Nereden öğreniyorsun bunları?
Çocuklarımızın daha iyi yetişmesini istiyorsak onları değil, kendimizi değiştirmemiz gerekiyor çünkü beğenmediğimiz davranışları önce bizden öğreniyorlar. Zorbalık da bunlardan biri...
Yazı: Besray Köker
Zorbalık bir veya birçok kişinin, başka bir veya birkaç kişiye bilerek zarar vermesi olarak tanımlanıyor. Zorbalığın sonuçları ise çok travmatik çünkü doğrudan ya da dolaylı olarak özgürlüğün, insan haklarının, kadın haklarının, çocuk haklarının ihlali olarak değerlendirmek gerekiyor. Zorbalığın türleri ve dereceleri bulunuyor. Bu davranış şeklinin mantığının; karşısındaki kişi veya kişileri sindirmek, bastırmak, kendine benzetmek, zarar vermek, sömürmek, susturmak veya en son derecesi olarak yok etmek üzerine kurgulu olduğunu belirten Uzman Pedagog Soner Koşan, zorbalığın nedenlerini ve sonuçlarını, zorbalığı yapan üzerinden aktardı.
Bir çocuk akranına neden zorbalık yapar? Kaynakları nelerdir?
Biz ebeveynlerimizden ne görürsek, onu hayal dünyamızla bütünleştirir davranışlarımıza geçiririz. Son dönemlerde ülke, toplum, aile ve birey olarak çok sağlıklı bir zaman diliminde yaşadığımızı söyleyemeyiz. Öfke, agresyon, tepki, sabırsızlık, bastırmak, dışlamak gibi negatif terimler yaşamımızda fazlasıyla yer alıyor. Bu davranışların olağan karşılandığı yerde çocuklarımız büyüyor ve aileler çocuklarını daha fazla korumacı yetiştirmek zorunda kalıyor. Bu da çocuklarda öfke ve kaygıyı daha fazla artırıyor. Bu öfke ve kaygıyı çocuklar daha hızlı dışavurabiliyor çünkü çocuklar için toplumsal normlar, biz büyüklerde olduğu kadar çok etkili değil. Tabii ki eskiden de zorbalık vardı ama bu kadar ciddi boyutlarda değildi. Belki farkındayız, belki değiliz ama aile parçalanmaları, kayıplar, göçler, doğal afetler, bireysel suçlar çok daha fazlalaştı. Bunun yanında mafyavari film ve diziler de çoğaldı. Tüm bunları toplarsak, çocuklarımızdaki zorbalığın nedenlerini de çok daha iyi anlayabiliriz. Dört yıldan beri İstanbul’da yürüttüğümüz ‘Bilinçli Ebeveynler Okulu’ sosyal sorumluluk projesi eğitimlerinde, ebeveynlerimizle yaptığımız birebir görüşmelerde bu durumu daha net görebiliyoruz. Zorbalığa maruz kalmış bir nesil yetişiyor ve ebeveynler ise çaresiz.
Ebeveynler çocuklarının zorbalık yaptığını nasıl anlarlar?
Aslında her ebeveyn çocuğunu az çok tanıyor. Ev içinde herhangi bir sorun olduğunda çocuklarının kendilerine, kardeşlerine, büyüklerine ve misafirlere nasıl davrandığını gözlemliyor. Çocukların istemediği ama ebeveynin yapılmasını gerekli gördüğü bir durum karşısında verdikleri tepkileri gözlemlemek gerekir. Bu durum karşısında ebeveyni, kardeşi olmasına rağmen öfkeli, inatçı, tepkili ise anne veya baba çocuklarındaki bu durumu teşhis edebilirler. Tabii ki zorbalığa maruz kalmış çocuklar da, ailede içe kapanık olabileceği gibi agresif de davranabilirler.
“Sana vurana sen de vur” yaklaşımını değerlendirebilir misiniz?
Güvenin olmadığı yerde herkes güvenlik görevlisi olur. Toplum içinde ne okula ne başka bir şeye güvenimiz kaldı. Kendimizi düzeni ve gücü kendi başımıza dizayn etmekle yükümlü görüyoruz çünkü karşımızdaki kişileri durduracak herhangi bir toplumsal, kültürel, ahlaksal, hukuksal bir gücün olmadığını veya güçsüz olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden herkes zorba olma yolunda bir performans sergiliyor. Ciddi bir toplumsal dejenerasyonun içinde yaşıyoruz.
Bir çocuk kendi zorbalığıyla nasıl başa çıkabilir?
Bu çok zor bir soru oldu çünkü insandan bahsediyorsak bunun tek bir geçerli cevabı olmaz. Ailesi, terapistinin desteği ile ve kendisinin yaşama, umuda olan inancıyla olabileceğini düşünüyorum. Haliyle ‘nasıl kurtuluruz’ sorusuna verilecek her cevap da kaçak cevap olur çünkü verilecek cevap o kişinin anlayışına, algısına, bakış açısına ve yaşam biçimine uymayacağı gibi yine bu alışkanlıklarına devam edecektir. Fazla kilolu bir kişiye ‘kilolarından nasıl kurtulursun’ diye sormak gibi... Kilolu kişi kilolarından nasıl kurtulacağını biliyor ama sorun bu değil! Sorun neden fazla yediği ve kendisine dur diyemediği... İşte bunun cevabı da çocukluğumuzda, travmalarımızda ve korkularımızda saklı. ‘Kırmızı Anahtar’ adlı kitabımda aslında tam da bunu anlatıyorum; çaresizlik, umutsuzluk, evliliklerin agresif hale gelmesi, aşk diye travmalarımıza, mantık diye çıkar ilişkilerimize sarılmamız ve sonrasında kendimize, yaşamımıza küsmemiz. Onun için aslında tekrar fabrika ayarlarımıza dönmemiz gerek. O kadar agresif olduk ki kendimize bile sabrımız kalmamış. Birçoğumuz yalnızız ve yalnızlık içinde hem kendimize hem de başkalarına zorbalık yapmaya devam ediyoruz. Çünkü biz korkudan kurtulmak için travmalarımıza sarıldık ve sonra ondan medet umuyoruz.
Zorbalığa karşı aileler ne gibi önlemler almalılar?
Çocuklarınız sizin kötü kopyalarınız, yani sizin hangi negatif davranışlarınız varsa onu çocuklarınız üzerinde görebilirsiniz. Çocuklarınızın daha iyi olmasını istiyorsanız lütfen onları değil, siz kendinizi değiştirmeye başlayın. Bunu da en azından çocuklarınız için yapabilirsiniz. Unutmayın çocuklarınızın öfkesini evde alamazsanız, o çocuk öfkesini ya kendisinden ya kardeşinden ya eşyalardan ya da başkasının çocuklarının umudundan, yaşamından, sevgisinden çıkaracak.
Bu konuda toplumsal önermeniz nedir?
Öncelikle toplumsal, ahlaksal ve kültürel olarak daha kucaklayıcı, hoşgörülü, sabırlı ve birbirimizi farklılıklarımızdan dolayı seven, saygı duyan bir eğitim ve öğretime geçmemiz gerekiyor. Yani ailede başlayan ve okulda ciddi bir şekilde devam eden insan, kadın, çocuk, çevre, hayvan hakları ile ilgili derslerin verilmesi gerekiyor. Sonra da net hukuksal yaptırımlar olmalı. Yani hep pozitif davranış modelini topluma, bireye sevdirecek aynı zamanda negatif bir davranış sergilediğinde şikayet edenin şikayeti ile kalmadığı zorbalık yapanın ciddi ve adil bir şekilde yargılandığı bir hukuksal altyapıdan bahsediyorum. Hep birlikte toplumsal pedagojik eğitim seferberliğine girmemiz gerek.
Bazen fiziksel bazen duygusal
Zorbalığın türlerini daha çok çocuklar üzerinden anlatırsak genel olarak şu başlıklar ortaya çıkıyor:
Fiziksel zorbalık: Bir veya birçok çocuğun kendisinden güçsüz çocuğa neden fark etmeksizin fiziksel şiddet uygulaması. Örneğin tekme, tokat, yumruk, kesici ve delici aletlerle saldırması ve zarar vermesi.
Sözel zorbalık: Bir veya birden fazla çocuğun diğer çocuklara hakaret, küfür ve saygısızlık etmesi. Örneğin, herhangi bir çocuğa; fiziksel görünümü, (kısa, uzun, kilolu, zayıf, ten ve saç rengi…), doğuştan getirdiği (mezhebi, aksanı, dili, inandığı inancı kültürü…) veya sonradan sahip olduğu bakış açısından dolayı (tuttuğu takım, ailesinin siyasi yaklaşımı, sevdiği renk, moda, sanatsal faaliyetler gibi) lakap takılması, ailesine ve kendisine küfür edilmesi, aşağılanması.
Duygusal zorbalık: Çocuğun dışlanması, alay edilmesi, düşünceleri ve duygularından dolayı aşağılanması.
Cinsel zorbalık: Herhangi bir çocuğun başka bir çocuğu sıkıştırması, öpmeye çalışması, izinsiz dokunmaya çalışması, el, kol işaretleriyle cinselliği çağrıştıran davranış ve işaretlerle saldırması…
Teknolojik (siber) zorbalık: Gelişen dünyamızda artık zamanımızın büyük bir kısmını internet dünyasında geçiriyoruz. İnternette çoğunlukla hep bir iletişim içindeyiz. İnternet dünyasının belki direkt fiziksel zorbalığı yok ama duygusal, sözel ve cinsel zorbalığı ciddi bir boyutta bizi ve çocuklarımızı etkiliyor.
Zorbalık mı, değil mi?
Psikolog Dan Olweus, saldırgan davranışların zorbalık olarak tanımlanabilmesi için üç temel ölçüt ortaya koyuyor.
1. Saldırgan davranışların, muhatabının zihinsel, fiziksel, sosyal ya da psikolojik bütünlüğüne kasıtlı olarak zarar vermesi
2. Davranışın süreklilik arz etmesi
3. Taraflar arasında fiziksel veya psikolojik güç eşitsizliğinin olması, sistemik olarak gücün istismar edilmesi. Kurbanın kendini savunamayacak durumda/derecede güçsüz olması