Yerel pazarlarda...
Yerel pazarlar İstanbul pazarlarından çok farklı...
Mürsel Çavuş
Kuru soğanın, patatesin pazarcı tartısında çıkardığı yuvarlanma sesi sizin de hoşunuza gider mi bilmem. Bu ses bana hep bir "bu topraklara aidiyet" hissi yaşatır, mutlu eder. Çocukluğumuzdan beri içimize işleyen bir huzur tıkırtısıdır bu...
Gel gelelim pazarcıya pek güven olmaz. Bu yüzden markete kaçtığım, pazarcılara küstüğüm çok olmuştur.
Bir kilo domates istersiniz, kese kağıdına koyar, beş domatesin biri yenmeyecek kadar çürük çıkar, bir iki meyve-sebze "kakalanır" anlamayan(!) müşteriye... Üstelik gayet de normal görürler bunu. Tartı hep tam tartar, fazlası varsa alınır.
İstanbul'daki pazarcıya "taze mi?" dersiniz cevap hep "taze"dir, bu yılın mahsülü mü dersiniz cevap hep "evet"tir. Güvenmekle güvenmemek arasındaki sarkaçta gidip gelirsiniz o yüzden, evde poşeti açtığınızda bir meyve çürük çıksa bir "kazıklanmışlık" hissi yaşar, küsersiniz gene pazarcıya...
Bir süredir Marmaris'te Beldibi'nde yaşıyorum. Her pazar Beldibi'nin köylü pazarına gidiyoruz. Burası İstanbul'un pazarından çok farklı...
* Buradaki pazarcılara ne sorsanız doğrusunu söylüyorlar. "Bu hafta cevizim kötü" diyor mesela... "İstersen haftaya gel" diyebiliyor. "Balın bu senenin balı mı?" diye sorunca, "Yok geçen senenin" diyor. Bu doğruculuk ilk önce bünyede bir şok etkisi yaratıyor. Tuhaf tuhaf bakıyorsunuz yüzlerine... Bir süre sonra alışmaya başlıyorsunuz.
* İlk başta tezgahlardaki malların yamuk yumukluğuna şaşa kalıyorsunuz. Meyveler, sebzeler irili ufaklı, değişik renklerde, şekillerde... Alıştığınız tatsız kokusuz ama güzel görünümlü ürünleri özlüyor musunuz? Hayır, aksine bu doğallık insana ayrı bir keyif vermeye başlıyor.
* Burada her şey değerleniyor, her malın alıcısı var. "Kelek" diye sattıkları kavun, karpuzun bile... Şeker hastaları veya az şekerden hoşlananlar alıyormuş kelek ürünleri, yerliler de seviyor tadını!
* Her tür bitki ve ot mutlaka tezgahta; turpotu, kaz ayağı, deve tabanı, kuzu kulağı, karışık ot, köremen... Soğanla kavruluyor, yumurta kırılıp afiyetle yeniyor. Gökçen Adar'a bakılırsa otlara börülce çok yakışıyor, anneme bakılırsa siyah bulgur... Özel bir cins papatyadan, daha papatyalar körpeyken yemeği yapılıyor ilkbaharda.
* Tek cins yok, pembe domates, Datça domatesi, Çanakkale domatesi, yeşil domates, küçüğü büyüğü... Yerel tohumlarla üretilmiş ürünler bölge isimleri ile ya da renkleriyle anılıyor ve birininki öbürüne uymuyor. Hepsinin tadı da bir başka...
* Herkes birbirini referans verebiliyor. "İlla benden al" yok. "Ayşe teyzeye bakıver" diyorlar... Hepsi komşu, hepsi birbirine destek...
* Tartılar tam bir kiloyu gösterse, bir tane de kendileri atıveriyorlar içine, bir fazla patates, bir fazla elma... Gönlü bol insanlar...
* İstediğiniz kadar tadın, istediğinizi seçin. Ne seçmenize laf söylüyorlar, ne tatmanıza...
Bu yüzden hemen kaynaşıveriyorsunuz, Ayşe teyzele sohbete dalıyorsunuz, Ayşe teyze sizi kendi çocuğu gibi "belliyor" ve yanağınızdan öperse de artık şaşırmıyorsunuz.