Kıyasla-ma!
Daha doğduğu gün başlıyor çocukların kıyaslanma çilesi... Bizimki şu kilodaydı, bilmem kimin bebeği iki santim daha uzundu derken hikaye böyle devam ediyor. Sürekli kıyaslanmanın olumsuz etkisi ise bir ömür boyu sürüyor.
Yazı: Elif Girgin
“Bak ablana, ne kadar da çalışkan. Biraz örnek alsana!”
“Ömer’i gördün mü, ne kadar güzel yüzüyor. Sen hala suyun üzerinde duramıyorsun!”
“Bütün arkadaşların yemeğini bitirdi, seninki hala tabağında duruyor! Bu gidişle onlar büyüyüp gelişecek, sen küçücük kalacaksın!”
“Ben senin yaşındayken…”
Ne kadar tanıdık cümleler değil mi? Anne-babaların onu motive edeceğini düşünerek kurduğu bu cümleler; çocukta nasıl bir etki yaratıyor, ona neler hissettiriyor? Kıyaslama psikolojisinin çocuğa etkilerini, Uzman Psikolog Elif Kandaz ve Uzman Çocuk Psikoloğu Hande Sinirlioğlu Ertaş ile konuştuk.
Kıyaslanmaya maruz kalan çocuklar, belirli bir başarı düzeyinde olmalarına rağmen, bekleneni karşılayamıyorlar ve özgüvenleri azalıyor.
En iyisi benimki...
“Çocuğun; beklenen davranışın aksiyle karşılaşıldığında, beklenen davranışı ortaya koyan kendi yaşıtı ya da ebeveynin mevcut yaştaki tutumlarıyla karşılaştırılarak örneklendirilmesi kıyaslama yapmaktır” diyor Uzman Psikolog Elif Kandaz ve devam ediyor: “Her anne-baba çocuğunun olumlu, beğenilen özelliklere sahip olmasını bekler ancak bazı ebeveynlerin beklentileri çocuklarının yaşı ve yeterlilik düzeylerinin oldukça üstündedir. Bu anne-babalar çocuklarında da ‘sosyal yaşamda kusursuz, akademik olarak en başarılı’ olmaları gerektiği yönünde beklentinin ortaya çıkmasına sebep olurlar.”
Kıyaslıyoruz çünkü...
Ebeveynler çevrelerinde başarılı olan diğer çocukları gördükçe kendi çocuklarını yetersiz algılıyor. Buna bağlı olarak da çocuklarında zayıf gördükleri yönleri düzeltme eğilimine giriyorlar. Hele ki geçmişte kendilerinde geliştiremediklerini düşündükleri özellikleri varsa bunları çocuk üzerinden yaşamak istiyorlar. İşte tam da bu noktada abartılı bir sağduyu devreye giriyor ve diğer yaşıtlarla kıyaslama başlıyor. Kısaca ebeveynler çocuklarını başarılı olmaya motive etmek amacıyla kıyaslamaya başvuruyor ancak bu durum birçok çocukta aksine motivasyon kaybına neden oluyor.
Özgüvene veda...
Kıyaslanmaya maruz kalan çocuklar, belirli bir başarı düzeyinde olmalarına rağmen, bekleneni karşılayamıyorlar ve özgüvenleri azalıyor. Kendini değersiz hisseden çocuk yeni sorumluluklar almak için yeterli çabayı göstermez oluyor. Kıyaslanan çocuk ayrıca sevilmediği, değerli olmadığı hissine kapılıyor, her an reddedilmeye hazır hissetmeye başlıyor.
Öfkeli, kıskanç, mutsuz...
Sürekli kıyaslanan çocuklar kendilerinin son derece değersiz ve yetersiz olduklarına inanmaya başlıyor. Psikolog Elif Kandaz, “Bu inanç çocukta, öfke, kıskançlık, mutsuzluk, hırçınlık, küskünlük gibi davranışları ortaya çıkartıyor. Bu olumsuz yaşantılar, çocuğun sorumluluk almaktan, başarılı olsa dahi bunu açığa çıkartmaktan, verilen görevleri almaktan kaçmasına, çekingen bir tutum sergilemesine ya da aşırı telafiye giderek başkalarının başarılarını küçümseyici, alaycı, agresif ve uyumsuz davranışlar sergileyerek kendi başarılarını ön plana çıkartma çabasına girmesine yol açar” diyor.
Azimli olsun derken...
Kandaz, “Kıyasa maruz kalan bazı çocuklar karşılaştırıldıkları kişiden daha başarılı olmak için yoğun çabaya başvururlar. Bu da olması gereken azim yerine, olumsuz bir algı olan ‘hırs’a sebep olur. Çocuklar, başarılı olmayı ‘başarılı olanlardan daha başarılı olmak’ şeklinde algılarlar ve kendi kapasiteleri dahilinde ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar her zaman başarısız hissederler. Buna bağlı olarak da hayat boyu kıyaslanmaya maruz kalacaklarına inanır ve hep mutsuzluk yaşarlar. Bu mutsuzluğun kaynağı olarak ebeveynlerini gören çocuk, onları cezalandırmak isteyebilir ve bunun yolunu da ebeveynlerin önem verdikleri akademik başarı konusunda ortaya koyarak, derslerine hiç çalışmayabilir, okulda uyumsuzluk çıkartabilirler” uyarısında bulunuyor.
Öğretmen de hataya düşebilir
Bazı öğretmenler çocukların başarılarını kendi başarıları gibi değerlendirebiliyor ve bunun sonucunda çocukları kapasitelerinin üzerinde zorlayarak yetersizlik algısı oluşturabiliyor. Buna bir de öğretmenin kendi beklentisini karşılayan öğrencileri ortaya çıkartıp, kıyaslama yapması eklenince durum iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu hatayı bazen yakın aile fertleri de yapabiliyor. Bu durumda ailenin tutumu ne olmalı? Kandaz, şu bilgileri veriyor: “Bilinçli bir ebeveyn bu durumu fark ettiğinde ilk olarak öğretmenle durumun çocuk üzerindeki etkilerini paylaşabilir ve öğretmenden çocuğu başarıya teşvik etmesini isteyebilir. Sonuçta hem öğretmenin hem ailenin hem de öğrencinin ortak bir hedefi var; o da başarı! Diğer aile büyükleri söz konusu olduğunda da yine ebeveynlerin devreye girmesi ve beklenen olumlu davranış yerine çocuktaki olumsuz davranışların somut biçimde ortaya konulması gerekir.”
Kardeşlere zarar veriyor
Özellikle kardeşler arasında yapılan kıyaslamalarda her iki kardeş de durumdan zarar görüyor; kıyaslananın psikolojik gelişimi engelleniyor, gerçek kapasitesine ulaşma hızı yavaşlıyor; diğer kardeş ise sürekli diğerlerinin beğenisini, takdirini kazanmak için çabalıyor ve hiçbir zaman başarılı olduğuna kendisi karar veremiyor.
Bu işin doğrusu da var
Uzman Psikolog Elif Kandaz, “Kıyaslama çocuğun kendisiyle olduğunda aslında bir ölçü aracıdır. Çocuğun gelişimine ve değişimine dair birçok bilgi edinmemizi sağlar. Kendi önceki performansıyla kıyaslanan çocuk yetersizlik duygusunu yaşamaz hatta yapabileceğinin en iyisini yapma fırsatı bulduğundan yeni görevler almaktan kaçınmaz” diyor ve ekliyor: “Çocuğun gösterdiği her performansta başarılı olması beklenemez ancak başarısızlıkları aşağılanmamalı, yüzüne vurulmamalı. Çocukların her koşulda sevildiğini ve reddedilmediğini bilmeye ihtiyacı vardır. Herhangi bir başarısızlığı karşında ‘Düşük not almış olmak seni endişelendirmesin, hata yaptığın yönlerini bulup güçlendirebilecek kadar yeterlisin’ gibi bir yaklaşım, çocuğa anlaşıldığını ve yalnız olmadığını hissettirecektir. Güven ortamındaki çocuk başarılı olmaya, sorumluluklarınıyerine getirmeye her zaman daha yakın olur.”
Kıyaslayan kendisiyse...
Eğer kendini arkadaşları ile kıyaslayıp üzülen bir çocuğunuz varsa ona, “Hepiniz aynı yeteneklere ya da başarı düzeyine sahip olmak zorunda değilsiniz, hepinizin birbirinden zayıf özellikleri olduğu gibi üstün özellikleri de var, sen bu şekilde de iyisin” gibi yaklaşmak onun, başarılı olmanın tek kabullenilme koşulu olmadığını fark etmesine yardımcı olabilir.
SÜREKLİ KIYASLANAN ÇOCUK GELECEKTE...
» Başarılı olduğunu hissetmez.
» Olduklarından daha yetkin görünme konusunda diğerlerini kandırdığına inanır.
» Gerçek başarı seviyeleri, kendi potansiyellerinin altında olduğundan, başarılı görünse de görünmese de çoğu zaman kendini başarısız hisseder.
» Bilgiyi genişletmek, kariyeri ilerletmek için gerekli adımları atmaktan kaçınır.
» Deneyip de başarısız olmaktan korktuğu için fırsatların yanından geçip gitmesine izin verir.
» Başarılı olmanın zor olduğu alanları seçip ne zaman vazgeçeceğine karar veremez.
» İşle ilgili inisiyatif alamaz, sorumluluklardan kaçar.
» Kendi beceri ve başarılarını küçümseyip, hata ve zayıflıklarını abartır.
BU DÜŞÜNCELERİN NEDENİ SİZ OLMAYIN!
Örneğin Ayşe adındaki arkadaşı ile sürekli kıyaslanan bir çocuğun aklından şu olumsuz düşünceler geçmeye başlıyor:
» Eğer Ayşe kadar başarılı olmazsam, ailem beni sevmez.
» Hiçbir zaman Ayşe kadar başarılı olamayacağım ve ihtiyacım olan sevgiye hiçbir zaman kavuşamayacağım.
» Ne kadar çabalarsam çabalayayım Ayşe kadar başarılı olamayacağım ve bu yüzden hiçbir zaman değer göremeyeceğim.
ÇOCUK DİRENÇLİ
Kıyaslanma durumunda çocuk anlaşılma yoksunluğuyla birlikte yalnızlık hissine kapılıyor. Buna bağlı olarak ortaya çıkacak hırçınlık, kızgınlık ya da küskünlük gibi davranışlar değişime dirence dönüşüyor. Çocuk anlaşılmadığı duygusuna kapılabiliyor ve kendini yalnız hissedebiliyor. Bu duygular çocuğun duygusal gelişimini de olumsuz etkiliyor. Çocuk kendine güvensizlik ve düşük benlik saygısına bağlı olarak okul ve arkadaş ortamlarında girişimci olamıyor, iletişim başlatamıyor ve ilişkileri sürdüremiyor, performans göstermekten kaçıyor, aile ortamında uyumsuz davranışlar sergiliyor.
AİLE KAYGILI
Aslında aileler kendi başarı odaklı yaklaşımlarını ve yetersizlik algılarını çocuklarına yansıtıyor. Ortada gerçek bir yetersizlik ya da başarısızlık olmamasına rağmen bunların olmasından kaygı duyan aileler çocuklarına baskı uyguluyor. Çocuğu motive etmek amacıyla arkadaşlarıyla kıyasa başvuruyorlar. Ancak bu tutumları çoğunlukla işe yaramıyor, çocuğun performans göstermesi gereken işlerde dahi geri çekilmesine sebep oluyor. Bu da ailelerin en başta korktuklarının başlarına gelmesine yol açarak kaygı ve çaresizlik hissini döngüsel bir şekle sokuyor.
'MÜKEMMEL ÇOCUK' ODAKLI YAŞIYORUZ
Uzman Çocuk ve Ergen Psikoloğu Hande Sinirlioğlu Ertaş, gerek bugünü, gerekse geleceği daha iyi şartlarda yaşamak ve yaşatmak için verdiğimiz çabayı çocuklarımıza da yansıttığımızı söylüyor ve “Elbette anne-babaların çocuklarını en iyi şekilde yetiştirme çabası yargılanamaz. Ancak bu sırada onları eleştirme, onların verebileceğinden daha fazla beklentiler ortaya koyma ve diğer çocuklarla kıyaslama da kaçınılmaz oluyor” diyor.
Davranışa odaklanın
Ertaş, ebeveynlere şu tavsiyelerde bulunuyor: “Doğru davranışı öğretmek davranışa odaklanmak ile mümkündür. Çocuklarımızın en iyisi olmasını istemek nasıl içgüdüsel ve elimizde olmayansa, onların bireysel özellikleri dahilinde başardıkları da ellerinde değildir. Hangi çocuk örnek gösterilen olmak istemez? Ancak örnek gösterdiğimiz alanı çocuğa yönelik belirlemek, çocuğun diğer alanlardaki başarılarını da arttırabilir. Kıyaslanan çocuklar ise “nasılsa bu alanda başarılı değilim” düşüncesi ile farklı alanlarda başarı ararlar.”