Bizim evin aşıkları
Erkek bebek isterken, kızı olan bir babanın aşkı...
Vecihe Sözeri
Bundan beş sene önce, doktorumuzun ultrasona bakıp “Gözünüz aydın, bir kızınız olacak” sözlerinden sonra eşimin yüzünde oluşan ifadeyi dün gibi hatırlıyorum. O ana kadar haftalar boyu “Sen ne olsun istersin; kız mı, erkek mi?” diye sorduğumda “Hiç fark etmez, sağlıklı olsun yeter” diyen adamın bu sözlerden kilometrelerce uzak yüzü vardı karşımda. İyi ama hani fark etmiyordu? Zaten hep kız çocuk istiyor olmamın verdiği heyecanı ve mutluluğu neden onda göremiyordum şimdi? Şaşkınlığım doktordan çıktıktan sonra ikiye katlandı. Çünkü bizimki, bebeğin cinsiyetini merakla bekleyen aile büyüklerimizin ve eşin, dostun tebrik telefonlarında hep aynı cümleyi kuruyordu: “Bu işler belli olmaz, bir ay sonra yine bakılacak, kısmet!” O an anladım ki, işim hiç de kolay olmayacaktı; “Ya onu sevmezse? Ya onunla ilgilenmezse? Erkek istiyormuş baksana!” paranoyalarım doğuma kadar sürdü. Allah’ı var, her ne kadar başta gereksiz bulduğunu söylese de hamilelik kursunda bile her derste yanımdaydı, hatta sınıfta ‘Bebeği en güzel banyo yaptıran baba’ seçildiğini gururla herkese anlatıyordu. Peki nereden çıktı şimdi bu erkek bebek merakı?
BİR KIZLA NE YAPILIR?
Leyla doğduktan sonraki ilk dört ay yaşadığımız gaz sancıları ve uykusuz geceler sırasında gelen ve uzun gecelerimi daha da karanlığa gömen “İtiraf ediyorum, ben hayatımda hiç bebek görmedim. Yani gördüm ama hep uzaktan. O yüzden bizimkiyle ne yapacağımı bilmiyorum” açıklamasıyla meseleyi daha iyi kavradım… Konu, onun kızı ya da erkeği daha çok veya az sevmesi değildi. Bir kızla ne yapacağını bilmiyordu bizimki! Üstelik ne dediğini anlamadığı, arada gülücük atan ama çoğunlukla ağlayan, gece uyumayan, sadece süt içen yani aslında kendisine ihtiyaç duymayan ve ‘Benim faydam olmuyor ki’ diye düşünmesine sebep olan bir durumla karşı karşıyaydı… Leyla altı aylık olup iyiden iyiye ona da tepkiler vermeye, gülümsemeye başlayınca galiba ‘baba’ olduğunu daha çok hissetmeye başladı. Nihayet artık gidişat gayet iyi görünüyordu, gelecekten umutluydum ama ‘bugün bu kadarını bekliyor muydun?’ derseniz, kesinlikle ‘hayır!’ Neden mi?
GÜREŞ DE TUTAR, EVCİLİK DE OYNAR
Geçenlerde yine alt alta üst üste yuvarlanılan, evin içinde mutfaktan salona atçılık oynanan ‘rutin’ akşamlarımızdan birinin fi nalinde, Leyla uyuduktan sonra dayanamayıp sordum: “Ee, bir oğlumuz olsa daha iyi olmaz mıydı?” Yüzüme hışımla bakıp şöyle dedi: “Ne alakası var? Benim tek derdim bir kızım olunca onunla güreşemeyeceğimi düşünmemdi. Biz güreşiyoruz, sorun yok!” Sadece güreşseler iyi… Her sabah Leyla’nın ilk ‘tıkırtı’sıyla odasına fırlayan, “Günaydın prensesim, aşkım…” diye kızını öpen, okul saatine kadar odasında onunla yerde oturup 10 dakika da olsa evcilik oynayan, “Beni sen giydir babacığımmm” diye nazlandığında, sanki dünyanın en güzel aktivitesini yapıyormuş gibi özene bezene kızını giydiren, “Biz baba-kız takılacağız bugün, sen planın varsa bozma” diyen bir babadan söz ediyorum şu an size… 2.5 yaşından beri kolluk takmadan taa en derinlerde tek başına kızıma verdiği güvenle yüzmeyi öğreten de bu adam, “Biz bugün sinemaya gideceğiz” diye heveslenen de o…
EVLİLİK Mİ?
Son birkaç aydır geldiğimiz noktayı Leyla’nın şu cümlesinden anlayın: “Babacığım ben seninle evlenmek istiyorum!” Bunu ilk duyduğumuzda eşimle birbirimize bakakaldık. “Kızım, evladım biz bir aileyiz. Anne-baba evlidir, çocuklar onlarla evlenmezler” desek de, şu an için pek yol katettiğimiz söylenemez. Bunun kız çocukları için normal bir süreç olduğunu, konuşa konuşa aşılacağını okuyorum, biliyorum. Ancak emin olduğum bir şey var artık; her çocuk özeldir ama babalar ve kızları arasındaki aşk başkadır. Çok küçük yaşlarda sadece bir gülücükle başlayıp sonsuza kadar süren...