En sık görülen 7 cinsel fobi
Cinselliğe ilişkin korkular denilince akla vajinismus ve ilk gece korkusu geliyor. Oysa geçirilen travmalardan çevrenin yanlış bilgilendirmesine dek birçok neden, toplumda cinsel fobilerin sıkça görülmesine yol açıyor.
Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Cinsellik, insan davranışı olarak bakıldığında; bir kişinin diğerine çekici gelmesini de içerecek şekilde, cinsel haz alma ve üremeyle ilgili tüm duygular, düşünceler ve davranışlar olarak değerlendirilebiliyor. Nasıl ki cinselliği tanımlamak uzun ve zahmetliyse, onunla ilgili sorunları tanımlamak da o denli zor olabiliyor. Cinsel organlarda oluşan fiziksel hastalıklar, cinsel ilişki öncesinde ve sırasında yaşanan olumsuz deneyimler de kişinin cinsel hayatını etkileyebiliyor. Bu gibi durumlar cinsel işlev bozukluğu olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de yapılan bir bilimsel araştırma, 40 yaş üstü her iki kadından ve her üç erkekten birinde cinsel işlev bozukluğu olduğunu gösteriyor. Psikiyatrist, Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, cinsel işlev bozuklukları arasında en yaygın görülenlerin cinsel fobiler olduğunu belirterek, “Cinsel fobi, kişinin cinsellik alanında hissettiği ileri düzeydeki korku halini ifade ediyor. Bu korkular genellikle gerçekliğe aykırı olsa da ikna ile ortadan kalkması oldukça zor oluyor. Cinsel fobilerin temelinde genellikle, kişinin çevreden duyduğu abartılı, gerçeklerden uzak cinsel bilgiler yatıyor. Bunları duyan kişi, cinsel ilişki esnasında ya da öncesinde yüksek düzeyde kaygı duyuyor. Bazı kişilerde ise cinsel fobiler, cinsellikle ilgili yaşanmış travmalar yani şiddetli, kötü anılar nedeniyle ortaya çıkıyor” diyor. Yrd. Doç. Dr. Üney, en sık görülen cinsel fobiler hakkında bilgi verdi.
Vajinismus: Cinsel birleşme esnasında, vajina kaslarının alttaki 1/3’lük kısmının kasılması ve buna eşlik eden bacaklarda kapanma, itme gibi davranışlar ile penisin vajinaya girememesi durumu vajinismus olarak tanımlanıyor. Yani başka bir deyişle, kadının cinsel birleşmeden korkma hali bu tabloya yol açıyor. Kadın, her denemeden önce çok şiddetli korku yaşıyor. Dünyada her 50 kadından birinde görülebilen bu fobinin temelindeki esas sorunun, ilk cinsel deneyimden önce kadınların çevreden duyduğu, gerçeklerle çok da bağdaşmayan bilgiler olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Üney, “Ülkemizde ilk birleşme oldukça önemli bir durum olarak değerlendiriliyor. Gerdek gecesi, birçok kadın için bilinmezlerle dolu. Evlilik öncesi cinsel birleşmenin olumsuz olarak algılandığı toplumumuzda ilk geceye yüklenen anlam da fazla oluyor. Eğer kadın bilgi aldığı kişilerce ilk gece sonucu aşırı kanama yaşayacağı, kan kaybından hastanelik olacağı, birkaç gün oturamayacağı gibi bilgiler almışsa, vajinismus daha hızlı ortaya çıkıyor” diyor.
Çiftin birlikte tedavi olması önemli
Vajinusmus birçok yerde, tamamlanmamış evlilik olarak da adlandırılıyor. Ülkemizde bu sorun için genellikle kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarına başvuruluyor. Ancak bu kadınlar muayene masasına bile yatamayabiliyor. Sorun daha çok psikiyatrik kökenli olduğundan, tedavinin cinsel işlev bozuklukları konusunda iyi eğitim almış psikiyatrist veya klinik psikologlarca yapılması daha uygun oluyor. Tedaviye çift olarak başvurmanın ve bu şekilde devam etmenin başarı şansını arttırabildiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Üney, şu bilgileri veriyor: “Tedavi, bir kez cinsel birleşmenin oluşması olarak değerlendirilmiyor. Yaşam boyu, sorun kalmayana kadar tedavinin devam etmesi önem taşıyor. Bu da ortalama 8-12 seansta sağlanabiliyor.”
Genofobi (Seks yapmaktan korkma): Cinsel birleşme ve sevişmeden korkma hali olarak nitelendirilen genofobinin görüldüğü kişiler, bu gibi durumların ortaya çıkma ihtimalinde aşırı kaygı yaşıyor. Kişide fiziksel herhangi bir sorun olmasa da panikatak olarak ifade edilen korku nöbeti dahi yaşayabiliyor. Yrd. Doç. Dr. Üney, çoğunlukla temelinde cinsel istismarın yattığını belirterek, “Kişi, hayatının ilk dönemlerinde bir cinsel istismara uğramışsa (taciz veya tecavüz) ya da bu duruma şahit olmuşsa, cinsellikle ilgili her yakınlaşmada aynı olayın gerçekleşeceği düşüncesiyle aşırı korku haline giriyor. Nefes almakta zorlanma, çarpıntı, ölüm korkusu, terleme, titreme gibi pek çok endişe ile ilgili belirti yaşayarak, cinsel ilişkiden kaçıyor” diyor. Bu kişilerin bir kısmı korkularından dolayı romantik ilişkilerden ya uzak duruyor ya da erken dönemde sonlandırıyor ve genellikle yalnız olmayı tercih ediyor. Buradaki bir başka sıkıntı yaratan durum da genofobik kişinin, partnerinin kendisiyle ilgili algısı oluyor. Çünkü bu korkular, partnerin cinsellikle ilgili adım atmasıyla başlıyor. Yrd. Doç. Dr. Üney, genofobinin tedavisinde psikoterapinin kullanıldığını, bazen ilaç tedavisi (psikiyatrik) de gerekebildiğini belirterek, “Psikoterapide kişinin yaşadığı cinsel istismar konusunda çalışılıyor” diyor.
Erotofobi (Cinsel konulardan korkma): Erotofobi, cinsellik ve cinselliğe dair konuları konuşmaktan korkmak olarak değerlendiriliyor. Her zaman altında yatan bir neden bulunamayabiliyor. “Biliyoruz ki toplumda cinsellik ulu orta konuşulmuyor. Bu durum toplumca uygun görülmüyor hatta bu nedenle cinsel organların isimleri bile farklı farklı söyleniyor” diyen Yrd. Doç. Dr. Üney, şöyle devam ediyor: “Ancak bu yasağın da bir sınırı var. Bu kişiler her nerede olursa olsun, gizli gizli konuşulsa dahi cinsellikle ilgili diyaloglardan sıkıntı duyabiliyor. Daha çok kaygılı yapıdaki kişilerde görülen erotofobi, cinselliğin konuşulmasının aşırı yasak olduğu aile bireylerinde daha sık görülüyor. Cinsellik konuşmak bu kişilerde suçluluk duygusu oluşturabiliyor. Ailede günah, yasak, ayıp çokça dile getiriliyor. Cinselliğin konuşulması, kişinin uyarılmasına sebep olabiliyor. Bunun başkaları tarafından anlaşılabileceği korkusu da söz konusu fobinin ortaya çıkmasındaki etkenlerden birini oluşturuyor. Erotofobi, psikoterapi ile tedavi ediliyor.”
Fallobi (Erkeklik organı korkusu): Bu durum, erkek cinsel organına karşı aşırı bir korku duyma durumunu ifade ediyor. Erkeklerde de görülebilen fallofobinin temelinde, erkek cinsel organının genelde güç ve tehdidi simgelemesi yatıyor. Bu nedenle birçok kadın hem uygunsuz cinsel bilgi kaynaklarından hem de çevrede konuşulanlardan etkilenebiliyor. Sonuç olarak da penise dokunmayı ya da birleşmeyi bir tehdit gibi algılayabiliyor. Bazı kişilerde, bununla birlikte erkek cinsel organından tiksinti durumu da gelişebiliyor. Bunların sonucu olarak, kişi cinsel birleşme yaşamaktan da korkabiliyor. Tedavisinde psikoterapiden faydalanılıyor.
Agrafobi (Cinsel istismar korkusu): Kişinin, birileri tarafından cinsel istismara uğrayacağı yönündeki olağan dışı korkular agrafobi olarak tanımlanıyor. Bu nedenle, agrafobik kişiler cinsel istismara uğrayabileceklerini düşündükleri asansör ve benzeri ortamlardan uzak duruyor. Agrafobinin, en çok cinsel istismara uğramış ama bunu hatırlamayan kişilerde olduğu ileri sürülüyor. Yrd. Doç. Dr. Üney, günümüzde televizyonda seyredilen şiddet sahneleri, cinsel istismar konulu filmlerin de bu korkunun oluşmasında etkili olabileceğini söyleyerek, “Kişi böyle bir ortam olduğunu hissettiğinde yoğun korku, kaygı, çarpıntı, nefes darlığı, terleme ve titreme yaşayarak, ortamda hızla uzaklaşmak istiyor. Agrafobinin tedavisi psikoterapi ile yapılıyor” diyor.
Androfobi (Erkeklerden korkma): Bu fobinin görüldüğü kişiler, erkeklerden aşırı düzeyde korkuyor. Korkunun temelinde cinsel istismar olduğu düşünülüyor. Bununla birlikte karşı cinsten aşırı şekilde uzak tutulan ve erkekler hakkında onlara zarar vereceklerine ilişkin bilgilendirilen kızlarda daha sık görülüyor. Bazı ailelerin kızlarını korumak için tercih ettiği bu yol sonradan kişide fobiye dönüşebiliyor. Androfobik kişiler romantik ilişkilerden kaçınma eğilimi gösteriyor; bir erkekle aynı ortama girdiklerinde aşırı korku ve endişe, nefes alamama, çarpıntı, dehşete kapılma ile kaçma hissi ortaya çıkıyor. Tedavisinde ise diğer fobiler gibi psikoterapi yöntemi öne çıkıyor.
İlk gece korkusu: Daha çok vajinismuslarda görülmesine rağmen, bizim gibi kapalı toplumlarda da ilk gece korkusuna sıkça rastlanıyor. Bunun temelinde ise çarşaf gösterme gibi artık kaybolmaya yüz tutmuş gelenekler büyük rol oynuyor. İlk gece korkusunda, ilk cinsel birleşme ve bunun hakkındaki bilinmezlik ya da yanlış bilgiler önem taşıyor. Günümüzde cinsel bilgilere ulaşmak medya, internet veya kitaplar yoluyla daha kolay olsa da birçok kişinin bu tür bilgileri çevresindekilerin anlattıklarından, onların deneyimlerinden öğrendiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Üney, “Yaşanmış olaylar, çoğu kişi için daha çok önemseniyor. Birçok kadın ve erkeğe ilk gece öncesinde, eğer deneyimi yoksa, çevresindeki kişiler tarafından bilgi veriliyor. Oysa bu kişilerin bilgi kaynakları kendi deneyimlerinden ve eşinin anlattıklarından ibaret oluyor. Dolayısıyla cinsel deneyimi olmayan bir kadına ilk birleşmenin aşırı ağrılı, kanamalı olacağı, günlerce acı çekeceği hatta cinsel ilişki sırasında kenetlenme olabileceği gibi akla ve bilime uygun olmayan uyduruk, korkutucu bilgiler verebiliyorlar. Bunlar da deneyimsiz kişiler için ilk gece korkusunun oluşmasında önemli rol oynuyor” diyor.
En çok kimlerde görülüyor?
Psikiyatrist, Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, vajinismusun en çok aşırı itaatkar ve takıntılı kızlarda, ailede bekaret kavramının çok önemli olup, sıkça dile getirilmesi halinde, sert ve aşırı kısıtlayıcı baba figürünün varlığında, annenin güçsüz veya ailede rolünün olmaması durumunda, daha gelenekçi aile tiplerinde görüldüğünü belirtiyor. Bunlara ek olarak kişinin cinsellik hakkında bilgiler zayıfsa ya da kaynakları hatalı ve korkutucu bilgiler veriyorsa, evlenmesine rağmen çiftin üzerindeki baskı devam ediyorsa, çift evini başka kişilerle paylaşıyorsa ya da kişi çocukluk döneminde taciz veya tecavüze uğramışsa vajinusmus gelişme ihtimali daha sık oluyor.
* Formsante dergisinden alınmıştır.