Sonbahar
Sohbaharı özel yapanlar...
Feyza Bayraktar
Sonbahar geldi. Evet biliyorum yazdan sonra çekilesi şey değil gibi geliyor insana sonbahar. Parıl parıl parlayan yaşama sevincine bir anda gölge düşmesi gibi bir şey bu. Askılı elbiseleri, renkli sandaletleri dolaplara kaldırıp kazaklar, yağmurluklar, botlarla çevrilmek; hafta sonları Bodrum, Çeşme sahil kenarlarına kaçarken bu hafta sonu ne yapsak da evde boğulmasak moduna girmek; yazın boşalan trafiğin okul servis araçları, yazlıktan dönen insanlarla dolup taşması ve saatlerce yollarda kalmak hep sonbaharın yandaşları değil midir?! Hava erkenden kararırken “e akşam oldu bugün de ömürden bir gün daha bitti” moduna girmemek imkansız bir şey gibi geliyor insana. Neyse ki Pazar akşamlarının vazgeçilmezi sinema ve her gece her kanalda yeni başlayan diziler sonbaharı daha hafif şiddette bir karamsarlıkla karşılamaya yardımcı olur genellikle. Sonbahar gerçekten bu kadar depresif midir? Bir bitiş midir? Melankolik? Umutsuz? Belki de haksızlık yapıyoruzdur sonbahara, belki de aslında sonbaharı son bahar yapan bizizdir, son bir bahar kadar hüzünlü ve bitişe yakın algılayan...Belki de sonbaharın başka hikayeleri vardır anlatacak, umut dolu, başlangıçlarla dolu ve aşk dolu...Bir durum dinlemek, sesini duymak gerekmez mi?
Küçük bir çocukken hep camdan kuşların göç etmesini seyrederdim sonbahar başlarken. Başka yere göç eden kuşlar yeniden başlıyorlardı gittikleri yerde hayatlarına ne kadar özgürdüler. Hep başka bir yere gidip yeniden başlamak isterdim onlar gibi, başka yerde başka bir hayata...Büyüdükçe başka yere gitmeden de yeniden başlanabileceğini gördüm sonbaharda hayata çünkü sonbahar sanıldığının aksine aktifti uyuşuk yazın yanında. Yazın canlı, enerjik olduğu savunulurken aslında yazın sıcak, mayışma, tatille özdeşleştiği, sokakların gündüz vakti boşaldığı, işlerin geciktiği, dolu dolu gerçek aşk beklentisi içinde iken yazın günübirlik flörtlerle bittiğini büyüdükçe anladım. Boş, rüzgarlı sahilleri, bomboş, kirlenmiş yüzme havuzlarını değil yeniden başlamayı hatırlatır oldu sonbahar bana.
Sonbaharda dışarı baktığınız zaman bir dolu insan görürsünüz oradan oraya koşuşturan; otobüse yetişmeye çalışanlar, hızlı adımlarla saate bakarak yürüyenler, servis bekleyenler, pastaneden bir poğaça ile çıkanlar, yerdeki kurumuş yaprakları süpüren belediye işçileri hayatın içine birden bire atılmış gibi ortaya çıkıverir sonbahar sabahlarında. Sonbahar hayat doludur. Pardösünüzü dolaptan çıkartıp üzerine giydiğinizde elinizi cebinize sokarsınız ve geçen seneden kalma kağıt bir para geliverir elinize, sanki maden bulmuş gibi mutlu olursunuz; sonbahar sürprizlerle doludur. Sabahları fırının önünden geçerken sıcak ekmek kokusu, akşam iş çıkışı sokağa yayılan kestane kokusu, geceleri yavaş yavaş yükselmeye başlayan bozacıların sesleri, vapurda sahlep içme, her mandalina yiyişte soba olsaydı da kabuklarını ısıtsaydık geyiğini ortaya atma sonbaharın getirdiği küçük lezzetlerdir. Sonbahar lezzetlidir; ayvadır, nardır, özlenen sıcak çorbanın sofralara geri gelmesidir. Yazın rafa kaldırılan iş değiştirme, spora başlama planları sonbaharda yeniden gündeme gelir. Değişime hazırlanıştır. Raflara dizilen ünlü yazarların kitapları, söyleşileri, yeni gelen filmler sonbaharı sanatla renklendirir. Kim demiş sonbahar hüzündür diye, arkadaşlarla evde buluşup oyun oynamaktır kahkahalar atarak, sıcak bir kahvenin tadı bir başka güzeldir dışarıda yağmur çiselerken. Sonbahar neşe, keyif ve sohbettir.
Sonbahar aşktır. Evet aşktır. Romantiktir. Hafif çiseleyen yağmur, çabuk kararan gökyüzü, rüzgarla yavaşça dökülen yapraklar aşkı çağırır fısıltılarla. Elele yürümek bir başka güzeldir sonbaharda, birlikte balıkçıya gitmek, saatlerce evde tembellik yapmak gazete ve dergilere gömülerek...Huzurdur sonbahar.
Sonbaharı cellada teslim etmeden bir düşünmek gerekmez mi? Suçlu kim sonbahar mı yoksa karanlık, depresyon, yalnız yazılı bir etiketi düşünmeden sonbahara yapıştıran bizler mi? Bir düşünün, eminim sonbaharı sizin için özel yapan bir yanını bulacaksınız.