Nasıra Prensesi isyanı
Son zamanlarda modada politik rüzgarlar esiyor. Bunun kaynağı da İsrail ve Filistin arasında yaşanılanlar. Bella Hadid, sesini duyurmak için platformunu en iyi şekilde kullanan ünlü isimlerden biri. Filistin asıllı manken, İsrail’in yaptığı zulme her defasında dikkat çekmekten hiç çekinmedi. Bu yüzden iş birliklerini kaybetti, hatta modelliği bırakacağını da açıkladı. Doğrudan 1700’lerde Filistin hükümdarı Omar Al Daher’in soyundan geldiği için Nasıra Prensesi lakabını alan Bella, en iyi bildiği şeyi modayı bir protesto aracı olarak kullanıyor. Son olarak Cannes Film Festivali’nde, Michael & Hushi’nin 2001’de tasarladığı asimetrik fırfırlı kırmızı ve beyaz kefiye baskılı elbisesi ve elinde dondurmasıyla Cannes’da direniş gösterdi.
Cannes’a Cannes
Bu yıl Cannes’da kan aktı desek yeridir. Nasıra Prensesi isyanının büyük yankı bulduğu festivalde, bir başka protestovari hareket, oyuncu Cate Blanchett’tan geldi. Oyuncu, ‘The Apprentice’ın galasına, tasarımcı Haider Ackermann’ın Jean Paul Gaultier için hazırladığı straplez bir elbiseyle katıldı. İlk bakışta sıradan bir elbise gibi görünürken, oyuncunun sürekli eteğini kaldırıp yeşil astarını göstermeye çalışması, elbiseye farklı bir bakış açısıyla bakmamızı sağladı. Çünkü önü siyah, arkası neredeyse beyaz gibi görünen uçuk pembe ve yeşil astarlı bu elbisenin renkleri aslından farklı. Orijinalinde arka kısmı yeşil ve astarı da lavanta rengindeydi. Bazıları, oyuncunun orijinal elbiseyi bu renklerle değiştirip kırmızı halıda giymesini, Filistin bayrağına bir saygı duruşu olarak yorumladı. Ancak teknik olarak elbisenin rengi pembe, siyah ve yeşil olduğundan oyuncu böyle bir niyetle elbiseyi giymemiş de olabilir. Kısaca, Cate Blanchett, bir dönem interneti meşgul eden, ne renk olduğu belli olmayan elbise gibi bir etki yarattı.
Mesaj panosu
Boykot için illaki kıyafetlerin benzer şeyleri çağrıştırmasına gerek olmuyor. İşte bu noktada rozetler devreye giriyor. Cannes, Grammy ve Oscar gibi birçok etkinlikte, protesto rozetleri göze çarpıyor. Cannes’da Bella Hadid gibi bir desenden değil, bir rozetten yararlanan destekçileri de gördük. Bazı katılımcılar, kırmızı rozetler takarak barış çağrısında bulundu. 96. Akademi Ödülleri’nde de benzer manzaralar vardı. Billie Eilish, Ramy Youssef, Swann Arlaud, Riz Ahmed gibi isimler Filistin halkına desteklerini üstlerine taktıkları rozetlerle gösterdi. Rozet uygulaması, aslında yeni bir şey değil. Bu rozetlerin farklı bir versiyonunu daha önce Me Too hareketinde görmüştük. Me Too hareketi, Amerikalı film yapımcısı Harvey Weinstein’ın cinsel taciz haberlerine yanıt olarak 2017’de öne çıkan, işyerinde kadınlara yönelik cinsel taciz ve cinsel istismar sorununa yönelik bir farkındalık hareketi. O dönemki törenlerde herkesin yakasında ‘Times Up’ rozetleri iğnelenmişti.
Protestonun rengi
Kartopu gibi giderek büyüyen Me Too hareketi, başta film endüstrisi olmak üzere cinsiyet eşitsizliğine kadar derinleşti. 2018 Altın Küre Ödülleri’nde bir dayanışma gösterisi olarak aralarında Emma Stone, Reese Witherspoon ve Shonda Rhimes’ın da bulunduğu 300 aktris, menajer, yazar, yönetmen ve yapımcı bir araya geldi ve törene katılacak kadınları siyah giymeye davet etti. Eğlenceli ve renkli görüntülere sahip tören, o yıl siyaha büründü. Modanın aracılığıyla 2020 Oscar Ödülleri’ne geldiğimizde de Natalie Portman, kör göze parmak diye adlandıracağımız bir ‘isyankar elbise’ ile törende boy gösterdi. Bu kadar cinsiyet eşitliğinin savunulduğu, sektörde iyileştirme çalışmalarının giderek arttığı bir dönemde, o yıl hiçbir kadın yönetmen Oscar’a aday gösterilmedi. Portman dönemin göz ardı edilen kadın yönetmenlerin isimleri, Dior imzalı pelerinine işledi. Bu hareketiyle, ödül törenlerinde kadın yönetmenlerin yeterince temsil edilmemesini protesto etti ve kadın sinemacıların daha fazla tanınması gerektiğine dikkat çekti.