Bu erkekler neden hep aynı?
Hayatımızdaki erkekler... Adları değişiyor, yaşları değişiyor...
Özsaygı nasıl geliştirilir?
Özsaygının iki ayağı var. İlki yeterlilik, ikincisi ise değerlilik. İlk olarak dürüstçe ikisinde de kendimizi nerede gördüğümüze bakmamız lazım. Hem unutmayalım, kendimizi yeterli ve değerli görmediğimiz yönlerimizi ilişkimizde karşı tarafla doldurmaya çalışıyoruz. Yani kendimizi başarılı görmüyorsak hayatımızdaki erkeğin başarılı olmasını istiyoruz ki bu eksiğimizi onunla kapayalım. Halbuki karşımızdaki erkek ne kadar sakladığımızı sansak da kendimizi başarılı görmediğimizi aslında bilinçaltında hisseder ve farkında olmadan bize kendimizi daha da başarısız hissettirecek şekilde davranır. Hayatımızı, ilişkimizi değiştirmek istiyor ve hayatımıza farklı kişiler çekmek istiyorsak bilinç düzeyimizi yükseltmeliyiz. Bilinçle müdahale etmediğimiz, kendimizin farkında olmadığımız ve bilinçaltımızdaki kalıpları değiştirmediğimiz müddetçe olanın değişmesi mümkün değil. Bunun için kendimize ve davranışlarımıza dışarıdan bakmayı öğrenebiliriz. Hayatımıza şimdiye kadar çektiğimiz insanlar da bizim birer aynamız aslında…
Seçimlerimizde ailemizdeki olumlu özellikleri arıyoruz, peki neden olumsuz özellikleri de arıyoruz?
Çocukluk dönemimiz ne kadar mutlu geçmiş olursa olsun mutlaka eksik kalmış ihtiyaçlar vardır hepimizde. Bazılarımız kardeşini kıskanmıştır, bazılarımız babası çok çalıştığı için onu özlemiştir, bazılarımız da annelerinin onlara zorla yedirdiklerinden nefret etmiştir. Görünüşte büyük travmalar yaratmayacak küçük olaylar. Ama istediği kadar küçük olsun hepsi bilinçaltımızda kaydediliyor.
Neden çocukluk dönemimiz bu kadar önemli seçimlerimizde?
İnsanın çocukken kendini en güvende ve ait hissettiği ortam genellikle aile ortamı oluyor. Ailemizle sağlıklı bir ilişkimiz varsa en çok onlarlayken rahat ve huzurlu oluyoruz. Çünkü orada hiçbir kötülüğün bize zarar veremeyeceğine inanıyoruz. Yetişkin olunca bir ilişkide de aslında bunu aramıyor muyuz? Güven ve huzur. O yüzden güven ve huzuru ilk deneyimlediğimiz ailemize benzer erkeklerin peşinden gidiyoruz.
Babamız eve geldiğinde ilk bize değil de kardeşimize sarıldıysa, mesela bu bile bilinçaltımızda ‘tercih edilmeme korkusu’nun temellerini atmış olabilir. Bunun sonucunda da bugün tercih edilmeme korkusunu bize yeniden yaşatacak erkekler seçiyor olabiliriz. Çünkü bilinçaltı aslında bu olumsuz deneyimini düzeltmek ve olumluya çevirmek istiyor. Bizi tercih etmeyen bir erkeği bizi tercih eder hale getirerek yani onu değiştirerek bu yaramızı iyileştirebileceğimizi sanıyoruz bilinçaltımızda.
Yazı: Deniz Gürlek
Yeni bir erkekle yeni bir ilişkiye başlarken hepimizin gerekçeleri farklı oluyor. Kimimiz o erkeğin tipinden etkileniyor, kimimiz espri anlayışından, kimimiz kariyerinden. Ve sadece bu nedenlerle o erkeği tercih ettiğimizi sanıyoruz. Halbuki bir erkeği seçerken bilinçaltımızın üstlendiği rolü unutuyoruz. Aslında seçtiğimiz erkekler, erken çocukluk dönemlerimizdeki ana figürlere benzerlik gösteriyorlar” diyor Bütünsel Gelişim Uzmanı Aylin Yeğin. Yani anne-babamızı veya çok yakın çevremizi örnek alıyoruz seçimlerimizi yaparken. Üstelik sadece onlarda gördüğümüz olumlu özellikleri değil, tam tersine olumsuz özellikleri de örnek alabiliyoruz.
Değiştirmemiz gerekmeyen erkeği nasıl bulacağız?
Öncelikle başkasını değiştirmeye ‘çalışmak’tansa, kendimizi değiştirmeye ‘başlamak’ lazım. Yani kendimize dönmeliyiz. Nasıl mutlu bir ilişkinin sırrı birbirine saygı ise, mutlu bir bireyin sırrı da özsaygıdır. Zaten bizim kendimize karşı özsaygımız olmadıkça, ilişki kurmak istediğimiz erkek niçin bize saygı duysun ki... Doğru erkeği bulmaya odaklanmak yerine doğru kadın olmaya odaklanırsak bu bizi önce kendimizi daha iyi tanımaya, sonra kendimizi sevmeye ve saygı duymaya, bunların sonucunda da bizi seven ve saygı duyan birini bulmaya götürür.
Onları suçlamak ve değiştirmeye çalışmak yerine, davranışlarının bizi neden etkilediğine baktığımızda kendimizle ilgili birçok şey öğrenebiliriz. Bireyin kendisiyle olduğu kadar karşısındakiyle de açık iletişime geçmesi özsaygıyı artırarak, daha sağlıklı sonuçlar yaratacaktır. Ayrıca workshop’lar, koçluklar ve binlerce kitap her an elimizin altında duruyor. Bunlardan faydalanmayıp aynı ilişkileri tekrarlamak insana Einstein’in teorisini hatırlatıyor: Aynı şeyleri yapmaya devam ederek farklı sonuç beklemek deliliktir. Çünkü biz değişmedikçe, ne sevgilimizle ne ailemiz ya da arkadaşlarımızla ne de patronumuzla olan ilişkimiz değişmeyecek. Sonuçta her şey bizim kendi özsaygımız çerçevesinde şekilleniyor.
Sonuç: 3 adımda istediğiniz ilişkiyi kendinize çekin!
1. Hayalinizdeki erkekte aradığınız özellikler neler? Aklınıza gelen her şeyi yazın.
2. Aradığınız özelliklerden kaçı sizde var? Dürüst olun, evren gerçeği bilir.
3. Onda aradığınız ve kendinizde olmayan özelliklerinizi geliştirmek için son aylarda ne yaptınız, önümüzdeki aylarda ne yapacaksınız? Unutmayın benzer benzeri çeker.
Haydi kendinizi değiştirmek için harekete geçin!Erkekleri de ğiştiremez miyiz?
Aylin Yeğin’e göre bunun cevabı son derece net: “Bunu duyması veya kabul etmesi ne kadar zor gelse de, evet ne yazık ki kimse kimseyi değiştiremez veya düzeltemez.” En iyi tanıdığımız, tüm güçlü ve zayıf yönlerini, ihtiyaçlarını, beklentilerini, hayallerini bildiğimiz kişiyi, yani kendimizi bile değiştirmekte ne kadar zorlandığımızı bir düşünün. Hatta en kolay değiştirebileceğimiz özelliklerimizden biri olan kilomuzu bile değiştirmeye çalışırken ne kadar zorlandığımızı hatırlayın. Rejimler yapıyoruz, spora gidiyoruz, hatta ilaç bile içiyoruz birkaç kilo uğruna. Ama karşımıza bir pasta çıkıverince kendimize söz geçiremiyoruz ve ‘yemişim rejimi’ deyip pastayı yiyoruz. Kendimizi değiştirmekte bu kadar zorlanırken bir başkasını değiştirebileceğimizi sanmak hem de onun bilinçaltı kayıtlarına dayalı, belki 30 yıldır tekrarladığı davranışlarını değiştirebileceğimizi düşünmek şimdi size de anlamsız geliyor değil mi?
Önemli olan değerlilik mi, yeterlilik mi?
Aslında her ikisi de... Biri eksik ya da az olduğunda içte de dışta da dengeler bozuluyor. Günümüz toplumu hep yeterlilik kavramı üzerinden ilerliyor. Güzel olan, zengin olan, iyi giyinen, son model bir arabaya sahip olan daha çok tercih ediliyor. Bunların sonucunda da değerlilik kavramı ikinci plana atılıyor. Halbuki hem özsaygı için hem de sağlıklı bir ilişki için öncelikli olan yeterlilik değil değerlilik. Yani insanın özünden gelen özellikler. Örneğin bir erkeği seçerken kariyerine bakıyoruz ve onu başarılı yani yeterli görüyoruz. Peki bu adam işinden kovuldu diyelim. Bu durumda o erkeği tercih etmemize neden olan özellik yok olunca ilişki de sallanmaya başlıyor. Halbuki bizim o erkeği seçme nedenimiz kendine saygı dkıöuyması olursa; bu özellik doğuştan geldiği için işini değiştirse de değişmeyecek, 10 kilo alsa veya saçları dökülse de...
Özsaygının iki ayağı var. İlki yeterlilik, ikincisi ise değerlilik. İlk olarak dürüstçe ikisinde de kendimizi nerede gördüğümüze bakmamız lazım. Hem unutmayalım, kendimizi yeterli ve değerli görmediğimiz yönlerimizi ilişkimizde karşı tarafla doldurmaya çalışıyoruz. Yani kendimizi başarılı görmüyorsak hayatımızdaki erkeğin başarılı olmasını istiyoruz ki bu eksiğimizi onunla kapayalım. Halbuki karşımızdaki erkek ne kadar sakladığımızı sansak da kendimizi başarılı görmediğimizi aslında bilinçaltında hisseder ve farkında olmadan bize kendimizi daha da başarısız hissettirecek şekilde davranır. Hayatımızı, ilişkimizi değiştirmek istiyor ve hayatımıza farklı kişiler çekmek istiyorsak bilinç düzeyimizi yükseltmeliyiz. Bilinçle müdahale etmediğimiz, kendimizin farkında olmadığımız ve bilinçaltımızdaki kalıpları değiştirmediğimiz müddetçe olanın değişmesi mümkün değil. Bunun için kendimize ve davranışlarımıza dışarıdan bakmayı öğrenebiliriz. Hayatımıza şimdiye kadar çektiğimiz insanlar da bizim birer aynamız aslında…
Seçimlerimizde ailemizdeki olumlu özellikleri arıyoruz, peki neden olumsuz özellikleri de arıyoruz?
Çocukluk dönemimiz ne kadar mutlu geçmiş olursa olsun mutlaka eksik kalmış ihtiyaçlar vardır hepimizde. Bazılarımız kardeşini kıskanmıştır, bazılarımız babası çok çalıştığı için onu özlemiştir, bazılarımız da annelerinin onlara zorla yedirdiklerinden nefret etmiştir. Görünüşte büyük travmalar yaratmayacak küçük olaylar. Ama istediği kadar küçük olsun hepsi bilinçaltımızda kaydediliyor.
Neden çocukluk dönemimiz bu kadar önemli seçimlerimizde?
İnsanın çocukken kendini en güvende ve ait hissettiği ortam genellikle aile ortamı oluyor. Ailemizle sağlıklı bir ilişkimiz varsa en çok onlarlayken rahat ve huzurlu oluyoruz. Çünkü orada hiçbir kötülüğün bize zarar veremeyeceğine inanıyoruz. Yetişkin olunca bir ilişkide de aslında bunu aramıyor muyuz? Güven ve huzur. O yüzden güven ve huzuru ilk deneyimlediğimiz ailemize benzer erkeklerin peşinden gidiyoruz.
Babamız eve geldiğinde ilk bize değil de kardeşimize sarıldıysa, mesela bu bile bilinçaltımızda ‘tercih edilmeme korkusu’nun temellerini atmış olabilir. Bunun sonucunda da bugün tercih edilmeme korkusunu bize yeniden yaşatacak erkekler seçiyor olabiliriz. Çünkü bilinçaltı aslında bu olumsuz deneyimini düzeltmek ve olumluya çevirmek istiyor. Bizi tercih etmeyen bir erkeği bizi tercih eder hale getirerek yani onu değiştirerek bu yaramızı iyileştirebileceğimizi sanıyoruz bilinçaltımızda.
Yazı: Deniz Gürlek
Yeni bir erkekle yeni bir ilişkiye başlarken hepimizin gerekçeleri farklı oluyor. Kimimiz o erkeğin tipinden etkileniyor, kimimiz espri anlayışından, kimimiz kariyerinden. Ve sadece bu nedenlerle o erkeği tercih ettiğimizi sanıyoruz. Halbuki bir erkeği seçerken bilinçaltımızın üstlendiği rolü unutuyoruz. Aslında seçtiğimiz erkekler, erken çocukluk dönemlerimizdeki ana figürlere benzerlik gösteriyorlar” diyor Bütünsel Gelişim Uzmanı Aylin Yeğin. Yani anne-babamızı veya çok yakın çevremizi örnek alıyoruz seçimlerimizi yaparken. Üstelik sadece onlarda gördüğümüz olumlu özellikleri değil, tam tersine olumsuz özellikleri de örnek alabiliyoruz.
Değiştirmemiz gerekmeyen erkeği nasıl bulacağız?
Öncelikle başkasını değiştirmeye ‘çalışmak’tansa, kendimizi değiştirmeye ‘başlamak’ lazım. Yani kendimize dönmeliyiz. Nasıl mutlu bir ilişkinin sırrı birbirine saygı ise, mutlu bir bireyin sırrı da özsaygıdır. Zaten bizim kendimize karşı özsaygımız olmadıkça, ilişki kurmak istediğimiz erkek niçin bize saygı duysun ki... Doğru erkeği bulmaya odaklanmak yerine doğru kadın olmaya odaklanırsak bu bizi önce kendimizi daha iyi tanımaya, sonra kendimizi sevmeye ve saygı duymaya, bunların sonucunda da bizi seven ve saygı duyan birini bulmaya götürür.
Onları suçlamak ve değiştirmeye çalışmak yerine, davranışlarının bizi neden etkilediğine baktığımızda kendimizle ilgili birçok şey öğrenebiliriz. Bireyin kendisiyle olduğu kadar karşısındakiyle de açık iletişime geçmesi özsaygıyı artırarak, daha sağlıklı sonuçlar yaratacaktır. Ayrıca workshop’lar, koçluklar ve binlerce kitap her an elimizin altında duruyor. Bunlardan faydalanmayıp aynı ilişkileri tekrarlamak insana Einstein’in teorisini hatırlatıyor: Aynı şeyleri yapmaya devam ederek farklı sonuç beklemek deliliktir. Çünkü biz değişmedikçe, ne sevgilimizle ne ailemiz ya da arkadaşlarımızla ne de patronumuzla olan ilişkimiz değişmeyecek. Sonuçta her şey bizim kendi özsaygımız çerçevesinde şekilleniyor.
Sonuç: 3 adımda istediğiniz ilişkiyi kendinize çekin!
1. Hayalinizdeki erkekte aradığınız özellikler neler? Aklınıza gelen her şeyi yazın.
2. Aradığınız özelliklerden kaçı sizde var? Dürüst olun, evren gerçeği bilir.
3. Onda aradığınız ve kendinizde olmayan özelliklerinizi geliştirmek için son aylarda ne yaptınız, önümüzdeki aylarda ne yapacaksınız? Unutmayın benzer benzeri çeker.
Haydi kendinizi değiştirmek için harekete geçin!Erkekleri de ğiştiremez miyiz?
Aylin Yeğin’e göre bunun cevabı son derece net: “Bunu duyması veya kabul etmesi ne kadar zor gelse de, evet ne yazık ki kimse kimseyi değiştiremez veya düzeltemez.” En iyi tanıdığımız, tüm güçlü ve zayıf yönlerini, ihtiyaçlarını, beklentilerini, hayallerini bildiğimiz kişiyi, yani kendimizi bile değiştirmekte ne kadar zorlandığımızı bir düşünün. Hatta en kolay değiştirebileceğimiz özelliklerimizden biri olan kilomuzu bile değiştirmeye çalışırken ne kadar zorlandığımızı hatırlayın. Rejimler yapıyoruz, spora gidiyoruz, hatta ilaç bile içiyoruz birkaç kilo uğruna. Ama karşımıza bir pasta çıkıverince kendimize söz geçiremiyoruz ve ‘yemişim rejimi’ deyip pastayı yiyoruz. Kendimizi değiştirmekte bu kadar zorlanırken bir başkasını değiştirebileceğimizi sanmak hem de onun bilinçaltı kayıtlarına dayalı, belki 30 yıldır tekrarladığı davranışlarını değiştirebileceğimizi düşünmek şimdi size de anlamsız geliyor değil mi?
Önemli olan değerlilik mi, yeterlilik mi?
Aslında her ikisi de... Biri eksik ya da az olduğunda içte de dışta da dengeler bozuluyor. Günümüz toplumu hep yeterlilik kavramı üzerinden ilerliyor. Güzel olan, zengin olan, iyi giyinen, son model bir arabaya sahip olan daha çok tercih ediliyor. Bunların sonucunda da değerlilik kavramı ikinci plana atılıyor. Halbuki hem özsaygı için hem de sağlıklı bir ilişki için öncelikli olan yeterlilik değil değerlilik. Yani insanın özünden gelen özellikler. Örneğin bir erkeği seçerken kariyerine bakıyoruz ve onu başarılı yani yeterli görüyoruz. Peki bu adam işinden kovuldu diyelim. Bu durumda o erkeği tercih etmemize neden olan özellik yok olunca ilişki de sallanmaya başlıyor. Halbuki bizim o erkeği seçme nedenimiz kendine saygı dkıöuyması olursa; bu özellik doğuştan geldiği için işini değiştirse de değişmeyecek, 10 kilo alsa veya saçları dökülse de...