Bu gece olmaz hayatım!
Kitaplara, karikatürlere, skeçlere hatta dizi ve film senaryolarına konu olan bu cümle, aslında bir komedi unsurundan çok daha ötesini içinde barındırıyor. Psikolojik ve fizyolojik temelleri olan cinsel istek bozukluğunun dışa vurumu olarak da nitelendirilebilecek bu kaçınma davranışı, doğru yaklaşım ve cinsel terapi sayesinde ortadan kalkabiliyor.
Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Başım ağrıyor, şimdi istemiyorum... Bu tür cümleler, kadınların cinsel hayatına ilişkin konuşulan birçok konunun ilk sıralarında yer alıyor. Çünkü kadınların cinsel isteği değişkenlik gösterebiliyor. Hem kadından kadına hem de aynı kadının farklı yaş dönemleri hatta ayın farklı günlerine göre dahi değişebiliyor. Amerika’da yapılan bir araştırmada, yüzde 30’lara varan oranda cinsel istek azlığı tespit edilirken, ülkemizdeki veriler yapılan araştırmalara verilen cevapların doğruluğu şüphesine rağmen bu oranın yüzde 40’ları bulduğunu gösteriyor. Cinsel isteksizliğin, cinsel eylem yetisinin sağlam olmasına rağmen sürekli ve yenileyici olarak cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması veya hiç olmaması, cinsel fantezilerin kurulmaması olarak tanımlanabileceğini belirten Memorial Etiler Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Cinsel Terapist, Evlilik Terapisti, Aile Danışmanı Op. Dr. Selcen Bahadır, “Kadının cinsel ilgisizliği, cinsel eylemi başlatmama veya partnerin başlatmasına karşılık vermeme, birliktelik esnasında cinsel heyecanın veya ilginin olmaması ya da yazılı-görsel cinsel sembollere karşı uyarılmanın olmaması şeklinde de ifade edilebiliyor. Bu ilgisizlik ve isteksizlik sonucu, genital organlarda olması gereken cevap verilmiyor yani klitoris kabarması veya vajinal ıslanma olmuyor. Bu da beraberinde ilişki esnasında ağrı oluşmasına yol açıyor” diyor.
Kadının cinsel yaşamına bakmak gerekiyor
Bir kadında cinsel isteksizlikten bahsedilmesi ve tanı konulabilmesi için bu tür belirtilerin en az altı aydır görülmesi, her ilişkide tekrar etmesi, daha da önemlisi kişide ve partner ilişkisinde sıkıntıya yol açması önem taşıyor. Altta yatan romantik ilişkinin bozulması en önemli sebep, bazen de sonuç olarak karşımıza çıkabiliyor. Partnere ilişkisel anlamda ilginin azalması, kadına kaba güç kullanması yani kötü giden bir ilişki de cinsel isteksizliğin başlıca sebebi olabiliyor. Bu tür bir sorunla başvuran danışanlarda önemli olanın cinsel isteksizliğin tipi olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Bahadır, şöyle devam ediyor: “Kişinin cinsel anlamda etkin ve olgun olduğu dönemden beri var olan isteksizlik, primer yani birincil cinsel isteksizlik olarak anılıyor. Fakat kişinin daha önce belirli ve olağan bir cinsel isteği olmasına rağmen sonradan gelişen isteksizlik sekonder yani ikincil isteksizlik olarak tanımlanıyor. Durumsal cinsel isteksizlik tabiri ise belirli bir duruma veya partnere bağlı gelişebiliyor. Yaygın cinsel isteksizlik de her türlü düşlem ve tüm partnerlere karşı gelişen türü ifade ediyor. Cinsel isteksizlik, ölçümlenemiyor. Kişinin her zamanki düzeyinden düşük olarak tanımlaması ve onda sıkıntıya yol açması ise klinik olarak tanı koymaya yardımcı oluyor. Yani tanı koyma konusunda bir görecelik bulunuyor.” Partnerler arasındaki cinsel istek bozukluğu en sık cinsel istekte tutarsızlıktan kaynaklanıyor. Çiftlerden biri, cinsel istek ve eylem başlatma konusunda diğerinden farklı olabiliyor. Bu durum, isteksizlikten çok çiftler arası tutarsızlık olarak tanımlanıyor. Böylesi durumlarda, çiftlerin beklentilerini dile getirmesi ve kişiye özel sınırların çizilmesi önem taşıyor. Kişiden cinselliği talep etmek ve onu zorlamak, mecbur bırakarak şehveti azaltıyor. Bu da ilişkisel problemlerin çatışmaya dönüşmesine sebep oluyor.
Sorun bazen psikolojik bazen de fizyolojik oluyor
Bu tür bir sorunun temelinde farklı değişkenler rol oynayabiliyor: Yaş, birtakım tıbbi sorunlar, kullanılan ilaçlar, evlilik sorunları, ilişki çatışmaları ve olumsuz cinsel deneyimler gibi... Ayrıca katı dini şartlanma, bazı kişilik özellikleri, partnere güvensizlik, gebe kalma korkusu, başarısızlık kaygısı, cinsel ilişkiden korkmak da cinsel isteksizlik nedenleri arasında yer alabiliyor. Ön sevişme süresinin kısa olması yani kadının hazır olmasının beklenmemesi, beraberinde ilişki esnasında ağrıyı getireceği için kadında isteksizliği başlatabiliyor. Op. Dr. Bahadır, erkeğe ait sorunlar arasında yer alan ereksiyon ve erken boşalma sorunlarının da yine kadında cinsel istek sorunu yaratabileceğinin altını çiziyor: “Ülkemizde gerçek bir sorun olan cinsel eğitim yetersizliği ve toplumun kadın cinselliğine bakışının da önemsenmesi gerekiyor. Kadına ait hormonal bozukluklar, gebelik, doğum, emzirme, bazı hormonal ilaçlar, menopoz dönemi ile kadın genital sistem hastalıkları cinsel fonksiyonu etkileyebiliyor. Kişinin cinsel sorunu eğer cinsel eylem başlangıcından beri varsa bu daha çok psikolojik süreçlerle ilgili oluyor. Bilinç dışı süreçler bu durumu yaratabiliyor. Normal bir cinsel istek döneminden sonra oluşan isteksizlik ise daha çok eşle ilgili sorunlar, evlilik çatışmaları nedeniyle görülebiliyor.”
Erkeğin uyumu önemli!
Cinsel yaşamın tabu olduğu ülkemizde, iki kişi arasında yaşanan bu ilişki çoğu kez partnerler arasında dahi konuşulamıyor. Toplumun dayattığı olumsuz imaj, kadının bu konuları eşiyle paylaşmasına engel oluyor. Çiftler ya bu sorunu önemsemiyor ya da evlilik krizleri sebebiyle danışmanlık hizmeti alıyor. Öte yandan cinsel eğitim almamış ve bu konuda deneyimi kısıtlı olan kadın ise bunu eşiyle paylaşmanın ayıp veya yasak olacağı düşüncesine kapılarak cinselliğini bastırıyor. Cinsel problemleri olan ve bir uzmana kendi isteğiyle başvuran, bu noktada eşinden destek alan kadınlarda ise tedavi başarısı artıyor. “Başvuran kadınlarda önce bu sorunun neden geliştiğini anlamak, olası başka hastalıkları ve evlilik sorunlarını göz ardı etmemek gerekiyor” diye bilgi veren Op. Dr. Bahadır, ilaçlar veya hastalık gibi durumların varlığında sebebe yönelik tedavi uygulanırken, evlilikle ilgili çatışmalarda cinsel terapi öncesi evlilik terapisi önerildiğini belirtiyor. Uygulanan tedavi; kişinin yaşına, sosyokültürel düzeyine ve partnerin tutumuna göre şekilleniyor. Cinsel terapi kararı verilen kadında eğer altta yatan bir sorun yoksa cinsel yeniden yapılandırma programı uygulanıyor. Kişide bu soruna yol açan etkenlerin ve cinsellikle ilgili yanlış mitlerin ortadan kaldırılması birinci aşamayı oluşturuyor. Çiftlerin karşılıklı olarak duygularını anlayabileceği iletişim ortamları yaratması, cinsellikle ilgili beklentileri ve arzularını ifade edebileceği uygun bir iletişim kurması sağlanıyor. Kişinin cinsellikten ne beklediği ve ne istediğini karşı tarafa anlatması, güçlükler üzerinde birlikte çalışması önemseniyor. Cinsellikle ilgili olumsuz düşünceleri kavraması, bunları olumlular ile değiştirmesi, cinsel fantezi kurması ve uygulamaya geçmesi, bedenini tanıma, duyulara odaklanma ve mastürbasyon yapma gibi bilişsel davranışsal egzersizler, terapinin vazgeçilmezleri oluyor. Ülkemizde halen bir tabu olan cinsel yönelim farklılıklarını da göz ardı etmemek gerektiğini söyleyen Op. Dr. Bahadır, kadınların gizli tutmak zorunda hissettiği ve kendi gerçekliğini yaşamaktan çekindiği eşcinsel duyguların da heteroseksüel ilişki içinde isteksizliğe sebep olabileceğine dikkat çekiyor. Erkeğin cinsel isteksizliğe uyumu da önemli bir konu. Çoğu zaman isteksizlik süresi uzayınca ve kadın ilişki talebine olumsuz cevap verince partneriyle çatışmalar başlıyor. Aslında kadın isteksiz olmaktan acı çekerken ve eşine karşı mahcupken, erkek partner terapiye üzgün, kırgın hatta bazen kızgın olarak geliyor. Erkek bu noktada, kadının en çok istediği şeyleri vermemeye başlıyor. Kadın aşkla dokunulmayı, özel hissetmeyi, ilgiyle dinlenilmeyi, birlikte vakit geçirip sosyal alanlarda var olmayı ve romantizm almayı beklerken, erkek bunlardan vazgeçebiliyor. Ve böylece ilişkideki sorunlar gitgide büyüyor.
Kadın kaçındıkça, erkek daha talepkar oluyor
Türlü bahanelerle cinsel ilişkiden kaçınma davranışının uzun sürmesi, erkeğin daha gergin ve olumsuz bir tavır içine girmesine yol açabiliyor. Öte yandan kadın haftada bir ilişkiye müsaade ettiği dönemde, erkek iki veya üç kez talep ederken bu tutarsızlığın artması kadının ayda bir, erkeğin ise her gün cinsellik istemesi boyutunda çatışmaları arttırıyor. Uzun süreli ilişkilerde cinsellik dışında geçirilen vaktin kalitesi de önem taşıyor. Zamanla cinsellik dışında birlikte geçirilmesi gereken vakitte de azalmalar başlıyor ve ilişki sorunları git gide büyüyor. Ancak samimiyet, güven, sadakat ve koşulsuz sevgi gibi kavramların, cinsellik dışında evliliği ayakta tutan etmenler olduğunun unutulmaması gerekiyor. Cinsel uyum sorunu yaşayan çiftlerde zamanla bu kavramlarda da bozulmalar oluşabiliyor. Erkekteki mevcut cinsel istek sorununu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Bazen erkeğin kendi cinsel sorunu, kadının problemleri nedeniyle maskelenebiliyor. Örneğin, mevcutta erken boşalma veya ereksiyon sorunu olan bir erkek, kadındaki isteksizliği bahane ederek kendi sorunundan uzaklaşmış ve kaçmış olabiliyor.
Evdeki huzursuzluk aldatmayla sonuçlanabiliyor
Cinsel hayattaki sorunlar, ilişkilerde uzaklık oluşmasına yol açabiliyor. Kişinin eve ilgisi azalabiliyor, işinde daha çok vakit geçirebiliyor, hobilerine odaklanabiliyor, eve iş getirebiliyor. Cinsel sorunlarla yüzleşmek yerine, sosyal aktivitelerine zaman ayırarak eve geç saatte gelebiliyor. Bunun belki de evliliğe ve ilişkiye yapılmış sadakatsizliğin başlangıcı olabileceğini belirten Op. Dr. Bahadır, “Daha ilerleyen aşamalarda ise aldatma gündeme gelebiliyor. Bu anlamda, çiftlerin cinsel sorunları için ortak paydada buluşması ve terapi desteği alması olabilecek sorunlara karşı önlem oluşturabiliyor. Terapilerde çiftin yakınlık sorunlarının da ele alınması, kişileri birbirinden uzaklaştıran etmenlerin değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü yakınlığın tekrar kurulması, cinsel terapi için anahtar rol üstleniyor” diyor.
Cinsellik baştan öğretiliyor
Bu tür sorunların çözümünde cinsel terapi, öncelikle bu çatışmalara ve evlilik sorunlarına yol gösterici olmakla birlikte, asıl amacı birbirini seven çiftin cinsel uyum sorununu çözmek oluyor. Cinsel terapistler; kadın cinselliğinin de aynı erkekteki gibi doğuştan gelen bir yeti olduğunu kabul ederek, bunu geliştirmenin yollarını danışana gösteriyor. Bu aşamada, cinsel anatomi ve fizyoloji hakkında doğru bilgiler vererek kadının korkularını değiştirmesine imkan verildiğini söyleyen Op. Dr. Bahadır, şöyle devam ediyor: “Sonrasında kadının cinselliği hakkında utanmaması ve haz almakla ilgili yeni yolların keşfi sağlanıyor. Böylece kadın uyarılmanın yollarını öğreniyor. Çoğu zaman istek ve düşlemler uyarıyı doğursa da uyarının kendisi de istek gelişmesine imkan tanıyor. Ayrıca kadına uyarılmanın kaynağının kendisinde olduğu ve bu kaynağın harekete geçirilerek isteğin de artacağı öğretiliyor. Kadın olmanın aşamaları bir bir tamamlanıyor. En önemli cinsel organın beynimiz olduğunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla cinsel düşlemler, bunların gerçeğe çevrilmesi, erotik film ve kitap okumak da cinsel beynin gelişmesi konusunda yarar sağlıyor. Tedavinin ilk basamağı cinsel beynin geliştirilmesi için yapılan egzersizleri kapsıyor. İlerleyen aşamalarda kişi önce bedenini tanıyor, sonra onlara uygun miktarda dokunarak haz bölgelerini keşfediyor. Kadında cinsel hazzın merkezi olarak bilinen klitoriste yapılan uyarılar, hemen her kadında vajinal ıslanmayı sağlıyor ve isteği arttırıyor".
Tüm yaşamı derinden etkileyebiliyor
Cinsel isteksizlik sebebiyle cinsel eylemden kaçmak, diğer cinsel işlev bozukluklarının gelişmesine neden olabiliyor. Örneğin, tam hazır olmadan hatta zorlayarak başlayan cinsel ilişki, ağrılı cinsel birliktelik, orgazm ve boşalma sorunlarını yaratabiliyor. Ayrıca gelişen cinsel işlev bozuklukları kişilerin iş yaşamı ile sosyal hayatında da sorunlara yol açabiliyor. Sorunları kafasında sürekli yaşayan kadın ve erkek için mesleki anlamda yetersizlik gelişebiliyor, motivasyon düşüklüğü ile toleransta azalma olabiliyor. Hatta bu durum ilerleyen aşamada kişinin iş performansında bile düşüklüğe yol açabiliyor. Eşini memnun edememe algısı sosyal aktivitelerin azalmasından aile içinde çocuklarla olan ilişkide bozulmaya kadar birçok farklı sonuca varabiliyor.
İki tarafa da görev düşüyor
Cinsel sorunların çözümünde cinsel terapiler büyük yarar sağlayabiliyor. Ancak birçok çift, cinsel terapiye önyargılı gelebiliyor. Çoğu zaman evlilik çatışmaları başlamış durumda ya da belki de erkek partnerin ısrarı çifti bir uzmana yönlendiriyor. CİSED İstanbul Avrupa Şube Başkanı Op. Dr. Selcen Bahadır, kadının kendi isteğiyle gelmesi halinde terapi başarısının daha yüksek olduğunu vurgulayarak, “Terapide karşılarında onlara umut veren, yaşadıkları durumu normalleştiren ve empatik olarak soruna saygı duyan bir terapistle karşılaşmak, çiftin tedaviye uyumunu ve inancını arttırıyor. Ama bu noktada elbette en büyük görev yine partnerlere düşüyor. İstikrarlı terapi süreçleri ve verilen ödevleri yerine getirme konusunda çiftin sorumluluğu bulunuyor. Bazı çiftler daha önce cinsel terapiye başvurmuş ancak başarısız sonuçlar almış olarak gelebiliyor. Dolayısıyla terapiye olan inançları azalabiliyor. Bu noktada, önceki terapileri sorgulamak yerine gözden kaçan bir iletişim veya ilişki sorununu aramak gerekebiliyor. Her çiftin değerlendirilmesi onların özelinde yapılarak, uygun çocukluk, cinsellik, ilişki ve evlilik öyküsü alınıyor. Terapi planı da bu bağlamda, onların istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda çifte özel planlanıyor” diyor.
* Formsante dergisinden alınmıştır.