“Neden kilo veremiyorum?!”

Kilo vermeyi zorlaştıran psikolojik etkenler

Feyza Bayraktar

Feyza Bayraktar


“Neden kilo veremiyorum?!”

Fazla kilo problemi, bir çok kişi için zihni sürekli meşgul eden, hayatın belli dönemlerinde çözmek için girişimlerde bulunulan; fakat bir türlü çözülemeyen bir problem olarak kalmaya devam eder. Kişi, zihninde; “Kilo vermem gerek”, “Diyet yapmaya başlamam gerek.” düşüncesi ile kilo verme sürecine başlamayı ya sürekli erteler ya da sürece başladıktan kısa bir süre sonra fazla yediği bir gün, süreci sonlandırır. “Kilo vermem gerek”, “Diyet yapmaya başlamam gerek.” düşüncesi, çoğu zaman kişinin yoğun stres hissetmesine ve diyet yapmaya başlama sürecini ertelemesine sebep olabilir. Bu süre içinde de kişi hem hissettiği stresten kaynaklanan sıkıntıyı hissetmekten kaçmak için yemeği bir araç olarak kullanır, hem de “Nasıl olsa diyet yapmaya başlayacağım.” diyerek, stok yaparcasına yemek yer; sonuç olarak daha fazla kilo alır. Vereceği kilo miktarı arttıkça, kilo verme süreci daha da uzayacağı için motivasyon düşer ve kilo vermek daha da zor hale gelir.

Kişinin hayatının odak noktasının kilo verme hedefi olması, tüm hedeflerini gerçekleştirmek için adım atmayı kilo verdikten sonraki bir dönemde gerçekleştirmek üzere ertelemesi de kişinin hayatta kendisini duygusal açıdan besleyecek bir çok şeyden mahrum bırakmasına sebep olduğu için daha fazla yemesine ve sonuç olarak da kilo problemini çözmesini daha da zorlaştırır.  Özetleyecek olursak; kilo vermeyi zorlaştıran en önemli sebeplerden bir tanesi, kişinin kilo vermeye yüklediği fazla anlam demek yanlış olmaz.

İnsanın kilo verdikten sonra daha mutlu, daha başarılı olacağına inanması, çevresi tarafından daha fazla sevileceğini düşünmesi, kişinin kilo vermeye olması gerektiğinden daha fazla anlam yüklemesine sebep olur. Kilo vermeye yüklenen anlam arttıkça da kişinin üzerinde oluşan baskı ile sürece başlamak daha da zor hale gelir. Oysa, insan kilo verdiği zaman daha sağlıklı olur, belki aynadaki görüntüsünden daha hoşnut olabilir; fakat mutlu olmak, bir işte başarılı olmak, sevmek ve sevilmek insanın kilosundan bağımsızdır.

Çoğu zaman, kişi farkında olmadan kilo vermeyi sabote edebilir. Fazla kilo problemi, kişinin hayatının odak noktası olduğu sürece, kişi hayatındaki bir çok problemi düşünmekten, konfor alanından çıkıp hayat değişimleri yapmaktan, hedeflediği; fakat başarısız olma korkusu ile adım atamadığı bir çok hedefi gerçekleştirmekten de kaçınmış olur. Bu sebeple de kilo verme projesi, hayatında gerçekleştirmek istediği; fakat bir türlü gerçekleştiremediği bir proje olarak varlığını korur.

Kişinin yaşına, boyuna, cinsiyetine ve hareketliliğine kıyasla alması gerekenden daha fazla enerji alması yani fazla yemek yemesi, kilo almaya sebep olan etkenlerden bir tanesidir.  Bir çok kişi, yemek yemeyi sevdiğini düşündüğü için fazla yediğine inanır. Oysa, yemek yemeyi sevmek, yemeğin tadına vararak, keyif alarak yemek yemektir. Fazla yemek yiyen kişilerin yeme davranışlarına bakıldığında, çoğunlukla yemeğin tadına vararak değil, hızlı ve mideyi doldurma ihtiyacı ile yemek yedikleri görülür. Sonrasında da genellikle suçluluk ve pişmanlık hissederler. İnsan, eğer sonrasında suçluluk ve pişmanlık hissediyorsa yemek yemeyi sevdiği için yemiyordur. Bu noktada da fazla yemeye sebep olan psikolojik etkenlerden söz edilebilir.

Fazla yemeye sebep olan psikolojik etkenlerin başında, insanın kendisine sıkıntı veren duyguları hissetmekten kaçmaya olan ihtiyacı yatar. Üzüntü, stres, mutsuzluk gibi duyguları yönetemeyeceğini düşündüğü için kişi yoğun kaygı hisseder ve fazla yemeye yönelir. İnsan, mutlu olduğunda da fazla yemek yiyebilir. Mutluluk duygusu da insana sıkıntı hissettiren ve bu duyguyu hissetmekten kaçmaya ihtiyaç duyabileceği bir duygu olabilir. Eğer, kişi çocukluk çağında veya sonrasında duygularına odaklanıp duygularını hissetmeyi, tanımlamayı, “Üzülmemem gerek, üzülmek zayıflıktır.” ya da “Mutlu olmayı hak etmiyorum.” gibi düşüncelerle duygularını yargılamadan, olduğu gibi kabul etmeyi, kendisine sıkıntı veren duyguları hissetmekten kaçmaya çalışmak yerine, hissettiği duygu ile kalabilmeyi ve kendisini rahatlatan aktivitelerle duygularını yönetmeyi öğrenmemişse, hangi duygu olursa olsun, tüm duyguları hissetmekten kaçmaya yönelebilir. Bunu yaparken de genellikle sağlıksız yöntemlere başvurur ve fazla yemek de bu yöntemlerden bir tanesidir. Yemek, onun için en kolay ulaşılabilen duygusal anestezi haline gelir. Zamanla, fazla yeme davranışı bir alışkanlık olur. Hayat akışı içinde, günlük rutininden sıkıldığı anlarda da farkında olmadan, otomatik olarak kendisini fazla yemek yerken bulur.

Fazla kilo problemini çözmek için ilk önce kişinin duygularını hissetmekten kaçmak için yemeği bir araç olarak kullanmaya son vermesi gerekir. Kişinin duygularına odaklanıp hissettiği duyguları tanımlaması, duyguları “olumlu” ya da “olumsuz” diye sınıflandırmadan, yargılamadan kabul etmesi, duyguların insan olmanın doğal bir parçası olduğunun farkına varması, günlük yaşamında kendisini rahatlatıcı aktivitelere zaman ayırmaya çalışması, çok sıkıntılı anlarında da yemek yemek yerine arkadaşlarını araması, yürüyüşe çıkması, imgeleme tekniği ile kendisine huzur veren bir yeri ya da anı canlandırması, nefes egzersizleri yapması da psikolojik sebeplerden kaynaklanan fazla yemeye engel olabilir.

Kilo vermeyi daha sağlıklı olabilmek için bir hedef olarak belirlemek; fakat fazla anlam yüklememek, hayatı yaşamayı kilo verdikten sonraki bir döneme ertelememek, kilo verme sürecini hayattaki hedefleri gerçekleştirmek için adımlar atarken, sosyalleşirken, bir hobi ile uğraşırken yürütmeye çalışmak da fazla kilo probleminin daha rahat çözülmesine yardımcı olur.