İdeal Sevgililer Günü
Sevgililer Günü'ne dair...
Feyza Bayraktar
20’li yaşların başlarında her özel günü olduğu gibi “Sevgililer Günü’nü” de severdim. Kırmızı güller, çikolatalar, pastalar, aşkla ilgili sözler... Klişe romantizm sembollerinin ortada uçuştuğu, hediye almak ve vermek için bir bahane, bir anlamda sevgilinin romantik olma baskısı hissettiği için özel bir şeyler organize etmesi gereken bir gün. Her şey Hollywood filmlerindeki gibi olmalı o gün, aşk o gün o filmlerdeki gibi ifade edilmeli; kırmızı güllerle, kartlarla, kuyumcudan alınmış hediyeler, pelüş oyuncaklarla... Mum ışığında yenen akşam yemeği tabii ki olmazsa olmazı o günün. Bize öğretilen bu değil mi bugüne kadar? Aşkın ideal ifade biçimi bu değil mi?
Hollywood sektörü ülkemize girdiğinden beri ideallerimizi yeniden tanımladık. İdeal bir dünya yarattık kafalarımızda. Kadınların ince ve güzel olduğu, erkeklerin ise kaslı, cesur ve zengin olduğu bir dünya. Amerikan rüyasının vaat ettiği zenginlik, şan, şöhret bir anda bizim de rüyamız haline gelmiş olmalı ki kısa yoldan zengin ve ünlü olma uğruna insanların değerlerinden, kendilerinden nasıl vazgeçtiklerini gözlemleyebiliyoruz. Çok çalışmadan, emek harcamadan bir anda parlamak, bir yerde olmak ve “biri olmak”; o filmlerdeki gibi biri. Dış görünüşü ideal, zengin, sosyal ilişkileri iyi ve tabii ki aşkı tüm zorluklara rağmen yaşayabilen biri. Zamanla öyle bir yer etmeye başladı ki bu imaj zihinlerde eğer bunlardan biri eksikse kişinin hayatında mutlu olmaya hakkı yokmuş gibi gelmeye başladı. Mutluluk ancak belirlenen ideal hayatı yaşayan kişilerin hakkı duygusu yer etti.
Gerçeğe dönecek olursak Amerika’nın keşfi ve Amerika’ya göçlerin başladığı dönemde Amerika yeni bir vaat ve ümit kapısı idi dünyada birçok insan için. Zengin olmak için bir fırsatlar ülkesi idi. Amerikan rüyasının olgunlaşmaya başlaması ile sanal idealler kalıpları da gelişti ve aslında gerçek hayatta olmayan ama olması arzulanan bir çok şeyin olmazsa olmaz gibi empoze edilmesi, mesajlaştırılması yaygınlaştı. Amerikan sinema ve dizi sektörü aslında gerçekte var olması arzulanan şeyleri varmış, yaşanıyormuş, ideal olan buymuş bu olmazsa mutlu olunmaz şeklinde senaryolarına işledi. Örneğin “Friends” dizisi New York’da yaşayan 6 gencin seneler boyu süren sağlam dostluklarını anlatır. Dizi, New York’da yaşayan insanların yalnızlaşması ve gerçek dostlukların kurulamaması problemine karşıt olarak yaratılmıştır. Cosby ailesini hepiniz hatırlarsanız, siyahi avukat anne ve doktor babanın zengin bir muhitte çocuklarına ideal ebeveyn olup iyi eğitim almalarına çalıştıkları bir diziydi. Amerika’daki siyahi vatandaşların bir çoğunun sosyo ekonomik koşullar sebebi ile eğitimsiz kalması, suça karışması, aile yapılarının dağınık olması önemli toplumsal problemlerden bir tanesidir. Dizi, bu toplumsal probleme karşılık ideal bir siyahi aile yaratmıştır. Sinema ve dizilerdeki peri masallarını andıran aşklar, güçlü, kahraman erkekler, güzel kadınlar, haksızlığa uğramış, ezilmiş kişilerin sonradan güçlenmesi, iyi ve kötünün keskin çizgilerle ayrılması aslında var olmayan bir hayatın özlemini ortaya çıkardı.
İdeal hayatlardan bahsetmişken ideal ilişkileri atlamak olmaz. İdeal ilişkilerde kadın ve erkek, aşkın gösterilme hali, yaşanma koşulları ideal olmalıdır. İdeal erkek ve kadının ideal aşkı yaşama hali filmlerde senaryolaştı ve abartılı, sembolize edilmiş aşk biçimleri bizlerin de hayallerini süslemeye başladı. Özellikle kadınlar ilişkiler konusunda daha hassas oldukları için idealize edilen erkek modellerine dair verilen mesajlardan oldukça etkilendi. Erkek kadının kurtarıcısı, kahramanı olmalı, hediye ve çiçeklerle başını döndürmeli, kadının aşkını kazanmak için savaşmalı, uğraş vermeli, peşinden gitmeli, önünde diz çöküp tek taş bir yüzükle, yaratıcı üzerinde çalışılmış romantik bir senaryo ile evlenme teklif etmeli. Eğer erkek bunları yapmıyorsa yeterince sevmiyordur, yetersizdir, kadını mutlu etmek için sahip olunması gereken özelliklere sahip değildir. Filmlerden öğrenilen ideal bu olduğu için de kadınlar dışarıda bir yerlerde böyle erkeklerin var olduğunu sanıp başkalarının bu tür ilişkiler yaşadığını sanıp hayatlarında var olan erkek modellerine burun kıvırdılar ya da birlikte oldukları kişilerden şikayet eder oldular. Dolayısıyla zaman içinde beklentiler gerçek üstü olmaya başladı ilişkilerde ve tatminsizlik,mutsuzluk kaçınılmaz oldu birçok kadın için.
Gerçek dünyada bu tür erkekler var mıdır bilmem ama bildiğim bir şey var ki o da her kadının klişeleşmiş ideallere kapılmak yerine kendi idealini tanımlaması ve bu idealin kusurlarının olabileceğini kabul etmesidir. O ideal erkek çok yakışıklı, başarılı, zengin olmayabilir; bir kahraman da olmayabilir ya da dizleri üzerinde çöküp güller verecek kadar romantik de değildir ama ideal erkek -en azından benim tanımımla-kadın ihtiyacı olduğu zaman onun yanında olabilmeli, kadın arkasına dönüp baktığında o erkeği orada görebilmeli, bulabilmeli. Erkek en ufak bir zorlukta ortadan kaybolmamalı, kaçmamalı. Tüm sonuçlarına rağmen ortada ne problem varsa onu birlikte çözmeye hazır olmalı, sorumluluğu paylaşabilmeli, kaçmak, sıkıntıları yok saymak yerine iletişim kurmaya çalışmalı, en azından tüm bunlara hazır olduğunu göstermek için çaba harcamalı. Bu gerçek kahramanlık, sevgi, özverinin tam kendisi değildir de nedir? Hayat sıkıntısını paylaşmak, sorunların üstesinden birlikte gelmeye hazır olmak gerçek sevginin göstergesi değildir de nedir? İdeal sevgililer günü yoktur, her gün sevginin gösterilmesi için idealdir, sevgiyi gösterme biçimi ise size kalmış. İdeal bir yol yoktur.