Doğal yaşam içeri mikroplar dışarı

Sonbahara doğru havalar serinler, okullar açılır, kapalı mekanlar gözde hale gelirken annelerin ‘aman hastalanmasın’ endişeleri de artıyor. Eğer beslenmesine ilgi gösterir, doğal yaşamı destekler, korumacılığı abartmaz ve onu sevdiğinizi bol bol hissettirirseniz hiç merak etmeyin, hastalanmayacak.

Doğal yaşam içeri mikroplar dışarı

Yazı: Güzide Yülek

Bebekler, plasenta aracılığıyla annelerinden onlara iletilen antikorlar sayesinde bazı hastalıklara karşı koruma ile doğarlar. Doğumdan sonra anne sütündeki ek antikorlar sayesinde bağışıklık sistemlerine katkı devam eder. Ancak her iki durum da koruyucu olmakla birlikte geçicidir. Bebekken başlayan aşılarla, belirli bir hastalığa karşı bağışıklık oluşturmak için o hastalığa neden olan zayıflatılmış ya da öldürülmüş mikroorganizmanın az miktarlarda kullanılarak enjekte edilmesiyle vücudun savunma sistemi güçlendirilir. Elbette sadece aşı yaptırmak bağışıklık sistemini güçlendirmek, vücudu hastalıklara karşı korumak için yeterli değil.

Mikroplar hayatın bir parçası

Birçok anne, çocuklarının iyi beslenmesinin hastalıklara karşı kalkan oluşturduğunu biliyor. Çünkü sağlıklı çocuğun anahtarı güçlü bir bağışıklık sisteminde saklı. Bağışıklık sistemi güçlü olan çocuk bakterilere, virüslere, mantarlar ve parazitlere karşı doğal bir kalkan oluşturur. Aslında tüm çocuklar bu saydığımız hastalık yapıcı etkenlere maruz kalır ancak her seferinde hasta olmaz. Bu da güçlü bağışıklık sistemi sayesindedir. Aksine zayıf bir bağışıklık sistemine sahip bir çocuk, en küçük bir etkende grip, soğuk algınlığı ya da daha ciddi hastalıklara daha açık ve savunmasız hale gelir. Çocukları mikropsuz, steril bir ortamda büyütmek neredeyse imkansız. Mikroplar özellikle kreş ve anaokulundan yaşadığınız ev, apartman, bahçe, kısacası her yerde bol miktarda var. Mikroplara maruz kalmak da hayatın bir parçası. Üstelik her mikrop da hayatı olumsuz etkilemiyor. Hatta farklı virüs ve bakterilere maruz kalmak aslında çocukların bağışıklık sistemini güçlendirebiliyor. Ayrıca, suçiçeği, kızamık, kabakulak ve kızamıkçı gibi zararsız çocukluk hastalıklarına karşı da çocuğu ömür boyu korumaya karşı yardımcı bile olabiliyor.

Önlem almalı ama nasıl?

Hastalıklara karşı duyarlı bir çocuğunuz varsa, onu ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için elbette birtakım önlemler almak gerekiyor. Antibiyotik gibi ilaçlar elbette önlem için bir yol ancak en güçlü silahınız; eğer emzirme dönemindeyse emzirmeniz, daha büyük çocuklarda ise iyi beslenmesine dikkat etmeniz, besin takviyeleri vermeniz, sağlıklı bir zihinsel tutum, duygusal konfor, toksik olmayan bir yaşam alanı, gereksiz antibiyotikten uzak durmak, aşılarını düzenli yaptırmak, stresten uzak tutmak, dinlenmesini, oyun oynamasını ve en önemlisi de yaşına uygun spor ya da egzersiz yapmasını sağlamak olmalı.

Emzirmek ilaçtır

Eğer sütünüz varsa mümkün olduğunca uzun süre emzirmeyi bırakmayın, bu bağışıklık sistemi için hayli önemli. Anne sütü, hastalıklara karşı bebeğinizi korumak için gereken faktörlere sahip; esansiyel yağ asitleri de dahil. Emzirilen bebekler, biberonla beslenen bebeklere göre daha az enfeksiyon problemi yaşıyor.

Beslenmenin püf noktaları
Sağlıklı ve güçlü bir bağışıklık sistemi için iyi bir beslenme alışkanlığı edinilmesi sistemi canlı tutuyor. Beslenme açısından önemli besin kaynaklarının eksikliği ya da yokluğu, bakteri ve virüsler için yerleşimi kolaylaştırıyor, hatta kronik bağışıklık sorunlarına bile yol açabiliyor. Güçlü bir bağışıklık sisteminin önemli besinleri arasında vitamin A, C, E ve esansiyel yağ asitleri geliyor. En önemli mineraller ise manganez, selenyum, çinko, bakır, demir, kükürt, magnezyum ve germanyum. Bu besinler taze meyve ve sebze, kabuklu yemişler, tohumlar, fasulye ve kepekli tahıllarda bolca var. İşlenmiş gıdalar, şeker ve soda, bağışıklık sistemini zayıflatabiliyor. Çocuğunuzda bunlardan hangilerinin eksik olduğunu doktor muayenesi ve tahlillerle tespit edebilirsiniz.
Beslenmesindeki yağ türlerine göre de bağışıklık fonsiyonunu artırabilir ya da azaltabilirsiniz. Yanlış yağ türleri (yağda kızartılmış gıdalar, margarin, hamur işlerinde bulunan hidrojenize yağlar gibi) çocukları tekrarlayan enfeksiyonlara ve enflamatuar durumlara yatkın hale getirebilir. Bitkisel yağ asitleri yani iyi yağlar, normal bağışıklık ve sinir sistemi için hayli gerekli yağ türleridir. Keten tohumu yağı, çuha çiçeği yağı, kenevir tohumu yağı, hodan tohumu yağı ve balık yağı iyi birer kaynak. Morina karaciğeri yağı da esansiyel yağ asitleri bakımından harika bir tercih olacaktır.

Doğal yaşam içeri mikroplar dışarı - Resim : 1


Şeker tüketimi, beyaz kan hücrelerini ve bağışıklık direncini azaltan faktörlerden. Beyaz kan hücrelerinin görevi hastalıklara neden olan mikroplarla mücadele etmektir. Dikkat edin çocukların hastalıklarının en yüksek seyrettiği dönemler daha çok doğum günü partilerinden ya da sınırlamaları esnettiğiniz dönemden sonra gelir. Çünkü bu tür ortamlarda şekerli ürünler daha fazla tüketilir. Bu, partiye katılamayacak ya da tüm çocuklar pasta yerken sizin çocuğunuz bakacak anlamına gelmesin. Onun da önlemi var. Partiden birkaç gün önce ve birkaç sonra fazladan C vitamini ve ekinezya çayı takviyesi, enfeksiyon riskini azaltır. Probiyotik takviyeler de bağırsaklar için yararlı bakterilerdir. Ayrıca anneanne ve babaannelerimizin eskiden yaptığı gibi hem hastalıkları önlemek hem de hastalıkları tedavi etmek için kullandıkları otlar, bitki çayları da mükemmel bir yoldur. Ekinezya, geven otu ve sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri sayılamayacak kadar çok.
Gereksiz antibiyotikten ve aşıdan sakının
Antibiyotikler doktorunuz tarafından hastalığın gelişmiş durumlarında reçete edilir. Bitkisel tedavilerle geçirilebilecek bir hastalıkta gereksiz antibiyotik kullanımı, çocuğun bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olabilir. Çocukluğu boyunca olması gereken aşıların dışında önlem olması amacıyla yaptırılan aşıların gerekliliği konusunda da farklı görüşler var. Doktorunuzdan bu konuda görüş almanız en doğrusu.  

Güçlü bir bağışıklık için

Sinir sistemi, bağışıklığın güçlü olup olmamasında en önemli aktörlerin başında geliyor. Zayıf bir sinir sistemi ve stres çocuğunuzu hastalığa daha yatkın hale getirebilir. Sağlıklı bir sinir sistemiyle çocuğunuzun vücudunu, doğal hastalıklara karşı kendisini savunması için güçlü hale getirebilirsiniz.
Bağışıklık sistemi için en iyi beslenme sevgi ve ilgi... Yapılan araştırmalar da bunu destekliyor. Zihinsel ve duygusal açıdan tatmin olmuş bir çocuk daha güçlü oluyor. Mümkün olduğunca çocuklarınıza sık sarılmanız, bebeklerinize düzenli masaj yapmanız, emzirmeniz, öpüp koklamanız onlara ilaç yerine geçiyor. Araştırmalar da sevgiyi doyasıya hisseden çocukların daha pozitif düşündüğü, duygularının bağışıklık sistemi hücrelerini  uyardığını gösteriyor. Gülüp eğlenen ve hayatın tadını çıkaran çocuklar daha sağlıklı oluyor.
Duygusal stres ve mutsuzluk, bağışıklık sistemini tüketmeye, hastalığa daha açık hale getiriyor. Yenidoğan ya da yürümeye yeni başlamış bir bebeğiniz varsa, duygusal strese karşı koyması ve kendini iyi hissetmesi için uzun uzun emzirin. Çünkü büyük bir dünyada küçücük bir çocuk olmak ve hayatı öğrenmek için mücadele etmek zaten başlı başına bir stres nedeni, onların bu kadar yükünün üzerine bir yük de siz eklemeyin, aksine rahatlatın, destek olun.
Bebeklerde masaj her açıdan önemli, buna bağışıklık sistemi de dahil. Stresini atmasını, dokunarak duygusal bağınızın artmasını, güven duygusunu öğrenmesini sağlarsınız. Ayrıca bol ve kaliteli uyku da olmazsa olmazlardan. Çünkü çocuk vücudunu uyku sırasında yeniliyor. Ek olarak gün içinde çocuğunuzun sessiz bir ortamda dinlenmesini sağlayın. Yapabilecek yaştaysa yoga ve meditasyon olumlu katkı sağlar. Sık sık temiz havaya çıkarın, egzersiz yapmasını, koşup oynamasını sağlayın. Ev içinde sürekli aynı havayı solumak bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkiler. Hafta sonları ormanda pikniğe gidin, bırakın koşsun, dans etsin, ağaçlara tırmansın, çimenlerde çıplak ayak koşsun. Doğa, mükemmel bir bağışıklık uyarıcısıdır.

Kirlenmek sağlıklıdır
Kısa bir süreliğine her şeye ara verin ve çocukluk anılarınıza geri dönün. Sokaklarda top oynadığınız, ip atladığınız, kumdan kaleler yaptığınız, hatta çamurları boya, kaldırımları tuval yerine kullandığınız dönemlere… Giysilerinizin toz toprak içinde kaldığı, ellerinizin çamurlu, tozlu, pis olduğu dönemleri hatırladınız değil mi? Peki ne kadar hasta oluyordunuz? Evet asıl cevap işte burada gizli. Çünkü çocukluğumuzda sokakta tanıştığımız mikroplar sayesinde yetişkinlik çağlarında birçok hastalığı ayakta geçirdik. Çünkü o virüsler küçük yaşta vücudumuza girdiği için bağışıklık sistemimiz güçlendi. Bugün ise korumacı ebeveynler nedeniyle çocuklar adeta akvaryum içinde büyümeye mahkum edilebiliyor. Bu da onları hastalıklara, özellikle de alerjik bir bünyeye sahip olmaya daha açık hale getiriyor. Çocuğunu hastalıklara karşı korumaya aldığını sanarak kılı kırk yaran anne-babalar, onlara aslında iyilik değil, kötülük yapmış oluyor. Oysa bırakın çocuğunuzu sokağa, parka doyasıya oynasın, kirlensin. Çünkü oynarken hem sosyalleşerek duygusal olarak kendini besleyecek hem de mikroplara karşı bağışıklık kazanacak. Zaten hayatın yoğun temposu nedeniyle okul, dersane, ev üçgeninde ve dört duvar arasında vakit geçiren çocuk depresyona girmekle kalmayıp bir de üstüne hastalığa açık hale geliyor. 1.5 aylıktan sonra havanın durumuna göre çocuğunuzu giydirin ve çıkarın sokağa. Güneş ışınlarından doğal D vitaminini alsın, mikroplarla da tanışsın, yürümeye başladıysa düşe kalka oynarken kirlensin de… Siz ne kadar sakınır, ne kadar steril ortam yaratırsanız yetişkinliğinde o çocuğun alerjik bir ebeveyn olması kaçınılmaz olacaktır.

Ateşten korkmayın
Birçok anne, çocuğun vücut ısısındaki değişiklikle ya da ateşinin biraz yükselmesiyle paniğe kapılır. Ateşinin çıkması sadece bir işaret değil, hastalığı tanımanız için de aslında bir sinyaldir. Ateş, çocuğunuzun vücudunun enfeksiyona karşı ilk tepkisidir ve hastalıkla mücadele ettiğini gösterir. Gerçek şu ki, çocuğunuzun bağışıklık sistemi ateşliyken daha iyi çalışır. Elbette ki yüksek ateşten bahsetmiyoruz. 39-40 dereceye ulaşmış ve düşmeyen bir ateş, doktora gitmeniz için yeterli sebeptir.

Korumacılık nereye kadar?
Evet, çocuklarımızı hastalıklara karşı daha dirençli hale getirerek korumak önemli ama aşırıya kaçmamak da bir o kadar gerekli. Evde üşüteceği gerekçesiyle camı çerçeveyi açmamak, dışarı çıkarken normalden fazla kat kat giydirmek çocuğa yarardan çok zarar veriyor. Çünkü evde camı kapalı tutarak yaşam alanlarına taze hava girmesini engelliyor, içerideki eski ve kirlenmiş havayı solumasını sağlayarak çocuğunuza yarardan çok zarar vermiş oluyorsunuz. Dışarı çıkarken giydirdiğiniz o kat kat uzay montları da çocuğun cildinin nefes almasını engellemekle kalmıyor, vücudu soğuğa karşı daha dayanıksız hale geliyor, dahası fazla kalın giyindiğinden terliyor. En doğrusu kışın üç ince kat, yazın ise bir ince kat giysi çocuk için yeterli oluyor. O da sizin gibi bir birey. Siz soğuğu ne kadar algılıyorsanız o da o kadar algılıyor, abartıya, aşırı korumacalığa son vermek gerekiyor.