Sıkıntıdan yemek
Yemek sıkıntıyı geçirmez...
Feyza Bayraktar
İnsanların en sık yeme ve kilo alma sebebi olarak özetlenebilir sıkıntı kaynaklı yemek yeme. Sıkıntı yani can sıkıntısı kişiyi en çok, evde yapacak bir şey olmadığı zamanlar yakalar. Öylesine evin içinde dolanma hali genellikle buzdolabı önünde daireler çizme halini alır. O buzdolabı kapağı defalarca kez açılır açılır kapanır ve her açılışında birkaç parça bir şey alınır. Bu bazen peynir, ekmek olur, bazen yarım kalan bir kutu tatlıdan çatalla alınan parçalar, bazen bir gün evvelden kalan tencere yemeği olur. Sıkıntıdan yeme hali ya televizyon karşısında boş gözlerle bir şey seyrederken ya da buzdolabının hemen önünde ayakta gerçekleşir. Kişi aç değildir, yemek o an oyalayan bir araç görevi görür ama bir türlü tatmin etmez çünkü sıkılma, daralma hali mideye dolan karmakarışık yiyeceklerle azalmaz. Tatlı arkasından tuzlu, arkasından tekrar tatlı döngüsü can sıkıntısı halinde iken mide bulandırmaz. Çok yoğun hissedilen sıkıntı halinin donduğu anlar yemek yenilen anlardır ve midenin durumu fazla önemsenmez. Bir tek ev içinde değil iş yerinde de benzer durumlar yaşanabilir. İş yerinde çok sıkılan kişiler buzdolabı olmasa bile çekmeceden çıkardıkları atıştırmalıklarla, iş yerine hediye gelen çikolatalarla o sıkıntılı anları bastırmaya çalışırlar. Zamanla alışkanlık haline gelen sıkıntıdan yemek sanki can sıkıntısının tek çaresi gibiymiş gibi bir algı oluşur ve kişi canı sıkıldığı an otomatik olarak ağzını oyalarken bulur kendisini ne yediğini fazla önemsemeden. Kilo almak kaçınılmaz olur ve planlanan diyetlere bir türlü başlanılamaz. Diyet düşüncesi daha da büyür kafada çünkü diyetin kendisi yeterince sıkıntılıyken canı sıkkınken yemek yiyememe durumu insanın içini iyice daraltır. Sabah kepekli tostla başlanan diyet hali öğleye doğru ya da öğle yemekten sonra en geç akşam evde canın sıkılma hali ile bozulur. İşten dönüşte ya da tüm işler bittikten sonra kişi kendisini mutfakta bulur. Yenilen akşam yemeğinin yaklaşık bir saat sonrasında ne yesem aranmaları başlar, yatana kadar geçen süreçte kişiyi yemekten başka hiçbir şey kişiyi oyalayamazmış gibi gelir. Can sıkıntısı, yapacak bir şey bulamamak, yemek yiyip yememek arasında kalma ve en sonunda “diyete yarın başlarım” la biten kendini mutfakta bir şeyler tıkıştırırken bulma kaçınılmaz olabilir. Sanki birkaç bir şey yenmezse zaman durup geçmeyecek, kişi can sıkıntısından çatlayacak ya da o yemek yenmezse bir türlü uyunamayacak duygusu o kadar yoğun yaşanır ki kişi ne kadar uğraşırsa uğraşsın kendisini yemekten alıkoyamaz. Zaten çoğu zaman uğraşmaz bile çünkü can sıkıntısını geçirmenin, rahat uyumanın tek yolunun yemek olduğu inancı çok sabittir. Dolayısıyla diyet yapmak daha bir zor hal alır, ertelenir durur.
Can sıkıntısının bu kadar gözde büyütülmesi aslında çok anlamlı değildir. Can sıkıntısının dünyada başa gelebilecek en kötü şeymiş gibi algılanması kişiyi paniğe sokar ve o sıkıntıyı çözmesi gerektiği inancını yaşatır. “Sıkıntıyı hissetmek dayanılmaz bir şeydir, kişi onu hissetmemeli, onu hissetmemek için en kolay yol yemek yiyip kendini uyuşturmaktır o yüzden kaçınılmazdır” döngüsü içine girer. Oysa unutulan bir çok nokta var; sıkıntı yemek yense de geçmez, kişiye geçiyor gibi gelmesinin sebebi yemek yedikten sonra sıkıntısına değil yediğinden dolayı duyduğu pişmanlığa odaklanır o yüzden de sıkıntısı geçmiş gibi gelir. Yemek yemek dışında kişinin kendisini sıkıntıdan uzaklaştırabileceği bir çok şey vardır, belki hiçbiri yemek kadar kolay ulaşılabilir, kolay ya da uyuşturucu etkisi göstermez ama beyin zamanla öğrenir, yani kişi sıkıldığı zaman yemek yemek yerine kendisini başka bir şeye yönlendirse beyin belli bir zaman sonra otomatik olarak yemek yerine o diğer şeye yönlenecektir. Evde yapılabilen hobiler bu nedenle hayat kurtarır, maalesef toplum olarak hobi edinme konusunda oldukça zayıfız, özellikle de belli yaşın üzerinde olan kişilerin bir hobisi yok. Tabii bir de insanların hobi ile ilgili yanlış inanışları var, sanki resim kursuna gitmek, resim yapmayı öğrenmek için kişinin bu konuda çok yetenekli olması gerek, kursu sonuna kadar tamamlayıp sonrasında da Picasso gibi resim yapabilmesi ve sonrasında sergiler açması gerekmiş gibi. Bu inanış kişinin bir hobi edinmesini engeller oysa hobi, zamanı değerlendirmek için yapılabilir, sıkıntı anları ile baş edebilmek için kişinin profesyonel olması gerekmez. Diyelim ki kişi o kadar sıkılıyor ki ne hobi yapmak geliyor içinden ne de başka bir şeyle uğraşmak, yine de yemek yemesi gerekir mi? Sıkıntısıyla otursa ne olur? Tamam sıkılmak hoş değil ama sıkıntı sonuçta bir duygu ve her duygu olumlu olacak diye bir kural yok. Sıkıntıdan ölen kimse yok bugüne kadar. Kişi sıkıla sıkıla oturabilir ve “bugün de böyle bir gün” deyip o günü öyle geçirebilir, bu tür günlerin sayısı arttıkça da kendisine sıkıntı ile baş etme yöntemi geliştirir, yalnız yemeğe sarıldıkça sağlıklı bir yöntem bulmayı ertelediği gibi kilo alması da kaçınılmaz olur. Yemek yemenin sıkıntıyla baş edebilmek için bir opsiyon olduğu yok sayılıp o şekilde bir baş etme çabası içine girilmesi gerek. Can sıkıntısı kapıyı çaldığında kişi durup kendisine şunu sormalı “ya evde yiyecek hiçbir şey olmasaydı ve dışarıdan yemek söyleme olanağım olmasaydı o zaman ne yapardım” . Bu soruyu sorduktan sonra harekete geçmesi için yeterli motivasyonu sağlamak amacı ile o an yemek yedikten sonra yaşadığı pişmanlığı hatırlatmalı kendisine. Yemek sıkıntıyı geçirmez sadece kişinin pişmanlığa odaklanıp can sıkıntısını unutmasına sebep olur, hepsi bu aslında!