Bir yıldızın portresi: Derya Uluğ
Duyguları harekete geçiren sesi, sihirli yeteneklerinden yalnızca biri. Derya Uluğ imzasını taşıyan sözleri, ruhumuza dokunan şarkıları ve enerjisiyle yıldızlar makamında özel bir isim.
RÖPORTAJ: BARAN ALIŞKAN
FOTOĞRAF: JİYAN KIZILBOĞA
STYLING: ALİ ARİSSO
SAÇ: MUTLU AHMET SİNAN
MAKYAJ: RIFAT YÜZÜAK
FOTOĞRAF ASİSTANLARI: DOĞA SUCU, HASAN DOĞANAY, BERKE KAYA
STYLING ASİSTANLARI: GÖNÜL SOYÇERİ, İREM NUR ÇIRA
VİDEO: BEGÜM BESTE BENGÜ
VİDEO ASİSTANI: SEMİH CAN DUBACI
KATKILARINDAN DOLAYI SAMSUN DEMİR’E TEŞEKKÜR EDERİZ.
Kış güneşi altında şehrin sokaklarını adımlıyoruz. Rotamızı her nereye çevirsek kulağımıza aynı melodiler çalınıyor: “Sana hastayım anlasan ah, şaka yapmadım anlasan ah…” Ondan kaçmaya imkan yok, bir şekilde zihninizi ele geçirecek ve gün boyu mırıldanmanızı sağlayacak. Biraz dinlenmek için karşımıza çıkan ilk kafeye oturuyoruz ve kendimizi şu sözleri mırıldanırken buluyoruz: “Yolumu senle arasam… Aşka orada rastlasam… Sana tutulunca…” Evet, günün kalan saatlerinin nasıl geçeceği aşikar. Ama düşününce Derya Uluğ ve müziği tam da böyle bir etki bırakıyor insanın üzerinde. Duygularımızı harekete geçiren, bizi etkisi altında tutan ve her anımıza ortak olmayı başarabilen. Aslında kolay bir iş değil bu ama Uluğ bunu o kadar zahmetsizce gerçekleştiriyor ki yeteneği bir sihri andırıyor. Yıllar önce ‘Okyanus’ şarkısıyla ilk kez tanıştığımız Derya Uluğ, aradan geçen yıllarda tüm hislerimize uygun teklileriyle sıkı bir dost gibi bize eşlik etti. Bu dönemde ise hayalini kurduğu albüm projesini ‘Nefes’ ile gerçekleştirmenin mutluluğu içerisinde. Bugünden geçmişe baktığımızda başarısının sırrını anlamak zor değil. Çünkü hem eğitimli hem alaylı olarak harikulade bir deneyimin sonucu ortaya çıkan eserler. Derya Uluğ, henüz 8 yaşında bir radyonun düzenlediği ses yarışmasında dinleyenlerin oylarıyla birinci seçildikten sonra müzik eğitime başlamış ve süregelen zamanda sahne tozunu küçük yaşlarda solumuş özel bir ses. Bu sırada aldığı eğitimlerin üzerine, müzik öğretmenliği lisansı ve devlet konservatuvarı ve yüksek lisans eğitimiyle doğuştan gelen yeteneğini bir üst seviyeye taşımış. Hikayesinin ilerleyen döneminde birçok hit teklisiyle hayatımıza girdi ve her duygumuza hitap etmeyi başaran farklı tınıları ruhumuza işledi. Aynı zamanda sıkı bir Fenerbahçe taraftarı ve sizinle tanıştığında etki alanına almayı başaran bir ruh. Öyle ki stüdyomuzda karşılaştığımız ilk anda, röportajımızda da bahsettiği gibi ‘ekip’ olmanın hakkını veren, sizinle birlikte gerçek bir takımın parçasıymış gibi hissettiren, samimi bir tavra sahip. Yetenekleriyle harmanlanmış yıldız aurası sayesinde adeta parıldıyor ve bu parıltıya çevresindeki herkesi dahil ediyor. Şimdi, zihnimizin içinde dillere pelesenk olmuş şarkılarını tekrarlarken iç dünyasına konuk olduğumuz bir sohbete davet ediyoruz sizi. Onunla tanıştığımıza memnun olduğumuz ve sizin de daha yakından tanımanıza mutlu olacağımız bir sohbete…
Hayatınızın nasıl bir döneminde bir araya geldik? Bugünlerde nasılsınız ve nasıl hissediyorsunuz?
Aşırı üretken olduğum, çalışmaya doyamadığım ve farklı hissettiğim bir dönemde bir araya geldik. Dönüştüğümü hissediyorum. Kendimin bir üst seviyesine nasıl çıkarım onun peşindeyim. Farklı konularda güzel gelişmeler yaşıyorum. Yeniyi aramanın verdiği heyecanım her geçen gün artıyor ve bu heyecan beni diri tutuyor. Beni gerçekten görebilenler gözümdeki ışıktan anlayabilir. Şükür doluyum.
Bugünden geçmişe baktığınızda çocukluk ve ilk gençlik yıllarınız gözünüzde nasıl canlanıyor? Sizin adınıza ‘unutulmaz’ bir an var mı?
Anneannemi ve dedemi kaybetmem ve o sırada babamın yurt dışına gitmesi dışında mutlu bir çocukluk geçirdim. Ben çocukken de böyleydim. Derslerim, müzik eğitimim, spor, gösteriler, hepsine bir arada yetişirdim. Hep faal bir hayatım vardı. Hayatım hep zorluydu. Hep kendi ayaklarım üstünde durmam gerektiği düşüncesiyle büyüdüm. Ailemin her zaman desteğini gördüm. Lise 1’de sahneye çıkmaya başladım. Hem okuyup hem de çalışmak beni erken yaşta büyüttü. Unutamadığım bir an var. Büyük halam opera sanatçısıydı. Annem beni yanına götürmüştü, 12 yaşında olmalıyım. Beni dinledi ve “Senden bir şey olmaz, başka bir şeyle ilgilen” dedi. Dünyam yıkılmıştı, çok ağladım. O an kırılma anıydı benim için; ya vazgeçecektim ya da hayallerimi başaracaktım. Şimdi dönüp baktığımda iyi ki kendime inanmışım diyorum. Belki de bana iyilik yapmıştı o sözlerle. O yüzden kendinize inanın. Hayat bazen kader çizginizi değiştirecek yol ayrımında vereceğiniz sınavlardan ibarettir. İsteyen ve inanan birinin başaramayacağı şey yoktur.
“Benim sınırlarım yok, hiç olmadı. Hiçbir yere sıkışıp kalmayı sevmem. Ruhum da öyledir. Özgürlük düşkünüdür, yeni keşiflere bayılır. Müziğim de öyle.”
Ege’de başlayan hayat yolculuğunuz yeteneklerinizin çizdiği rota sayesinde önce İstanbul’la, ardından milyonlarca hayranla sizi buluşturdu. Sizce başarının formülünde yeteneğin yanı sıra hangi etkenlere mutlaka ihtiyaç var?
Çok istemek, çok çalışmak, inanmak, vazgeçmemek, sabırlı olmak, ne olursa olsun güçlü kalabilmek ve sürekli yenilenmek başarının en büyük etkenleri.
Küçük yaşlardan beri müzikle bağınız ve sahne tozuna karşı bağışıklığınız olduğunu biliyoruz. Akademik anlamda müzik öğretmenliği eğitimi, müzikle bağınız ve erken elde edilen deneyim hayatınızda ve kariyerinizde nasıl etkiler yarattı?
Kendimi bildim bileli müzikle iç içeyim. Küçük yaşta hem eğitimine hem de deneyimine başlamak hayatıma sayısız fayda sağladı. Pişerek büyüdüm aslında. Düşünsenize ben 22 yıldır sahnedeyim ve bu işten para kazanıyorum. Bu süreçte yaşadıklarım kitap olabilecek kadar çok yaşanmışlık, mücadele, zorluk barındırıyor. Gençliğe yeni adım atmış 15 yaşında bir kızın başına gelebilecek zorlukları düşünün. Beni en çok o zorluklar büyüttü ve bu kadar güçlü yaptı. Şimdi hepsi için “iyi ki” diyorum.
Yıllar süren bir albüm çalışmasının sonucunda ‘Nefes’ ile buluşmanın heyecanı üzerimizde ve tadı hala damağımızda. Nefes albümü, sizin için ne anlam ifade ediyor? Gelecekte dönüp baktığınızda onu nasıl ve hangi hislerle hatırlayacaksınız?
‘Nefes’ albümü kariyerimin ilk albümü olduğu için yeri hep ayrı olacaktır. Daha içime sığdıramadığım, cebimde bekleyen onca şarkıdan bir kısmının sunumu bu. İlk albümümde böyle bir başarı yaşamak muazzam bir his. Dinleyenler henüz keşfedilmeyen şarkılarla merhabalaştıklarında başka taraflarımı da görecekler. Henüz benim çok az yönümü gördüler.
Zygmunt Bauman’a göre, tüketim toplumundaki temel özellik, tüketim hızında görülen sürekli artıştan ziyade; doymak bilmeyen ve sürekli arayış içinde olan tüketicilerin söz konusu olması. Ve elbette tüketim toplumu olduğumuz da çok net. Bu dönemde ve tüketim alışkanlıklarına rağmen ortaya çıkan ‘Nefes’ albümü takdire şayan. Fakat, ardında yatan motivasyonu ve müziğe karşı idealist tavrınızı biraz konuşmak isteriz. Sizce bu çağda birçok tekli çıkarma konforu yerine, albüm yapma arzunuzun altında hangi duygular ve idealler yatıyor? Albümünün hakkını verebilmek adına, dinleyicisi mutlaka neyi bilmeli?
Asıl amacı popülerlik değil, şarkılarını dinleyiciyle buluşturmak olan her sanatçı albümünün olmasını ister. Çünkü albüm, tek bir şarkıya sığmayacak dünyanızı anlatma şeklidir. Hele ki yazıp üreten taraftaysanız konu daha da derin oluyor. Bilmeliler ki, aslında ben albümde hayatımdan kesitler anlatıyorum. Herkesin kendi hayatıyla benzeşecek anları anlatıyorum. Olumsuzlukları paylaşmanın en güzel yanı müziktir. Yoldaş olur şarkılar anılara, anlara. Yaşadığım ya da şahit olduğum acıları, sancıları, mutlulukları, istekleri anlatıyorum ben de. Şarkılar, birbirini tanımayan insanların aynı duyguda ruhen buluştuğu yerdir… Tüketim hızına uyum sağlayabilmesi ancak her şarkının ruhuna hizmet ederek bambaşka melodilerde buluşmasıyla olabilirdi. Onu da yaptığımızı düşünüyorum.
Bugünlerde mırıldanmaktan kendimizi alıkoyamadığımız bir şarkı var: Yansıma. Yaratıcılarından biri olduğunuz ‘Yansıma’ hakkında konuşalım mı? Bu denli sevilen ve beğenilen bir esere imza atmış olmak sizde nasıl hisler uyandırıyor?
‘Yansıma’ hayal edemeyeceğimiz bir noktaya geldi. Çünkü bu kadar farklı bir şarkının tüm ülke tarafından sevilmesini beklemiyorduk. 7 yaşındaki de, 70 yaşındaki de sahnede o şarkıyı istiyor. Acayip bir his. Asil Gök’ün çok büyük payı var. Öyle bir beste yaptı ki doğuyla batıyı sentezleyip herkese sevdirdi. İlk dinlediğim an hissettim şarkının enerjisini. O da insanlara yansıdı. Yansıma, yansımamız oldu…
‘Yansıma’ neden bu kadar sevildi? Yaratımında ve icra edilişinde var olan Derya Uluğ ve Asil Gök’e ait gerçek duygular alametifarikası olabilir mi?
Hikayesi çok uzun aslında. Ben aylarca beğendiremedim sözleri. Yazdım, sildim; yazdım, attım. Emrah Karakuyu ile denedik olmadı. Sonra ben vazgeçtim yazmaktan. Orada Samsun Demir devreye girdi. Asil’in mırıldandığı sözsüz halini dinledi ve “Mutlaka yazmalısın” dedi bana. Ben de tüm kaygılarımı bırakıp sadece aşkla yazmaya başladım. Sonrasında “Bu sefer oldu!” dedim.
Önce ‘Yansıma’ ve ardından son albümde de yer alan şarkılar özelinde soruyoruz; bu şarkıların ortaya çıkışını hangi duygulara ve hangi ilhama borçluyuz? Siz nasıl yazıyor ve yaratıyorsunuz?
Her şarkının özelinde değişen bir durum bu. Ben yaşamadan, hissetmeden yazamıyorum sanırım. Allah’ın bahşettiği bu mucizeyi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum ve benim başıma geldiği için şükrediyorum. İçimde tuttuklarımı değil, sığdıramadıklarımı yazarım ben. Anlatamadıklarımı yazarım. Ben çok konuşmayı sevmem. Yazmak, kendimi ifade şeklim aslında.
Aynı zamanda bugüne dek Okyanus, Kanunlar Gibi, Canavar gibi birçok hit teklinin de başrolünde siz varsınız. Doğal olarak dillere pelesenk olacak bir hit’in formülünü sizden öğrenebilir miyiz? ‘En çok dinlenen’ olmak için belli bir formül var mı?
Çok teşekkür ederim, bu bir ekip işi. Etrafımdaki insanlar olmasa bugünler, böyle olmazdı. Bir derdi olan, söylenmeyeni söyleyip bestesiyle farklılık uyandıran şarkı kendini belli ediyor aslında. Bir şarkıyı dinlediğim an heyecanlanıyorsam hemen ekibimle paylaşırım. Eğer onlar da heyecanlanıyorsa tamam derim, işte bu. Yani yazılı olmayan kuralları var ama anlatarak değil de yaşayarak çözebilir bence insan. Başarılı olmuş şarkıların değil, daha önce olmamışın peşinde olmak lazım. Benzersiz olması lazım.
“Beni en çok ateşleyen şey üretmek ve her gün bir sonraki kabuğumu kıracak sebepler bulabilmek. Bazı günler hiçbir şey yapmadan dururum. Durmak, tükenmeyi önleyen en önemli eylem bence.”
Hit’lerden bahsetmişken yalnızca hareketli ve eğlenceli notalardan bahsetmiyoruz elbette. Duygusal ve romantik şarkılarınız da en az diğerleri kadar kalplere işliyor. Bugünlerde yeni klibini izlediğimiz “Yürek mi Yedin” mesela… Sesinizde dinleyicisine duygu aktarımı konusunda bir sihir saklı olabilir mi? İstediğiniz duyguyu dinleyicinize hissettirmeyi nasıl başarıyorsunuz?
Ne güzel bir tasvir, onore oldum. Bütün sihir duyguda saklı. Duyguyu dinleyene geçirebiliyorsanız o zaman oluyor işte. O duygu Allah vergisi bir mucize. ‘Yürek mi Yedin?’ şarkısını kendime yazmıştım. Anbean yaşanmışlık var her cümlesinde.
Son yıllarda Türkçe rap müziğin yükseldiğine dair bir izlenime sahibiz. Buna karşın Türkçe pop tahtından inmese de ‘altın’ yıllarından uzakta görünüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Son dönemde Türkçe pop dinleyici nazarında hangi noktada ve her zaman zirvede olmak için ne yapmalı?
Her dönem popüler müzik türleri değişir. Kimi zaman pop kimi zaman rock, şimdi de rap müzik. Türkçe pop ise her daim var olacak. Rap müzik yapanların birikmiş hak edişleri var demek ki. Bazılarının anlattığı dertler çok güzel.
Yükselen ivmesiyle her dönem adından söz ettiren biri olarak, tüm diskografinizin ışığında kendi müziğinizi nasıl konumlandırıyor ve tanımlıyorsunuz?
Benim sınırlarım yok, hiç olmadı. Hiçbir yere sıkışıp kalmayı sevmem. Ruhum da öyledir. Özgürlük düşkünüdür, yeni keşiflere bayılır. Müziğim de öyle. Türk sanat müziği, opera, keman, piyano, pop müzik… Hepsinin senteziyim.
“İçimde tuttuklarımı değil, sığdıramadıklarımı yazarım ben. Anlatamadıklarımı yazarım. Ben çok konuşmayı sevmem. Yazmak, kendimi ifade şeklim aslında.”
İlk kez Derya Uluğ ile tanışmamıza vesile olan Okyanus nasıl ortaya çıkmıştı? Okyanus teklisini hayatınızın en önemli kırılma anlarından biri olarak kabul edebilir miyiz?
‘Okyanus’ tabii ki hayatımın dönüm noktası. Onu da kendime yazmıştım. Uslanmayan bir aşığa sesleniş. Önce slow bir şarkıydı; sonra Asil onu öyle güzel yoğurdu ki sonuç çok güzel oldu. Tabii ki o süreçte yanımızda olan menajerim Tayfun Gürken olmasa, Burak Yeter dinleyip şarkıya bu kadar inanmasaydı çıkmayabilirdi Okyanus. Kısacası yine bir ekip çalışması.
Birlikte o kırılma anının yaşanmadığı bir paralel evren hayal edelim… Sizce bugün, nerede ve ne yapıyor olurdunuz?
Ya bir üniversitede konservatuvarda öğretmen ya da futbolcu olurdum. Biraz düşünüyorum da ben yine vazgeçmez, hayallerime ulaşana kadar devam ederdim çabalamaya…
Milyonlarca meraklı bakışın odağında bir mesleği icra ediyorsunuz. Ruhunuz eleştirileri nasıl bir duyguya dönüştürüyor, nasıl karşılıyor?
Eskiden kırılgan, narin bir yapım vardı. Şimdi onu belli etmemeyi öğrenmiş bir Derya var. Artık eskisi kadar olumsuzluklara takılmıyorum. Hayata bakış açımı değiştirince hayatım da değişti, güzelleşti. Artık olumsuz her şeyi göğsümde yumuşatıp o olumsuzluğa gol atıyorum.
Aynı zamanda birçok hayrana sahip olduğunuz aşikar. Bu bağlamda iltifatlara bakış açınız nasıl? İltifatları karşılama konusunda başarılı biri misiniz?
Ne güzel bir soru... Eskiden bu konuda beceriksiz biriydim. Sanki benim de bir şey söylemem gerekiyor gibi bir mahcubiyetle karşılardım. Şimdi sadece teşekkür edip, o duygunun hazzını yaşamayı öğrendim.
Her bir yeni güne sizi hazırlayan ateşleyici gücü merak ediyoruz. Hayata dair bir meydan okumanız var mı?
Kendine pek vakit ayıran biri değilim. Üretmek, çalışmak bana kendime vakit ayırmak gibi geliyor, iyi hissettiriyor. Beni en çok ateşleyen şey üretmek ve her gün bir sonraki kabuğumu kıracak sebepler bulabilmek. Bazı günler hiçbir şey yapmadan dururum. Durmak, tükenmeyi önleyen en önemli eylem bence.
Yaşananlar mı, yaşanmayanlar mı bizi daha çok etkiliyor sizce? ‘Keşke’ ve ‘iyi ki’ arasında bir seçim yapmanız gerekseydi; hangisini seçerdiniz?
Yaşananlar nefes, yaşanmayanlar heves kalır yanımıza… İnsanoğlu da hep aldığı nefese değil, içinde kalan hevese odaklıdır. O yüzden odağımızda ne varsa onun çevresinde çizeriz yolumuzu. Keşke aldığımız nefesin kıymetini daha çok bilebilsek… Hayat felsefem ‘iyi ki’ benim. Başıma gelen güzelliklerde ‘neden ben?’ demiyorsam, kötü bir şeyde de ‘neden ben?’ demem; ‘vardır bir hayrı, bekle’ derim. Yaşadığım her şey için ‘iyi ki’ dedim her zaman. Çünkü beni bugüne getiren onlar.
Derya Uluğ kendiyle sık sık konuşan biri midir? Gün içinde içinizden en çok geçen ‘o düşünce’ nedir?
‘Her gün şükret ve daha mutlu biri ol’ derim kendime. Bizi bu zorlu dünyada ayakta tutan o mutlu anlar.
“Yaşananlar nefes, yaşanmayanlar heves kalır yanımıza… İnsanoğlu da hep aldığı nefese değil, içinde kalan hevese odaklıdır. O yüzden odağımızda ne varsa onun çevresinde çizeriz yolumuzu. Keşke aldığımız nefesin kıymetini daha çok bilebilsek…”
Birçoğumuzun kendiyle baş başa kaldığında görünenden farklı bir dünyası olduğunu düşünüyoruz. Siz, kimse bakmıyorken, tek başınıza ve konfor alanınızdayken nasıl birisiniz?
Çok derin sorular. Beni iç dünyama götürdünüz… Güçlü, yenilmez görünen görüntümün altında sevilmeye doymayan narin bir kız çocuğu var. Şu an ona bakınca gözlerim doldu…
Sizi yakından takip eden, seven, belki de aileden biri gibi gören hayranlarınız için bu soru. Hakkınızda ilk kez öğrenecekleri bir şeyi bizimle paylaşabilir misiniz?
O kadar çok şey var ki… 400’ün üzerinde yazdığım şarkı var. Bazen onları tek başıma dinleyip kimseye göstermeden ağlarım.
Yoğun iş temposu, konser programı, stüdyo ve günlük işler arasında birçok karar verdiğinizi varsayıyoruz. Karar verme konusunda nasıl birisiniz? Kararlarınızı alırken kontrol duygularınızda mı, yoksa mantığınızda mı?
İş konusunda mantığımla hareket ederim. Aklıma yatmayan bir şeyi asla kabul etmem. Kolay karar vermem, kolay vazgeçmem. Bazen içime doğar bir şeyler. Hislerim bir konuda beni uyarıyorsa mutlaka dinlerim.
Romantik dünyanızda ‘aşk’ tam olarak neye benziyor ve neyi temsil ediyor?
Aşk, mantığımızı kaybettiğimiz anların toplamıdır bence. Ve zamanla dönüşen, daha üstün şeylere evrilen bir mesele. Sürekli onunla yaşamak da zor, onsuz da… Sadece birine değil, bir şeye duyulan aşk da aynı. Yine de aşkın heyecanı olmadan yaşanmaz.
Derya Uluğ bir aşkın başrolünde nasıl biri? Romantik bir aşık mı, yoksa iyi bir yol arkadaşı mı?
Hem sürpriz yapmayı seven romantik biriyimdir. Hem de iyi bir yol arkadaşıyımdır. İkisinin de fazlası insanı sıkabilir. Yeterli derecede olunca ömrü de uzun oluyor.
Asil Gök ile ilişkiniz dışarıdan hem romantik hem de kariyer olarak birbirini tamamlayan bir aşk olarak yansıyor takip edenlere... Sizce de bu aşk, peri masalları ve modern dünyanın harikulade ortaklığını resmetmiyor mu? Uzaktan imrenerek takip edilen ‘sizin hikayenizi’ siz nasıl tarif edersiniz?
Ne güzel bir anlatım… Biz, birçok konuyu aşmış bir çiftiz. Bir olan ama iki ayrı kişi kalmayı başarabilen bir çiftiz.
Cildiniz için özel olarak uyguladığınız bir bakım rutini var mı?
Spor yaptığım zamanlarda çok daha iyi hissediyorum kendimi, cildimi. Çok düzenli bakıyorum dersem yalan olur. Elimden geldiğince nemlendirici ve göz kremi kullanmaya çalışıyorum. Ama asla makyajla yatmam mesela. Mutlaka temizlerim cildimi.
Modayla ilişkiniz nasıl? Trendleri takip ettiğinizi biliyoruz fakat onları kendi stilinize uygulama konusunda cesaretli mi, yoksa güvenli alanında mutlu olan biri misiniz?
Cesaretliyimdir. Yeniliklere her zaman açığım. Babam tekstilci, annem eski terzi olduğu için kumaşların içinde büyüdüm. Küçükken de çizerdim bir şeyler. Şimdi de bazen kendi çizdiğim tasarımlarımı giyiyorum. Tam hayal ettiğime Türkiye’de ulaşmak zor olsa da iyi, özenli ve kendimi kendim gibi hissettiğim şeyler giymeye çalışıyorum.
Spora özel olarak vakit ayırdığınız fit görünümünüzle kanıtlanıyor. Nasıl bir egzersiz programınız var?
Spor benim mutluluk kaynağım. Bazen bozsam da genel olarak sağlıklı beslenmeyi rutinime yaymış biriyim. Şu sıra sağlığım için tedbir amaçlı spor yapmam yasak ama normal rutinde haftanın en az dört günü spora giderim. Her boşlukta yürüyüş yaparım.
Gelecek, şu andan bakıldığında her ne kadar uzak görünse de zaman fazlasıyla çabuk geçiyor... Geleceğe dair nasıl hayaller kuruyorsunuz?
Kariyerimde belirlediğim hedeflere en azından yakınlaşmış olmayı, yazdığım 400 civarı şarkının en az yarısını çıkarmış olmayı diliyorum. Ve Asil’in ne kadar yetenekli biri olduğunu herkesin görmesini diliyorum. Sonra beraber keyif yaptığımız günleri görmeyi diliyorum.
Bir sonraki buluşmamız için Elele’nin zaman kapsülüne bir soru bırakalım isteriz. Gelecekteki buluşmamızda, size mutlaka hangi soruyu, neden sormalıyız?
“Şimdi ne hissediyorsun?”
“Yoldaş olur şarkılar anılara, anlara. Yaşadığım ya da şahit olduğum acıları, sancıları, mutlulukları, istekleri anlatıyorum ben de. Şarkılar, birbirini tanımayan insanların aynı duyguda ruhen buluştuğu yerdir…”
TEK BAKIŞTA
- Nerede yazar?
Evde ya da stüdyoda, sabaha karşı. - Neyi unutamaz?
Hayatıma dokunan insanları. - Neyi hatırlayamaz?
6 ayda bir değiştirmek zorunda bırakıldığım banka şifrelerini. - Başarıyı nasıl kutlar?
Bu tarz şeyleri konuşmayı tercih etmem ama her büyük başarımda şükretmek için namaz kılarım. - Kaybedince nasıl tepki verir?
Hırslanırım. - En çok kimi dinler?
Sezen Aksu’yu. - Neyi yemekten bıkmaz?
Yaprak sarma ve patates kızartması. - Dostları ona nasıl seslenir?
Yakınlarım ‘Deryuş’ der. - Başucunda hangi kitap var?
1984-George Orwell. - Kimi örnek alır?
Beyoncé, Ajda Pekkan, Tarkan, Sezen Aksu. - Neye tahammül edemez?
Kandırılmaya gerçekten tahammülüm yok. - Vazgeçemediği nedir?
Fenerbahçe ve futbol maçları. - İmza aksesuarı nedir?
Küpelerim. - En çok kimi arar?
Menajerim Tayfun, annem, ablam, arkadaşım Volkan ve Zehra sanırım. Asil ile telefonda çok konuşmayız.