Yıldız tozları arasında Selin türkmen ile ilk buluşma

Doğuştan sahip olduğu enerjisiyle yıldızı her geçen gün daha da parlıyor. Yeteneklerini cesaretiyle, hedeflerini hayalleriyle zirveye taşıyan Selin Türkmen ile unutulmaz bir ilk buluşmadayız.

RÖPORTAJ: BARAN ALIŞKAN
FOTOĞRAF: NURDAN USTA
STYLING: FERAY KANPOLAT
SAÇ: YILDIRIM BOZÜYÜK / TAG BEAUTY
MAKYAJ: HİDAYET KORKMAZ
FOTOĞRAF ASİSTANLARI: FURKAN DAĞ, EMRE TAŞTEKİN
STYLING ASİSTANLARI: BÜŞRA KAHVECİ, SELİN SOYDAN
SAÇ ASİSTANI: MEHMET İYİ
VIDEO: BEGÜM BESTE BENGÜ
VIDEO ASİSTANI: EMİRHAN TOPÇU

Elele 2024 Nisan sayısından

Baharları seviyoruz, onu karşıladığımız her seferinde yeniliğin, yenilenmenin büyüsüne kapılıyoruz. Yine yılın o vakti geldi, ilkbaharla buluşmanın, yenilenmenin zamanındayız. Heyecanımıza çok yakışacak, bize bu karşılama seremonisinde eşlik edecek ve itiraf etmek gerekirse etkisi altından çıkamadığımız bir enerjiye sahip Selin Türkmen ile buluşmak için doğru bir andayız. Genç oyuncu Selin Türkmen, çıkış yaptığı fenomen dizi Kızılcık Şerbeti ve Çimen karakteriyle ilk kez tanıştığımız ve gerçekten daha yakından tanımak için fırsat kolladığımız özel bir isim. Bu nedenle özel bir buluşma planlıyoruz ve neredeye yılın en soğuk günlerinden birinde bir araya geliyoruz. Tüm hazırlıkların tamamlandığı sırada kapıda beliriyor Selin Türkmen, yüzünde ona çok yakışan gülümsemesi, önümüzdeki saatler boyunca motivasyonumuzu hep zirvede tutacak enerjisi ve kusursuz çalışma disipliniyle bir araya gelmekten mutluluk duyuyoruz. Kendinden emin, gösterişli kariyer başlangıcını sindirmeyi başarmış genç bir oyuncu aynı zamanda. Günün nasıl geçeceğine dair öngörülerimizin, birazdan göreceğiniz karelerle birlikte gerçekleştiğini fark edeceksiniz. Elbette yalnızca fotoğraflar değil, tüm içtenliğiyle ve sabırla yanıtladığı birçok soruyla da karşıladık onu. Anlatmayı ve paylaşmayı seviyor bu çok belli, tabii ki kontrolü elden bırakmadan. Sizi izlemeyi de ihmal etmiyor, yeni biriyle tanıştığında bir süre izlediğini zaten kendisi de söylüyor, ilerleyen satırlarda göreceksiniz. Onu tanımak için bundan daha iyi bir fırsata sahip olamayabilirsiniz. Çünkü arama motoruna ‘Selin Türkmen kimdir?’ yazdığınızda karşınıza birçok yanlış, karışık ve asılsız bilgi çıkıyor. Dolayısıyla gerçek bir ilk tanışmaya vesile oluyoruz ve bir ilk kapak hikayesine. İlk kapaklar konuklarımız kadar bizim için de önemli, Elele’nin tarihi birçok ilk kapak hikayesine ev sahipliği yapıyor zaten. Hal böyle olunca üniversite eğitimi sırasında oyunculuğun yörüngesine giren, BKM Mutfak’ta işin ustalarıyla kendini geliştiren ve sonrasında Kızılcık Şerbeti ile yıldızını parlatan Selin Türkmen ile tanışmanızı istiyoruz.

Hayat yolculuğunuzun nasıl bir dönemine denk geldik? Bugünlerde tam olarak neler yaşıyor ve nasıl hissediyorsunuz?
Tam olarak kendimle başbaşa kalmak istediğim, kendimi arayıp bulmak istediğim bir dönemdeyim. Hayatıma biraz dışardan bakıp; ben kimim, nasılım, neler yapıyorum dediğim bir dönemdeyim. Kendi değerini ve değerlerini gün geçtikçe daha iyi öğrenen sakin ve dingin bir ruh halindeyim.

Televizyon ekranında tanıştığımız Selin Türkmen’i bugüne getiren macerayı merak ediyoruz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Aslen Adanalıyım, Osmaniye’de doğup büyüdüm. Hakkımda internette çoğunlukla yanlış bilgiler yer alıyor. Ben tek çocuğum. Normalde üç kişilik bir aile olmamıza rağmen, hem yakın oturduğumuz için hem de çok görüştüğümüz için bütün aile fertlerimle çok iç içe büyüdüm. Ailem anlatır; o zamanlardan oyunculuk sinyallerini hep yakmışım aslında. Hep kafamda bir senaryo kurar ve etrafımdaki insanlarla o evcilik senaryosunu saatlerce oynarmışım. Annem tam olarak, Kıvılcım Arslan gibi bir kadındı ve babam da ona çok benzerdi. Haliyle eğitimime çok fazla önem verildi. En iyi okullarda okuttular, başarım için çok fazla emek verdiler. Hayalleri benim doktor olmamdı ama ben tıp okumak istemediğim konusunda çok direttim ve hukuk yazdım. Buna çok gönülleri olmasa da kabul ettiler ve ben hukuk birinci sınıfta oyuncu olmak istediğimi söylediğimde dehşete düştüler. Kesinlikle karşı çıktılar ve “olmaz” dediler. Çok korktular. Gerçekten istiyor muyum oyunculuğu, yoksa bir heves için yıllarca okuttukları kızları okulu bırakacak mı diye… Ve gerçekten küçük bir yerde büyüdüğüm için şöyle korkuları vardı: “Etrafımızda sana yol gösterecek bir yakınımız yok. Buralardan kimse bu sektörden değil, sana kim yol gösterecek? Ya seni kandırırlarsa ya yanlış bir şey gelirse başına...” Hatta bu yüzden babamla büyük küslükler yaşandı, uzun süre konuşmadı benimle. Ama uzun uğraşlar verip hiç bıkmadan, sıkılmadan bu yolda emek verdiğimi ve başardığımı gördüklerinde rahatladılar. Şu an bütün ailem bana destek oluyor ve benimle çok gurur duyuyorlar. Çünkü onlar için imkansız gibi görünen bir şeyi başardım. Tek başıma Osmaniye’den kalkıp İstanbul’a oyuncu olacağım diye geldim. Tabii oyunculukta biraz diretince hukuk fakültesi uzadı ama okulumu da bitirip o yolda da ilerlemeyi düşünüyorum.

Oyunculuğa tutkuyla bağlı genç bir yetenekle buluştuğumuzun farkındayız. Bu tutkuyu ilk fark ettiğiniz zamanları hatırlıyor musunuz?
Bahsettiğim gibi çocukluğumda yaktım bunun sinyallerini ama o zamanlar ben de anlamadım içimde gerçekten böyle bir tutkunun varlığını. Lise yıllarında bu hissiyat giderek güçlendi ama kendimi bastırdım. Üniversite birinci sınıfta artık bunu daha fazla baskılayamayacağımı fark ettim. Çünkü hangi tiyatro oyununu, diziyi, filmi izlesem orada ben de olmak istiyordum ve yalnız kaldığımda kendi kendime sürekli oynarken kendimi hayal ediyordum. En sonunda dedim ki: “Git bir ajansa kaydol, en fazla ne olabilir ki?” Taksim’de bir ajansa kaydoldum. Çok geçmeden bir menajerle anlaştım ve eğitim almaya başladım. Eğitimler birbirini kovaladı ve şimdi buradayım.

Hukuk fakültesinden kamera önüne uzanan bir yolculuğun başrolü olarak, bu kararı almak ne kadar zordu? Sizi harekete geçiren o ateşleyici güç neydi?
Aslında tam olarak beş yıl önce “Ben bunu deneyeceğim, olursa olur, olmazsa olmaz en azından 40 yaşına geldiğimde keşke deneseydim pişmanlığı yaşamamış olurum” diyerek karar verdim. Oyunculuk öyle bir şey ki her yeni şey denediğinde bir adım ötesine geçmek istiyorsun. Asla durmak bilmiyorsun. İlk zamanlar bir hobi edindim diye bakarken, ilerleyen dönemde bu mesleği yapmazsam eksik kalacağımı fark ettim. Şimdi ise hayatımın sonuna kadar bu mesleği yapmak istiyorum. Oyuncu olmasaydım; ne olurdum gerçekten bilmiyorum. Beni harekete geçiren ve asla durdurmayan o ateşleyici güç, tam olarak inancımdı. Hiçbir zaman inanmaktan vazgeçmedim. İnanıyordum, olacaktı. Çünkü başka çaresi yoktu.

BKM, bünyesinden çıkan birçok kişi tarafından ‘iyi bir okul’ olarak anlatılır; sizin deneyiminiz nasıldı? Başlamadan önce ve çıktıktan sonra nasıl bir dönüşüm yaşadığınızı düşünüyorsunuz?
BKM Mutfak, kesinlikle eğitim açısından çok iyi bir yer, buna katılıyorum. Üstelik çok da başarılı isimler yetiştiriyor. Ben, ‘Çok Güzel Hareketler’ seçmelerine deneme çekimi göndermiştim aslında. O zamanlar komedi yapmak gibi bir isteğim yoktu, arkadaşlarım gönderdi diye gaza gelmiştim. Final elemesine kaldım, onu da geçtim. Bir gün telefonum çaldı ve şöyle söylediler: “Selin, Yılmaz (Erdoğan) Hoca komedi sınıfının yanı sıra bir de drama sınıfı açmak istiyor. Oraya kamera önüne oyuncu yetiştirmek istiyor. Senin yüzünü de kamera önüne çok uygun gördük, dramada başarılı olacağını düşünüyoruz. Bizimle çalışmak ister misin?” Direkt kabul ettim. Havalara uçtum, zaten asıl istediğim şey buydu ve gerçek oldu. Orası benim hayatımın dönüm noktası oldu. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Köyceğiz’e Yılmaz Hoca’nın yanına 24 kişi gittik, iki ay orada eğitim aldık. Gün aşırı sahneye çıkıp puan alıyorduk. Orayı ikincilikle bitirmiştim. Sonrasında İstanbul’da BKM Mutfak’ta yedi hafta kadar sahneye çıktık. Selin’i BKM’den önce ve sonra diye ikiye ayırabiliriz. Oyunculuğumun gelişmesinin yanı sıra, oranın karakterlerimiz üzerinde büyük etkisi oldu. Bana büyük bir ekip ruhu aşıladı.

Hikayenin en başında hayallerinizi neler süslüyordu?
Aslında hayallerimi hep aynı şey süslüyordu. İyi bir oyuncu olmak. Hala iyi bir oyuncu olmak istiyorum. Hep üzerine biraz daha koyarak, dünden daha iyi olmak istiyorum.

Adeta yıldızınızı parlatan Kızılcık Şerbeti’ni konuşalım mı? Projenin bir parçası olmak size nasıl hissettiriyor?
Kızılcık Şerbeti, benim ilk projem ve bana her açıdan neredeyse beş projede oynamışcasına bir etki yarattı. Çok sağlam oyuncu kadrosu var ve bütün oyuncularından çok fazla şey öğrendim. Bana okul oldu. Kızılcık Şerbeti başlı başına güçlü bir dizi, hem senaryo hem oyuncu kadrosu hem diğer açılardan. Benim de bu dizinin bir parçası olmam hele ki bu ivmeyi ilk projemde yakalamam gerçekten çok büyük bir şans. Birçok oyuncunun hayalidir böyle bir projenin bir parçası olmak. Kariyerime sağlam bir başlangıç yaptığımı düşünüyorum. Eğer bu dizide oynamasaydım keşke ben de oynasaydım der ve oyuncularına imrenirdim galiba. Böyle bir projenin içinde olduysam; beni gelecekteki başarılara hazırlıyor diye düşünüyorum. Hep söylerim; madem buraya kadar geldik, bu yolun bir anlamı ve varacağı yer var.

Bir röportajınızda “Kızılcık Şerbeti beni seçti” demiştiniz. Tesadüflere inanır mısınız? Bir araya gelişinizi hatırladığınızda o an tam olarak nasıl gelişmişti, anlatabilir misiniz?
Evet, Kızılcık Şerbeti’ne Kıvılcım-Çimen deneme çekimine gittiğim gün yolda alakasız bir yerde Evrim Alasya’yla karşılaşmıştım ve içimden bu iş oldu demiştim. Karşılaşmamız bence bana gönderilen bir işaretti ya da ben öyle hissetmek istedim. İlk sete çıktığım gün, heyecanın yanı sıra değişik bir his vardı içimde. Bir rüyanın içerisindeydim sanki. Yıllarca çabaladığım ve bazen çok imkansız gibi görünen o şeyi başarmıştım. Dizinin hikayesi ise tam olarak toplumun hayatı. Dizideki her karakter emin olun çevrenizden bir insan aslında. Dizi de tam olarak farklı kültürlere ve inançlara sahip birçok insanın bir arada yaşamasını ele alıyor.

İlk kez ‘Çimen’ karakterini okuduğunuzda ne hissetmiştiniz? Siz ona, o size neler kattı mesela?
Ben çok heyecanlanmıştım. Başta karakter analizinde ‘evin küçük asi kızı’ yazıyordu. Daha sonra, sakin bir kişiliğe dönüştü. Çimen bana özellikle son zamanlarda -ilk soruda da söylediğim gibi- “Hayatıma biraz uzaktan bakıp; ben napıyorum, ben kimim, ne kadar değerliyim? Mesela bir ilişki için bunları bunları yapar mıydım?” gibi konularda çok sorgulattı. Her defasında da kendi değerimi biraz daha anlayıp neleri yapmam, neleri yapmamam gerektiğini öğretti.

Dizinin ilk dönemlerinden bu yana tanıdığımız Çimen, şimdilerde hikayesine daha yakından baktığımız ve dünyasına konuk olduğumuz önemli bir figüre dönüştü. Gelecekte Çimen ile ilgili nelere şahit olacağız, bizimle birkaç ipucu paylaşabilir misiniz?
Çimen’i biz 17 yaşında evin liseli küçük kızı olarak tanımıştık. Sonradan gerçekten çok büyük bir değişime uğradı. Sonradan senaryonun gidişatıyla şekillenen bir karakter değişimi oldu. İnanın gelecekle ve senaryoyla ilgili ben de herhangi bir ipucu bilmiyorum. Her hafta gönderilen yeni senaryoyu büyük bir heyecanla okuyorum. Ama açıkçası ben insanlara iki farklı Çimen sunduğum için çok memnunum. Umarım ikisini de yansıtabiliyorumdur.

Çimen, dizinin son bölümlerinde ailesi ve aşkı arasında, yepyeni bir hayatın içinde buluyor kendini. Bu ikilemlerin ve dönüşümlerin ortasında bir karakteri canlandırırken verdiği kararlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Buluşma şansınız olsaydı, onunla ne konuşurdunuz?
Çimen şu an, benden üç yaş küçük, yirmili yaşlarında ve çok aşık bir genç kız. Çimen’e hak vermesem de onu anlıyorum. O yaşlardaki Selin, kendisini olduğu gibi kabul eden biriyle, her şeyini bırakıp dünyanın bir ucuna yerleşebilirdi. Çimen de aşkı için karşısındakini mutlu etmeye çalışıyor. Eğer Çimen’le buluşma şansım olsaydı ona şunları söylerdim: “Duygularının ne kadar kıymetli olduğunun farkındayım. Ama esas kıymetli, esas değerli olan sensin. Seni olduğun gibi kabul etmeyip kendi istediği birine dönüştürmeye çalışan kimseye izin verme. Kendi doğruların olmayan hiçbir şeye, ne pahasına olursa olsun boyun eğme, orada durma. Sen, senken güzelsin.”

Çok tecrübeli isimlerin yer aldığı bir kadronun parçası olarak, Kızılcık Şerbeti de aslında bir oyunculuk okuluna benzetilebilir diye düşünüyoruz, ne dersiniz? Siz rol arkadaşlarınızdan neler öğreniyor ve neler öğretiyorsunuz? Selin Türkmen sette nasıl biridir?
Evet, kesinlikle. Bu set bana resmen bir okul oldu. Şampiyonlar ligi gibi bir kadro zaten, daha ne isterim? Hepsini izlerken bir şeyler öğreniyorum. Aliye (Uzunatağan) abla ve Evrim (Alasya) ile kamera arkasında “Bu sahneyi nasıl oynamalıyım?” diye çok konuşurum. İkisi de bana oyuncu koçu gibi oldu. Daha önce gelen film senaryolarını da her ikisiyle paylaşıp danışmışlığım oldu. Hatta çoğu zaman da Aliye abla beni karavanda çalıştırır. Sette çoğunlukla modum inanılmaz yüksek oluyor ve herkesle uğraşıyorum -sevdiğimden-, modum düşükken ise sessiz oluyorum ve sahnemi çekip evime dönüyorum.

Genç jenerasyon bir oyuncu olarak, sektörün bir dönüşüm geçirmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bu sektörde değişmesini en çok istediğim şey güzellik algısı. Bu algıdan bir kadın olarak inanılmaz sıkıldım. Sürekli güzel olmamız gerektiğinin aşılanması beni açıkçası sinirlendiriyor. Ben alnımı çattığımda oluşan kırışıklıktan, burnumdaki kemerden, dişlerimin uzunluğundan memnunum. Beni ben yapan bu. Eğer bir gün gerçekten bir değişim istersem, bunu kendi psikolojik sağlığım için gider yaptırırım. Zayıf ol, kilo alma, estetik dur, makyaj yap… Bu beni gerçekten yordu. Bunun yerine daha fazla oyunculuğa ağırlık vermemiz lazım. Ekranda ben nasıl duruyorum değil, oyunum nasıl duruyor diye düşünmemiz gerek.

Aynı zamanda yakın geçmişte “3391 Km” adlı sinema filmiyle ilk kez beyaz perdede yer aldınız. Sinemanın üzerinizde yarattığı ‘o etki’yi nasıl tarif edebilirsiniz? Kendinizi hangisine daha yakın hissediyorsunuz; sinema mı, televizyon mu, yoksa aslında her şeyin başladığı tiyatro mu?
Sinema tabii ki diziden çok daha farklı. Bana sanki daha ölümsüzmüş gibi geliyor. Kendimi birine daha yakın hissediyorum diyemem, hepsinin tadı ayrı. Ama en heyecan verici olanı kesinlikle tiyatro. Çünkü canlı canlı oynuyor, anlık reaksiyon alıyorsunuz ve seyircinin uzansa size dokunabileceği mesafede. Bu biraz daha kıymetli sanki.

Peki dram, komedi, aksiyon gibi farklı türlere karşı yaklaşımınız nasıl? Kendinizi en rahat hissettiğiniz ya da mutlaka denemek istediğiniz bir tür var mı?
Ben açıkçası dram sahnelerini çok daha kolay oynuyorum. Şu anki Çimen sahnelerini geçen sezonki Çimen sahnelerine kıyasla daha keyifle oynuyorum. Çünkü çok büyük bir dramın içerisindeyim aslında. Ama komedi de çok severek yaptığım bir şeydir. BKM döneminde de drama çok ağırlık verdiğim için Yılmaz Erdoğan’dan ‘biraz da komedi ağırlıklı olan sahneler seç’ uyarısı aldığımda “Ama ben komedi yapamıyorum ki” demiştim. Çok kızmıştı bana ve “Bir oyuncu her şeyi oynayabilmeli” demişti. Uzun bir süre komedi sahneleri çalışıp oynamıştım. Sonra onu da çok sevmiştim. Ama aksiyonu çok deneyimleme fırsatım olmadı. Hepsini denemek istiyorum ama kesinlikle.

Bazılarımız büyük hayaller kurarken bazılarımız adım adım kısa hedeflerle yürümeyi tercih eder. Siz hangi taraftasınız? Büyük hayaller kurar mısınız?
Büyük-küçük farketmedi ben hep hayal kurdum. Oyunculukla ilgili tek bir hayal vardı ve gözümün önüne onu koyup, sadece ona bakarak ilerledim. Dolayısıyla etrafımda olup biten engellere çok takılmadım. Çünkü gördüğüm şey tek ve bambaşkaydı. Hal böyle olunca o frekansa girdiğim için -enerji ve frekansa çok inanırım- hep işime yarayacak enerjileri kendime çektim ve bu da büyüklü küçüklü başarıları oluşturdu.

Hayallerden bahsetmişken, “keşke ben oynasaydım” dediğiniz bir karakter ve yapım var mı?
Bu soruyu bir Türk yapımıyla cevaplamak istiyorum. Ben büyük bir Demet Evgar hayranıyım. Kesinlikle Avlu’daki karakterini oynamak isterdim. Oynadığı her rol beni inanılmaz etkiliyor. Aynı şekilde filmlerindeki rollerini de beğeniyorum. Çoğu film sahnesini BKM Mutfak döneminde tiyatro sahnesine uyarlamayı denemiştim.

Peki ilk kez ‘ünlü’ olduğunuzu hissettiğiniz anı hatırlıyor musunuz? Tanınan ve merak edilen bir kişi olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
Ne zaman hissettim? Bunu çok hatırlamaya çalıştım ama hatırlayamadım. İlk ne zamandı, aklıma gelmedi. Tanınan ve merak edilen bir kişi olmak; artık daha dikkatli davranmam ve yaşamam gerektiğini fark etmemi sağladı. Yani artık insanların gözü önünde biriyim, her şeyi aklıma ilk gelen haliyle değil de belki on kere düşünerek yapmalıyım dedirtti.

Birçok meraklı bakışın odağında biri olarak, övgüleri kabul etmek ve eleştirilere maruz kalmak konusunda nasılsınız?
Kesinlikle çok iyiyim. Bu mesleği yapıyorsanız en başında bunu kabul etmeniz gerek. Oyuncu göz önündedir, yaptığı herkes tarafından izlenir ve doğal olarak onu öven ve yeren de olacaktır. Övgüleri nasıl teşekkürle kucaklıyorsam, eleştirileri de aynı şekilde kabulleniyorum. Bu zamana kadar beni hiçbir yorum üzmedi açıkçası. Buna izin vermem çünkü. Eğer kendimi geliştirmem üzerine bir yorumsa bunu dikkate alır; nerede, ne yapmam gerektiğini araştırırım. Ama mesela, sırf kötü yorum yapmak için yapılan bir eleştiriyse asla ciddiye almam, hatta dalga geçerim.

Çekim boyunca hayli neşeli ve çevresindeki herkesle iletişim kurabilen biri olduğunuza yakından tanıklık ettik. İş dışında, günlük hayatında nasıl biridir ve neler yapar Selin Türkmen?
Evet, özel hayatımda da çalışma ortamımda da enerjisi yüksek ve eğlenmeyi seven bir insanım. Gülmeyi, güldürmeyi, konuşmayı çok severim. Bu cıvıl cıvıl olma halini seviyorum. Kalabalıkları severim. Bazı zamanlarımda da gerçekten kabuğuma çekilir, sessizlik ararım. Bu benim kendimi şarj etme yöntemim. Tekrar enerjik şekilde dönebilmem için bir süre kabuğuma çekilmeye ihtiyaç duyarım.

Yeni biriyle tanıştığınızda karşınızdaki kişinin nasıl biri olduğuna dair hangi özelliklere dikkat edersiniz? Sizin için birini tanımanın formülünde neler var?
Öncelikle bir süre sessiz bir şekilde onu izlerim. Mimiklerini, gülüşünü, konuşmasını, yani beden dilini kullanışını gözlemlerim. Bu da zaten çoğunlukla ilk tanıştığım insanlara karşı beni soğuk kılar. İlk tanıştığımızda beni çok soğuk, egoist bulduklarını ama aslında öyle biri olmadığımı fark ettiklerini hep duyarım. Muhtemelen onları tanımaya çalışırken dışarıya kendimi böyle yansıtıyorum. Birini tanımanın formülünü maalesef veremem. Bir insanı yüzde yüz tanımanın hiçbir zaman mümkün olduğunu sanmıyorum. Nitekim insan, bazen kendini bile tanıyamıyor. Yeni tanıştığım insan benim gözümde güven konusunda yüzde 50-50’dir. Ne tamamen güvenirim ne de ona sıfır gözüyle bakarım. Puan kazanmak da onun elinde, kredi tüketmek de.

Kendiyle sık konuşan biri misiniz? Gün içinde içinizden sıklıkla geçirdiğiniz bir düşünce var mı?
Kendimle çok sık konuşurum. İçimde bir ses var; sürekli konuşur, düşünür. Sürekli düşünen bir yapım var. Her şeyi düşünürüm. Alakasız şeyleri merak eder, araştırırım. Bu bazen iyi olsa da beni inanılmaz yoruyor. Bazen uykularımı kaçırdığı oluyor.

Tam anlamıyla mutlu ve huzurlu hissettiğiniz o an, nasıl bir an olarak gözünüzde canlanıyor?
Denize aşık bir insanım. Yaz, kum, deniz, güneş, bunları bana verdiğinizde keyfime diyecek yok. Tam bir yaz insanıyım. Ne zaman kendimi mutlu ve huzurlu hissettiğim bir ana odaklanmak istesem kafamda bir sahil kenarında buluyorum kendimi. Her yaz mutlaka böyle bir an yaratırım kendime. Herkesten uzak, sessiz, deniz kenarı. İlerde bir tekne alıp, yaz boyunca istediğim koyda dolaşıp kafa dinlemeyi çok istiyorum.

“Beni ben yapan budur” dediğiniz bir özelliğiniz var mı?
Beni ben yapan cesaret, azim ve istikrardır. Bir şeye karar veririm ve onu elde etmek için bütün azmimle, istikrarlı bir biçimde çabalarım. Ayrıca hep risk alırım. Başarı ve riskin doğru orantılı olduğuna inanırım. Risk almak da kesinlikle cesaretle eş değerdir.

“Kendini gerçekleştirmek” kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz? Hayata karşı motivasyonunuzu sağlayan his nedir?
İnsanın kendini gerçekleştirmesi bitmez. İnsan tek bir şey değildir çünkü. Hep daha fazladır. Çocuktur, öğrencidir, oyuncudur, annedir, eştir vesaire… Hayattan ne beklediğinize bağlı. O yüzden kendimi gerçekleştirmeyi tamamlamadım. Bu, ben ölene kadar da devam edecek. Hayata karşı motivasyonumu sağlayan his ise umut. Umudum hep vardır, her konuda.

Romantik dünyanızı merak ediyoruz. Aşk sizin için tam olarak neyi temsil ediyor? İyi bir aşık mı, iyi bir yol arkadaşı mısınız mesela?
Aşk kavramını tanımlayabilmek inanılmaz zor. Herkes için değişkenlik gösteren ve yüz yıllardır farklı tanımlanan bir şey. İyi bir yol arkadaşı ve aşık mıyım, bilmiyorum. Sevgiyi çok kez tattım ama aşkı sanıyorum bir kere deneyimledim. İlişki içerisinde ne fedakarlık gerekiyorsa yaparım. Gülmeyi, eğlenmeyi, konuşmayı çok severim ve ilişkime de bunu fazlasıyla yansıtırım. Karşımdakine konforlu, güvende ve sevgi içinde hissettirmek için her şeyi yaparım. Tabii karşıdan da beklerim. Çok gözü kara bir insanım. Her konuda, her riski alırım, ilişkimde de. Ama aşırı gururlu bir insanım. Gurur devreye girdiğinde aşk ikinci plana düşüyor benim için. O noktadan sonra mantıkla hareket etmeye başlıyorum. Kendine çok değer veren bir insan olduğum için, kendi değerim söz konusu olduğunda ilişkimden vazgeçtiğim çok olmuştur. Yanlış olan bir hissiyata kapıldığım an duygusallıktan çıkar, mantıklı bir insana dönüşürüm ve giderim o ilişkiden.

Hayatınızda biri var mı? Sizin için doğru kişi mutlaka nasıl biri olmalı?
Hayatımda şu an birisi yok. Kariyer odaklı ilerliyorum. İlişkiye kapalı bir insan değilim ama gerçekten aşık olmadan da bir ilişki yaşamak istemiyorum. O duyguyu yaşadım, o hissi bir kere tattım. Olursa yine öyle olsun istiyorum. Doğru kişi nasıl olmalıdır konusuna gelecek olursak; bunu ben de tam olarak bilmiyorum. Sevgi, saygı tabii ki olmalı bu bir yana ama galiba sizi her şeyinizle olduğunuz gibi kabul eden, sınırlarınıza karışmayan, sizi değiştirmeye çalışmayan insan doğru insandır. İlişkide olduğum insanla her konudan konuşup sürekli gülüp eğlenebilmeliyim. Gülüp eğlenmek benim için çok önemlidir, söylemiştim.

Trendleri yakından takip eden biri mi, yoksa stil konusunda özgün ve yaratıcı olmaktan yana mısınız?
Modayı yakından takip eden birisi değilim. Kendime neyi yakıştırırsam onu giyerim, takar takıştırırım. Mesleği bu olan insanlara saygım sonsuz ama modaya kafa yormak beni fazlasıyla sıkar. Çok fazla kıyafetim var. Bazen heves ederek ‘modaymış, bunu alayım, giyerim’ derim ama giymem. Sade görünmeyi seviyorum.

“Aslında hayallerimi hep aynı şey süslüyordu. İyi bir oyuncu olmak. Hala iyi bir oyuncu olmak istiyorum. Hep üzerine biraz daha koyarak, dünden daha iyi olmak istiyorum.”

Sporun günlük yaşamınızda önemli bir yer kapladığını biliyoruz. Nasıl bir egzersiz programınız veya rutininiz var? Fit görünümünüzün ardında yatan özel bir diyet ya da beslenme programı var mı?
Bu görünüm kesinlikle genetik. Annem de babam da zayıf ve fit insanlar. Ben hiçbir zaman çok kilolu olmadım. Tabiki düzenli spor yapıyorum. Haftanın 3-4 günü spora gidiyorum. Ama mesela beslenmem konusunda her zaman çok iyi değilim. Diyet yapmaktan nefret ederim. Sadece şunu söyleyebilirim; süt ve süt ürünü tüketmiyorum, kahvaltı için zamanım olmuyor ve sabahları çoğunlukla yulaf yiyorum, tatlıdan uzak duruyorum ki zaten çok sevmem, karbonhidratı da çok az tüketiyorum. Makarna sevmem mesela, ekmek tüketmek zorunda değilsem tüketmem. Ağırlıklı olarak beyaz et ve salata yerim, bol su içerim.

Peki, cildiniz için özel bir bakım rutininiz var mı? Yakından görenlerin hak vereceği üzere bu denli sağlıklı görünen bir cildin rutinini mutlaka merak edenler vardır…
Bunu hep söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim. Sağlıklı bir cilt istiyorsak cildimizle fazla uğraşmayacağız. Ben cildimi güzel bir yıkama jeliyle yıkar, nemlendirici ve güneş kremimi sürüp çıkarım evden. Ekstra tonik, serum, baz, süt vs. hiç kullanmam. En azından son bir yıldır kullanmıyorum. Çünkü daha 23 yaşındayım ve cildim üretmesi gereken her şeyi üretiyor. Benim yapabileceğim tek şey, vitaminleri besin yoluyla almak. Tabii cilt problemi yaşayan insanlar için konuşmuyorum. Cildinizi güzel bir temizleme jeliyle arındırın, nemlendirin, bırakın, nefes alsın.

Gelecek planlarınızda neler var? Ulaşmayı arzuladığınız bir ‘varış noktası’ var mı?
Açıkçası net bir şekilde gelecek planı yapamıyorum. Aynı zamanda hukuk eğitimim devam ettiği için ne yaparım henüz bilmiyorum. Evet, hayatımın sonuna kadar oyunculuk yapacağım, bunu biliyorum. Nitekim iki yıl önce de böyle bir hayat yaşayacağımı tahmin edemezdim. Kervanı yolda düzeceğiz gibi duruyor. Ulaşmayı arzuladığım bir varış noktam yok. Varmak değil, yol güzel.

“Mükemmel bir gelecek” başlığını düşünürseniz; bu senaryoda nerede, ne yapıyor olurdunuz? Sizin ‘mükemmel’ olarak tanımlayacağınız bir hayat, nasıl olurdu?
Mükemmel hayat; kendisi ve ailesi sağlıklı, sevdikleri yanında, hedeflerini gerçekleştirmiş, içinde keşke ve acaba barındırmayan bir hayattır. Çok şükür ailem hayatta, sevdiklerim yanımda, hedeflerimi bir bir gerçekleştiriyorum. Mükemmel bir hayat yaşıyorum. Böyle devam ettiği sürece de ben mükemmel hayatı yaşamaya devam edeceğim.

TEK BAKIŞTA

Nerede kendini dinler?
Sabahın erken saatlerinde ya da günün son saatlerinde evimin terasında.

Nerede ezber yapar?
Her yerde, her an, her zaman.

Neyi unutmaz?
Her şeyi unuturum.

Neyi hatırlayamaz?
Sosyal medya hesaplarımın şifrelerini.

Başarıyı nasıl kutlar?
Arkadaşlarımla.

Kaybedince başarısızlıklara nasıl tepki verir?
Zor sindirir ve hırs yaparım.

Neyi yemekten bıkmaz?
Yulaf ve yulaf sütü.

Dostları ona ne diye seslenir?
Selo, Selocan, Selo Türko.

Neye katlanamaz?
Şımarıklık, yalan, iki yüzlülük, altı boş ego.

Vazgeçemediği nedir?
Sabah kahvesi.

İmza aksesuarı nedir?
Kolumdaki üç bileklik ve boynumdaki kolye.

En çok kimi arar?
Annem ve çocukluk arkadaşım Elif.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil