Cilt lekelerine dikkat!
Güneş ışınlarının yarattığı cilt lekeleri, istenmeyen görünümlerin oluşmasına yol açabiliyor. Peki bu lekelere karşı gelmek için neler yapmak gerekiyor?
Yazı: Elif Gürsoy
Özellikle yaz aylarında, güneşle olan iletişimimiz ve samimiyetimiz bir hayli artıyor. Uzmanların yalnızca 10-15 dakika civarında güneşte kalarak D vitamini emiliminin gerçekleşeceğini belirtmesine rağmen, birçoğumuz bronzlaşmak adına bu durumu biraz abartıyoruz. Yaz tatilini yalnızca güneşlenerek geçiyoruz. Her ne kadar önlemler alınsa da güneşin zararlı ışınları laftan anlamıyor ve cilt lekelerini oluşturmaya gerekli ortamı hazırlıyor. Güneşle bolca haşır neşir olduğumuz yaz mevsimini geride bıraktığımız bugünlerde, cilt lekeleri hakkında merak ettiğimiz tüm soruların yanıtlarını Dermatoloji Uzmanı Dr. Yelda Bice’den aldık.
Lekelerin oluşumu sırasında ciltte neler oluyor? Kaç çeşit leke türünden bahsediliyor?
Ciltte oluşan lekeleri aslında genel anlamda, yüzeyel ve derin yerleşimli lekeler olarak ikiye ayırıyoruz. Nispeten yeni oluşan, kısa süreli güneşe maruziyetler ortaya çıkan ya da cildimizdeki herhangi bir yüzeyel tahriş ve hasar sonrası oluşan lekeler yüzeyel; uzun süreli güneşe maruziyet, derin yaralanmalar, gebelik sonrası oluşan hormonal lekeler ise derin yerleşimli lekelere örnek olabiliyor. Bu leke tiplerinin ayrımında arada kaldığımız durumlarda wood ışığı muayenesi yöntemiyle, lekenin derin mi yüzeysel mi olduğunu ayırt edebiliyoruz. Leke oluşumu aslında komplike bir süreç ve çok çeşitli aşamaları bulunmuyor. Ama genel olarak lekelerin deriye rengini veren hücrelerimiz olan melaositlerin sayısının artması, bu hücrelerin ürettiği deriye rengini veren melanin maddesinin miktarının çoğalması, deride biriken çeşitli maddeler gibi nedenlerle oluştuğunu söyleyebiliriz.
Genetik etkilerin dışında, Hangi çevresel faktörler ciltte lekelerin oluşmasına yol açıyor ve olumsuz etkiliyor?
Yaşadığımız coğrafya nedeni ile yaz aylarında fazlasıyla güneş ışınlarına maruz kalıyoruz. Son dönemde küresel ısınmanın da etkisiyle artık sadece yaz mevsimi değil, kış aylarında da güneşli gün sayısının artması nedeniyle gün ışığına maruziyetle orantılı cilt lekelerinde de artış olabiliyor. Yine şehir yaşamında, yoğun trafikte araç içinde geçirdiğimiz zamanda artış da güneş ışınları ile aşırı temasa neden oluyor. Artık hepimizin akıllı telefonları var ve uyanık olduğumuz saatlerin neredeyse yarısını telefon veya bilgisayar başında geçiriyoruz. Bu cihazlardan yansıyan görünür ve UV ışınlar da leke oluşumunu tetikleyebiliyor. Bir diğer etken olan sigara da hem derimizin damarlanmasını arttırarak kızarıklığa, hem de lekelerimizin derinleşmesine neden oluyor. Bilinçsiz kullanılan makyaj malzemeleri, kozmetik ürünler, çeşitli doğum kontrol hapları, adet düzenleyiciler, gebelik, menopoz ve bazı sistemik hastalıklar da diğer leke nedenleri arasında yer alıyor.
Güneş ışınları cildimizi nasıl etkiliyor? Hangi saat dilimleri arasında güneşte kalmamak gerekiyor?
Leke oluşumunda güneş ışınlarından, esas sorumlu olarak bahsetsek de vücudumuzun özellikle D vitamini sentezi için güneş ışınlarına da tabii ki ihtiyacı var. Kış aylarında güneş ışınları dünyaya daha eğik olarak ulaşıyor ve D vitamini sentezi için vücudun açıkta kalan küçük bölgelerinin bile güneşe teması yeterli oluyor. Bu yüzden kış aylarında öğle saatleri saat 11:00-16:00 arası 10-15 dakikalık birkaç güneş seansı vücudumuza faydalı olabiliyor. Yaz aylarında ise tam tersi UV ışınlarının yoğunluğundan saat 11:00-16:00 arasında güneşten özellikle kaçınmak gerekiyor. Derinin güneşe maruziyeti, melanositlerimizden daha çok melanin sentezine yol açarak derinin koyulaşmasına ve lekelere, derinin nemini azaltarak deride kuruluğa, çatlaklara ve kırışıklıklara neden oluyor. Derinin damarlanması artıyor ve böylece kızarıklıklara, yüzeyel kılcal damarlara yol açıyor. Bunların sonucunda da DNA hasarı yaratarak, özellikle ileri yaşlarda cilt kanserlerine sebep olabiliyor.
Yaş ilerledikçe oluşan boyun, el ve yüzde artan cilt lekelerinin sebebi nedir?
Yüz, boyun, dekolte bölgesi ile eller, dış ortamla direkt temas eden ve güneşe maruz kalan bölgelerden. Dolayısıyla bu bölgelerin lekelenmesindeki en önemli neden dış ortamdan direkt temas eden kızılötesi, görünür ve morötesi ışınları. Bu ışınların en önemli kaynakları arasında güneş, televizyon ve bilgisayar ekranı hatta floresan lambalar geliyor. Ayrıca ışınlar dışında rüzgar, soğuk-sıcak teması, ani ısı değişiklikleri, sigara dumanı, kozmetik ve kimyasal ürünler doğrudan ya da dolaylı etki ederek lekelere neden olabiliyor. Yine bazı ilaçlar da güneşe olan duyarlılığı arttırarak, açıkta kalan bu bölgelerin lekelenmesini tetikleyebiliyor. Ayrıca yaş ilerlemesi ile derinin yapı taşlarının azalarak kendini yenileme gücünün azaldığını da biliyoruz. Bu nedenle güneşe maruziyet ve diğer etkenler nedeniyle leke oluşumunda yaşla orantılı artış da görebiliyoruz.
Söz konusu lekelerden sağlıklı bir şekilde kurtulmak için hangi tedavi yöntemleri tercih edilebilir?
Leke tedavisinde ilk yapılması gereken; cilt ve lekenin tipini belirleyerek, mevsime göre uygun alternatif yöntemler saptamak. Genelde medikal tedavilerin ve işlemlerin hepsi kışın rahatlıkla yapılabilirken, yazın daha çok korumaya yönelik tedaviler uygulanabiliyor. Leke tedavileri ise medikal tedaviler, enerji sistemleriyle işlemsel tedaviler ve bu ikisinin kombinasyonuyla yapabiliyor. Medikal tedaviler arasında leke soyucu serumlar-kremler, yaşlanma karşıtı ürünler ve kimyasal peeling'ler gibi tedaviler yer alıyor. İşlemler içerisinde ise lazerle leke tedavileri geliyor. Bunların arasında da kontrollü cilt harabiyeti ve iyileşme sağlayan fraksiyonel lazerler, Q anahtarlı lazerler, 532 nm dalga boyu ile spot soyucu tedaviler yer alıyor.
Bu tedavilerden farklı olarak, günlük hayatta cilt lekelerine karşı gelmek için hangi tedbirler alınabilir?
Güneşten korunmak için alınacak önlemler, leke tedavilerinin temelini oluşturuyor. Bu noktada, koruyucu faktörlü kremleri en az üç veya dört kez gün içinde tekrarlayarak kullanmak önem taşıyor. Tabii ki şunu da belirtmek gerekiyor; güneş koruma faktörlü ürünleri kullanmak, güneşin dik indiği saatlerde güneş ışınlarına maruz kalınabileceği anlamına gelmiyor. Yazın öğle saatlerinde koruyucu ürünler kullanılsa da güneşe maruziyetten kaçınmak gerekiyor. Böyle durumlarda ek koruyucu önlemler alarak; şapka hatta şemsiye, güneş gözlükleri ile örtücü kıyafetlerin tercih edilmesi önem taşıyor. Sadece yüz bölgesi değil, güneş lekelerinin yoğun görüldüğü ellerin de unutulmaması ve korunması gerekiyor. Su tüketimini arttırmak da önemli çünkü nemini kaybeden deri, dış etkenlere karşı daha açık hale geliyor. Meyve ve sebze gibi antioksidan gıdaların tüketimi de DNA hasarlarının onarımında rol oynadığı için önem taşıyor. Işık kaynağı olan telefon, bilgisayar gibi cihazların ekran parlaklığını azaltmak da korunmada alınabilecek önlemler arasında sayılabiliyor. Ve son olarak sigara, genel vücut sağlığına olduğu gibi cildimize de zarar veriyor. Cilt renginin matlaşması ve koyulaşmasına neden oluyor.
Güneş koruyucu kremleri kullanırken en çok nelere dikkat edilmeli?
Güneş koruyucu ürün seçilmesinde ve kullanımında dikkat edilmesi gereken faktörler arasında; cilt rengi, cilt tipi (karma-yağlı bir cilt mi yoksa normal-kuru mu?), gebelik durumu, cildi etkileyen akne, gül hastalığı (Rozacea), güneş alerjisi ve benzerleri yer alıyor. Bu yüzden ürün seçimi aşamasında dermatoloji uzmanı hekimlerin ön değerlendirme yaparak, önereceği dermokozmetik ürünlerin tercih edilmesi gerekiyor.
Cilt lekelerine engel olma konusunda düzenli ve dengeli beslenme konusunda önemi nedir? En çok hangi besinleri tüketmek gerekiyor?
Düzenli ve dengeli beslenme sadece cilt lekeleri değil, tüm vücut sağlığımız için önem taşıyor. Beslenmemizde protein, yağ ve karbonhidrat dengesine dikkat etmek, ayrıca en az 2-3 litre su içmek bilindiği gibi genel vücut sağlığımız için gerekli. Buna rağmen antioksidan, yaşlanma karşıtı meyveler, yeşil sebzeler ve bitkisel yağları diyetimizde ön plana çıkarmanın faydası olabiliyor.
Bilimsel açıdan bakarsak; su tüketimi cildimiz için niye bu kadar önemli?
Vücudumuzun yaklaşık yüzde 60’ı sudan ibaret. Yani su bizim en önemli yapı taşımız. Yaşlandıkça bu miktar giderek azaldığı için su tüketiminin önemi daha çok artıyor. Ömrümüz boyunca yaklaşık her dört haftada bir derimiz yenileniyor ve bu yenilenme sürecinde, bağ dokunun işleyişinde suyun önemli bir yeri var. Dolgun, parlak, sarkmayan ve kırışmayan bir cilt için mutlak su tüketimimize özen göstermeliyiz. Kahve, çay ve yemeklerle aldığımız su dışında mutlaka günde en az 2-3 litre su içmeye gayret etmeliyiz.
* Formante dergisinden alınmıştır.