İyi bir anne olacaksınız
Evcilik oynamaya başlayan her kız çocuğu, günün birinde dünyaya getireceği bebeğiyle ilgili hayaller ve planlar kurar. Bir yetişkin olup hamile kaldığında ise bu tatlı hayallere biraz da endişeler karışır. Acaba bu endişelerin ne kadarı normal?
Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Şüphesiz ki annelik eşsiz bir deneyim hatta belki kadınlar için hayattaki en keyifli ve bir o kadar da zorlu bir süreç. Bu dönemde her anne çok yoğun ve farklı birçok duygu yaşayabiliyor. Çoğu zaman kendini yetersiz, yıpranmış ve kaygılı hissedebiliyor.
Hiçbir zaman doğrular deneyimlenmeden öğrenilmediği gibi hata da insana özgü. Önemli olanın ise hatalardan olumlu deneyimler çıkarabilmek ve bunları tekrarlamamak olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nden Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Ayık, “Çocuğun duygusal ihtiyaçlarına kulak vermeyi başaran her anne, bu emeğinin karşılığını fazlasıyla alıyor. Her çocuk-insan, fıtratı gereği türünün özelliklerini gösteriyor ve kendi mizaç özelliklerini taşıyor. Ailelerin bebeklikten erişkinliğe doğru olan bu yolculuktaki görevi ise çocuğun mizaç özelliklerini değiştirmeye zorlamadan, kendi benliğini ifade etmesine imkan tanımak ve sosyal-toplumsal değerlere saygılı davranışlar kazandırmaya çalışmak” diyor. Dr. Başak Ayık’tan kadınlarda gebelikte ortaya çıkan endişeler, bunların nedenleri ve çözüm önerileri hakkında bilgi aldık.
Hamilelik döneminde pek çok tereddüt, soru işareti ve kafa karışıklığı yaşanabiliyor: “Acaba iyi bir anne olabilir miyim, bebeğime iyi bakabilir miyim, onu koruyabilir miyim?” Bunların sebebi nedir?
Bir bebeğin temsili hali, annenin zihninde gebeliğin çok öncesinde başlıyor. Anne olmayı isteyen her kadın hatta evcilik oynamaya başlayan her kız çocuğu, günün birinde dünyaya getireceği bebeğiyle ilgili hayaller ve planlar kuruyor. Bebeğinin nasıl görüneceği, adının ya da huyunun ne olacağı, neler başarabileceği, onunla neler paylaşabileceği ve ileride hangi mesleği seçeceği gibi düşünceler, ebeveynin zihninde şekillenmeye başlıyor. Bu zihinsel tasarımlar; gebelik haberini alınca fazlaca netleşiyor, düşünceler daha da yoğunlaşıyor. Hayaller kurulurken bir yandan da endişe yaşanıyor. “Acaba bebeğim sağlıklı olacak mı, ona iyi bakabilecek miyim, yeterince iyi bir anne olabilecek miyim?” gibi sorular, annelerin zihninde yer etmeye başlıyor. Bu kaygı içeren sorular, özellikle ilk bebeğine hamile olan her anne adayı için normal ve beklenen bir durumu ifade ediyor. Kendi annelik süreçlerini hayal ederken, bundan çok önceki dönemlere yani kendi ebeveynleriyle olan ilişkilerine de zaman zaman gidip geliyor düşünceler. Hayatın en temel düzenleyici sistemi olan ‘bağlanma’ burada da kendini gösteriyor. Bağlanma, erken yıllardaki duygusal ve sosyal gelişimin yaşamsal bir komponenti oluyor. Birincil bakım veren (ki bu genellikle anne oluyor) ve bebek arasında, özellikle yaşamın ikinci altı ayında gelişerek, bebekte güven duygusunu yerleştiren güçlü bir bağı temsil ediyor. Anne-bebek bağlanması, sosyal ilişkilerin başlangıç noktasını da oluşturarak, gelecekteki ilişkiler için anahtar rolü oynuyor.
Anne ya da babası dominant, aşırı korumacı ya da baskıcı olan bir babaya sahip olan kadınların bu tip tereddütler yaşadığını söylemek doğru olur mu?
Kişinin kendi ebeveyniyle olan bağlanma süreci kadar, ebeveynlerin yetiştirme stilleri de bu süreçlerle yakından ilgili. Dominant, müdahaleci ve baskıcı ebeveynlerin çocuklarında kaygı bozuklukları görülme riski normalden daha yüksek olduğundan, bu gruptaki annelerde endişeler daha yüksek ve rahatsız edici boyutta yaşanabiliyor. Ancak bu bir kural değil. Kaygı bozuklukları yani kişinin günlük hayatını olumsuz yönde etkileyen, normalin üzerindeki endişe durumları sadece ebeveynlerin yetiştirme stillerine bağlı bir durum olmadığından bu durum tek faktöre dayanmıyor.
Bu tür kafa karışıklıklarının ve duyguların temelinde ne tür sorunlar yatıyor?
Gebelik; annelerin vücudunda ve hayatında birçok değişikliğe sebep olan, zorlu bir süreç. Her anne bedeninde fiziksel, hormonal ve nörokimyasal değişiklikler yaşıyor. Bunun dışında psikolojik ve sosyal farklılaşmalar da söz konusu. Tüm bu değişiklikler de duygusal karışıklıklara sebep oluyor. Bunun dışında özellikle istenmeyen veya planlanmayan bir gebelik söz konusu ise stres seviyesi daha da artıyor. Yine gebelik öncesi dönemde psikiyatrik bozukluğu olan veya travmatik deneyimler yaşayan anne adaylarının kaygı düzeyi normalden daha yüksek olabiliyor. Anne yaşının küçük ve sosyal desteğinin az olması ile ekonomik sıkıntılar ve bağlanma sorunları ise kaygılı durumları arttırabiliyor.
Doğuma kadar bebeğiyle bağ kuramamanın ya da bağ kurmakta zorlanmanın temelinde ne olabilir?
Eğer annede ciddi bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, hayal edilen ‘imge bebek’te görüntüleme yöntemleri (ultrasonografi gibi) neticesinde herhangi bir engel saptanmışsa, annenin kendi annesi ve ebeveyniyle olan bağlanmasında problem varsa bağlanma sürecinde sıkıntılar yaşanabiliyor. Öte yandan psikiyatrik hastalıklarda (bipolar bozukluk, şizofreni, panik bozukluk, yineleyici depresyon, kaygı bozukluğu gibi) uzun süreli ilaç kullanımı gerekebiliyor. Bu durumdaki bir kadının gebe kalmadan önce psikiyatri doktoruyla görüşmesi önemli. Hastalığın durumuna göre doktoru anne adayına gebeliği ertelemeyi, ilacı kesmeyi veya tedaviye devam etmeyi önerebiliyor. Çünkü bazı ilaçların gebelikte kullanımı sakıncalı oluyor.
Ya bebekte bir sorun tespit edilirse?
Anne ve babanın zihnindeki imge bebekte herhangi bir rahatsızlık tespit edilmesi veya fiziksel sorun varlığında, ebeveyn onun yasını tutmaya başlıyor. Bu süreç sağlıklı bağlanma sürecini de sekteye uğratıyor. Anneler için bağlanma, doğumdan çok önce gelişmeye başlasa da aslında somut süreç sonrasında başlıyor. Özellikle yaşamın ikinci altı ayında gelişen ve bebekte güven duygusunu yerleştiren güçlü bir bağı temsil eden ‘bağlanma teorisi’ne göre, bebekler bağlanma ilişkisi geliştirmeye biyolojik bir yatkınlıkla dünyaya geliyor. Seçmiş olduğu az sayıda bakım verenden güven, bakım, destek ve koruma bekliyor. Bu davranış, stres altında olduğu zamanlarda ‘yakınlık arayışı’ sonucu başlıyor. Seçici (odaklı) bağlanma ise yedinci aydan sonra oluşuyor. Seçici bağlanmanın oluştuğu bu dönemde, bebek bakım verenden ayrılmaya tepki (kaygı belirtileri) gösteriyor ve yabancı kaygısı başlıyor. Eğer bebeğin bakımından birinci derecede sorumlu olan kişi, bebeğin tepkilerine ve isteklerine karşı duyarlıysa, onun ifade etmek istediklerini anlamaya çalışıyor. Bebeğini dinlemeyi biliyorsa ona sözel, duygusal, fiziksel olarak yeterli ve uygun uyaranlar veriyorsa, bebek ile bakım veren arasında sağlıklı bir bağlanma gelişiyor. Bu da bebeklerde ‘temel güven duygusu’nu oluşturuyor.
Bu düşünceler takıntı haline dönüşebiliyor mu?
Özellikle kaygı bozukluğuna yatkın olan kişilerde, zihni meşgul eden düşünceler zamanla kontrolden çıkıp yoğunluğunu aşırı derecede arttırabiliyor. Eğer kişinin günlük hayatında soruna yol açacak derecede yoğun bir kaygı veya zihinsel uğraşı söz konusu olursa, bu noktada psikiyatrik bir bozukluktan söz edilebiliyor. Kişilerin çoğunlukla saçma bulduğu ancak zihninden atamadığı saplantılı düşünceler takıntı olarak tanımlanıyor. Bu düşünceler kişiye yoğun bir sıkıntı hissi veriyor, dolayısıyla bazıları bu sıkıntıyı azaltmak için birtakım davranış veya zihinsel ritüeller geliştirebiliyor.
Bunlar daha büyük bir problemin habercisi olabilir mi?
Önceden de söz ettiğim gibi bebek bekleyen her ailede umutların ve hayallerin olması kadar endişelerin varlığı da normal karşılanmalı. Ancak endişelerin şiddetinin artması ve normalin üzerinde bir rahatsızlık vermesi durumunda sürecin düzeltilmesi için profesyonel yardım almak önemli. Eğer bu sıkıntılar zamanında giderilmezse, endişenin verdiği ruhsal yorgunluk ve depresif düşünceler doğum sonrası depresyonunu da tetikleyerek ciddi sorunlara yol açabiliyor. Doğum sonrası depresyonu tedavi edilmediğinde annede intihar düşüncesine kadar gidebilecek ciddi sorunlara, bazen bebeğin reddine ve anne-bebek arasında iletişim ile bağlanma sorunlarına neden olabiliyor. İletişim ve bağlanma sorunları bebeklik döneminde özellikle yeme ve uyku sorunları gibi temel belirtilerle kendini gösteriyor. Eğer sonrasında uygun tedavi girişimlerinde bulunulmazsa maalesef yaşam boyu sürecek sorunlara kaynak oluşturabiliyor.
“Elimden geleni yapacağım”
Hamilelik döneminde ortaya çıkan bu sorunlarla nasıl baş edilebileceğini bilmek herkes için büyük önem taşıyor. Bu süreçte anne adayının yanı sıra eşine ve yakın çevresine de görevler düşüyor. Dr. Ayık, alınması gereken önlemleri şöyle sıralıyor:
• Belirsizlik ve bilgisizlikten kaynaklanan kaygıları azaltmak için bilgi düzeyi arttırılmalı. Gebelik, bebek sağlığı ve bakımı hakkında önerilen düzeyde bilgi edinilmeli.
• Olumsuz düşünceler, olumlularıyla değiştirilmeli. “Ben hiçbir zaman iyi bir anne olamayacağım” yerine, “İyi bir anne olmak için elimden geleni yapacağım” denilmeli.
• Daha önceden bebek sahibi olmuş kişilerden bilgi edinilmeli.
• Anne ve baba adayları birbirlerine destek olmalı.
• Sağlıklı beslenme, spor yapma, sigarayı bırakma gibi sağlıklı yaşam aktiviteleri edinilmeli.
• Stresten mümkün olduğunca uzak durulmalı.
• Eğer rahatsızlık boyutuna gelen bir kaygı varsa psikiyatri uzmanından yardım istenmeli.
• Yakın çevrede bulunan kişiler de anne adayının kaygısını azaltıp, onun olumlu duygu ve düşüncelerini beslemeli.