Gizli restoran
Sardunya yenilendi ve Yalı Karaköy olarak karşımızda...
Mürsel Çavuş
Sardunya Catering'in kurucularından Atilla Topuzdağ'ın davetlisi olarak yıllar önce bir kez Sardunya Fındıklı'da yemek yemiştim. Restoranın tabelası yoktu ve hakikaten "bilenin geldiği" bir yerdi. 16 yıl boyunca sadece turist gruplarına ve üst düzey yöneticilerin ağırlandığı şirket yemeklerine açık bir yerdi. Karaköy'ün değişim rüzgarından bu "gizli restoran" da etkilenmiş ve "dışa açılmaya" karar vermişler. Dekorasyondan menüye her şey yenilenmiş. Deniz Ticaret Odası'nın kapısından giriyorsunuz, bahçeyi geçip merdivenlerden indiğinizde bembeyaz ahşap kapısıyla sizi adeta bir Ege restoranı karşılıyor. Manzara nefis, bir yanda Topkapı Sarayı, diğer yanda Boğaz köprüsü, önünüzde Anadolu Yakası uzanıyor. Sütlü kahve, mat turuncu ve fıstık yeşili mobilyalarla gözü dinlendiren bir ortam yaratılmış. Baş başa yemek için de, çevreden rahatsız olmadan iş konuşmak için de cazip.
Menüde deniz mahsulleri ve Türk mutfağının lezzetleri ağırlıkta... Daha önce Bosphorus Brewing'ten tanıdığım, biralı çorbasına ve patesine bayıldığım şef Çiğdem Coşkun Alagök hazırlamış menüyü, tabii Sedat Zincirkıran ve Atilla Topuzdağ'ın ince ayarlarına kulak kabartarak... Mesela Sedat Bey dereotu suyunda marine edilmiş turşuları Ankara Çubuk'ta bulmuş ve getirtmiş. Kelek kavun ve acur turşusu nefis. Balık kokoreci et sote mantığında hazırlanmış, içinde lagos, levrek ve biraz da karides var. Yoğurtlu cevizli kabak ve patlıcan salatası da deneyip sevdiğim mezeler. Balık olarak Marmara'da avlanan minekopu seçtim. Şef minekopa "levreğin abisi" diyor.
Menüde balıkla güzel gidecek şarap ve rakılara yer verilmiş, bira listesi de hayli kabarık. Sakin, klasik ama detayları iyi düşünülmüş bir menü. Alagök, "Eski Sardunya'da fiyatlar üst düzey yöneticilere hitap edecek şekildeydi. Şimdi orta düzey yöneticilerin erişebileceği bir fiyat politikası belirledik ve özellikle "yüksek fiyat" algısını kırmak istiyoruz" diyor. Bosphorus Brewing'te bunu çok güzel oturtmuşlar ve burada da aynı şeyi başarmak istiyorlar. Alagök'ün daha iyi hizmet için bazı sınırlandırmaları da hoşuma gitti. Mesela 200 kişi ağırlayabiliyorken, "şimdi maksimumda 70 kişiye hizmet veriyoruz" diyor. Balık sezonunun başladığı ilk günlerde palamut veya lüfer isteyenlere de boyutları henüz uygun olmadığı için "hayır" demiş. Balık boyları doğru sütun santime gelince de instagram ve facebooktan duyurup "yemeğe bekleriz" mesajını paylaşmış.
Yalı Karaköy'de çarşamba, cuma ve cumartesi günleri DJ çalıyor ve ayda 1-2 gün müzikli özel geceler düzenleneceğinin müjdesini de veriyor. Şef'e Karaköy'ün değişimini soruyorum. "Akşamları iş çıkışı Colonie, Maya ve Bej gibi restoranların önünden geçiyorum. Hepsi dolup taşıyor. Tabii bunlar 25-30 kişilik restoranlar. Galataport projesi ile iki yıl içinde burası daha da canlı hale gelecek. Liman restoran daha üst yaş grubuna hitap ederken şimdi Karaköy'ün profili gençlere kaydı ve biz de bu kesime hitap etmeye başladık" diyor. Restoranın neden tabelası olmadığını da merak ediyorum. Deniz Ticaret Odası ile yaptıkları anlaşma gereği tabela sadece akşam beşten sonra konulabiliyormuş. Şahsen ben hala gizli kalması taraftarıyım. Karşısındaki Topkapı Sarayı gibi mütevazi ve iddiasını içinde taşıyan bir yer. Sedat Bey'in her şeyi en ince detayına kadar düşünen rafine çizgisi ve Çiğdem Alagök'ün dinamizmiyle Karaköy'ün değişmeyen adreslerinden biri olmaya devam edecek gibi... Tabii kendisi gibi rafine bir müşteri kitlesiyle birlikte!