Islak bez kabusu!

Benimle bu ‘bol duygulu’ yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Vecihe Sözeri

Vecihe Sözeri


Islak bez kabusu!

38 aylık anneden merhaba! Bundan böyle ara sıra sizlerle tecrübelerimi, korkularımı, endişelerimi, ‘ilk’lerimi, heyecanlarımı kısacası hepinizin ilk anne olduğunuzda yaşadığı duyguları paylaşmaya çalışacağım. Benimle bu ‘bol duygulu’ yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Hepimiz ne çok duyduk şu cümleyi, saymadım: “Anne olunca anlarsın!” Çoğu zaman bir ceza gibi söylediler bize ya da biz öyle algıladık. Kızdık, boş verdik, ‘üf’ledik ve asla ama asla anlamadık! Kimimizin anneliği ilk kalp atışını duyduğumuzda başladı, kimimizin ilk nefesini yüzümüzde hissettiğimizde. Benimkisi hamilelik testini gördüğüm anda vuku buldu! Ve o andan itibaren ‘Acaba nasıl bir anne olacağım?’ endişesi baş gösterdi. Herkes gibi ben de ‘kusursuz’ olmak istiyordum; en şefkatli, en sabırlı, en anlayışlı… Bu duygular silsilesi 38 aydır bitmiş değil ama sanırım yavaş yavaş, yaşaya yaşaya daha ‘sakin’ ve ‘soğukkanlı’ olmayı başarıyorum. Çünkü bir bebeğiniz olunca anlıyorsunuz ki, her ‘yeni’ gün ‘yeni’ bir öğreti bize. Ve her ‘yeni’ gün, ‘yeni’ bir başlangıç. Hataysa varsın olsun, yanıla yanıla öğreniyoruz ‘kusursuz’luğu değil ama ‘anne’ olmayı…
Leyla’nın ilk aşısı, ilk ateşlenmesi, ilk hastane deneyimimiz, ilk banyosu, ilk dişi, ilk pişiği ve daha pek çok ‘ilk’i şunu anlamama sebep oldu: Endişeler, kaygılar son nefesimize kadar bitmeyecek! Ama “Nasıl başa çıkacağım?” dediğimiz her şey gün geliyor sanki kendiliğinden çözülüveriyor. Ya da şöyle diyelim, evren bizim en büyük yardımcımız!
Hemen her annenin korkulu rüyalarından biri de ‘bezi hiç bırakamayacağız’ durumu… Etraftan duyduğumuz “İki yaşla birlikte çalışmaya başlayın, tam zamanı” telkinleri, eteklerin zil çalmasına sebep oluyor. “Geç mi kalıyorum?”, “Yoksa bizimki bezi hiç bırakamayacak mı?” derken denemeler başlıyor o dönemde. Ben işe en renkli, en desenli, en yumuşak klozet kapağını alarak başladım. Yanında da bebekli fotoğraflarla hazırlanmış ‘tuvalet eğitimi kitabı’mla eve gittim. Leyla bayıldı bu iki yeni hediyeye elbette. Günlerimiz artık tuvalette çok eğlenceli geçiyordu. Uzun uzun oturuyorduk, kitaplar okuyorduk, tuvaletimizi yapmak bu yüzden ‘hayli’ uzun sürüyordu. Sohbetlerle, telkinlerle ve elbette kitaptan ve çevreden örneklerle tuvalet ritüelimizin bir sonuç vermeyeceğini anlayınca işi ‘zamana’ bırakmaya karar verdim. Ona hiçbir zaman “Artık tuvalete yapman gerekiyor” demedim. Çünkü bir süre sonra bağlanan bezden rahatsızlık duymaya “Takmak istemiyorum” demeye başladı. Onu ‘ikna’ eden bir başka unsur ise benim çamaşırlarım oldu! Leyla bir bezine, bir benim çamaşırlarıma bakıp farkı fark ettikten sonra “Ben de bunlardan istiyorum” demeye başladı. Renkli, desenli, onun sevdiği çizgi karakterlerden külotlar ise işimi kolaylaştırdı. Sonunda çok kısa bir süre sonra “Artık bez takma anne” dedi! O günden sonra gündüzleri bezsiz geçirmeye, akşamları ise gece külotu kullanmaya başladık. Çok zaman geçmedi ki bizimki gece de rahat uyumak istediğini söyledi. Ona tek dediğim “Tuvaletin gelirse bana söyle, birlikte gidelim” oldu. Artık gecelerimiz de, gündüzlerimiz de kuru geçiyor! İşin özeti şu sevgili anneler: Her şeyin bir zamanı var! Hiçbir değişim için acele etmemek ve çocuğumuza güvenmek gerekiyor. Çünkü aslında en doğru zamanı onlar biliyor.
Yeniden görüşmek üzere…