Unutmak için 6 ay yeter!
Ayrıldınız mı? Öyleyse kendinize zaman tanıyın, acınızla yüzleşin ve yavaş yavaş silinip gitmesine izin verin!
Ayrılıktan sonraki doğal süreç nasıl olmalı?
Ölüm de dahil olmak üzere tüm ilişki kayıplarında yaşanan bir yas süreci oluyor. Bu sürenin yaklaşık altı-sekiz ay sürmesini bekliyoruz. Bu dönemde kadın ve erkek davranışları farklılık gösterebiliyor. Yas sürecinde kişinin içinde büyük bir acı, öfke oluşabiliyor. Biraz zaman geçince “Ben zaten istemiyordum, böylesi daha iyi oldu” gibi inkar duyguları öne çıkıyor. Sonrasında ise artık durumun kabullenildiği, hayattan yeniden zevk alınmaya başlandığı, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu olunduğu dönem başlıyor. Yas süreci dokuzuncu aya doğru uzamaya başladıysa bunun normal bir durum olmadığı ve kişinin desteğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.
Bazen uzman yardımı gerekebilir!
Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin, baş etme mekanizmaları yeterince güçlü olmayan kişilerde aşk acısı ile baş etmenin de güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Altı ayın sonunda acınız hala taze, günlük yaşantınızdaki işlerinizi yapmanıza engel oluşturuyor, konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor, uyku haliniz artıyor ya da tam tersi uyuyamıyor iseniz kesinlikle bir uzmandan yardım almalısınız” diyor. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.
Değersizlik duygusu
Ayrılıklardan sonra yaşanan en önemli sorunlardan biri de kendini değersiz hissetmek oluyor. Başka birinin verdiği değer ölçüsünde kendini değerli gören kişilerde bu duygu yıkıcı etkiler yaratıyor. Psikolog Sinem Gül Şahin, aile içinde kendine değer verildiğini hisseden kişilerin bu konuda daha şanslı olduğunu belirterek, “Bu nedenle ailede çocuğa ‘Sen sadece sen olduğun için değerlisin, seni sevmemiz için bir şey yapmana gerek yok’ duygusunun aşılanması gerekiyor. Bu mantıkla büyüyen çocuk, ergenlikte de yetişkinlikte de aşk acılarını daha çabuk atlatıyor” diyor.
Aşkın tek bir tanımı yok. Herkes onu farklı yaşıyor, farklı anlatıyor. Kimi aşksız yaşayamıyor, kimi bulamamaktan yakınıyor. Geldi mi ayakları yerden kesen, vücudun hormon dengeseni alt üst eden aşk, gittiği zaman da derin yaralar bırakıyor. Ama öte yandan da hayat devam ediyor ve aşk acısının yavaş yavaş bedenden çıkmasına izin vermek gerekiyor. Peki ama nasıl? Avusturya Sen Jorj Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikoloğ Sinem Gül Şahin anlatıyor:
Aşık olunca bize neler oluyor?
Aşık olunca vücudumuz bazı hormonlar salgılıyor. Örneğin serotonin hormonu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan hastalardaki düzeylere yaklaşıyor. Bu da aşık olduğumuz kişiye sürekli takıntılı hale gelmemize sebep oluyor. Dopamin hormonu salınımı artıyor, uyku ve iştah dengemiz bozuluyor. Bu süreçte, aşkın gözü kördür sözünü doğrularcasına aşık olduğumuz kişideki kusurları görmüyor, o insanı kendimizden bir parça olarak görüyoruz. İlk aşklar genellikle ergenlik döneminde başlıyor ve genellikle ilk aşık olduğumuz insanla evlenmiyoruz. Yani hiç bitmeyecek sanılan aşklar bitiyor, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz insanlardan ayrılabiliyoruz. Bazen de aşk sadece tek taraflı oluyor, karşı tarafın ona duyulan aşktan haberi dahi olmuyor
Bir dargın bir barışık
Ayrılan ve bunun getirdiği acıya dayanamayıp tekrar bir araya gelen, üstelik bunu çok sık yapan çiftler de var. Böyle durumlarda ilişkinin bir kısır döngüye girdiğini belirten Psikolog Şahin, “Böyle bir durumdaki çiftin, çift terapisi alması gerekiyor. Bu ilişkinin ya bitmesi gerekiyordur ancak taraflar bitiremiyordur ya da devam edebilecek bir ilişkidir ancak çözülmesi gereken bir iletişim problemi vardır. Çift terapisi sayesinde sorunlarını çözüp daha mutlu bir ilişki sürdürebilirler ya da sağlıklı bir şekilde ayrılmaya karar verebilirler” diyor.
Aşk acısı çekmenin kaç yolu var?
Kişinin yaşı, daha önceki deneyimleri, ayrılış türleri, kişinin baş etme mekanizmasının ne kadar güçlü olduğu gibi faktörler aşk acısı çekmenin şeklini etkiliyor. Örneğin yaşın ilerlemesi acı çekmeye engel olmuyor ama zihin bu acıya aşina olduğu için, “Şu an acı çekiyorum ama biliyorum ki geçecek” diye düşünüyor ve böylece acının üstesinden gelmek kolaylaşıyor. Daha önce böyle bir acıyı deneyimlememiş kişi ise yüreğinde çok daha ağır bir acı hissedebiliyor ve bu hissin hiç geçmeyeceğini düşünebiliyor.
Takıntılı kişilik özellikleri ağır basan insanlarda ise ayrılıklar çok sorunlu oluyor. Bir de bağımlı ilişki kurmaya daha yatkın olan, partneri olmadan var olamayacağını, ona muhtaç olduğunu düşünen kişilerde ayrılıktan sonraki süreç zorlu geçiyor. Bu kişilik özellikleri bazı insanlarda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarken çoğunlukla da ailenin yetiştirme tarzıyla ilgili oluyor.
Ölüm de dahil olmak üzere tüm ilişki kayıplarında yaşanan bir yas süreci oluyor. Bu sürenin yaklaşık altı-sekiz ay sürmesini bekliyoruz. Bu dönemde kadın ve erkek davranışları farklılık gösterebiliyor. Yas sürecinde kişinin içinde büyük bir acı, öfke oluşabiliyor. Biraz zaman geçince “Ben zaten istemiyordum, böylesi daha iyi oldu” gibi inkar duyguları öne çıkıyor. Sonrasında ise artık durumun kabullenildiği, hayattan yeniden zevk alınmaya başlandığı, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu olunduğu dönem başlıyor. Yas süreci dokuzuncu aya doğru uzamaya başladıysa bunun normal bir durum olmadığı ve kişinin desteğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.
Bazen uzman yardımı gerekebilir!
Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin, baş etme mekanizmaları yeterince güçlü olmayan kişilerde aşk acısı ile baş etmenin de güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Altı ayın sonunda acınız hala taze, günlük yaşantınızdaki işlerinizi yapmanıza engel oluşturuyor, konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor, uyku haliniz artıyor ya da tam tersi uyuyamıyor iseniz kesinlikle bir uzmandan yardım almalısınız” diyor. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.
Değersizlik duygusu
Ayrılıklardan sonra yaşanan en önemli sorunlardan biri de kendini değersiz hissetmek oluyor. Başka birinin verdiği değer ölçüsünde kendini değerli gören kişilerde bu duygu yıkıcı etkiler yaratıyor. Psikolog Sinem Gül Şahin, aile içinde kendine değer verildiğini hisseden kişilerin bu konuda daha şanslı olduğunu belirterek, “Bu nedenle ailede çocuğa ‘Sen sadece sen olduğun için değerlisin, seni sevmemiz için bir şey yapmana gerek yok’ duygusunun aşılanması gerekiyor. Bu mantıkla büyüyen çocuk, ergenlikte de yetişkinlikte de aşk acılarını daha çabuk atlatıyor” diyor.
Aşkın tek bir tanımı yok. Herkes onu farklı yaşıyor, farklı anlatıyor. Kimi aşksız yaşayamıyor, kimi bulamamaktan yakınıyor. Geldi mi ayakları yerden kesen, vücudun hormon dengeseni alt üst eden aşk, gittiği zaman da derin yaralar bırakıyor. Ama öte yandan da hayat devam ediyor ve aşk acısının yavaş yavaş bedenden çıkmasına izin vermek gerekiyor. Peki ama nasıl? Avusturya Sen Jorj Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikoloğ Sinem Gül Şahin anlatıyor:
Aşık olunca bize neler oluyor?
Aşık olunca vücudumuz bazı hormonlar salgılıyor. Örneğin serotonin hormonu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan hastalardaki düzeylere yaklaşıyor. Bu da aşık olduğumuz kişiye sürekli takıntılı hale gelmemize sebep oluyor. Dopamin hormonu salınımı artıyor, uyku ve iştah dengemiz bozuluyor. Bu süreçte, aşkın gözü kördür sözünü doğrularcasına aşık olduğumuz kişideki kusurları görmüyor, o insanı kendimizden bir parça olarak görüyoruz. İlk aşklar genellikle ergenlik döneminde başlıyor ve genellikle ilk aşık olduğumuz insanla evlenmiyoruz. Yani hiç bitmeyecek sanılan aşklar bitiyor, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz insanlardan ayrılabiliyoruz. Bazen de aşk sadece tek taraflı oluyor, karşı tarafın ona duyulan aşktan haberi dahi olmuyor
Bir dargın bir barışık
Ayrılan ve bunun getirdiği acıya dayanamayıp tekrar bir araya gelen, üstelik bunu çok sık yapan çiftler de var. Böyle durumlarda ilişkinin bir kısır döngüye girdiğini belirten Psikolog Şahin, “Böyle bir durumdaki çiftin, çift terapisi alması gerekiyor. Bu ilişkinin ya bitmesi gerekiyordur ancak taraflar bitiremiyordur ya da devam edebilecek bir ilişkidir ancak çözülmesi gereken bir iletişim problemi vardır. Çift terapisi sayesinde sorunlarını çözüp daha mutlu bir ilişki sürdürebilirler ya da sağlıklı bir şekilde ayrılmaya karar verebilirler” diyor.
Aşk acısı çekmenin kaç yolu var?
Kişinin yaşı, daha önceki deneyimleri, ayrılış türleri, kişinin baş etme mekanizmasının ne kadar güçlü olduğu gibi faktörler aşk acısı çekmenin şeklini etkiliyor. Örneğin yaşın ilerlemesi acı çekmeye engel olmuyor ama zihin bu acıya aşina olduğu için, “Şu an acı çekiyorum ama biliyorum ki geçecek” diye düşünüyor ve böylece acının üstesinden gelmek kolaylaşıyor. Daha önce böyle bir acıyı deneyimlememiş kişi ise yüreğinde çok daha ağır bir acı hissedebiliyor ve bu hissin hiç geçmeyeceğini düşünebiliyor.
Takıntılı kişilik özellikleri ağır basan insanlarda ise ayrılıklar çok sorunlu oluyor. Bir de bağımlı ilişki kurmaya daha yatkın olan, partneri olmadan var olamayacağını, ona muhtaç olduğunu düşünen kişilerde ayrılıktan sonraki süreç zorlu geçiyor. Bu kişilik özellikleri bazı insanlarda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarken çoğunlukla da ailenin yetiştirme tarzıyla ilgili oluyor.