Güzelleşmeye doyamadık

"Güzel olmak zorunda değilsin, kimseye güzellik borcun yok. Ne erkek arkadaşına, ne kocana, ne partnerine, ne iş arkadaşına, özellikle de sokaktaki rastgele adamlara"

Yonca Tokbaş

Yonca Tokbaş


Güzelleşmeye doyamadık

Kime, neye benzemeye çalışıyoruz diye düşünmeden edemiyorum.
Bu konuda yazmaktan sıkılıyorum ama gördüklerim, duyduklarım, maruz kaldıklarım beni çok yoruyor.
Siz de yorgun musunuz?
Yani sürekli çok güzel olmak zorunda hissetmekten yorgun musunuz?
Biliyorum bazılarınız bu işten çok memnun.
Bazılarınızın da içi kırgın, kalbi paramparça.
Nasıl bir ruh haline sokulduysa kadınlar, kendi özünü kaybetme pahasına basıyor estetiği, ilacı, iğneyi, hapı.
Canı yanıyor, yanmıyor diyor.
Her türlü acıya hazır ve razı.
Yeter ki ‘güzel’ olsun!
Dehşet içindeyim.
YONCA
‘ACILARIN ÇOCUĞU’

AĞDA, KIL TÜY VE ERKEKLER
İnanır mısınız her ağda yaptırmaya gittiğimde ‘bikini bölgesi’ yapılırken hayattan soğuyorum.
Allah’ım neden diyorum neden 12 yaşımdan beri bu acı?
Lazer de yaptırdım. Yok anam olmadı.
İlla ve yeniden ve hep çıktıklarına göre bu kılın ve tüyün oramda olması şart.
Yoksa şimdiye çoktan vazgeçmiş olmaları gerekmez miydi?
Ben onları yok etmek için para döktükçe onlar inatla çıkıyor işte.
Tamam keseyim, tıraşlayayım...
Hayda bu sefer de baskı, beter olur, iyice sarar filan...
Cefaya bak!
Kocama sordum, dedim ki, benim için kıllarını ağdalar mısın, özellikle ‘bikini’ bölgeni.
Gözleri yerinden çıkıyordu.
Titremeler filan geldi.
Yahu ben işte sana bu gelen hali her daim yaşıyorum, üstüne de sürekli para veriyorum.
Bir yerimi bir emektara açıyorum, caaart caaart cart yolduruyorum her ay.
Bugüne kadar bir hesaplasam, kesin bir bağ bahçemiz olurdu kıllarıma döktüğüm parayla....
Arda bana baktı kaldı.
Dut yemiş bülbül oldun di mi dedim... Olursun tabii.
Mesela böyle bir giderimiz var haberin olmadığı gibi aklına gelemez.
Ama var.
Dedim ki, bir kadın aşk için bile değil, hayatında hiçbir adam olmadığında, güzel olsa da olmasa da en azından bu baskıyla yaşıyor.
Parası olmasa elleriyle cımbızlar, öyle bir şey bu.
Ve bazen, orada durmuş, kıllarımı ağdalatırken, yemin ederim seni de oturtup yolmak istiyorum.
Arda bana baktı, ‘Yonca yapma’ dedi.
Güldük ağlanacak halimize.
Annem kaç yaşında kadıncağız şimdi de başka kaygılar içinde bu işi hala halletmeye çalışıyor.
Nasıl bir yük, nasıl bitmek bilmeyen bir durum yahu bu.
YONCA
‘HALTERCİ’

Güzelleşmeye doyamadık - Resim : 1

ÇİFTLERE DÜĞÜN ÖNCESİ ESTETİK
Geçen gün ağzımı açık bırakan bir şey oldu.
Bir tanıtım ajansından e-posta geldi, ‘düğün öncesi çiftlere özel estetik’ içerikli.
Evlenmeye aday kadın ve erkek beraber masaja gider gibi estetiğe gidiyorlarmış, bu artık moda ve gerekli bir şeymiş.
Yok artık dedim. Daha neler?
Kaç yaşına kadar yapabilir insan bunu?
Karı koca el ele gel beraber estetiğe!
Sen beni olduğumdan farklı gör, ben de seni.
Ayol neden evleniyoruz ki biz o vakit?
İyi gün kötü gün out, hep güzel görün bana in.
Şahane!
Ömrün boyunca kaç para harcayacaksın bu işe?
Seni herrr gün sinir hastası eden bu düzenin içinde, bu hava kirliliği içinde, yediğin her türlü zehre dönüştürülmüş gıda ile, içtiğin sigara ve zehir zıkkım ile ne kadar para dökerek sadece ‘güzel’ görünmüş olacaksın için ölürken günden güne?
İhtiyacımız olan huzur arkadaş.
İhtiyacımız olan bir saniye bir durmak.
Güvenmek!
İhtiyacımız güven!
Mutluluk...
Dinlenmek...
Nefes almak.
Hareket etmek...
Meyve sebzemizi yemek...
Arkadaşlarımızla sohbet etmek.
GÜLMEK!
YONCA
‘GÜLGEÇ’

NEŞELİ OL!
Arkadaşlar sizi kim nasıl kandırıyor bilmiyorum.
Nasıl oluyor da bize kendimizi sürekli çirkin, şişman hissettirmeyi başarıyorlar bilmiyorum.
Ve kim bu caniler saymakla bitmez, onu da biliyorum.
Sadece şunu biliyorum tek gerçek var o da, ne yaparsak yapalım misler gibi yaşlanmak da var ve mümkün.
Vahide Perçin Instagram hesabında şahane bir fotoğrafını paylaştı, kanser tedavisi gördüğü zamandan...
Altına da şöyle yazdı:
“Güzel olmak zorunda değilsin, kimseye güzellik borcun yok. Ne erkek arkadaşına, ne kocana, ne partnerine, ne iş arkadaşlarına, özellikle de sokaktaki rastgele adamlara. Güzellik, ‘kadın’ denilen bir alanı kapladığın için ödediğin kira değildir.”
Tam bunu okuduğum sırada annemi düşünüyordum.
Annemi bildim bileli bakımlıdır.
En kötü gününde bile erken kalkar.
Saçını toplar, kırmızı rujunu sürer. Gözüne sevdiği bir farı var mutlaka onu da sürer ve hayata o şekilde başlar.
Annem bunu babam için yapmaz.
Babamdan önce de yapıyormuş, babam gideli 23 yıl olacak hala her sabah yapıyor.
Şöyle bir düşündüm:
Annem asla kimse için kendine bakmadı.
Tamamen kendine saygısından özendi.
En önce kendini tablo gibi çiziyor her sabah. Hayata, yaşamaya saygısından sevgisinden.
Bir gün bile ne kilosunu, ne çizgilerini, ne buruşuklarını, ne de başka bir yaşlanma belirtisini diline doladığını duymadım.
Tek bir gün kendini hor gördüğüne, kendine, bedenine, yüzüne gözüne saygısız sevgisiz özensiz cümle kurduğunu duymadım.
Tek bir gün, ay bugün her yerim şiş, gözlerime bak ne halde, etlerim sarktı veya çok kilo aldım derken de duymadım.
Kendine gülümseyerek baktığını, kendiyle gurur duyduğunu, bu yaşta bile maşallah her şeyi kendi başına yapabildiği için kendini takdir ettiğini her gün duyuyorum, görüyorum.
Annem yüksek sesle dile getiriyor yetmez söylemi değil eylemi de bu.
Uzunca düşündüm bunun üzerine...
Anneme kızdığım bir dolu şey var ama gördüğüm şu, annem gülümsüyor.
İçten.
Yaşadığı her an, aldığı her nefes için hayata şükredip gülümsüyor.
Ve bu da annemi olduğundan güzel, genç, diri, canlı ve istenen insan kılıyor.
Bir bilimsel araştırma vardı, şimdi tam sayı hatırlamıyorum ama şöyle diyordu:
Somurttuğunuzda yüz kaslarınız çalışmadığından eskiyor, çöküyor sarkıyor. Gülümsediğinizde yüzünüzde çalışan kas sayısı inanılmaz. Kan gidiyor kaslara, hücrelere ve diri tutup yeniliyor, canlandırıyor, gençleştiriyor.
Kafamda bu düşüncelerle, yine bana ‘hadi artık botoks yaptır da alnındaki çizgiler gitsin’ muhabbeti yapıldığı bir anda, kafamda hangi şarkı çalmaya başladı biliyor musunuz?
Neşeli ol ki genç kalasın!
YONCA
‘ÇİZGİLİ VE NEŞELİ’