"Evlenmem gerek" telaşı

Duydunuz zilin sesini! Bekarlık teneffüsü sona erdi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz? Öyleyse, şimdi 30 yaşla birlikte tepe noktasına erişen ‘evlenmem gerek’ telaşının ardında gizlenen 30 nedenle yüzleşme zamanı. Ama siz yine de ‘evet’ demeden önce kendinize 30 saniye daha verin. Düşünün. ‘Yetmez ama evet’ demek için hala çok erken olabilir!

"Evlenmem gerek" telaşı

Yazı: Ece Üremez

30’a bir kala çanlar kimin için çalıyor dersiniz? Toplumdaki 30’lu yaşlarda evlenmiş olunmalı baskısına inat hala azimle direnenler olduğunu kendimden biliyorum. 
Biraz geçmişe gidersek yaş 30 olup da evlenmemiş kadınların her birine yapıştırılan ‘evde kalmış’ etiketini hatırlatmak isterim. Oysa günümüzde devreye girmiş olan eğitim ve kariyer faktörleri bu yaş sınırını oldukça ileriye taşıdı. Taşıdı taşımasına ama bizleri de ‘yaş 30 iş bitmiş’ tribinden pek kurtaramadı. Tam da bu nedenle evlilik için ‘yetmez ama evet’ dedirten 30 nedeni okuyan herkes bu telaşenin tam ortasına sürüklenebilir. Düğün maratonunun başlamasıyla her gÜn gelen davetiyeler artık huzursuzluk yaratır hale geldiyse, siz de alarm tuşuna istemsizce basmışsınız demektir. Bu da demek oluyor ki, çevrenizdeki tanıdıkların ve arkadaşlarınızın evleniyor oluşu ‘ben de artık evlenmeliyim’ fikrini körüklüyor. Buna cuma akşamları evde yalnız geçirilen gecelerde gün yüzüne çıkan ‘yalnız öleceğim’ korkusu da eklenince iş kontrol dışı bir hal almaya bir adım daha yaklaşıyor elbet. İçinizi karartmak gibi olmasın ama bir diğer can alıcı gerçek de biyolojik saatimizin; ‘çocuk yapma yaşın geçiyor’ diye her gün başımızın etini yemesi. Elbette çocuk yapma telaşesi sonucu bu yaş civarı kadınların kendisine çok uygun olmadığını düşündükleri erkeklere panik ve Geç kalmışlık duygusuyla kendilerini teslim etmesi an meselesi oluyor. Hayatlarında biri yoksa da potansiyel kabul edilen tüm erkekler birer hedef haline dönüşüyor. Ve bu ilk dört nedenle 30 yaş kabusu başlıyor. Arkası da tahmin edeceğiniz gibi çorap söküğü gibi geliyor. İlk önce yaşıTlarınız olan kız arkadaşlarınızın evini barkını kurma çabaları başlıyor. Arkalarına motor takılmış gibi üç aydır tanıdıkları adamla evlenme kararı alıp, hayatla bağlantılarını kesecek kadar yoğun bir düğün telaşına düşüp, kendisinden iki beden küçük aldığı gelinliğin içine girecek diye elden ayaktan düşecek hale gelene dek yiyip içmeyi kesince insana bir sıkıntı basıyor tabii ki. Zira hal böyle olunca kız kıza bir gece dışarı çıkıp dağıtacak, dağıtmayı geçtim yemeğe gidecek, hadi onu da geçtim bir öğlen kahve içmeye çıkacak arkadaşınız kalmayıverdiğinde durumun ehemmiyeti de 
üzerinize çöküveriyor. Arkadaşların evlenmeye başladığı haberini alan ve uzun zamandır pusuya yatmış bekleyen aileler ise aynı anda saldırıya geçiyorlar. ‘ee sen ne zaman evleniyorsun?’ sorusu da böylece hayatımızın kaçınılmaz bir gerçeği haline geliveriyor. ‘Bak X bile evlendi sen hala otur!’ cümlesi ve türevleri size de tanıdık geldi, itiraf edin hadi. Bir başka vaka da genelde evli arkadaşlarınızdan gelen şu tarz cümlelerle vuku buluyor; “Bu gece kocamın annesine yemeğe gideceğiz” ya da “Çocuğu bırakacak yer yok o yüzden evdeyiz bu gece” gibi durumu bizzat yaşamayanlar için tabiri caizse sinir bozucu olan gerekçeler ‘evli olmalıyım’ dürtüsünü bir kez daha harekete geçiriyor. Böylece kız kıza yapılan programlarla dolu koca bir devrin kapandığı gerçeğiyle de yüzleşmiş oluyoruz. 
 
Mantık hataları silsilesi

Bir başka vaka da sevgilisi olup da; ‘bu yaştan sonra daha iyisini bulamam’ düşüncesiyle alınan evlilik kararları. Belki de en korkutucusu bu madde çünkü toplum tarafından o çok sevilen tabirle ‘cicim ayları’ döneminin bitiş düdüğünün çalınmasıyla harekete geçecek olan pişmanlık duygusu kaçınılmaz olur. Yine bu mantık hatasına bağlı olarak; ‘yıllardır sevgiliyiz artık evlenmeliyiz’ algısı da hızlı çekim yaşanan evlilik sürecinin ardında gizlenen bir başka neden. Galiba en çok bu duruma şaşırıyorum; madem evlenecektiniz bunca yıl neyi düşündünüz bu kadar? Yine bu süre zarfında her şeyi ağır çekim yaşadınız da iş evliliğe gelince mi bir ay içinde tüm hazırlıkları jet hızıyla tamamlayıp apar topar nikah masasına koştunuz? Laf düğünlerden açılmışken hepimizin duymaya aşina olduğu bir başka kültürel ve Toplumsal baskıya da değinmek gerek. Tüm bekar kadınların başlarını hafifçe yana kırarak ve gülümseyerek cevap vermekle yükümlü olduğu; ‘Darısı senin başına en kısa zamanda inşallah’ temennisi ya da genellikle ‘no comment’ bakışı ile karşılık gören; ‘Tren kaçıyor, sen daha kimseyi beğenme’ yorumları... Akabinde de avuturcasına söylenen; ‘Sen de doğru insanı bulacaksın elbette’ tespiti tahmin ediyorum kendi ipinizi çekecek noktaya gelmenize neden oluyordur. Şahsen sırf bunları bir daha duymamak adına aniden evlenme kararı alıp herkesi susturma arzumu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bir de unutmadan, sanki kendileri çok mutlu evlilikler yapmış gibi ailelerin ‘mÜrÜvveT GÖrme’ halet-i ruhiyeleri ya da neden olduğu bilinmeyen sebeplerle kutsal kabul ettikleri evlilik kurumunu ve aile kavramını ayakta tutma dertleri 30 yaşına basmış tüm kadınlarda daimi bir baskı yaratmaya devam etmektedir. E hal böyle olunca; ‘evleneyim de bari ailem mutlu olsun’ serzenişiyle pes etmek işten değil! Elbet gün geliyor aidiyet duygusunu hissetme ihtiyacı da ağır basabiliyor. Belki de atılacak imzanın gerektirdiği sorumlulukları taşıyabilecek olGunluğa erişmek de evliliğe hazır hissetmekle sonuçlanıyordur. Belki belli bir düzene oturmuş yaşam tarzı arzu etmek belki de hayatında yeni bir başlangıca ihtiyaç duymak... Belki de sadece sabahları uyanınca yanında birini bulmak ve sana ‘Günaydın’ dediğini duymayı her şeyden çok istemek... Anlaşıldığı üzere zamanı gelince gün yüzüne çıkan duygular silsilesi evlenmeyi aklından dahi geçirmeyenleri yarışa dahil edebiliyor. Yarış diyorum çünkü ben ne çevremde ne de çevremin çevresinde aşk evliliği görmüyorum. Bütün bu bilinçaltında gizlenen evlilik nedenleri yerine, okuyan herkesi kalbinden vuracak bir aşk hikayesi anlatıyor olmayı tercih ederdim. Ama gelin görün ki maalesef gerçekler bambaşka. Sırf maddi durumu iyileştirmek, sosyal statü atlamak ya da düzenli bir cinsel hayata sahip olmak için yapılan evlilikler de bu can sıkıcı durumun cabası. Zira evli çiftlerin sıkıcı bir seks hayatına sahip oldukları yönündeki genellemeye meydan okurcasına, yapılan araştırmalar bekar insanlara göre normalden çok daha fazla birlikte olduklarını kanıtlıyor. Bu yazıyı oluşturabilmek adına dinlediğim onlarca hikayeden bir tanesi ise içlerinde en şaşırtıcı olanıydı; sevgiliyi kaybetme korkusu ve evliliğin bağlayıcı olduğunu düşünme gerekçesiyle hamile kalarak erkek arkadaşını evlenmeye ikna etmek, Türk filmlerindeki kötü kadın imajına sığınmak ve bu derece planlı programlı olmak 30 yaşla gelen panikle değilse başka neyle açıklanabilirdi ki?

Eyvah evlenecek erkek kalmadı!
Şimdi gelelim en can alıcı nedene, 30 yaş gerçeğinin hayatımıza girmesiyle yaprak dökümü gibi gerçekleşen düğünler evlenilecek erkekleri de sayıca azaltmakta. Bu da kadınlarda ‘evlenecek erkek kalmadı sendromu’na yol açıyor haklı olarak. Hepimiz için öyle bir an gelir ki etrafımızdaki tüm erkeklerin ‘evli’ mertebesine yükselmiş olduğuna inanırız. Bu da yetmezmiş gibi bir gün gelir ve arkadaşlarınızla olan buluşmalarınızdan birinde sırf bekar olduğunuz için dışlanmış hissedersiniz. Bütün bunlar başınıza gelmediyse de gelecektir, o yüzden iyisi mi siz kendinizi evlilik fikrine yavaş yavaş alıştırmaya başlayın. Ne de olsa herkes hayatı paylaşacak birine ihtiyaç duyar. Bir diğer neden de şaşıracaksınız ama ailevi problemler ya da aileyle yaşamak istememek olarak öne çıkıyor. Dahası; evdeki mutsuz ortamdan kaçmak için alınan acele evlilik kararları çoğu kez aynı mutsuzluğun devamı için atılan bir imzadan ibaret oluyor. Şaşırtıcı bir başka gerçekse birçok kadının 30 yaşından sonra evliliği eğer belli bir kariyer sahibi de değilse hayattaki boşluğu doldurmak adına istiyor olmaları. Bahsettiğimiz bu boşluk cinsel bir açlık değil aksine içsel bir arayıştan ibaret. Bir çeşit hayatı anlamlandırma çalışması da diyebiliriz. Aynı şekilde birey olmak için bir kocaya ihtiyaç duyuyor olmak da 30 yaş ve üzeri kadını evliliğe iten bir başka toplumsal gerçek olarak karşımızda. Tatmin ve mutlu hissetmek adına toplumun dayatması olan evlilik kurumuna ait olma ihtiyacı, imzayı attıktan sonra arkaya yaslanıp derin bir nefes almak ve ütopik bir şekilde hayat boyu devam edeceğine inandığınız bir ilişkiye benliğinizi teslim etmek... Bu hissiyatlar da evet demek için birer neden olarak karşımızda dursa da hala bekar olanlar siz bir durun bence. Evet demeden önce 30 yaşa bağlı gelişen tüm bu nedenleri bir kenara atın ve siz aslında ne istiyorsunuz onu düşünün. Bu sizin hayatınıza dair alacağınız en büyük kararlardan biri. ‘Yetmez ama evet’ demeden önce 30 saniye daha verin kendinize. Düşünün. Yalnızlıktan kurtulmak adına tek çare gibi gözüken bir ‘evet’ kararı çok daha büyük bir yalnızlığa ‘evet’ demiş olmakla sonuçlanabilir. Sanırım yazının sonuna gelişimizin şerefine şu gerçeği kabullenme vakti geldi; hepimizin yalnız kalmaktan ödü patlıyor, bu yüzden de evlenmek için kendimize bir kerede 30 neden bulabiliyoruz. Bu dünyanın belli kaideleri var ve insanlar da yalnız yaşamak için dizayn edilmemiş. Kısacası evlilik için gayriihtiyari bir arayış da diyebiliriz. Çünkü biyolojik saatlerimizin de buyurduğu üzere çocuk yapacağı erkeği arayan hiçbir kadın vakit kaybetmeyi sevmez. Bu yüzden de evliliğe giden her yol mübah. Özetle kendimize ‘evlilik hastası’ dedirtme pahasına her şeyi göze aldığımız bir gerçek; yeter ki kimse bize ‘evde kalmış’ demesin. Son olarak, erkek cephesinde durum nasıl cereyan ediyor göz atmakta fayda var. ‘30 yaşına gelen bir erkek neden evlenmek ister?’ sorusuna yanıt bulmak adına ikisi evli biri bekar 30 yaş civarı üç kişinin görüşlerine tanıklık etmeden önce belirtmem gerek; bu erkeklerin hiçbiri ‘aşk için evlendim’ cevabını vermedi. Gerçekleri duymaya hazırsanız, şimdi söz hakkı onlarda!

Alper Tezcan, 31 yaşında, evli, uluslararası satış yöneticisi 
Hem kadınlar hem de erkekler için en kritik yaş olmalı 30. Artık daha ciddi kararlar alma zamanının geldiğini, yaptığın hataları düzeltmek için de çok vaktin kalmadığını şiddetle düşünmeye başladığın bir dönem oluyor. Bu yüzden de gerçek aşkın peşinden koşmayı bırakıyorsun belki de... ‘Daha önce yaşadıklarım da aşk değil miydi?’ diyorsun... Sonunun acı verici olduğunu bile bile... Her yeni insanda yeni hikaye dinlemekten bıkıyorsun ve tanıdık bir ses, ten arıyorsun. Çok sevip de üzülmek yerine, seni seven birine kendini teslim ediyorsun. 30 yaşına gelmiş ve kariyer hedefi olan bir kişinin üzerinde çok durmaması gereken konular artık aşk ve ilişki başlıkları. Yapılması gereken daha önemli işler var çünkü. Eğer evine sadık, sizi seven ve saygı duyan bir kadın varsa hayatınızda, size uyum sağlıyorsa ve anlaşabiliyorsanız evlenmemek için hiçbir neden olmamalı.

Serhat Şengül, 30 yaşında, bekar, editör / İstanbul’entourage kurucu ortağı
Bunu okuyan 30 yaşında ve evli hemcinslerim bana kızmasın ama bence 30’unda evlenen erkek, erken evlenmiş demektir. Hatta zaman zaman onlar da neden erken evlendiklerini kendilerine sorarlar. Bence bunun nedeni, uzun dönemli kız arkadaşın 30’una gelirken evlenme telaşına düşmesi. Hatta çoğu zaman, onun bile değil; ailesinin bu telaşa düşmesi. ‘Seni oyalıyor mu? İşini de oturttu, kaç yıldır birliktesiniz, adını bir koyun artık!’ gibi müstakbel kayın aile ısrarı, dolaylı yoldan erkekleri de evlilik girdabının içine çekiyor. Zaten basireti bağlanmaya meyilli erkek kısmının bu durumu, ‘Gül gibi kız, daha iyisini mi bulacağım? Huyunu suyunu biliyorum, o da bana alıştı, evet evet, en iyisi evlenmek’ anlayışına istinaden soluğu nikah masasında alışıyla, ‘Evet!’ dedikten sonraki tüm fotoğraflarda dumura uğramış yüz ifadesinden rahatlıkla okunur.

Anıl Özdemir, 29 yaşında, evli, ekonomist 
30 yaşın yaklaşmasıyla alınan evlilik kararı doğrudan basit matematik ile açıklanabilir. Bir insanın çalışabileceği ve iyi derecede para kazanabileceği süre içerisinde çocuklarının büyüyüp okulunu bitirmesi ve devamında kendi hayatını sürdürebiliyor olması idealdir. Eğer benim gibi iki çocuk düşünüyorsanız ve evlenir evlenmez böyle bir telaşın içine girmek yerine eşiniz ile bir süre hayatın tadını çıkartmak istiyorsanız, 30 yaş dönüm noktası diyebiliriz. Erkeklerin yalnızlığa ve bunun getirdiği bencillik ve rahatlığa alışması ya da düzenli hayatı tercih etmesi, 30 yaşından önce daha kolay yapılabilecek bir tercih. Erkek yapı itibarıyla genelde ilişkilerin bağlılıktan ve sorumluluktan korkan ve kaçan tarafı. Bu korku yüzünden günübirlik ilişkiler ile hayatını devam ettirebilir, işte tam bu noktada kendine dur deyip düzenli hayatı tercih etmek yine insanın 30 yaşından önce alabileceği bir karar. Ayrıca bir erkek yalnız yaşamaya alıştığı takdirde kendi düzenine başka birini dahil etmek de yeterince zor bir süreç olacak. Aksi takdirde uzun süre günübirlik ilişkiler yaşamış bir erkeğin, 35’inden sonra aile babası olmasını beklemek mucizelere inanmaktır.