Gizli bir aşkın başrolü: Camilla
Tüm dünyanın gözleri önünde gerçeğe dönüşen peri masalı ve yıkıcı bir ihanet senaryosu. Aşık prens, üzgün prenses ve yuva yıkan metres. Bu klişe senaryoyu kenara bırakmaya ve kapalı kapılar ardında büyüyen ilham verici bir aşk hikayesine şahit olmaya davetlisiniz. Başrolde Prens Charles ve büyük aşkı Camilla var.
Yazı: Baran Alışkan
Yakışıklı prens, kral olmak için çıktığı yolda aşık olur ve mutlu son için önüne çıkan tüm engelleri birer birer aşar: Devlerle savaşır, cadının büyüsünü bozar. Aşkından asla vazgeçmediği için hikayenin sonunda prensesiyle bir ömür boyu mutlu olmayı başarır. Az önce okumuş olduğunuz satırlara, yıllardır dinlediğimiz masalların nakaratı gibi aşinayız. Şimdiyse gerçek hayatta şahidi olduğumuz bir peri masalına odaklanıyoruz. Prens Charles ve büyük aşkının gerçek hikayesi.
Prens ve Prenses yaklaşık 750 milyon kişinin izlediği bir düğünle dünya evine girmiş ve peri masallarının gerçek olabileceğini göstermişti. Halk, yeni masal kahramanı Lady Diana’yı bağrına basmış; Charles ise gerçek bir beyaz atlı prens olduğunu ispatlamıştı. Evet, bu hepimizin çok iyi bildiği eski bir hikaye. Fakat masal pek de mutlu bir sonla bitmemişti. Madalyonun diğer yüzünde kötü kalpli cadı olarak görülen, bu ilişkinin bitmesine sebep olan başka bir kadının bahsi geçiyor. Camilla Shand ile tanışmanızı istiyoruz. Bu sayfalardan sonra kötü kalpli cadı yakıştırmalarını bırakıp Camilla’nın belki de asıl masal kahramanı olduğuna şahitlik edeceksiniz. Mutlu sonla biten masalın başrolü olan Camilla’nın hakkını verme zamanı!
Lady Diana ve Camilla Parker Bowles/1980.
Fırtına öncesi sessizlik.
“İngiltere tahtının varisi, Galler Prensi, Cornwell Dükü ve İskoçya Prensi Charles Philip Arthur George Mountbatten-Windsor sonunda gelinini seçti!” Televizyonlar bu metni okuduğunda 70’li yıllara veda ediyor ve dönemin en popüler bekarı Charles, sonradan göz bebeğimiz olacak Lady Diana Spencer ile mutlu bir beraberliğe yelken açıyordu. Lady Diana, henüz genç bir anaokulu öğretmeniyken kendisini dünyanın en uzun soluklu monarşisinin tepesinde bulmuştu. Milyonlarca kişinin düğününü izlediği, İngiliz tahtının varisi ile evlenen ve herkesin hayranlık duyduğu birine dönüşmüştü. En azından bizim için böyleydi. Diğer tarafta ise Lady Diana, Prens Charles ile evlendiği günü hayatının en kötü günü olarak görüyordu. ‘Diana: In Her Own Words’ belgeselinde Diana, Prens ile evlendiği St. Paul Katedrali’ne girdiğinde gözlerinin Camilla’yı aradığını söylüyor. Onunla göz göze geldiğinde ise içinden “İşte buradayız. Bu kadar. Umarım bu sayede bu mesele kapanır diye düşünüyorum” demiş. Fakat o mesele hiç kapanmadı. İkonik prensesin hayatını anlatan ‘Diana’ filminin açılış sahnesinde bulunan bir cümle tüm bu macerayı özetliyor: “Biz bu evlilikte üç kişiydik.” Öyleyse, daha eskiye uzanmak istiyoruz şimdi...
Prens Charles, Kraliçe II. Elizabeth ve Philip Mountbatten’in ilk çocuğu ve İngiliz tahtının varisi olarak dünyaya geldi. Bu büyük sorumluluğun yanı sıra Kraliçe bir anne ve asker kökenli disiplinli bir baba ile büyüdü. Charles, bu sebeple sevgiden yoksun bir çocukluğun ardından gönderildiği katı kurallarıyla ünlü yatılı okulda gençliğini geçirdi. Tüm bu sürecin sonunda artık genç bir delikanlı ve dünyanın en seçkin bekarı olarak gündemin başrolü oldu. Tüm dünya onun evleneceği kadını bekliyor ve aşk hayatını yakından (hem de çok yakından!) takip ediyordu. Evlilik öncesi dönemde en büyük destekçisi, babasının yerine koyduğu amcası Louis Mountbatten olmuştu. Amca Mountbatten, Charles’ın evlenene kadar mümkün olduğu kadar çok aşk ve tecrübe yaşamasını istiyordu. Bu sayede geleceğin kralı doyuma ulaşacak ve evleneceği kadın ile daha mutlu olacaktı. Bu amaç doğrultusunda da Charles’ın tüm gönül işlerine tam destek veriyordu. Laf aramızda amcanın asıl amacı Charles’ı kendi torunu ile baş göz etmekmiş. Bu amaçta başarıya ulaşamasa da desteklediği ve kendi evinde buluşturduğu bu aşıklar konusunda başarıya ulaşmıştı. Evet, Camilla oyuna giriyor ve büyük aşk başlıyor!
Lady Diana, Prens Charles ile evlendiği günü hayatının en kötü günü olarak görüyordu.
Skandallarla dolu bir macera başlıyor
Charles, her ne kadar babasının hayalindeki atletik ve sert erkek çocuğu olmasa da iyi bir sporcu ve avcıydı. İyi bir polo oyuncusu olan Prens Charles, 1970 yılının başında Windsor Büyük Parkı’nda bir müsabakadan hemen sonra tüm hayatını değiştirecek o kadınla tanışacağından habersizdi. Camilla, Sussex taşrasından kendi halinde bir kadın olarak hayatına devam ediyordu. İngiliz sosyetesinde belli belirsiz varlık gösteren, özgürlüğüne düşkün, özgüvenli ve havalı bir kadın. Carolina Graham’ın ‘Camilla ve Charles-Bir Aşk Masalı’ kitabına göre, bir polo maçı sonrasında arkadaşlarıyla oturan Prens’in yanına bir kadın geldi. Yeşil lastik çizmeleri, kahverengi kadife pantolonu ve yeşil ceketiyle Camilla, bir köpeği seven Prens’e, “Bu ne hoş bir hayvan” diyerek ilk adımı attı. Ardından rahat bir gülümsemeyle “Adım Camilla Shand. Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum” dedi ve büyük skandallarla dolu olacak bir maceranın ilk kurşunu böylece atıldı. Prens ile doğrudan konuşabilen (Malum kendisi bir prens ve geleceğin kralı) ilk kadın olduğu için Charles ondan fazlasıyla etkilenmiş. Sonrasındaysa avlanmayı seven ve at binmekten çok hoşlanan bu ikili iyi bir uyum yakalıyor ve aşk yaşamaya başlıyor. Elbette bu aşk o zaman bir evliliğe dönüşemiyor. Çünkü tahtın varisi mutlaka bakire biriyle evlenmeli. Yani ‘yatağa girersen yüzüğü kaybedersin’ kuralı bu noktada işliyor. Buna rağmen Charles, Camilla reddetse de bir evlilik teklifinde bulunarak şansını deniyor. Fakat Camilla, Prens’i sevse de onunla evlenmeyi hiç düşünmemiş. Takvimler 1973 yılını gösterdiğinde ise bir süredir beraber olduğu asker Andrew Parker Bowles ile dünya evine giriyor. İşte Prens’in büyük aşkını kaybettiği, derin bir bunalıma girdiği dönem de burada başlıyor. Yarım kalan bir macera sonunu bulmak için zamana bırakılıyor.
Prens tüm bu yaşananlardan sonra ailenin önerdiği gelin adaylarından Lady Diana Spencer’ı mercek altına alıyor. Aileye ve Charles’a göre, Diana evlenmek için en uygun aday. Prens, hayatının aşkıyla evlenmeyeceğini anladığında Camilla ile bir dost olarak ilişkisine devam ediyor. Bu yüzden Camilla da gelin adayını onaylayanlar ve ikna edenler arasında yer alıyor. Tüm evlilik öncesi dönemde Diana’ya küçük ipuçları da elbette Camilla’dan geliyor. Prens, evlilik ve hayatının aşkı arasında kalıyor. Hatta yaşadıklarını bir Yunan trajedisine benzetiyor. Her şeye sahip görünen ama istediği tek şeye sahip olamayan bir adam. Ne acı ama! Nihayet 29 Temmuz 1981 günü Prens Charles ve Lady Diana tüm dünyanın gözleri önünde dünya evine girdi. İlk büyük problem ise çiftin balayı seyahatinde patlak verecekti… Diana, Prens’in ajandasında büyük aşkı Camilla’nın fotoğraflarını bulduğunda, Prens eski bir dostun fotoğrafını saklamanın bir zararı dokunmayacağı açıklamasını getiriyor. Ayrıca Camilla’nın hediyesi olan iç içe geçmiş iki C harfinden oluşan kol düğmeleri de cabası. Prenses, ikilinin aşk mektuplarını yakaladığında ise Camilla’yı artık en büyük düşmanı ilan ediyor ve ona ‘Rottweiler’ lakabını takıyor.
Camilla, bu sırada Charles ve Diana’nın düğünde refakat eden bir asker olan Andrew Parker Bowles ile evliydi. İkili birbirine derin bir aşk ile bağlı olsa da evliliklerini ‘açık evlilik’ olarak sürdürüyordu. Yani ikisi de başka kişilerle görüşebiliyordu. Charles, tüm dünyanın onayladığı Diana ile olan evliliğine de kalbine söz geçiremediği büyük aşkı Camilla ile olan ilişkisine de devam ediyordu. 1995 yılının ocak ayında ‘Camillagate’ adı verilen bir skandalla dostluğun aslında bir yasak aşk olduğunu anlayacaktık.
Camilla ve Andrew Parker Bowles/1973
Yarım kalan bir aşk hikayesi
Prens ve Camilla’nın müstehcen telefon konuşmaları basına sızdırılmıştı. Kayıtlar o kadar büyük bir etkiye neden oldu ki tüm ülke bu konu üzerine yoğunlaşmıştı. Prens’in ailesi bu ilişkinin acilen bitmesini istiyordu. Bir şirket gibi yönetilen Kraliyet Ailesi için tüm ülke yönetimi seferber olmuş ve ailenin imajını sarsan bu skandalla mücadeleye başlamıştı. En sonunda Prens Charles şu sözleriyle tehlikeye giren geleceğin kralı görevine olan bağlılığını dile getiriyor: “Kral olmak benim görevim ise Camilla kaderimdir. Ama görev, daima kaderden önde gelir.” Prens Charles hem uslanmaz bir aşık hem de arabesk bir karakter anlayacağınız. Camilla ise arka planda tüm sessizliğiyle metres rolünü oynamaya devam ediyordu.
Diana: In Her Own Words belgeseline göre, Diana ve Camilla arasında geçen bir diyalog iki kadının bu aşk üçgenindeki pozisyonlarını net bir şekilde gösteriyor. Diana, bir doğum günü kutlaması sırasında Camilla’ya Charles ile aralarında olan her şeyi bildiğini ve kendisine salak muamelesi yapılmamasını istediğini söylüyor. Camilla ise Diana’ya: “İstediğin her şeye sahipsin. Dünyadaki tüm erkekler sana aşık. İki güzel çocuğun var. Daha ne istiyorsun ki?” diye soruyor. Diana ise çaresizce “Kocamı istiyorum!” cevabını veriyor. Üzgünüz Prenses, bu aşk masalında başrol siz değilsiniz…
Kraliyet Ailesi, Prenses Diana’nın monarşiyi küçük düşürecek ve imajını sarsan hareketlerinden her zaman rahatsız olmuştu. Resmi olarak ailenin üyesi olmasına rağmen bu rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı. Çünkü Camillagate sızıntısı ve daha nice sızıntıların Diana tarafından gerçekleştirildiğini düşünüyorlar. Haksız da sayılmazlar. Halbuki imajın bozulmasındaki en büyük etken olan Camilla, her zaman büyük bir anlayış gördü. Kraliçe II. Elizabeth, oğlunun bu yasak ilişkisini onaylamasa da sevgisine saygı duyarak Camillia’ya anlayış gösterenler arasındaydı. Aileye göre Camilla, nerede durması gerektiğini bilen mükemmel biriydi. Tüm bu hikayeyi daha heyecanlı hale getirecek en önemli ayrıntıya dikkatinizi çekmek isteriz. Camilla’nın büyük büyük annesi Alice Keppel, 1870’li yıllarda Prens Charles’ın büyük büyük babası VII. Edward’ın en uzun süreli metresi olarak tarihe geçmişti. Camilla ve Charles, tarihin tekerrür ettiği kaderi yaşıyordu. Nitekim Camilla ve Andrew evliliği 1995 yılında, Charles ve Diana evliliği ise 1996 yılında son buldu. Diana’nın sansasyonel hayatı ise trajik bir şekilde 1997’de Paris’te sevgilisi Mısırlı iş insanı Dodi Al-Fayed ile geçirdiği trafik kazasında son buldu. ‘Sözde peri masalı’ halkın prensesinin ölümüyle tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştı. Fakat gerçek peri masalının mutlu sonu çok da uzakta değildi.
Prens Charles: “Kral olmak benim görevim ise Camilla kaderimdir. Ama görev, daima kaderden önde gelir.”
Büyük aşk gün yüzüne çıkıyor!
Prens Charles ve Camilla’nın çeyrek asıra yakın süren imkansız aşkı beklenmeyen maceraları atlattı. Bir ilişki ne kadar pahalıya patlayabilir deseler, kimse bu yaşananları tahmin bile edemezdi. Prens Charles, evliliğinden, saygınlığından ve neredeyse kral olma hakkından oluyordu. Lady Diana’nın payına ise ait olmadığı bir aşk hikayesinde mutsuz olmak düştü. Hatta bu mutsuzluk en sonunda onun hayatına mal oldu. Camilla ise dünyanın en ilham veren evliliğini bitiren kötü kadın ve Kraliyet’in metresi olarak yaftalandı.
Her şeye rağmen ikilinin aşkları uğruna vazgeçemeyeceği bir şey yoktu. Prens’e bağlı çalışan bir halkla ilişkiler ekibi bu ilişkinin halk nezdinde onaylanması adına çalışmalar gerçekleştirdi. Spot ışıkları ve flaşlar Camilla’ya döndü. Hayır işlerinin aranan yüzü oldu. Birçok PR çalışmasının ardından anketlerde halkın Prens ve Camilla’ya bakışının yumuşadığını fark ettiler. Elbette Lady Diana’nın ölümünün üzerinden geçen süre arttıkça ve oğulları Williams ve Harry’nin onayıyla birlikte halk biraz olsun yumuşadı. Eski aşıklar, ilk kez bir doğum günü kutlaması için bulundukları Londra’daki bir otel çıkışında fotoğraflandı. Bu onların iki aşık olarak ilk kez fotoğraflandıkları andı. Bir Aşk Masalı kitabının yazarı Carolina Graham’ın deyimiyle yüce bir aşk masalı işte böyle gün yüzüne çıkmıştı. Kapalı kapılar ardında on yıllar boyunca süren aşk, takvim yaprakları 9 Nisan 2005’i gösterdiğinde evlilikle sonuçlanarak mutlu sona dönüştü.
Bir merhaba ile başlayan bu ilişki; dünyanın en sansasyonel, en çok konuşulan ve en çok taraftara sahip bir aşk üçgeni haline geldi. Kabul edelim, Prenses Diana’ya olan büyük sevgimiz Prens Charles ve Camilla’nın aşkını fazlasıyla gölgeledi. Fakat uğruna tahttan vazgeçmeyi göze aldıran bir aşk, savunulmayı hak etmiyor mu? Mutluluğun ve aşkın peşinden koşan herkese ilham verecek gerçek bir hikaye. Masallara uygun bir sonla veda edelim: Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine…
Tamamlanmamış işler, bitmemiş meseleler
Uzm. Klinik Psikolog Yurtseven, Camilla’yı evliliği bitirmeye çalışan bir kadından ziyade sahip olduğu değerler uğruna pek çok zorluğa göğüs geren bir kadın olarak nitelendiriyor. Ayrıca bu ilişkinin motivasyonunu şöyle açıklıyor: “Rollo May’in aşk tanımına göre, duygusal ilişkilerin daha sağlıklı yaşanmasında ve devam etmesinde dört temel faktör vardır. Bunlar; libido yani cinsellik ve şehvet, eros yani üretme ve yaratma dürtüsü, philia yani dostça bir sevgi ve agape/caritas yani ötekinin refahı için adanmış bir sevgi… Camilla ve Prens Charles’ın ilişkisine baktığımızda da tüm bu faktörleri barındıran ilişkilerin taraflarının bağlılığını güçlendirerek zorluklarla mücadele ederken daha sağlam durabilmelerinde onlara destek olduğunu görmekteyiz.”
Uzman Klinik Psikolog Yurtseven, aynı zamanda yarım kalan hikayelerin ya da eylemlerin dikkatimizi daha fazla çektiği eğiliminden söz ediyor ve ekliyor: “Buna psikolojide ‘tamamlanmamış işler bitmemiş meseleler’ yani ‘Zeigarnik etkisi’ diyoruz. Bu kuram, insanların yarım bıraktıkları işlere geri dönerek tamamlama eğiliminde olduklarını gösterir. Geştalt psikologları, bireylerin yarım bıraktıkları işleri asla unutmadıklarını, tamamlamak için yollar aradıklarını öne sürüyor. İlişkinin uzunca bir süre devam etmesi, hatta Prens Charles’ın evliliğine rağmen ilişkisine devam etmesi Camilla ve Prens’in ilişkilerini istedikleri şekilde yaşayamamalarından kaynaklı ‘tamamlanmamış’ hissetmelerine bağlı olup durumu tamamlama isteklerinin yoğunluğundan bahsedilebilir."