Bu yaz Instagram'dayım!

Kürşat Başar

Kürşat Başar


Bu yaz Instagram'dayım!
Ben bu akıllı telefonlar ve tabletlerde sürekli birbirine laf yetiştirme durumumuzla dalga geçtikçe arkadaşlar bozuluyor. 
Gelin görün ki artık oturup iki çift laf etme şansımız bile kalmadı. 
Kendimi televizyon ilk geldiğinde söylenip duran dedemlere benzetmiyor değilim tabii. O zamanlar da misafirliklerin bittiği, artık herkesin televizyona bakmaktan sohbet edemediği konuşuluyordu. Hatta misafir yerine ‘telesafir’ diye bir terim bulunmuştu. 
Doğrusu, insanın en yakınlarıyla birlikte otururken onlarla sohbet edeceğine hiç tanımadığı insanların yazdıklarını okuyup cevap yetiştirmesi bana hala biraz garip geliyor. 
Yaz geldi sayılır. Herkes tatilde ne yapacağını düşünüyor, planlıyor, gazetelerde, dergilerde yaz rotaları, ölmeden önce gitmek gereken (neden gerekiyorsa bilmiyorum) 100 yer gibi listeler yayınlanıyor. 
Eskiden plajlarda insanların elinde dergiler, kitaplar olurdu. Artık tabletler, akıllı telefonlar var. 
Geçenlerde orkestrayla bir turnedeydik. Bahar çiçekleri açmış her yerde. Hava harika. Yolda gidiyoruz. Ama bütün arkadaşların elinde tabletler var. Kimse çevresine bakmıyor bile.  
Benim sosyal medyayı kullanış biçimim biraz farklı. Arada bir girip ne olup bitmiş diye şöyle bir bakıyorum. Çok söylemek istediğim bir şey ya da bir etkinlik varsa yazıyorum. 
Sürekli izlerseniz şöyle bir durum çıkıyor ortaya çünkü. Pek çok insanın o andaki ruh haline göre yazdıklarını okuyorsunuz, birileri bir şey yazıyor, ötekiler ona cevap veriyor, kimi kavgaya tutuşuyor, kimi doğru mu yanlış mı emin olamadığınız birtakım haberleri yayıyor, bunların doğruluğu tartışılıyor. 
İşin en kötü yanıysa, bu tanımadığınız pek çok insanın o anki ruh haline ortak olmak zorunda kalmanız...
Siz bambaşka bir havadayken bile bir anda ilgisiz bir konunun içinde bulabiliyorsunuz kendinizi...
Diyelim huzur içinde oturuyorsunuz, kendinizi gayet iyi hissediyorsunuz tam o sırada evde canı sıkılmış biri olmadık bir şey yazıp bütün sinirinizi kaldırabiliyor örneğin. Ya da siz deli gibi çalışıp işler nasıl yetişecek diye dertlenirken biri dünyanın bilmem neresinde bir plajdan ayakları görünen manzara resmi atıp nispet yapıyor. 
Deniz kenarında sakin bir akşamüstü kendi kendinize kalıp belki gözlerinizi kapatıp bambaşka bir dünyaya geçmek yerine elinizde bir canlı yayın aracıyla sürekli birileriyle iletişim içinde kalıyorsunuz. 
Ne deniz, ne güneş, ne olağanüstü manzaralar sizi buradan başka bir yere, günlük rutinin dışına taşıyamıyor. 
Oysa tatile çıkmanın amacı tam da bu değil mi? 
Geçenlerde arkadaşlarımla kahvaltıya gittim. Bahçede oturuyoruz. Her yer yemyeşil. Bahar çiçekleri açmış. Hava güzel. Manzara güzel.
Anne, baba ve kızları oturmuşlar, üçünün elinde de birer tablet. Her biri bir şeylerle meşgul. Görseniz ciddi bir şirketin yönetim kurulu toplantısındayız sanırsınız. O da yetmiyor, arada herkes cep telefonunu inceliyor veya oradan da çeşitli seslerle sinyaller gelince ne mesaj gelmiş diye bakıyor. Çin müziği gibi birtakım sesler geliyor sürekli masadan. 
Sonra yaz tatili için planlar yapılmaya başlandı. Şuraya mı gitsek buraya mı gitsek diye yine tabletten incelemelere başlandı. Seyahat siteleri açıldı. Fotoğraflar tek tek ele alındı. 
“Bence boşuna masraf yapmayın” dedim. “Madem bu güzel havada bile böyle oturup tabletle uğraşacaksınız kalkıp da oralara gitmeye ne gerek var?”
Arkadaşım atıldı, “Aaa olur mu!” dedi, “Oradan da Instagram’a bol bol fotoğraf yükleriz...”
Bu fotoğraf çekip yükleme adeti de ayrı... Şuradaydım, buradaydım, şimdi şuraya geldim, az önce bunu yedim şeklinde sürekli bir fotoğrafçı günlüğü gibi fotoğraf çekilip yükleniyor. Yeni moda da ‘selfie’. 
Diyebilirsiniz ki bunun da keyfi ayrı. Böylece göremediğimiz, buluşamadığımız arkadaşlarımızla yaşadıklarımızı paylaşıyoruz... 
Tabletin içinden denize atlayıp serinlemeyi de başarabilirsek bu tatil olayı çözülür gibime geliyor. 
Benim bu sosyal medya ve tablet, akıllı telefon üzerine atıp tutmam, yasakların gelmesiyle başka bir hal aldı. Arkadaşlar kuşkuyla bana bakmaya başladılar. 
Anneler Günü için (kendisi her ne kadar 72 dese de 75 yaşına gelmiş olan) anneme ne alacağımı düşünüp bir şey bulamıyorum. Kendisine sordum. Ne istese beğenirsiniz? Tablet. 
“Bana şu yasaklanan siteyi de yükle de ne olup bittiğini takip edebileyim, hem canım sıkılıyor, bak teyzen almış, onunla online kelime oyunu oynayacağız” dedi. 
Benim şaşkın şaşkın bakmam karşısında hiç istifini bozmadan devam etti, “Şu Facebook varmış onu da koy bir de resim nasıl yükleniyor onu göster, iyice geri kaldım...” 
Tamam vazgeçtim. Havlu atıyorum. Bu yaz, Instagram’a selfie’mi koymazsam bir daha aramayın beni.