DUYGU DEMİR
ASTROLOG
“Ben kişideki gerçek dönüşümün -iyileşme halinin- zihinsel bir bilgi alışverişinden öte, ruhu tetikleyen bir duygu uyanışı ile yaşandığına inanıyorum.”
Modern insan, sizce neden ‘iyi hissetmek’ istiyor?
Öngörülebilir günleri geride bıraktık; artık güvencesiz ve belirsiz bir hayat deneyimliyoruz. Haliyle kısa vadeli hayat projelerinin peşinden koşuyoruz. Bu da bizi yorgun, kaygılı ve maalesef depresif kılıyor. Bu süreçte iki yolumuz var. Ya hızlı mutluluk çözümlerini kovalayacağız ya da durup kaygımıza cesur gözlerle bakmayı göze alacağız. Elbette ikinci yol tuzaklarla dolu, derin kuyulara, karanlık mağaralara dalmayı gerektiren bir macera. Ancak anlık mutluluk, biraz daha derin ve sakince insanın tüm hayatını kaplayan bir tatmin duygusunu vaat ediyor. Astroloji, temelde gelecek öngörüleri yapmak olarak biliniyor. Sosyal medya mecralarım üzerinden paylaştığım içeriklerle günün, haftanın, yılın nasıl geçeceğini anlatıyorum. Özellikle çektiğim günlük videolar çok seviliyor. Takipçilerle ve danışanlarla ilk temasım, günlük hayatlarını planlamalarına yardımcı olduğum bu videolar oluyor genellikle.
Bu iyi hissetme yolculuğu sırasındaki rolünüz ile modern insanın kesişmesinde neler yaşanıyor?
Danışanlarım genellikle hayatında büyük kararlar alma aşamasında olup, geleceğin neler vadettiğini merak eden veya genel anlamda zorlu bir dönemden geçtiği için bu sürecin ne zaman sonlanacağını sorgulayan kişiler oluyor. Bu beklentilerle gelen danışanlarım, geleceğe yönelik iyi ve umut dolu haberler alıp kaygılı zihinlerini az da olsa susturmak istiyor. Ancak ikinci bir kitlem var ki; bugün yaşadığı olumlu, olumsuz deneyimlerin kök sebeplerini kendisi, aile geçmişi üzerinden okumak istiyor. Bu bakış açısı ile yaklaşan danışanlarım ile geçtikleri süreci, olası sebepleri, çocukluk döneminde yaşanan bazı deneyimleri ve sonuçlarını, aile geçmişlerini konuşuyoruz. Önce feneri içimize tutuyoruz. Akabinde gelecek öngörüleri ile bir hayat stratejisi çizmeyi tercih ediyoruz.
İyi hissetme yolculuğunun sonunda karşınızdaki kişi nasıl kazanımlar elde ediyor? ‘Yeni’ bir bakış açısı kazanabilmek ne kadar mümkün?
Astrolog, danışanlarının haritasını ancak kendi derinliği kadar derinleşerek yorumlayabilir. Danışan da astroloğun anlattıklarından ancak kendi ruhsal, düşünsel kabı genişliğinde beslenebilir. Antik Yunan dönemine baktığımızda astroloğun, hem gökyüzünü okuduğunu hem matematikçi olduğunu hem de felsefeden çok iyi anladığını görüyoruz. Şimdi elimizde psikoloji, nöropsikoloji, aile dizimi gibi çok farklı kaynaklar da var. Astroloğunuz farklı kaynaklardan beslenen, mutlidisipliner bir bakış açısını benimsemiş, kendi gerçeğini çıplak gözle inceleyen, fenerini içine yakan biriyse yeni bir bakış açısı kazanmak mümkün.
Bir ‘iyi hissettiren’ olarak, iyileştirici gücünüzü nasıl tarif edersiniz?
Günümüzün en büyük gücü bilgi ve bilginin yayılma hızı. Bilgiyi duygularla harmanlayıp, okyanusa bir cam şişe içinde mektup bırakırcasına sosyal medyaya bırakmak hoşuma gidiyor. Diyorum ki ‘bu not bir şekilde ihtiyacı olan kişiye zaten ulaşır’. Bu nedenle bireysel danışmanlıkları çok seviyorum ama sosyal medya için içerik üretmeye, özellikle de dönemi hikayeleştirerek anlatmaya bayılıyorum. Astroloji, bilgiye dayanan ve haliyle bazen mekanik kalabilen bir alan. Ben kişideki gerçek dönüşümün -iyileşme halinin- zihinsel bir bilgi alışverişinden öte ruhu tetikleyen bir duygu uyanışı ile yaşandığına inanıyorum.
“İyi hissetmek için başını göğe çevirmek yeterli.”
DENİZ ORBAY
YOGA EĞİTMENİ
“Bu yolculuğun en sevdiğim yanı, öğrencilerimi kendileri ile bağlantıya ve yaşamlarında uyuma doğru yönlendirmek ve her anın, her bedenin, her kişinin eşsiz olduğunu hatırlatmak.”
Modern insan, sizce neden ‘iyi hissetmek’ istiyor?
Sürekli olarak daha hızlı hareket eden ve daha karmaşık hale gelen bir dünyada, hiç olmadığı kadar çok uyarana ve strese maruz kalıyoruz. Ulaşmamız gereken hedefler için koşuştururken içerisinde yaşadığımız bedeni unutuyor, kendi saf doğamızla olan bağlantıyı kaybediyoruz. Kendimizi, bir şeylerle sürekli meşgul ederek uyuşturuyor ve hayatta neyin önemli olduğunu hatırlayamıyoruz. Gerçekten neyin önemli olduğunu hatırlama ve uyum içerisinde bir hayat kurma çağrısı geldiğinde ise içeriye dönme ihtiyacı oluyor. Bu çağrı hastalık, bir yakının kaybı, ölüme yakın bir deneyim, içten gelen bir dürtü veya iş kaybı gibi farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Pandemi süreci de çoğu kişide köklü değişimlere yol açan büyük, global bir çağrıydı. Çoğumuz yaşamı, varoluşu, kim olduğumuzu sorgulamaya başladık. Yoga, bu yolculukta yol gösterici yöntemlerden biri. Bedenimizi, zihnimizi ve dış dünyayı uyumlu hale getirmek için tasarlanmış eksiksiz bir sistem. Semptomlarımızı bastırmak yerine, acımıza neden olan köke inmemize ve kalıcı değişiklikler yapmamıza yardımcı oluyor. Yoga, hızlı bir çözüm değil uzun bir dönüşüm yolculuğu.
Bu iyi hissetme yolculuğu sırasındaki rolünüz ile modern insanın kesişmesinde neler yaşanıyor?
Çoğunlukla bir sakatlık, stres, strese bağlı hastalıklar veya iyileşme ihtiyacı yogaya başlama sebebi oluyor. Kişinin kendine vakit ayırma ihtiyacını görmesi ve karşılamaya karar vermesi, iyileşme sürecinin başlamasını sağlıyor. Bu noktada buluştuğumuzda kendi rolümü, rehberlik etmek ve birlikte yürümek olarak görüyorum. İyi hissetme yolculuğunda gerekli alanı, araçları ve güveni sağlamak diyebilirim. Birinin hayatına bu şekilde dokunabilmenin ve iyi hissettirebilmenin bu hayattaki en büyük güç olduğuna inanıyorum. Yoga yolu ile kendimi olduğum gibi ortaya koyarak bir kişiye bile iyi gelebilmek, çok güçlü hissettiriyor.
İyi hissetme yolculuğunun sonunda karşınızdaki kişi nasıl kazanımlar elde ediyor? ‘Yeni’ bir bakış açısı kazanabilmek ne kadar mümkün?
Mat üzerinde uyguladığımız kabullenme, öz sevgi, öz şefkat gibi çalışmaların mat dışında kendimize ve vücudumuza nasıl davrandığımız üzerinde derin bir etkisi olabiliyor. Yoga uygulayan hemen hemen herkes, onun dönüştürücü gücünden bir şekilde etkileniyor. Belki sadece vücudunuzda daha iyi hissediyorsunuz, belki de hayatınızda, ilişkilerinizde ve dünya görüşünüzde daha derin değişiklikler yaşıyorsunuz. Yoga yaptığınız için değişiklik yapmıyorsunuz da yoga yapmak sizi değiştirmeye başlıyor.
Bir ‘iyi hissettiren’ olarak, iyileştirici gücünüzü nasıl tarif edersiniz?
Öncelikle tutkumu benimsemek ve paylaşmak, bana sürekli farkındalığımı geliştirdiğim bir kariyer sağladığı için minnettarım. Bir eğitmen olarak, bu yolculuğun en sevdiğim yanı, öğrencilerimi kendileri ile bağlantıya ve yaşamlarında uyuma doğru yönlendirmek ve her anın, her bedenin, her kişinin eşsiz olduğunu hatırlatmak. Çoğu insan yoganın ne kadar güçlü olabileceğinin farkında değil. Yoga ve meditasyon ile zihinsel, duygusal ve fiziksel beden birlikteliğini sağlayarak kendimize daha mutlu, daha sağlıklı ve rahatlamış bir yaşam sağlamamız mümkün.
“İyi bir an, gözlerini kapatıp derin bir nefes almak ve kendinle bağlantıya geçmekten başlıyor.”
TUBA MÜFTÜOĞLU
MINDFULNESS VE ŞEFKAT MENTORU
“Bir iyileştiricinin en büyük gücü, danışanlarının karşısına çıkan zorluklarla yüzleşebilmeleri ve bu durumda yapılması gerekenleri bilgece yerine getirebilmeleri için ihtiyaçları olan yargısız kabulü ve desteği sağlamaktır.”
Modern insan, sizce neden ‘iyi hissetmek’ istiyor?
Dünya, son 25 yılda inanılmaz bir şekilde değişti. Baş döndürücü bir hıza ulaşan günlük hayat temposu, popüler kültürün pompaladığı mükemmel hayatlar, aile, arkadaşlık gibi destek sistemlerinin yavaş yavaş yok olmasıyla yalnızlaşan yaşam biçimleri, iş dışında rekabetin tüm alanlara yayılması, gün ışığı ve doğadan uzak, dört duvar arasında fizyolojimize ters düşen yaşam koşulları, bireysel, ekonomik ve sosyal sorunlar, şiddet, savaşlar, iklim krizleri, pandemiler… Tüm bunların sonucu olarak modern insan, hem bu hıza ayak uydurmakta zorlanıyor hem de kendini devamlı tehdit altında hissediyor. Bu şartlar altında hepimiz iyi hissetmenin peşinde koşuyoruz. Tam bu noktada yollar benimle kesişiyor; çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oldukça revaçta olan eğitimlerini verdiğim mindfulness, şefkat ve pozitif nöroplastisite programları sistematik yaklaşımlarıyla zihni ve bedeni eğiterek pek çok kişinin duygu durumunu, psikolojisini, alışkanlıklarını sağlıklı bir şekilde dönüştürmek ve iç huzurunu yakalamak için kullandığı yöntemler.
Bu iyi hissetme yolculuğu sırasındaki rolünüz ile modern insanın kesişmesinde neler yaşanıyor?
Birçoğumuz, modern yaşamın içinde karşılaştığımız zorlu duygu ve durumların yıpratıcı etkilerini azaltmaya, onları sağlıklı bir biçimde yönetmeye yani esenlik ve refahı geliştirmeye ihtiyaç duyuyoruz. Esenlik veya refahtan kastımız, içsel kaynaklarımızın gücünü kullanarak mutluluğa ulaşmak. Peki, bu tür bir esenliği nasıl elde edebiliriz? Bu soru bizi sağlık hizmetlerinde ve sosyal bilimlerde kullanılan temel bir modele götürür. Bu model, bireyin günlük yaşamında veya hayatı boyunca ne kadar iyi olduğunun üç temel faktöre dayandığını söylüyor: Karşılaşılan zorluklar, bu zorlukların birey için yarattığı güvenlik açıkları ve bunlarla başa çıkmak için bireyin kullandığı kaynaklar. Bunların üzerinde çalışmak önemli. Ancak genel olarak en fazla geliştirme fırsatına sahip olduğumuz yer kaynaklarımızdır. Kaynaklarımızı büyütmek için başlangıç noktası ise kendimizle tekrar bağlantı kurmaktır. Yollarımızın kesiştiği çoğu danışanımda da aslında temel mesele bu olur; yani modern yaşama yetişmeye çalışırken kendileri ile bağları tamamen kopmuştur. Benim buradaki rolüm, danışanlarımın yaşamlarına öğretiler eşliğinde şefkat ve farkındalıkla bakmalarına, kendi bilgeliklerine, sezgilerine, kaynaklarına güvenmelerine rehberlik etmek ve zorlandıkları yerde el uzatmak.
İyi hissetme yolculuğunun sonunda karşınızdaki kişi nasıl kazanımlar elde ediyor? ‘Yeni’ bir bakış açısı kazanabilmek ne kadar mümkün?
Bilinçli farkındalık, şefkat ve pozitif nöroplastisite programları, doğuştan sahip olduğumuz kendi öz kaynaklarımızın farkına varmamızı sağlar. Mindfulness yani bilinçli farkındalık bizi kendimizle, bedenimizle ve duygularımızla bağlantıya geçirip, olanı olduğu gibi görmemizi sağlarken; şefkat bize ihtiyaç duyduğumuz desteği ve harekete geçme gücünü verir. Pozitif nöroplastisite ise farkındalık ve şefkat ile deneyimlediğimiz iyilik halini, sistemli bir şekilde hayatımıza yerleştirerek bir yaşam biçimi haline getirebilmeyi sağlar. Tüm bu programlar, fiziksel ve ruhsal dayanıklılığı artıyor ve acıya verdiğimiz duygusal tepkiyi azaltıyor. Tükenmişlik, depresyon, kaygı ile başa çıkmayı kolaylaştırıyor ve bağımlılık yapan, kişinin kendi kendine zarar veren davranışlarını azaltıyor. Kısaca, yeni bir bakış açısından çok daha öte yeni bir yaşam biçimi sağlıyor.
Bir ‘iyi hissettiren’ olarak, iyileştirici gücünüzü nasıl tarif edersiniz?
Bir iyileştiricinin en büyük gücü, danışanlarının karşısına çıkan zorluklarla yüzleşebilmeleri ve bu durumda yapılması gerekenleri bilgece yerine getirebilmeleri için ihtiyaçları olan yargısız kabulü ve desteği sağlamaktır. Bu noktada danışanlara müdahale etmeden yalnız olmadıklarını hissettirmek, anlatacaklarını dinlemek, yolculuklarına destek olmak en önemli şey.
“Varoluşun her halinin birbirine bağlı olduğu bütünle bağlantımızı kaybettiğimizde, yaşamın anlamını kaybederiz. Bu bütünle uyumlu olmak için bütünün en küçük parçası olan kendimizle ilişkide olmamız gerekir.”
TUBA DADAŞOĞLU
KLİNİK PSİKOLOG
“İyileştiren ilişki, hem danışan hem de terapist tarafından birçok faktörün içinde bulunduğu bir durumdur. İçlerinde en önemlisi ise güvenli bir bağdır.”
Modern insan, sizce neden ‘iyi hissetmek’ istiyor?
Pandemi süreciyle insanlık hiç bilmediği duygular, durumlar ile yüzleşmek zorunda kaldı. Önce garipsedik, sonra uyum sağlamaya çalıştık ve bir o kadar zorlandık. En sonunda kaçtığımız benliğimizle yüzleşmek mecburiyetinde kaldık. Herkes, kaçtığı benliği ile yüzleşmek durumunda kalınca; yaşamın anlamı değişiklik göstermeye başladı. İnsanlar artık kötü hissetmek istemiyor. Acıdan kaçmak ve çaba sarf etmeden sahip olabileceği iyi anlarda bulunmak, iyi hissetmek istiyor. Aslında iyi hissetmek adı altında insanlar, kendine ütopik bir dünya kurmaya çalışıyor. Tabii ki iyi hissetmek önemli; ancak sürekli iyi hissetme hali insanın doğasına aykırı bir durum. İçerisinde bulunduğum sosyal mecralarda, psikoterapi verdiğim danışanlarımda, ‘iyi hissetme’ algısına gerçekçi bir duruş sergilemeyi daha sağlıklı buluyorum. Beyin, yalnızca gerçekleri bildiği zaman iyileşiyor. Kendimizi tek bir duyguya odaklamak veya kötü hissetmekten kaçmak amacıyla yaptığımız her şey, bizi daha da köşeye sıkıştırıyor. Gücü, huzuru, iyi hissetmeyi dışarıda aradığımız müddetçe asla bulamayacağız. Şunu asla unutmamalı ve hayat felsefesi haline getirmeliyiz: Güç dışarıdan değil, içeriden gelir.
Bu iyi hissetme yolculuğu sırasındaki rolünüz ile modern insanın kesişmesinde neler yaşanıyor?
İyi hissetme yolculuğuna, terapi sürecinin başlama hali diyebiliriz. Bu süreçte görevimiz, birçok alternatif yol sunmak ve karşı tarafı diğer bakış açıları ile farklı düşünmeye ve yeni yollar üretmesine teşvik etmektir. Terapi, bir şifalanma süreci ve kişinin kendini gerçek anlamda tanıma sürecidir. Bu süreçte kişi kendiyle ciddi bir yüzleşme yaşar. Terapi sanıldığı gibi iyi hissetme veya rahatlama alanı değildir. Tabii ki süreç zorlaştıkça ve siz kararlar alıp, hayatınıza uygulamaya başladıkça kendinizi iyi hissetmeye başlıyorsunuz.
İyi hissetme yolculuğunun sonunda karşınızdaki kişi nasıl kazanımlar elde ediyor? ‘Yeni’ bir bakış açısı kazanabilmek ne kadar mümkün?
Terapi sürecine her başvuran birey, yaşadığı sorunları çözecek demeyi inanın çok isterdim. Ancak ne yazık ki öyle olmuyor. Biz terapistlerin ellerinde bir sihirli değnek yok. Gelen bireyler, sadece terapiye gelmeleriyle yaşadıkları sorunların üstesinden gelemezler. Buradaki asıl amaç, kişinin terapi almak istemesi ve öğrendiklerini hayatına geçirebilmek için çaba sarf etmesidir. Hal böyle olunca tatmin edici sonuçlar mümkün oluyor. Burada ilk adım, başvuran kişinin önce kendisine inanması sonrasında ise emek vermesidir. Bakış açısı, her şeydir. Bakış açısı değişen ve iyileşen insanın dünyası da değişiyor, ruhu da. Emek verilen her şeyin sonu tatmin edici ve huzur verici oluyor.
Bir ‘iyi hissettiren’ olarak, iyileştirici gücünüzü nasıl tarif edersiniz?
Danışanın düşüncelerini, duygularını ve zorlu deneyimlerini paylaştığı terapi seansı hiç şüphesiz güvenli ve koşulsuz kabulün içerisinde olur. Güçlü bir bağ oluşmaya başlar. Danışanın sürecine yakından şahit olan ve bu süreçte ona fayda sağlayan, destek veren biri olarak danışan ve terapistin arasındaki o bağ oluştuğunda ilişkinin iyileştirdiğini belirtmek isterim. İyileştiren ilişki, hem danışan hem de terapist tarafından birçok faktörün içinde bulunduğu bir durumdur. İçlerinde en önemlisi ise güvenli bir bağdır.
“Umudunu yitirme! Daha nefes alıyorsun ve yaşam denen bu yolculukta her an, her şey değişebilir. Güzelliklere hazır ol.”