Yenidoğanlarda nörocerrahi uygulamaları
Anne karnında saptanan ya da sonradan ortaya çıkan birtakım nörolojik rahatsızlıklar, nörocerrahi uygulamalarıyla tedavi edilebiliyor. Bazı hastalarda konservatif yöntemlere de başvurulabiliyor.
Çocukluk çağında beyin cerrahisinin alanına giren hastalıklar, yenidoğan döneminden 17 yaşına kadar görülebiliyor. Nörocerrahi pratiğinde, en büyük grubu yenidoğanlar
oluşturuyor. Bu dönemde, doğuştan gelen iki hastalık grubu bulunduğunu
belirten Memorial Şişli/ Ataşehir Hastaneleri Beyin, Omurilik ve Sinir
Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ilhan Elmacı, “Ilk hastalık, beyin
içerisinde su toplanması yani hidrosefali; diğeri de kraniyo vertebral
bileşke yani kafa, boyun bileşkesinden itibaren tüm omurgayı içine alan,
boyun, sırt, bel omurgaları ile kuyruk sokumu kemiğini içine alan kapanma
defektleri. Söz konusu hastalıklarla dünyaya gelen bebeklerde bir-iki yaşına
kadar, ardı sıra cerrahi girişimler
uygulanabiliyor” diyor.
Beynin korunması amaçlanıyor
Hidrosefali ya da kapanma defekti varlığı,
bebek henüz doğmadan, anne karnında yapılan intrauterin
ultrasonografik incelemeler ve testlerle saptanabiliyor. Bu tür bir riskin
varlığında doğum bekleniyor. Bebeğin dünyaya gelmesinin ardından yapılan
muayeneyle defektin ne kadar hayati olduğu konusunda doktorların fikir sahibi
olduğunu söyleyen Prof. Dr. Elmacı, şöyle devam ediyor: “Eğer aciliyet
varsa soruna hızla müdahale ediliyor. Kararımızı iki durum etkiliyor.
Örneğin; sinir sisteminin, beynin ve omuriliğin mahremiyetini bozacak bir kapanma
defekti varsa, beynin üstünde kemik yoksa bebeğin dış dünyayla teması
nedeniyle mikrobik süreçlerle karşılaşılabiliyor. Dışarıdan gelen mikrop,
menenjit gelişimine yol açabiliyor. Bunu önlemek için hızlıca cerrahi
girişim planlanıyor. Doğumu takip eden birkaç gün içinde yapılması önem
taşıyan bu ameliyat için nörocerrahi uzmanları, yenidoğan doktoru ve
nöroanestezi uzmanlarıyla birlikte multidisipliner bir anlayışla çalışıyor.
Acilen ameliyat edilmesi gereken ikinci durumun temelinde ise mevcut bir
rahatsızlığın beynin gelişimini engellemesi var. Yani kafa içindeki su
birikimi öyle kritik boyutlara ulaşıyor ki bu durum beynin büyümesini engelliyor. Bu
tür hastalarda beyinciğin sarkmasıyla, omurilik sıkışabiliyor.”
Gerekli hallerde şant takılıyor
Hidrosefalinin tedavisi bazen endoskopik
yöntemlerle, bazen de şant yerleştirilerek yapılıyor. Endoskopik
yöntemlerin başarılı olup olmayacağı görüntüleme tetkiklerinden elde
edilen sonuçlarla öngörülebiliyor. Bu tedaviyle beynin suyu santral sinir
sistemi içindeki bir alandan başka bir yere alınıyor. Uygulanamadığı
durumlarda da şant tedavisi yapılıyor. Ancak bu yöntemin kendi içinde yüzde
7-10 oranında revizyon gerektirdiğini söyleyen Prof. Dr. Elmacı, “Şant,
hastada ömür boyu kalıyor. Bazı durumlarda tıkanabildiği için yenisiyle
değiştirmek gerekiyor. Bir bebekte şantın takılması beynin gelişimine imkan
vereceği için büyük önem taşıyor. Dolayısıyla şant takılmış bir çocuk
zeka fakülteleri bakımından, hiçbir defekt olmadan, eğer doğuştan beyni
yeterli rezerve sahipse ve bu müdahale zamanında yapıldıysa tüm beyin
rezervini kullanabilir” diye bilgi veriyor.
Bazı durumlarda takip de yeterli oluyor
Kafa içi su toplanmasında her zaman şant
tedavisine ihtiyaç duyulmayabiliyor. Örneğin; erken veya prematüre
doğumlarda akciğer kapasitesi yetersiz oluyor. Bebeğin kuvözde bakılması
gerekebiliyor. Böyle durumlarda beyin suyunun dolaştığı duvarda kanama
meydana geliyor. Yenidoğan kanamalı hastalığı olarak adlandırılan bu tür
tablolarda, kanama çok şiddetli ve yoğun ise beyin suyu akışında bir duruş
oluyor. Hidrosefali gelişiyor, beyin suyunun dolaştığı boşluklar büyüyor
ama bu devam etmiyor. Bir süre sonra beyin suyunun lehine olan büyüme
durarak, beyin ile beyin suyu arasında denge sağlanabiliyor. Bu nedenle
çocukların baş çevresi, mental, fiziki durumunun ultrasonografi,
bilgisayarlı tomografi, MR gibi radyolojik taramalar yardımıyla takip
edildiğini belirten Prof. Dr. Elmacı, “Elde edilen bulgular ışığında,
gerekmediği durumlarda şant takılmıyor. Söz konusu tablo da durmuş
hidrosefali olarak tanımlanıyor” diyor.
Şekil bozuklukları kaskla da kontrol edilebiliyor
Baş çevresinin aşırı büyümesi gibi
büyümemesi de sorun yaratabiliyor. Erken kemikleşme sonucu büyüyen beyin
içeriden baskı yapıyor. Kraniosinostoz olarak tanımlanan bu durumda, halk
arasında bıngıldak adıyla bilinen fontanel kapanıyor ve başta bir şekil
bozukluğu oluyor. Beynin büyümesi sonucu ön, orta ya da kemikler birleşerek, alın ya da kafatasının arkası gibi birleşmenin
olduğu yerde kabarıklık meydana geliyor. Aile dışarıdan görülen bu tür
bir şekil bozukluğuyla doktora başvuruyor. Fontanelin kapandığının görülmesi
üzerine beyin cerrahlarının devreye girdiğinin altını çizen Prof. Dr.
Elmacı, şu bilgileri veriyor: “Öncelikle hasta takip edilerek teşhis
konuluyor. Eğer şüpheli bir durum varsa takip birkaç ay sürüyor. Eğer
kesin tanı varsa radyolojik görüntüleme ile kafatası ve beynin durumu
saptanıyor. Beyni korumak amacıyla ameliyatla birleşmiş kemikleri açılıyor.
Ancak beyin gelişiminde bir sorun yaşamamak için bu tedavinin zaman
kaybedilmeden yapılması gerekiyor. Ameliyata hazırlık aşamasında çocuğun
kilosu önem taşıyor. Bu nedenle beşinci-altıncı ay bekleniyor. Ama gerekli hallerde daha
erken dönemde de ameliyat yapılabiliyor. Eğer kraniosinostoz 9-10. ayda
başlamışsa, beyin rahat, şekil bozukluğu da fazla yoksa bekleniyor. 13-14.
aya ulaşıldığında bir miktar şekil bozukluğundan başka bir sorun olmazsa
bu süreç müdahale gerektirmeden tamamlanabiliyor.” Erken kraniosinostoz
tablolarında çocuğun yatış pozisyonuyla beyni şekillendirme imkanı da
bulunuyor. Bunun için de erken kemikleşmenin yeri, tek tara ı olup olmadığı
ve şiddetiyle alakalı olarak kask yardımıyla kafaya şekil vermeye
çalışılıyor. Buradaki kritik nokta, beynin sıkışık olmaması.
Konservatif yollarla tedavi etmeyi amaçlayan bu yöntemin zorluğu ise
çocuğun devamlı kask takmasını ve çıkarmamasını sağlamak oluyor.
*Memory dergisinden alınmıştır.