Bekarlık ekonomisi
Her zaman daha iyi bir seçeneğin varlığını ilan eden sosyal medya, bir alışkanlığa dönüşen çöpçatanlık uygulamaları, son moda televizyon şovları, günlerin getirdikleri, hayal edilen kariyer hedefleri ve diğerleriyle medeni durumumuz hakkında bir iddiaya tutuşuyoruz. Kazanan kim olacak?
Yazı: Baran Alışkan
Bir sabah uyandığımızda kendimizi dev bir çikolata dükkanında bulduk. Dünya, binlerce çeşitle donatılmış bir çikolata dükkanını andırırken; bizler canı hepsini denemek isteyen ve ağzı sulanan küçük çocuklardan farksızız. Tuzlu karamelliden beyaz çikolataya, portakallıdan çilekliye ve diğer tüm çeşitlerle göz temasımızı koparamıyor ve arzumuzu dindiremiyoruz. Önümüze gelen menüdeki seçenekleri sağa-sola kaydırarak seçiyor, aşağı-yukarı inceliyor ve her zaman daha iyisini bulabileceğimizi biliyoruz. Tanıdık bir senaryo. Gözlerinizi açın, çikolata dükkanına benzeyen bu dünyaya hoş geldiniz. Sizce de bu dükkan, yalnızlığı güzellemiyor mu?
Uzun iş saatleri, kariyer hedefleri, ev işleri, gelecek kaygıları, doğru kişiyi bulamama, vakitsizlik ve daha nicelerini sayabileceğimiz nedenler romantik meselelerin gelişmesine izin vermiyor. Bu yalnızlık, yani bir eşe ya da sevgiliye sahip olmamak -biz bu yazıda bekarlık diyeceğiz- bir yaşam stiline dönüşüyor. Bu dönüşüme neden olanları ve bu dönüşümü tamamlayanları birlikte konuşacağız. Uyaralım, bu bir sonuç yazısı değil, sorulara birlikte yanıt arayacağımız bir beyin fırtınası.
KAHRAMANIN YOLCULUĞU
Sıradan bir günü birlikte yaşayalım; işe gidilecek, öğle yemeğine çıkılacak, kahve molası verilecek, mesai saati tamamlanacak, çıkışta arkadaşlarla buluşulacak, eve dönülecek ve birkaç bölüm dizi izlenecek. Yatmadan önce ise mutlaka gün içindeki tüm boşluklarda yaptığımız gibi sosyal medya hesaplarımızda oradan oraya sürükleneceğiz. Tabii gün içerisinde ve özellikle kahve molasında çöpçatanlık uygulamalarına da sık sık başvuracağız. İlk bakışta sıradan bir gün gibi görünse de yaygın düşüncenin aksine modern hayat akışı bizi ‘sonsuza kadar mutlu’ olacağımız bir partnerle bir araya getirmeye değil, ayrı tutmaya çalışıyor olabilir fikri hakkında düşünmek istiyoruz. Kadınlar ve erkekler, modern hayatın bazı parçaları tarafından yalnız kalmaya ikna ediliyor olabilir mi? Bu arzunun en çekici parçası ise ‘daha iyisi her zaman mümkün’ mottosu olabilir mi? Bu soruların ilk adımında bir devlet üniversitesinin sosyoloji bölümünde görev yapan Araştırma Görevlisi Begüm Uzun’a kulak veriyoruz: “Öncelikle kadın bekarlığını ve erkek bekarlığını birbirinden ayırmak gerekiyor. Türkiye’de kadın bekarların ‘daha iyisini bulurum’ inancı ile hareket ettiklerini söylemek bir kısa devre yaratıyor. Kadınlar, artık kadının statü gereği erkeğe eşit ve erkekten üstün olmasını kabullenemeyen ataerkil düzene uymak ya da bu düzeni sürdürmek istemiyor. Ekonomik bağımsızlığına kavuşmuş, iyi eğitimli bir kadının; kadını erkeğin malı sayan bir kurumu sürdürmesini bekleyemeyiz” diyor ve sorumluyu işaret ediyor: “Büyük oranda, artık duymaktan gına geldiğimiz ‘tüketim kültürü!’ bu işin sorumlusu.” Ne dersiniz aşk artık sattırmıyor mu? Yanıtı beraber bulacağız.
#1: ROMANTİZME YER YOK
Modern ofisler, günümüzde gösterişli bir yaşam alanını andıran tasarımları ve yapılarıyla dikkat çekiyor. Oyun odalarından şık kahvecilere, uyku alanlarından açık ofislere uzanan bu tasarım anlayışı hem ofisi bir yuvaya hem de çalışanları dev bir aileye dönüştürüyor. Tüm bu şartlara, düzensiz iş saatleri ve belki de gelir düzeyi de eklendiğinde nasılsa bir eve ihtiyaç yok diye düşünüyor olabiliriz. Çünkü aradığımız her şey sevgili ofisimizde fazlasıyla var. Modern sistemin, iş-hayat dengesini yok ettiği ama diğer taraftan iş-hayat dengesine dikkat edilmesi tavsiyeleriyle dolu ilham veren panzehrini de yanında sunduğunu da yine de hatırlatalım. Bu şartlarda mutluluğa giden yola çıkmak için yeterli vaktiniz var mı? Madde 1, işimiz hayatımız. Romantizme yer yok!
#2: TEK YETKİLİ KALBİNİZ
Öğle yemeğinde ofisten birkaç arkadaşınızla en yakın restoranda buluşuyorsunuz. Biri yeni uyguladığı diyeti, diğeri beklediği iş teklifini anlatacak, masanın diğer ucundaki ise son romantik buluşmasının nasıl geçtiğini raporlayacak. Bu hikayede siz, romantik buluşmasını anlatan kişisiniz. Kısıtlı bir vakte sığacak bu sosyal etkinlik, beslenme ihtiyacına karşı yenik düşecek, ofis dedikoduları arasında sönük kalacak ve yeteri kadar ciddiye alınmadan üstünkörü tavsiyeler ve konuşmalarla kapanacak. Gözlerinizi kapattığınızda ‘canım hakkımızda hayırlısı…’ sözlerini duyabilirsiniz. Aradığınız duygusal yakınlığı bulamadığınız iş arkadaşlarınız (istisnalar kaideyi bozmaz) ile bir gönül davasını daha başlamadan kaybedeceksiniz. Çünkü onları ailenizden daha çok görüyorsunuz ve etkilenmeniz çok normal. Madde 2, romantik ilişkiler konusunda yetkili mercii kalbinizdir, iş arkadaşlarınız değil. İş konusundaysa bu tam tersi.
#3: HER ZAMAN DAHA İYİSİ VARDIR
Bir kahve molasında, yumuşak içimli kahvenizden bir yudum alacaksınız ve eliniz ister istemez çöpçatanlık uygulamasına gidecek. Muhtemel partneri sağa kaydıran parmaklarınız, ilk görüşte ısınamadıklarını sola kaydıracak. Ortak sorularla doğru partneri bulmak için vakit ayıracak ya da diğer uygulamalarda gönül yoluna tek yön bilet arayacaksınız. Günümüz dünyasını bir çikolata dükkanına benzetirken aklımızdan tam olarak bu geçiyordu. Her zaman daha iyisini vadeden bol seçenekle bezenmiş uygulamalar, gerçek aşkı ya da ideal sevgiliyi bulmayı hayli zorlaştırıyor olabilir. Çünkü kimi sağa, kimi sola çektiğinizi ilk buluşmaya kadar maalesef bilemeyeceksiniz. Uzman Klinik Psikolog Tuba Dadaşoğlu’na göre, sosyal medya ve çöpçatanlık uygulamaları insanları duygusal anlamda ciddi oranda manipüle ediyor. “Bu uygulamalar ne yazık ki buluşmaları ‘oyun’ kurgusu ile insanlara sunuyor. Uygulamaların, kullanıcıların önüne sayısız profil yığarak ve bu profillere ‘evet’ veya ’hayır’ diyerek geçilmesi bir müddet sonra kişide oyun hissi yaratarak, kişiyi partner arayışından çıkarıyor. Bu uygulamalar ‘partnerini bulabilirsin’ vaadi verirken; aslında kişiyi aradıklarını bulamama durumuna getiriyor. Çünkü her bir profilde daha iyisi olabilir, daha iyisini bulabilirsin düşüncesi oluşturarak aslında kişileri derin bir yalnızlığa ve çıkmaza sürüklüyor.” Madde 3, çöpçatanlık uygulamalarına göre her zaman daha iyisi vardır. Durma, devam et! Yoksa onlara ihtiyacımız olur muydu?
#4: NEDEN HERKES EVLENDİ?
Akrep yelkovanı kovalarken mesainin son saatlerine giriyoruz. Birazdan özgürlüğü müjdeleyen anlara ulaşacak ve arkadaşlarımızla buluşacağız. Sahi, neden sürekli yakın arkadaşlarımızla vakit geçiriyoruz? Belki de gönüllere taht kurmuş diziler, bizi yakın arkadaşlarımızla bir aile gibi olmamız yönünde manipüle etmiş olabilir. Olamaz mı? Neyse, komplo teorilerini bir kenara bırakıyor ve o buluşmaya doğru yola çıkıyoruz. Evli, evli ve çocuklu, evli ve iki çocuklu bir kadronun son bekarı olarak ilk siparişleri veriyorsunuz. Sırada mutlaka günlük dertler ve şikayetler var. Hararetli sohbetin içerisindeyse mutlaka ‘ne şanslısın!’ kalıbını barındıran konuşmalar geçiyor. Çünkü yalnızlık, tercih edilen yalnızlık veya bekarlık masanın gündemini tek başına alt edebilecek nadide bir medeni durum. Ar. Gör. Begüm Uzun, evlilik ve eşliliğin ona atfedilen değerlerle uyuşmadığı, akıllarda soru işaretleri bıraktığı; evlilik ve eşliliğe dair beklentilerin ve prosedürlerin gittikçe karmaşıklaşarak ağır bir yüke dönüştüğü yerde bekarlık ve yalnızlığın özgürlük, bağımsızlık ve tatmin vaadi ile gündemi belirlediği görüşünde. “Modern zamanlarda, modern bir kentte ve modern bir insan olarak ‘nasıl yaşamalı?’ sorusuna cevabını bekar ve yalnız insanların sofistike akıl yürütmelerinde buluyoruz.” Madde 4, bekarlığa övgü her masanın olmazsa olmazı. Herkesin deneyimi ise kendine… Madem bekarlık bu kadar iyiydi, neden hepiniz evlendiniz? Herkes nereye gitti, yoksa parti bitti mi?
#5: ATANAMAMIŞ SULTANLIK
Yorucu bir günün ardından, sonunda eve ulaştınız. Bugün de başarıyla tamamlandı ve ödül ise yalnızca birkaç saatlik kendinize ayırabileceğiniz zaman olarak size bahşedildi. Şimdi, kumandayı ekrana doğrultacak ve çoktan seçmeli yayın platformlarından birinde yer alan bu sıralar herkesin izlediği dizinin etkisi altına gireceksiniz. Masalların senaryolara, kitapların filmlere dönüştüğü bir endüstriye biraz yakından bakalım mı? Popüler masalların geleneksel kodlarına baktığınızda bir partnere ihtiyaç duyan savunmasız genç kadınlarla karşılaşıyorsunuz. Camdan ayakkabısını unutan Külkedisi, yakışıklı prensi bekleyen Uyuyan Güzel ya da bir kalede kurtarılmak için gün sayan Rapunzel’i unutmadık. Fakat bugünlerde güçlü, cesur ve kendi ayakları üzerinde duran kadınlarla karşılaşıyoruz. Bu zor dönüşümü sonunda gerçekleştirdiğimiz için çok memnunuz. Ayrıca televizyonda Seinfeld’in Elaine’i, Friends’in Rachel’ı, Game of Thrones’un Arya’sı, How I Met your Mother’ın Robin’i ve mutlaka Sex and the City’nin Samantha’sı hepimize ilham veriyor. Yine de bazen düşünüyoruz, bekarlık atanamamış sultanlık mıdır? Kimseye ihtiyacımız olmadığı konusunda hemfikiriz. Fakat bunun bir trend olarak sunulması konusunda aynı fikirde değiliz. Madde 5, mutlu olmak için bir başkasına ihtiyacın yok. Hele ki romantik bir ilişkiye mi? Asla! Sıradaki bölüm tüm yalnızlara geliyor…
#6: DİJİTAL ŞOV DÜNYASI
Mevcut günden ve ‘bir bölüm daha’ dizilerden hemen sonra uykunun cazibesine yenik düşerek yastığa başınızı koyuyorsunuz. Fakat günün ‘Z raporu’ niteliğinde sosyal medya seyahati için de en doğru zamandasınız. Tamamen afili bir prodüksiyon eseri aşırı mutlu hayatlar, romantizmin çıkış noktası aşklar, masallara konu olacak sevgililer, spor salonu aynasında çekilen sahibinden az photoshoplu fotoğraflar, destansı tatiller ve görkemli diğer anlarla karşı karşıyasınız. Kabul edelim, tüm mecraların iyi ve kötü tarafları var. Bir yandan kişisel bir marka ya da özgeçmiş dahi sayılabilecek bir imaj yaratabilirsiniz. Diğer yandan ise hiç tanımadığınız kişilerin ya da muhtemel partnerlerin size önyargıyla yaklaşmasına neden olabilirsiniz. Yeni biriyle tanıştığınızda sizi bir parti kızı ya da son kına yakıcı olarak etiketlemesi muhtemel. Sahiden, dijital profillerimizi özenli stratejiler üzerine kurmalı mıyız? Tüm bu mecralar, keşfet butonları ve önerilenler sekmesi yorgun gözlerimizle izlediğimiz ekranın karşısında hepimizi derin kıyaslara sevk ediyor. Hal böyle olunca çoğumuz kötü birer kopya gibi birbirimize benzemeye başlıyoruz. İster istemez… Devamındaysa muhtemel partnerle tanışmaya gerek duymadan, diğer ‘standart’ kabul edilen profillere oranla kıyaslayarak es geçiyoruz. Ekstrem sporlar, Avrupa seyahatleri ya da ilginç kurslar yok mu? Geçelim… Peki ya, pastel tonlarda yazlık kombinler? Hiç yoksa yanıt verilecek bir hikaye paylaşsaydı… Geçelim! Madde 6, sosyal medya ışıltılı bir hayat simülasyonu. Çünkü burası dijital şov dünyası! Zaten teknolojiyle ilgili bir şeyin üst versiyonu vadetmesinden daha doğal ne olabilir? Olmaması eşyanın tabiatına aykırı.
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Diğer tarafta ise sosyal medyanın medeni durumlara mutluluk durumu ataması söz konusu. Uzm. Kl. Psk. Tuba Dadaşoğlu, günümüzde sosyal medyada en büyük yanılsama; herkesin mutlu, huzurlu ve sosyal olduğu vurgusu görüşünde. “İlişkiler, evlilikler öyle muazzam şekilde sosyal medyada servis ediliyor ki; evliler ve ilişkisi olanlar ‘mutlu’, bekarlar ‘mutsuz’ ve daima da mutsuz olacaklar gibi bir algı yaratılıp bekarlara yönelik psikolojik bir şiddetin olduğundan söz etmemiz mümkün.” Anlayacağınız, bazen medeni durumunuz otomatik olarak etiketlenmenize neden olabilir. Şimdi; mutlu muyuz, mutsuz muyuz? Hayatımızda biri olmalı mı, olmamalı mı? Algoritmalar, size soruyoruz!
ORGANİZE YALNIZLIK
Medya, popüler kültür, sosyal medya, çöpçatanlık uygulamaları ve diğerleri hep birlikte bu çağın modasının bekarlık veya bir başınalık olduğunu ilan ediyor. Ünlü televizyon düşünürü (artık kendisinden böyle bahsedebiliriz herhalde) Carrie Bradshaw şöyle diyor: “Önceden yalnız olmak demek kimse seni istemiyor demekti. Şimdiyse, çok seksi olduğun ve hayatını nasıl ve kimle yaşamak istiyorsan buna karar vermek için zaman harcadığın anlamına geliyor.” Gerçekten ikna edici bir çıkış, teşekkürler Carrie! Listelerin yıldızı diziler, bol hasılatlı filmler, çok satan kitaplar, ‘like’ rekortmeni klipler ve diğerleri de yalnız olmanın şimdi çok moda olduğunu sessizce söylüyor. Tekrar düşünüyoruz… Tüm bunlar bizi manipüle ediyor olabilir mi? Uzm. Kl. Psk. Tuba Dadaşoğlu, medya ve popüler kültürün; ilişkiler konusunda insanların zihninde ‘iyi’, ‘daha iyi’ hatta ‘en iyisi’ senin olabilir şeklinde bilinçaltında bir etki yaratmaya çalıştığını düşünüyor ve ekliyor: “Kişi, ilişkilerde en ufak olumsuz bir durumun yaşanmasını kabul edemiyor; etse bile eksik veya defolu bir ilişki diyerek zihninde düşünmeye başlıyor. İlişkiler kısa sürüyor ve daha çok haz odaklı oluyor. Hemen başlayıp hemen bitmesinin sebebi ise; ‘daha iyisini bulabilir ve daha iyi bir ilişki yaşayabilirim’ algısından geliyor. Eskiden ilişkiler daha uzun sürerdi fakat günümüzde alternatiflerin artmasıyla ilişki sürelerinin de azaldığını görüyoruz.” Belki de gelecek yıllarda organize bir yalnızlıktan bahsetmek mümkün olacaktır. Göreceğiz…
Sürprizlerle dolu, merak uyandırıcı ve heyecanlı olarak etiketlenen bekarlık, yalnızlık veya tercih edilen yalnızlık tamamen kişisel bir tercih. Bunlar bir başka yazının konusu. Her an yeni fırsatlarla ya da yepyeni yollarla karşılaşabileceğinizi düşündüren tüm etkenler ise artık büyük birer klişe. Bu ise tam olarak bu yazının konusu. Kendi içerisinde bir ekonomi ve enflasyon yaratan medeni durumlar gerçekten belli odakların manipülasyonunun sonucu olabilir mi? Bunu bilmek zor. En azından içinde yaşarken bunu tamamen doğru şekilde tahlil etmek güç. Bir beyin fırtınasının tam ortasında ve bekarlık güzellemelerinin yanı başında olduğumuz aşikar. Tüm dış etkenlerden bağımsız olarak mutlu olmak ise bizim elimizde. Bir başımıza, sevgilimizle ya da eşimizle… Endişelenmeyin, büyük bir oyun ya da komplo teorileri yok. Sadece kalbinizi dinleyin, gözünüzü açın ve çikolata dükkanına teşekkür edin. Biz bi’ gezip gelelim. Dönüşte nasılsa yine uğrarız.
İLGİLİ İÇERİKLER