Tutkulu, aşk kadınları ve yarattıkları süpermenler

Aslında her şey bir yansıma...

Feyza Bayraktar

Feyza Bayraktar


Tutkulu, aşk kadınları ve yarattıkları süpermenler

Aslında o benim yansımamdı, benim hayallerim, benim tutkum, benim varoluşuma yüklediğim anlamdı… O kendi başına anlamsızdı, öylesine bir insandı, soğuk havada üşüyen, sıcakta terleyen, karnı acıkan, zayıflıkları ve zaafları, kompleksleri olan bir insan… Sıradan…Kimdi o gerçekte bilmiyorum, bildiğim onun benim yansımam olduğu sadece… Benim tutkumun, benim hayallerimin, benim duygusal ihtiyaçlarımın…

Bugün aslında dündü şeklinde yaşanan monoton hayat, iç sıkıntısı, zoraki sosyalleşme girişimleri, sorumluluklar, kaygılar ve tüm bunların biteceği günü beklerken biten şeyin sadece zaman olmasından duyulan yoğun acı… Çocukken kimse hayatın böyle olmayacağını söylememişti bana, tüm görevlerini yerine getirirsen her şey mükemmel olur ve sonsuza kadar mutlu yaşarsın. Aşkı masallardan öğrenen her kadın gibi kaç yaşında olursan ol beyaz atlı prensin çıkıp gelmesini bekledim hayalkırıklığına uğradığım yetişkinlik hayatında. Sonra bir gün geldi ve o çıkıverdi karşıma… Beyaz atı yoktu, yakışıklı da sayılmazdı ama o bir süper kahramandı çünkü içimdeki tüm sevme kapasitesi, tutku ve hayallerimi canlandırıvermişti. O sıradan değildi, o süpermendi ama bir tek ben biliyordum bunu.  Aynı Clark Kent gibi sünepe görüntüsünün altında dünyayı kurtaran mükemmel erkek yatıyordu. O romantik, zeki, sonsuz sevme kapasitesi olan, anlayışlı, sarıp sarmalayan, zor anımda destek olabilen, dürüst, beni sahiplenen güçlü bir erkekti…Evet evet yanılıyor olamazdım, saçlarımı okşadığı an tüm dünya duruyor, o an anlam kazanıyordu ve o anlam hayatın tüm alanlarına yayılıveriyordu ışık hızıyla… Sanki varoluşumun anlamını yeni bulmuş gibiydim, ben beyaz atlı prensimi bulmuştum, süper kahramanımı, masallardan dinlediğim gerçek aşkı…

Hata yaptığı zaman, tüm kadınsı şevkatimle anlamaya çalışıp hatasının sebeplerini bulmaya çalışırdım, her zaman onu haklı çıkartacak bir sebep olurdu; çocukluğu, mutsuz aile yaşamı, iş stresi… Yoksa o beni kıramazdı, ben onu anlamalıydım, affedici olmalıydım, beni kırdığı zamanlar bile sebep bendim aslında çünkü o bir süper kahramandı ben de sıradan bir kadın; o hata yapmazdı eminim ki geçerli bir sebebi vardır dedim hep . Güzel bir söz, şevkat dolu bir an yeterdi tüm kırgınlıkları gidermeye, ben sadece onu daha mutlu etmek için napabilirim, beni daha çok sevmesi için ne yapabilirim diye çırpınıyordum. Yakınlarımın onunla ilgili uyarılarına karşı göğsümü gerip savunuyordum onu, sonuçta kimse bilemezdi aslında onun nasıl eşsiz bir insan olduğunu, bir anlık mutluluk için bile olsa herşeyi görmezden gelebileceğimi.  Sadece onunla daha fazla birlikte olmak istiyordum, onun nefesini daha fazla hissetmek, anlam kazanan anlarımın daha fazla olmasını… Bencil olamazdım; bir süper kahramanla birlikteyseniz her zorluğa, acıya tahammül etmeniz gerekiyor çünkü bu ödenmesi gereken bir bedeldir onunla olabilmek için, tıpkı her yaptığı hatayı affetmek ve  affedici sebepler bulabilmek gibi.

Ben “sonsuza kadar mutlu yaşadılar” ile bitmesi için çaba gösterirken o hayatıma girmeden önce yaşadığım hayattan çok daha mutsuz ve sıkıntılı bir hayatın içinde buldum kendimi. Sanki tapınırcasına sevdiğim adam bağışlayıcı, koruyucu, seven tanrı olmaktan çıkmış, cezalandırıcı, korkulması gereken bir tanrı oluvermişti. Değişen ne olmuştu ben mi yoksa o mu? Yanılmış olabilir miydim acaba, o gerçekten sandığım kişi değil miydi? Eğer öyleyse neden hala arkamı dönüp gidemiyordum, bir gün düzelir umudu muydu beni tutan yoksa acı çekmek bırakamadığım bir parçam mı olmuştu? Adım atmak zor oldu zaman aldı. Super kahraman sandığım kişinin aslında sadece sıradan bir insan olduğunu, sıradanlık bir yana sevmeyi ve sahiplenmeyi bilmeyen, bir kadının arkasında sağlam duramayan, zayıflıkları ortaya çıktığı an kaçacak delik arayan, bencil ve güvensiz olduğunu anladığımda çok öfkelendim. Kendimi kandırılmış hissettim. Öfkem kendime idi aslında neden göremediğim için onun gerçekliğini, görseydim bu hayalkırıklığını yaşamayacaktım hiç; aynı çocukken Noel Babanın aslında var olmadığını pamuktan sakal takmış alışveriş merkezi çalışanı olduğunu öğrendiğim andaki gibi.

Aşk, tutku, hayalkırıklığı, acı, öfke… Sonuç “ben”. Evet aslında hepsi bana aitti baştan sona kadar. Sıkıldığım bir dönemde, önümden geçen biriydi o sadece. Bir süper kahraman yaratan bendim, o tutku, aşk, şevkat, sonsuz anlayış…hepsi ama hepsi benim yansımamdı ona aktardığım. O sadece oradan geçiyordu; ne cezalandırıcı tanrı ne de bir super kahramandı…Bir kadının arkasında sapasağlam durabilecek biri de değildi üstelik, birilerini mutlu edebilir mi bilemem ama benim ışığıma karşılık verebilecek biri olmadığı kesindi. Mükemmel olduğum için değil, gerçekten sevebildiğim için “ben” olmaktan çıkıp “biz” olabildiğim için. Çok sevilebilmeyi kaldıramaz her insan çünkü eğer içinde kendi değeri ile ilgili şüpheleri varsa korkutur onu bu sevgi, layık bulmaz kendisini, o kocaman sevgi topu bir boşluğa düşer seveni acıtır sevileni korkutur. Sağlam durmak gerek, sahip çıkmak ve karşılığını verebilmek bir parça da olsa eğer “seni seviyorum” diyebiliyorsa bir insan. Sahip çıkamadığı noktada kaçar, saklanır.  Bir zaman geçer cesaretini toplar ve geri gelir, geldiği noktada kapılarını açarsın çoğu zaman, yanılmış olmayı istersin, masalların gerçek olduğuna inanmak istersin, “ben değildim tüm bunları yaratan aslında o gerçekten vardı” demek istersin ama sonuç aynı olur, aynı boşluğa düşüverirsin yeniden. Çoğu zaman kendini sorgularsın ama tüm sorgularının sonucunda sadece incinmişliğin kalır elinde, onu da yaratan sensindir çünkü aslında super kahramanı yarattığın gibi incitebilme olanağını da sen yaratmışsındır. Gerçek bir ilişki, paylaşım olsaydı acı olmazdı, soru işaretleri olmazdı, kırgınlık olmazdı… Arkanı döndüğün anda, zor anında ortadan kayboluvermezdi süper kahramanın… Aslında başından beri var olanın sadece kendin olduğunun farkına varman zaman alır çoğu zaman çünkü bir duyguya tutunmak istersin oysa o duygu senin yarattığın kişide değil sadece sendedir. Kendini değerli hissetmek için onaya ihtiyaç duymamaya başlarsın, “gitti, istemedi” diye kendini yerden yere vurman geçer “yapamadı, benimle mutlu olabilecek kadar kendini sevmiyordu” dersin, “Beni sevmiyomuş aslında” diye kendini acıtmaktansa “Benim sevgimi karşılayabilecek kapasitesi yokmuş”, “Benimle olmayarak sadece kendisini cezalandırdı” demeye başlarsın. Bu kendini kandırmak ya da avunmak değildir, sadece kendini görebilmektir. Her insan hata yapar, kimse mükemmel değildir ama eğer aşk için, birlikte mutlu olabilmek için oturup konuşulamıyorsa, sorunlar çözülmek için çaba harcanmıyorsa orada bir ilişki yoktur, aşk vardır belki iki tarafta da ama aşka biçilen değer, tutkuyu yaşama cesareti farklıdır iki kişide. Kaçan erkek süper kahraman değildir, o sadece oradan geçiyordur ve içindeki tutkuyu, aşkı aktarmak isteyen kadın o erkekte bedenselleştirir tüm bu duyguları ve onu kahramanlaştırır oysa sonunda hayalkırıklığı kaçınılmazdır. O döngüden çıkana kadar geçen süreçte yaşanan acı da öfke de suçluluk duygusu da aslında sadece kadın izin verdiği için vardır, sebebi asla o erkek değildir. O sadece bir yansımadır, bir ihtiyacın yansıması… Kadın istediği için o süpermen olur, oysa o hiçbir zaman süpermene dönüşmeyecek bir Clark Kent’den başkası değildir.

Bir erkek kadının arkasında durmuyor, seviyorum deyip aşkına sahip çıkmıyor, hiçbir açıklama yapmadan ortadan kayboluyor ya da yersiz bahanelerle çekip gidiyorsa, kadını kırıyor sonrasında da özür dilemiyorsa, hatalarını kabul etmiyor sadece suçlamayı biliyorsa, “her şeyden önce ben” diyorsa “ama beni seviyor ben de onu seviyorum” diyerek onunla kalmanın hiçbir anlamı yoktur. Aşk gerçekten hakedilene verilmelidir ve durmadan mutsuzluk getiren bir erkek eğer hala hayatınızda ise durup bir kendi içinize bakın, onu nasıl var ettiğinize ve neden hala orada tuttuğunuza. İyice bakın çünkü baktığınız yerde sadece kendi yansımanızı göreceksiniz.