KRALİÇE II. ELIZABETH
En az 70 yıldır tahtta ve dünyanın en çok tanınan siyasi figürlerinden biri. Birçok jenerasyonun ‘Kraliçe’ olarak tanıdığı II. Elizabeth, 26 yaşında giydiği kraliyet tacıyla İngiliz monarşisinin adeta sembolü haline geldi. Kraliyetin günümüzde bu kadar medyatik ve popüler olmasının ilk adımı da onun sayesinde atılmıştı. Taç giyme töreni televizyonda yayınlanan Kraliçe, şüphesiz devam eden yıllarda da büyüleyici etkisini sürdürdü. Bugün, konumu itibarıyla dünyanın en güçlü kadınlarından biri olan II. Elizabeth, aynı zamanda dünyanın en uzun süre görevde olan hükümdarı olarak gösterişli unvanının hakkını veriyor. Elbette, kendine has renkli stiliyle pek tabii moda ikonu da sayılabilir. Tüm ‘kraliçelik’ unsurlarının yanı sıra dünyanın gündemini meşgul eden aile içi meseleleri de onu göz önünden ayırmamıza fırsat tanımıyor. Boşuna dememişler: “God Save the Queen!”
ROSA PARKS
Yorgun bir gün sonunda bindiği otobüste, oturduğu koltuktan kalkmadığı için tutuklanan Rosa Parks, değişimin ilk adımıydı. Bu değişim, mutlaka sancılı olacaktı. Alabama/Montgomery’de 1900’lü yılların başından bu yana toplu taşıma araçlarında, beyazların üstünlüğü ve öncelikli oturma hakkı vardı. Öyle ki siyahiler, aynı hizada oturamaz, arka kapıdan biner veya yer kalmamışsa ayakta durur hatta araçtan inerdi. Rosa Parks, bir gün bu düzene karşı çıkarak yerinden kalkmayı reddetti. Sonrasında ise ‘kamu düzenini bozmak’ suçuyla tutuklandı. Bu sakin direnişin ardından, 40 bin kişi neredeyse bir yıl boyunca otobüslere binmeyi reddetti ve gösterişli bir boykot başlattı. Rosa Parks ve bağlı olduğu ‘Montgomery Improvement Association’ ve birliğin lideri Martin Luther King’in mücadelesi, 1964 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin ayrımcılığa son veren ‘Sivil Haklar Yasası’ ile son buldu. Rosa Parks ve o otobüs ise tarihe çok önemli bir an olarak silinmemek üzere yazıldı.
ZEYNA
Prensini bekleyenleri harekete geçiren, korunaklı kalelerinden çıkaran ve savaş meydanında ses çıkaran Zeyna ile 90’lı yılları hatırlatan nostaljik bir buluşmanın tam ortasındayız. Televizyon tarihimizin favori kurgusal karakteri, geçmişte yaptığı tüm kötülükleri telafi etmek için iyilik adına savaşmaya karar vermiş, fazlasıyla güçlü ve birçok kişinin kalbini kazanmayı başarmış şeytan tüylü bir savaşçı. Unutmayın, aynı zamanda kendisi bir prenses. Lucy Lawless’ın hayat verdiği Zeyna, üstün yetenekleriyle bir neslin ‘sert’ ikonu haline gelmiş ve prenseslik müessesesini yeniden yorumlamıştı. Zeyna ve yol arkadaşı Gabrielle, heyecanlı maceralarıyla milyonları ekran başına kilitlerken; ikilinin dostluğu, zamanla bir aşka dönüşen, açıkça dile getirilmese de her halinden belli bir gerçekti. Her şeye rağmen, temsil ettiği değerler, çizdiği profil ve gücünü iyilikten yana kullanmasıyla savaşçı prensesimiz büyük bir saygıyı hak ediyor. O, gücünü kendine borçlu bir kadındı. Sert mizacından dolayı onu derin bir saygıyla selamlıyor ve gözlerine bakmaya cesaret edecek birini arıyoruz.
SABİHA GÖKÇEN
Tarihteki ilk Türk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, havacılık kariyerinin başladığı dönem itibarıyla zor olanı başaran unutulmaz bir isim. Ailesini küçük yaşta kaybetmesinin ardından, Mustafa Kemal Atatürk tarafından evlat edinilen Sabiha Gökçen’e soy ismi de Atatürk tarafından verildi. Türkiye ve Kırım’da aldığı eğitimlerin sonucunda askeri pilot oldu. 1950’li yıllarda Türk kadınını tanıtmak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin konuğu da olan Gökçen, 1996’da kariyerinin en büyük ödülünü de yine ABD’de aldı. ‘Dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri’ seçilerek; bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı Sabiha Gökçen, gökyüzünü ele geçiren ve metal kuşlara ustaca hükmeden gerçek bir efsane. Gökyüzü seni unutmayacak…