Dön baba dön aşklar
Aşkın rüzgarı deli esiyor.
Oben Budak
Hayat dediğimiz şey çok enteresan, hiç ummadığınız kişilere aşık olabiliyor, bitmez dediğiniz sevdalara bir gün tekmeyi basıveriyorsunuz. Aşkın rüzgarı öyle deli esiyor ki bildiklerini unutturuyor insana. Aşkın en deli yaşananı, en tutkulusu makbul, bu kabul edilen bir gerçek. Fakat bu tutku uzun süre yaşanamadığında insanın içini kemiren bir mutsuzluğa dönüşebiliyor. Sonrası? Sonrası malum, bu stresle ya saçma sapan ilişkiler kuruluyor ya da eski sevgiliye dönülüyor! Başka birileriyle beraber olunur, yeni tatlar aranır ama hayatın size yaşatması gereken o lezzete bir türlü ulaşılamazsa elinizde daha önce kullanıp memnun kaldığınız kriterlere bir daha bakabilirsiniz pekala. Çekici tarafı sizi herkesten iyi tanıması, huyunuzu suyunuzu bilmesi tabii. Hepsi aynı nasılsa, hiç olmazsa bunun huyunu suyunu biliyorum, burada takılayım diye yola çıkıp kendinizi tatmin etmeye çalışıyorsunuz. Bu yüzden ilk sevgililerine geri dönüp çocuk yapanların sayısı hiç de az değil. İşte tam da bu noktada ortaya tutkudan daha çok içgüdüsel bir şeyler ateşleniyormuş gibi geliyor. Daha iyisi çıkmadığı için de olabilir, kendine güvensizlikten de. Hala ilk aşkın masumiyetini arayanların da olduğuna eminim. Bu ara ilk sevgilisine geri dönmüş o kadar çok kadınla karşılaştım ki, genelleme yapan bir yazı yazmam gerekti. Gerçi çok da önemli değil, birini seviyorsanız takılın işte, eskiymiş, yeniymiş çok da kafa patlatmamak lazım. Sadece geçmişte yaşanan ayrılık sebebinin taraflardan çok ortama ve dış etkenlere bağlı olduğunu ve bu sefer farklı olacağını düşünmek, yapacağınız en iyi hareket olabilir.
Trendi gözlükler
Sürekli yeni markaların hücumuna uğrayan Türkiye piyasasına bu sefer bir Avustralyalı girdi. Dave Allison’ın 2011 yılında kurulmasına rağmen kısa sürede çok sevilen gözlük markası Sunday Somewhere, ‘Here Comes The Sun’ adındaki koleksiyonu ile ilk kez Türkiye’de görücüye çıktı. Marka biraz enteresan, gözlüklerin model ve isimleri aile, arkadaşlık gibi kavramlardan esinlenerek oluşturulmuş. Beyonce, Rihanna, Kate Hudson, Adriana Lima, Gigi Hadid, Cara Delevingne, ve Lady Gaga gibi dünya starlarının favorisi olan markanın sanatçılar, tasarımcılar ve müzisyenleri hedeflediği genç bir kitlesi var. Yaza kadar bir modelini seçip beğenmeniz şart.
Pazar tatili
Pazar günleri dışarı çıkıp kahvaltı sırasına girmekten hiç hoşlanmam ama Boğaz’a nazır güne başlama ve caz eşliğinde keyifli bir yemek fikrini birleştiren Four Seasons Bosphorus’a karşı kayıtsız kalmak pek mümkün değil. İsterseniz omlet söyleyip kahvaltı modunuza devam ediyor ya da direkt İtalyan esintili makarnalar ile güne başlayabiliyorsunuz. Suşi barının da gayet başarılı olduğunu söylemekte yarar var. ‘Türk usulü benim canımdır’ diyenler için de gözlemeci teyze hazır beklemekte. Güzelce kahvaltınızı yaptıktan sonra yorgunluk kahvenizi içip spa’ya da giderseniz, mükemmel pazarın tanımını gerçekleştirmiş bulunuyorsunuz.
Erkeklere el atın!
Biz de yoruluyoruz, biz de uykusuz kalıyoruz ama kadınlardan farklı olarak makyaj yapamayınca yoğun günlerde felaket görünebiliyoruz. Evet makyaj yapmıyoruz ama yine de tazelenmiş ve diri görünmenin faydalarından pek yararlanmıyoruz. Kremlerden bahsediyorum. Hala erkeklerin yarısı bile bakım kremi kullanmıyor. Oysa sabahları sürülen bir göz kremi bile dünyalarını değiştirmek için ideal. Clinique’in yeni ürünü Pep-Start gözlerin canlı ve enerjik görünmesini sağlıyor. Parmağa alınıp sürülen kremlerden de değil. Üşengeç erkekler için birebir değil mi?
Boynunu ısırırım!
Şubat ayının benim için en önemli günü Alexander Skarsgard yani ‘True Blood’ın seksi vampiri Eric Northman ile buluşmaydı. !f İstanbul Film Festivali’nde gösterilen ‘The Diary of a Teenage Girl’ün galası için ülkemize gelen oyuncu davet boyunca kadınların ve erkeklerin göz hapsinde kaldı. Bulunduğumuz salona girerken biraz çekingen davranan aktör, uzun süre kapıdan içeri giremedi. Ben ve benim gibi birçok kişi sürekli adama bir şey sormaktan, selfie çekmekten adamı uzun süre kapıda beklettik. İçeri girdiğinde ise başı 10 saniye boş kalmadı. Bir ara tam arkamızda İsveç konsolosluğundan birileriyle konuşurken yan masadan kadının biri “Boynunun güzelliğine bak, öpücük kondurmak istiyorum” deyiverdi. Yanındaki arkadaşı ise ondan aşağı kalmamak aslında “O da bir şey mi, ben o boyunu ısırmak istiyorum” diye konuyu devam ettirdi. Büyüleyici adam gecenin sonunda sağ salim oteline dönmüştür umarım.
Kilimanjaro’nun zirvedeki tadı
‘Gençlik nerede hareket orada’ sözünü doğrularcasına Babylon Bomonti kendine ayrı bir cumhuriyet kurmuş. Eskiden Asmalımescit’te yürüme yolumuzda olduğu için pek bir sevdiğimiz Babylon, yeni yerine taşınınca biraz sıkıntı oldu tabii. İlk önce Bomonti’ye gitmek gözümde büyüse de Iron&Wine, Oscar&The Wolf bir de üzerine The Avener çıkınca kayıtsız kalamadığımız bir yer haline geldi çıktı. Konserler ilgimi çekmiyor bana başka haberler ver derseniz bu zamana kadar İstanbul’da gördüğüm en iyi restoran dizaynına sahip olan Kilimanjaro’ya göz atmalısınız. Semt pazarından toplanan organik yeşillikler ile hazırlanan sağlıklı yiyecekleri, ferah mekanın zevkini iki katına çıkarıyor. Özellikle benim gibi vejetaryenleri mutlu edecek çok şey var.
Güzellik partisi
Ve geçtiğimiz ayın en iyi partilerinden biri Klein’da yapılan Ageless Clinic partisiydi. İlk önce Klein ve bir güzellik merkezi partisi ne alaka diye düşünmedim değil ama güzellik merkezlerinin amacı genç ve diri tutmak olduğuna göre mükemmel birleşimin sağlandığını söylemeliyim. Ageless Clinic Fulya’daki yerinde konuklarına oldukça konforlu ve profesyonel bir bakım sağlıyor. Partisi de bu yüzden tanıdık yüzlerle dolup taştı. Gecenin müziklerini ben yaptığım için bir ara dostlarım Özge Ulusoy ve Esin Övet DJ kabinini basınca gecenin benim için en eğlenceli zamanları yaşanmış oldu. Fotoğrafa bakınca aklıma geldi de, ne güzel üçlüyüz!
Güneş etkisi
Kışın üst üste giyinmekten siz de nefret ediyorsunuz öyle değil mi? İçine hırka giysen terliyorsun, giymesen üşüyorsun, saçma sapan bir dönem. Allah’tan yeni sezona dair ipuçları ortaya dökülmeye başladı da biraz içimiz ısınıyor. Yeni sezonda karşılaşacağımıza mutlu olduğum trendlerden bir tanesi de yaz güneşinin her tonunu üzerinizde taşımak. Sarıdan başlayarak turuncudan geçen ve kırmızıya ulaşan bir skalayı üzerinde taşımaya kimsenin itirazı yoktur herhalde. Saf romantizm içeren gün batımı renklerini elbiselerde kullanmaya başlayan tasarımcılar ortaya gayet çekici kıyafetler çıkarmaya devam ediyor. Prabal Gurung’ın bu kıyafetini görür görmez çok sevdik.
Ne bu kokan?
Üzerime sürdüğümde dikkati direkt kendi üzerine çeken parfümlere bayılıyorum. Şişeden çıkan birkaç fısfısın bütün ilgiyi üzerinize çekmeye yettiği kokulardan bir tanesi de Tom Ford imzalı The Italian Cypress. Adını Toscana yakınlarında yetişen tarihi bir ağaçtan alan parfüm, oldukça maskulen dalgalar yayıyor. Unisex olarak yaratılması erkek arkadaşınızla rahatlıkla kullanabileceğiniz bir parfüme dönüşmesine sebep oluyor. Sevgilinizle aynı anda üzerinize sıkmanız biraz tuhaf olabilir ama belki günlere bölebilirsiniz. Odunsu kokuların bir tık ötesinde, yaşayan canlı bir ağaç gibi kokmanızı sağlıyor. Biraz tarçın, biraz nane, biraz yeşil limon. Bu kadar natürel kokup bu kadar cezbeden bir parfümle kolay kolay yolları kesişmiyor insanın. Üzerinize fazla sıkmasanız bile metrelerce öteye koku yayıyorsunuz. Test edildi, onaylandı.