O yemek neden yenmiyor?
Annelerin sıkça kurduğu “çocuğum hiçbir şey yemiyor” gibi klasikleşen cümleler, temelde çocuk beslenmesiyle ilgili derin kaygıların birer yansıması. Oysa kaygılanmak yerine, çocukla kurulacak doğru iletişim bu tür sorunların önüne geçmede ebeveynlere destek oluyor.
Bebeklerin fisyolojik gelişimi
doğrultusunda altıncı ayın sonunda ek gıdaya geçmesi gerekiyor. Ancak bu
dönemden itibaren beslenmeyle ilgili problemler yaşanabiliyor. Bunlar
çocuktan kaynaklanabileceği gibi, sorunun temelinde anne-baba da olabiliyor.
Çünkü sağlıklı her dört çocuktan birinde beslenme sorunu gözlenebiliyor
ki bunlardan sadece yüzde 16-30’u herhangi bir organik sebebe bağlı olarak
ortaya çıkıyor. Kalan grubu ise ailesi tarafından iştahsız olarak algılansa
da aslında herhangi bir sorunu olmayan ancak yemekle ilgilenmeyen hareketli ya da duygusal ruh halindeki çocuklar
oluşturuyor. Problemlerin derinine inildiğinde anneyle sağlıklı iletişimde
olmayan, içe kapalı çocuklarda da beslenme sorunları görülebileceğini
belirten Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr.
Tülay Erkan, “Bu gibi sorunlar, çoğunlukla çocuğun mesajlarının doğru
yorumlanamamasından kaynaklanıyor. Öyle ki çocuğun beslenmesi ailenin en
önemli meselesi haline dönüşerek, aile birliğine derinden zarar
verebilecek tablolar ortaya çıkabiliyor” diyor.
Çocuğunuzun verdiği mesajı doğru okuyun
Beslenme sırasında, çocuk ile anne
arasında kurulan sağlıksız iletişim sonucu ilişki öylesine geriliyor ki o andan itibaren kaşık gören bir çocuk
kusmaya veya öğürmeye başlayabiliyor. Oysa çocuğun ağzına aldığı besini
fizyolojik bir refleks olarak itip, ağzından çıkarabileceğini belirten Prof.
Dr. Erkan, şöyle devam ediyor: “Bu son derece normal bir tepki olsa da
anneler ‘Çocuğuma ne versem kusuyor, öğürüyor, ağzında tutamıyor’
şikayetiyle hekime başvuruyor. Beslenmeyle ilgili altın kural; annenin
çocuğunun neyi, ne kadar yiyeceğine karar vermesi ancak ne
kadar yiyeceği kararının ona bırakılması... Ne var ki anneler, çocuk bir
süre yedikten sonra kafasını çevirip reddettiği halde orada durmayı bilmiyor
ve devam etmeye çalışıyor. Çünkü kendi kafasında belirlediği miktarı
yemesi gerektiğini düşünüyor. Sonuç olarak çocuk ve anne arasındaki
ilişki kısır döngüye giriyor. Sorunun çözümü için de bu döngünün mutlaka kırılması ve
ilişkinin toparlanması gerekiyor.”
Beslenmenin ölçütü çocuğa göre
değişiyor
Her çocuğun tarzının farklı olduğunu
belirten Prof. Dr. Erkan, “Kimi çocuk beş dakikada tabağındakilerin hepsini
bitirebiliyor, kiminin de yediği kadarı ona yetebiliyor. Öte yandan sanılanın
aksine şişmanlık kötü beslenme sonucu ortaya çıkabiliyor. Özellikle koca
yanaklı çocuklar genelde karbonhidrattan zengin, proteinden düşük beslenme
sonucu oluşan ödem nedeniyle şişman görünüyor. Bu nedenle ağırlık ve
boy persantili olarak adlandırılan belli ölçülerimiz var. Çocuğun normal
persantil arasında olması istense de hekimler açısından boy gelişimi daha
kıymetli ve belirleyici. Boy persantilinde bir alt sıraya düşme yani büyüme
eğrisindeki kayma, beslenmeyle ilgili bir sorunun uzun zamandan beri devam
ettiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra kiloda oynamalar olabiliyor. Çocuk
gerçekten de az yediği için kilo alamıyorsa, aynı miktardaki besinin kalori
içeriği artırılabiliyor. Bu durumlarda destek ürünlerinden faydalanmak
mümkün olsa da kesin çözüm için, çocuğun neden yemek yemediğini bulmak
gerekiyor” diye konuşuyor.
Çocuğun acıkmasına izin vermek önemli
Beslenme konusunda yapılan yanlışlardan
biri de annenin, çocuğun acıkıp acıkmadığını düşünmeden, her yarım saatte
bir, bir şeyler yedirmeye çalışması! Oysa uzmanlar beslenme aralıklarının
üç saatten daha sık olmaması gerektiğini söylüyor. Ayrıca gece
beslenmesini de kesmek gerekiyor. İlk iki ay söz hakkı bebekte olduğundan istediği an
meme verilebiliyor. Ancak sonrasında belli kuralların oturtulması önem
taşıyor. En önemlisi de bir düzene sadık kalarak, öğünlerin atlanmaması ya da kaçırılmaması. Uygulama anne
açısından zor olsa da çocuğun sağlıklı beslenmesi için bu hayati önem
taşıyor. Prof. Dr. Erkan, çocuğun yeme alışkanlıklarının geliştirilmesi
gerektiğinin altını çizerek, şu önerilerde bulunuyor: “Ailece sofraya
oturarak yemek yendiğini gören çocuğun iştahı uyandırılabiliyor. Bu özel
bir an olduğu için çocuk yemek yerken konsantrasyonunu bozacak bir eylemle
uğraşmaması, yaşı büyükse sohbet edilmesi gerekiyor. Hep beraber
oturduktan sonra, en fazla yarım saat bekleyip, yemeğini yemiyorsa tabağının
kaldırılması önem taşıyor. Eğer çocuk masadan kalktıktan bir süre sonra
yeniden yemek istemeyi alışkanlık haline getirdiyse, bu alışkanlığın önüne
geçmek gerekiyor. Tabii ki ailede herkesin aynı dili konuşması ve çocuğa
benzer şekilde davranması gerekiyor. Bu şartların sağlanması halinde 7-10
gün sonunda problem çözülüyor. Aslında çoğu kişi bunu bilse de
vicdanına yenilip yapamıyor, bu konuda doktorların da destek olması ve sürekli
moral vermesi önem taşıyor.”
Bu önerileri önemseyin!
Beslenme sorunu yaşayan çocukların bu
durumunu kontrol altına almak ve doğru yönetebilmek için annelere düşen
birtakım görevler var. Prof. Dr. Tülay Erkan, bu önerileri şöyle
sıralıyor: Damak tadına saygı duyun: Kendi
yemeyeceğiniz, blender’dan çıkmış bulamaçları çocuğunuza vermemeniz
gerekiyor. Bu yöntem, başlarda rahat olsa da çocuğun ileride en ufak pütürlü gıdayı tükürmesine ve
ağzından atmasına neden oluyor. Ona seçme şansı verin: Beslenme
aşamasında, çocuğun kendi iradesini oluşturması amacıyla ufak seçimler
yapmasına olanak sağlayın. Yemesi için önüne seçenek sunun. Ancak bunları
yiyeceği kesin olan gıdalardan seçmeyin. “Büyük kaşıkla mı yemek istersin,
küçük kaşıkla mı?” diye sorulduğunda birçok çocuk kararı kendinin
verdiğini düşünerek yemeğini yiyor.
*Acıbadem Hayat dergisinden alınmıştır.