genel olaraksa müzikten beslenir, doğadan beslenir...
Kaçış rotalarınız var mı?
Var. Odama, evime kaçarım. Bazen denize kaçarım ama genel olarak kaçmak için bir yere gitmeye ihtiyacım yok. Kendime odaklanmaya, nefesime odaklanmaya çalışırım çok gergin olduğum, sıkıldığım noktalarda.
Korkularınız neler?
Yalandan çok korkarım. Gerçekten riyadan çok korkarım ben! Bir de tabii sevdiklerimden birinin başına bir şey gelmesinden korkarım.
Vicdanınızı en çok ne rahatsız eder?
İnsanların dışsal yaşantıları, maddeye verdikleri değer ile insana verdikleri değer dengesinin kaybolması beni çok üzüyor ve yıpratıyor. Hayatta da sanatsal bir şey anlatmaya çalışırken bu noktadan çıkmaya çalışıyorum açıkçası.
Spora ne kadar vakit ayırıyorsunuz?
Yoğun çalışma temposundan vakit bulabildiğim zaman yapıyorum. Bazen kafama esiyor, vaktim oluyor koşuyorum. Haftada üç kez crossfit box’a gitmeye çalışıyorum. Eğer vakit bulup ikisini de yapamadıysam evimde ip atlıyorum, antrenman yapıyorum.Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Serhat Hayri
Sabah 08.00’de İstanbul’un en güzel sahillerinden biriydi buluşma noktamız. Henüz pek kimse güne aymamışken dev bir enerjiyle geldi yanımıza. Metin Akdülger yerinde bir saniye duramayanlardan. Hatta öyle bir enerjisi var ki yanında sizin de bir saniye durasınız gelmiyor. Anları öyle bir yaşıyor ki siz her şeyi kaçırıyor, yanında yavaş kalıyor gibi hissediyorsunuz. Ve bir anda kendinizi onun enerjisine kapılmış halde buluyorsunuz. Belli ki geç yaşlanacak tiplerden, yaşı büyüse de ruhu çocuk, ruhu genç kalacaklardan. Peki, nelerden besleniyor bu ruh? Kısaca yalnızlıktan diyelim. Onun kaçış rotası evi. Şu sıralar ruhunu fetheden bir kadının olmadığını da ekleyelim. ‘Medcezir’ dışında en son ‘Bensiz’ filmi ve ‘Maşenka’ ile sahnede yeteneklerini sergileyen Metin Akdülger ‘yeni jön yok’ tartışmalarına son verecek kadar yetenekli. Sadece oynamakla kalmayıp, sahne arkasına da geçen oyuncu, yaz aylarında da yeni bir tiyatro oyunu yazmayı planlıyor. Tabii koca yazı sadece çalışarak geçirecek değil ya! Bu yaz en büyük isteği paraşütle uçaktan atlamak ve yurt dışında oyunlar seyretmek, kafa dinlemek, dinlenmek...
‘Medcezir’de canlandırdığınız Orkun karakteri kariyerinizde nasıl bir iz bırakacak?
Açıkçası bilmiyorum. ‘Medcezir’ benim ilk dizi deneyimim, daha önce hiçbir ilgim yoktu. Sadece şunu söyleyebilirim; Orkun gibi bir karakteri oynamak beni özgürleştiriyor. Çok yönlü, güzel yazılmış, hikayeyi yönlendiren karakterlerden biri. Hikaye üzerinde bu kadar etkili birini oynamak hem büyülü bir şey hem de insanı tatmin eden bir yönü var. O yüzden sanırım ileride de iyi hissettirecek.
Sizi oyunculukta bir adım öne taşıyan şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
İşime karşı olan tutkum, ilgim ve çalışma disiplinimin etkisi var sanırım. Şans faktörü çok etkilidir ama insanın şansını biraz da kendisinin yarattığına inanırım. Bir işi tutkuyla, gerçekten isteyerek yapıyorsan, ona ilgi duyuyorsan zaten hayatını ona göre şekillendiriyor, yönlendiriyor ve fırsatları kaçırmıyorsundur.
Dizi sezon finali yapmak üzere. ‘Bensiz’ filmiyle de bu sene öne çıktınız. Yazın ufukta görünen yeni bir sinema projesi var mı?
Henüz kesin diyebileceğim bir şey yok. Dinlenmek istiyorum ama muhtemelen dinlenemeyeceğim, çünkü bir yandan da kafamdaki projeler üzerine biraz çalışmam lazım. Yazdığım bir tiyatro oyunu var, onunla ilgili çalışmalarım olacak.
Gündemi nereden takip ediyorsunuz?
Gazete tükettiğim bir kitle iletişim aracı değil ama haber sitelerini ve sosyal medyayı, ulaşımı kolay olduğu için kullanıyorum. Genel olarak gündemi temkinli ve filtreli takip ederim, yargılayıcı ve fevri yapılmış haberleri ciddiye almam. Olaya bakarım. Bazı şeylere dışarıdan bakıp görmek, onu stratejik olarak değerlendirmek beni rahatlatıyor. Siyaset ve uluslararası ilişkiler okudum, biraz bunun ekmeğini yiyorum açıkçası. Çok duygusal yaklaşmıyorum bu yüzden güncel konulara.
Ne görüyorsunuz şu anda dışarıdan baktığınızda?
Bu çok bıçak sırtı bir konu. Ne söylersem bulunduğum konumdan dolayı yanlış anlayacak insanlar var. Genel olarak merkeze indiğim zaman sanatçı olarak da gördüğüm şey insanların maddeyle, parayla ve fikirlerle olan ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiği. Gözden geçirmesi derken ‘o kötü, bu iyi değil’ diye bir şeyden bahsetmiyorum. Sadece eleştirel düşünceye biraz açık olunması gerekiyor.
Nasıl kadınlara dayanamazsınız?
Çok dışsal yaşayan kadınlara dayanamam. Dış dünyaya göre yaşayan insanlara katlanamam demek daha doğru galiba.
Hayatınızda bu saydığınız özellikleri taşımayan özel bir kadın var mı?
Yok.
Nasıl bir kadın sizi cezbeder?
Kendimi birçok noktada tanımaya çalışıyorum, ama nasıl bir kadının beni cezbedeceği noktasına gelince çok net bir şey söylemiyorum. Bunlar anlık ve insani durumlar. İnsanları kategorize etmeyi sevmiyorum. Dürüst olan, hayatı yaşayan kadınlar beni cezbeder diyebilirim sadece.
Romantik misiniz?
Bilmiyorum. Karşısındaki insanı mutlu etmek için, onunla daha rahat iletişim kurabileceği jestler herkes yapar; ben de yapıyorum.
Aşk nasıl bir duygu?
Aşk biyolojik olarak baktığım zaman çok hormonal bir şey ve o an hormonlarımın bana verdiği bir his aslında. En başta heyecan, elimin ayağımın birbirine dolandığını, sakinleşme ihtiyacı hissederim. Uzun vadede aşk eğer karşındaki insanın yanında çok samimi ve rahat olabilmekse, kendini daha bulabildiğin bir ortam yaratabilmekse, o zaman çok mutlu ve kendim olduğum ortama girerim. Elimin ayağımın birbirine dolaşması değil de, daha kendime güvenli, karşımdakine güvenli hissetmem aşktır.