Zarif&Asil Aybüke Pusat
“Olmak istediğim, kendimi gerçekten iyi ve mutlu hissettiğim yerdeyim” diyen Aybüke Pusat, oyunculuğun ise kendini bilmekle ilgili bir meslek olduğunu söylüyor ve tam da dönemin oyuncusu olarak başarıya hızla koşuyor.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Deniz Özgün
Styling: Şeyda Sözüer
Saç: Ferit Belli
Makyaj: Melis İlkkılıç
Fotoğraf Asistanı: Batuhan Kumantaş
Styling Asistanları: Övgü Çoban, Gizem Barın
Makyaj Asistanı: Hidayet Korkmaz
24 yaşında. Ankaralı. Balık burcu. Bale eğitimi almış. Köpeği ile yaşıyor. Güzellik yarışmasında üçüncü olmuş. Ve evet; bu altı kısa cümle neredeyse onu anlatmaya yetiyor!
Gençliğinin verdiği özgüven, burcunun verdiği değişken duygu durumu ve güçlü hisler, Ankaralılığın verdiği mesafeli duruş, bale yapmanın verdiği zarafet, tescilli güzelliğe layık tavır, her hayvanseverde olan duyarlılık... Hepsi onda mevcut. En çok dikkati çeken özelliğiyse -her ne kadar evde enerjisinin yüksek olduğundan bahsetse de; sette gördüğümüz genç kadın epey cool! Güçlü ve ayakları yere sağlam basan, özgüveni yüksek bir profil sergiliyor.
2014 yılında doğup büyüdüğü Ankara’dan İstanbul’a gelen genç oyuncu, şehir değiştirirken bile sakinliğinden taviz vermemiş. Değişimlere açık olduğu her halinden belli, ki o da bunu zaten söylemeden edemiyor: “İstanbul’a yerleştikten sonra zorlanma yaşamadım. Zaten hemen setin içine düştüm. Ben hayatı baştan sona değiştirmeyi seviyorum. O ayak uydurma sürecini, ne kadar sancılı olursa olsun tamamen yeni bir şeyler yapma fikrini seviyorum. Yeni insanlar, yeni iş, ne yapacağım duygusu bana anksiyete getirmiyor aksine beni rahatlatan bir şey yeni bir yerde olmak.”
Aşk konusunda da şaşırtmıyor; aynı duruşundan taviz vermiyor. ‘Şu anda aşık mısınız?’ dediğimizde mesela, epey tepkili yaklaşıyor konuya ve ardından soruya soruyla karşılık veriyor: “Aşk ne peki?” Sonra da şöyle devam ediyor: “Aşk ne demek bilmiyorum ve kimsenin de bildiğini düşünmüyorum, böyle ahkam kesmek gibi olsun da istemiyorum. Aşkta herkesin formülü farklı, bir köpeğe de, çiçeğe de aşık olabilirsin. Hislerin kodlanmasını da doğru bulmuyorum.”
Medcezir’de izlediğimiz günden beri radarımızda olan Aybüke Pusat’ı sakince gözlüyor ve kapağınıza taşımak için doğru zamanı bekliyorduk. İşte o zaman bu zaman dedik ve onu zarifliğini ön plana koyduğumuz harika bir fotoğraf çekimi eşliğinde, özündeki kimliğiyle yansıtmaya çalışırken bir yandan da iç dünyasına doğru bir yolculuğa çıktık...
Hikayenizi dinlerken zaten bir film izliyor izlenimine kapılıyor insan. Başarılı bir balerin, sakatlanma ve kendini eve kapatma evresi, televizyonda bir bilgi yarışmasına katılma, ardından güzellik yarışması macerası, sonunda oyunculukla gelen ün ve işte bugün! Siz bugün geçmişe bakınca neler hissediyorsunuz peki? Nasıl bir yoldan yürüyüp buralara geldiniz?
Evet, film gibi diyebiliriz. Olmam gereken yerdeyim şu anda ama hiçbir şey planladığım gibi de olmadı bu yolda yürürken. Hatta bu yüzden, plan yapmayı da bıraktım. Biraz daha akışına bıraktım hayatı; daha doğrusu otomatik olarak bu yaşadıklarım bana bunu öğretti.
Hani John Lennon’ın şarkısında, “Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir” dediği türden bir şey yaşadığınız...
Aynen öyle. Gerçekten benim yaşadığım hikaye, bunun hikayesi aslında.
Bugünkü siz olmanıza katkı sağlayan çocukluk yıllarınızı nasıl hatırlıyorsunuz? Nasıl bir aileniz var? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Ankara’da doğdum, büyüdüm. Orası daha kompakt, herkesin birbirini tanıdığı, nasıl bir hayat süreceğinin belli olduğu bir şehir. Ama sonra çok fazla sürpriz başıma geldi. Çok destekleyici bir ailem vardı. Zaten kim bu devirde, bu ülkede çocuğunun sanatçı olmasını ister ki? Onlar da istemedi başta, fakat sonra desteklediler. İki abim var, onlar da bana çok destek oldu.
Nihayetinde oyunculuk da bir meslek ama farklı dinamiklere sahip bir meslek. ‘İşim bitti, hadi ben eve geçiyorum’ diyemiyorsun, yolda yürürken bile işin seni etkiliyor; çünkü tanınıyorsun. Bu bağlamda yaptığınız işin hayatınızı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Ünlü olmakla sanatçılığın bir ilgisi yok diye düşünüyorum. Ben sanat eğitimi aldım ve sanatın her dalı böyle. Hepsi hayatınızla iç içe giden bir şey. Eğer yaptığınız işi hayat tarzınıza çeviremiyorsanız, zaten yeteri kadar kendinizi eğitemiyorsunuz demektir. Dans için de böyle, diğer sanat dalları için de durum böyle. Mesleğin kaderi bu diyebilirim. Tanınmak, desteklenmek güzel bir şey nihayetinde. Öyle şanlı, şöhretli bir hayatım da olmadığı için, hayatımı yaptığım iş çok etkilemedi diyebilirim.
Cool bir havanız var. İçinizde nasıl bir kadın gizli peki? Kendinizi siz nasıl anlatırsınız?
Burcumdan dolayı çok çalkantılıdır benim duygu durumum. Balık burcuyum. Çok hızlı çıkıp çok hızlı inme gibi bir içsel durumum var. Çok etkilenirim ve içime doğar pek çok şey. Düşündüğüm şey genellikle de başıma gelir. Hislerim çok kuvvetlidir, bunun genellikle pozitif etkilerini yaşadım. İşteki halimle evdeki halim aynı değil. Evde daha neşeliyim ama iş yerinde işini yapan, kurallara uyan, işi rahatlatmak için sakin kalan bir yapım var.
Her Yerde Sen dizisi ile, ilk kez romantik komedi tarzında izleme şansı yakaladık sizi. Bizim için bu dizi farklı oldu, peki ya sizin için?
Romantik komedi ilk kez rol aldığım bir tür. O yüzden zaten tamamen benim için özel bir dizi. Ben drama oynamaktan ve geleneksel kalıplar çerçevesinde, onun içine sıkışıp kalmaktan biraz yorulmuştum. Hem bedensel hem ruhsal olarak daha özgür hissediyorum kendimi bu işte. Daha çok yeni bir karakter benim için ama çok da zorlu bir karakter. Aynı zamanda çok yoğun bir set. Şimdiye kadar kendimi yoğun sanıyordum, değilmişim meğer, asıl yoğunluk şimdi başladı. Şu an herkes tatilde ve ben çalışıyorum, bu da biraz acayip geliyor ama hiçbir şikayetim yok, her şey çok güzel.
Furkan Andıç ile ekrana yansıyan olumlu sinerjinizin temelinde ne yatıyor sizce?
Biz çok iyi anlaştık. Zaten anlaşması çok kolay biri Furkan. Ben de uyumluyumdur. Bir amacımız var; biz bu işi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. İkimizin amaçları birbiriyle doğru orantılı olduğu için anlaşmamız kolay oldu. Konuşkan ve paylaşmayı seven biri; haliyle hiç zorluk yaşamadık. Arkadaş olarak da iş ilişkisi olarak da iyi gidiyor.
Hayatı akışında mı yaşıyorsunuz, şansınızı zorlayan bir yapınız mı var?
Şansımı çok zorladım ve şu an akıştayım son dönemde. Ama zorlamayı severim. Oldurmaya sonuna kadar çalışırım.
İyi bir oyuncu olmanın bütünde nelerden ibaret olduğunu düşünüyorsunuz?
Kendinle barışık olmakla ilgili bence. Kendini iyi tanımakla ilgili. Sanatçı egosu mesela bir ressama asla ben çok iyi bir ressamım demeye izin vermez. Çok fazla yürüyecek yol var. Çok fazla kat edecek mesafe var. İyinin her zaman daha iyisi var. Oyunculuk için de böyle.
Bale eğitimi almış olmanızın sizin için oyunculukta çok büyük artıları olduğunu söyleyebiliriz bu durumda...
Oyunculuk kendinle ilgili bir şey; kendini tanımanla, kendini bilmekle ilgili bir meslek. Kendi hissini, duygunu, nerede durduğunu biliyorsan, karakterini daha kolay algılayıp ona göre şekillendiriyorsun.
Kendini bilmek demişken... Kendinizle anlaşamadığınız zamanlar oluyor mu?
Her zaman. Kendimle kavgam hiç bitmez; her an. Herhangi bir sahneyi izlediğimde mesela, burası daha iyi olabilirdi diyorum ve bu bir haksızlık olarak algılanabilir bazıları için... Ama işte bu yolculukta böyle şeylere gerek var. İçten dışa kendimi itekleyici böyle bir güce ihtiyacım var ve ben bu şekilde buluyorum kendimi. Buna kendimi hırpalamadan, daha iyisini elde edebilmek için, içten dışa kendimi itekleme gücü diyelim.
Oyunculuğun hayatınızda zamanında eksikliğini hissettiğiniz bazı kişisel özelliklerinizi geliştirdiğini düşünüyor musunuz? Mesela kendi kendine yetebilme, özgüven...
Elbette bazı yaralarıma iyi geliyordur, çünkü kendimle geçirdiğim zaman çok fazla. Oyuncu olmasaydım başkalarıyla zaman geçiriyor olacaktım ama oyunculukta kendi kendime zaman geçiriyorum. Başka bir meslek yapıyor olsaydım kendime harcayacağım mesaiyi başkasına harcamış olacaktım, oyunculukta başkasına harcayacağım mesaiyi kendime harcıyorum ve kendime bir yatırım oluyor.
Çekim boyunca köpeğiniz bize eşlik etti. Hayvan sevgisi son dönemde farkındalığımızın arttığı konulardan biri. Bir hayvansever olarak özellikle hangi konularda hassasiyet gösteriyorsunuz?
‘Satın alma sahiplen’ diyorum ben de tabii. Bu kadar aç hayvan sokaktayken satın almayı doğru bulmuyorum. Buna çok sinirleniyorum. Hayvanları bırakıp gitmeyi anlayamıyorum. Empati duygum çok yüksektir, karşı tarafı çok iyi analiz ederim ama sokağa hayvan bırakanları anlamakta kesinlikle güçlük çekiyorum. Çevre için de aynı şekilde düşünüyorum. Sahilde her şeyini bırakmak, pet şişeler... Eğitimsizlik de değil, kendini yetiştirmekle ilgili bir durum bu. Dünya kötüye gidiyor ve sen hala pet şişeni denize mi atıyorsun? Büyük cesaret valla.
Kendinizi geliştirmek adına okuduğunuz baş ucu kitaplarınız var mı?
Psikoloji ya da sosyoloji kitapları okuyorum. Kişisel gelişim kitapları bana biraz didaktik geldiği için tercih etmiyorum; ‘öyle yaparsan böyle olur’ diyen tarzı uygulayamıyorum. Herkesin bir formülü olduğunu, herkesin kendine özgü olduğunu düşünüyorum. Bence herkes kendine göre çözümler geliştirmeli. Ben de okuyup analiz etmeyi tercih ediyorum. Hangi davranışımı ne yüzden yaptığımı bilmek, bence daha bilinçli.
Modanın üzerinizde yoğun baskısını hissediyor musunuz? Ünlü markalarla nasıl bir ilişkiniz var?
Ben vintage ürünleri, eskiyi, yaşanmışlığı olanı daha çok seviyorum. İlle Dior alacaksam vintage Dior benim için çarpı iki değerindedir. Daha önce başka birine ait olmuş bir şeyi giymeyi çok daha fazla seviyorum.
Şu sıralar sizi çok heyecanlandıran şeylerin başında ne geliyor?
Bu dizi başlamadan önce Afrika’ya gidecektim tatile, o heyecanlandırıyordu. Şu anda ise her senaryo geldiğinde ‘bu sahneyi nasıl oynayacağım?’ duygusu heyecanlandırıyor.
Yabancı dizileri izlerken kendinizi oralarda bir yerde hayal ettiğiniz oluyor mu?
En son bir İngiliz dizisi izledim; Fleabag. Ben oynasam nasıl oynardım diye düşünüyordum izlerken, çok iyi bir iş. İngiliz kara komedisini çok seviyorum ve izlerken genelde kendimi içinde hayal ediyorum.
Sıradan bir günde neler yapıyorsunuz?
Kahvaltı en sevdiğim öğün, o yüzden neredeyse yarım gün kahvaltı yapıyorum. Ufak bir yürüyüşümüz var, köpeğim olduğu için. Çok fazla bitkim var evde, onlara çok vakit harcıyorum. Geç kalkıp geç saatlere kadar da oturan biriyim, geceleri daha kreatif oluyorum, o yüzden geceleri değerlendirmeyi tercih ediyorum. Dans etmeye çalışıyorum, evde özel bir odam var. Sokaklarda dolaşmayı sevmiyorum, evde arkadaşlarımla olmayı tercih ediyorum, bu da Ankaralı olmaktan ileri geliyor herhalde.
Son yıllarda her gün bir yenisinin trend listesine eklendiği beslenme düzenleri içinde sizin uyguladığınız bir sistem var mı?
Formuma dikkat etmek gibi bir derdim yok ama sağlığıma çok fazla dikkat etmeye çalışıyorum. Çünkü hasta olduğumda hiç verimli olamıyorum ve çok mutsuz oluyorum. Tatlıya inanılmaz düşkünüm, beyaz şeker bağımlısıyım herhalde. O yüzden tatlı meselesini azaltmaya çalışıyorum. Glutene alerjim var, hayatımdan çıkartmaya çalışıyorum ama mümkün görünmüyor, güzel şeylerin hepsi glutenli.