Esra Bilgiç: “Özgünlüğü hedefliyorum”
Her geçen gün kendinin daha iyi bir versiyonunu yaratmak için çalışan, gözlemleyen, yaratıcı gücün alametifarikasını keşfetmiş ve iyi ya da kötü tüm ihtimallerin kıyısındaki deneyimlerini dengeli bir mücadeleyle karşılayan oyuncu Esra Bilgiç ile bir aradayız.
Elele Mayıs sayısından... Her geçen gün kendinin daha iyi bir versiyonunu yaratmak için çalışan, gözlemleyen, yaratıcı gücün alametifarikasını keşfetmiş ve iyi ya da kötü tüm ihtimallerin kıyısındaki deneyimlerini dengeli bir mücadeleyle karşılayan oyuncu Esra Bilgiç ile bir araya geliyoruz. Diriliş Ertuğrul, Ramo ve şu an hazırlık aşamasında olan Süslü Korkuluk dizisine dek kariyerini konuşmak ve ‘gerçek’ Esra’yı tanımak için derin bir sohbete başlıyoruz.
RÖPORTAJ: SİMAY ENGÜR
FOTOĞRAF: EMRE İBİŞ
STYLING: DEFNE ÇEVİK
SAÇ: AKIN ÜNAL
MAKYAJ: DİDEM DAĞDEVİREN
FOTOĞRAF ASİSTANI: BARAN AVCI
STYLING ASİSTANLARI: Duygunay Selçuk, Sena Temel
Hayatınızın nasıl bir dönemine denk geldik, şu sıralar neler yapıyorsunuz?
Oyunculuğa adım attığımdan beri üretiyorum. Ama artık -özellikle son iki senedir- ne ürettiğimin tam olarak farkındayım. Ayaklarımın her geçen gün yere daha sağlam bastığını hissediyorum; çünkü kendimi düne göre çok daha iyi tanıyorum. Büyüyorum, kendimin daha iyi bir versiyonuna dönüşüyorum. Ürettiklerimde çok daha hassasım, özgünlüğü hedefliyorum; o yüzden bolca okuyup izliyorum. Gezdiğim her yeri yeniden geziyorum. Her gördüğüm yer, duyduğum her yeni ses, okuduğum her kitap bahsettiğim ‘kendimin daha iyi hali’ için birer malzeme. Mesleğimde özgünlük için malzeme topluyorum.
Arama motoruna ‘Esra Bilgiç kimdir?’ yazdığımızda burcunuzdan, okulunuza ve bugüne dek rol aldığınız tüm dizilere ulaşabiliyoruz. Bu biyografik bilgilerin dışında, Esra Bilgiç kimdir, boş günlerinde neler yapar, küçük mutlulukları nelerdir?
Kendimi doğru anlatmak benim için çok önemli. Elbette arama motorunda çıkan birkaç tanımlayıcı cümleden, görsel teşkil etsin diye seçilen iyi ya da kötü fotoğraflarımdan ibaret değilim. İdeallerim, prensiplerim, fikirlerim ve hayallerim var. 14 Ekim 1992’de Ankara Yenimahalle Devlet Hastanesi’nde doğdum. Çocukluğumu Mamak-Dikimevi arasında geçirdim. Bir erkek kardeşim var. O da hukuk okuyor. Dedem ve babaannem büyüttü ikimizi de. Okumayı çok seviyorum. Öğrenciliğim hayat boyu sürsün istiyorum. Planlı ve programlıyımdır. Sürprizlerden hoşlanmam, hazırlıksız olmamak adına tüm ihtimalleri göz önünde bulundurarak hareket ederim. Temkinli ve hazırlıklıyımdır. Bu hazır olmak, daha çok profesyonel hayatımla alakalı. Sete hiçbir zaman hazırlıksız gitmedim. Oyun okumayı severim. Kendime ait bir defterim var, amatörce bazı ‘uyarlama’ fikirleri not ediyorum. Gün batımında, sahilde yapılan uzun yürüyüşlere bayılırım. Her mevsimi severim. Bozkırları ve dağları çok severim. Sevdiğim fotoğrafçıların çalışmalarını düzenli bir şekilde takip ediyorum. Resim sanatı üzerine okumayı severim. Yemek yapma konusunda fena değilim fakat tatlı konusunda iddialıyım. Çok güzel tiramisu yaparım; hatta tarif defteri tutmaya başladım. Eski model arabaları kullanmayı çok seviyorum. Ayrıca bu yaz yelkenli dersleri alacağım. Bir kedi ile aynı evi paylaşıyorum. Bu ay bir yenisi ailemize katılacak.
Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldunuz. Ardından Londra’da drama eğitimi alma fırsatınız olmuş. Şu an ise bildiğim kadarıyla hukuk eğitimi almaya devam ediyorsunuz. Biraz geçmişe dönersek de Ankara’da, çocuklarını okutmak için uğraşan, emekçi ve mutlu bir ailede büyümüşsünüz… Henüz bir çocukken; yani ‘ben oyuncu olacağım’ kararını verene kadar içinizdeki farklılığı, aslında yaratıcılıkla sımsıkı bir bağı olan ‘tuhaflığı’ nasıl fark ettiniz?
Maalesef Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olamadım ama kalbimde hala Bilkentliyim. İkinci sınıftayken çalışma programım sebebiyle okumaya mecburi bir ara verdim. 2019 yılında artık bir İstanbullu olduğuma ikna olunca yatay geçişle okuma hayali kurduğum hukuk fakültesine başladım. Şimdi, hukuk fakültesi üçüncü sınıf öğrencisiyim. 2018’de Londra’da Royal Academy of Dramatic Art’da kısa süreli drama dersleri aldım. Ankara’da çok güzel bir çocukluk dönemi geçirdim. Çok küçükken adlandıramadığım; ama şimdi düşündükçe fark ettiğim bazı farklı kabiliyetlerim olduğunu anımsıyorum. Tiyatroya çok ilgiliydim. Oyun izlediğimde çok heyecanlandığımı çok iyi hatırlıyorum. Her şeyi devamlı gözlemlerdim, kafamın içinde hep fikirler vardı. İlkokulda, arkadaşlarımla okul çıkışlarında okulda kalıp tiyatro kulübü için çalışırdık. Bu bahsettiğim dönemde henüz 10-12 yaşlarındaydım. Annemin farkındalığı ve teşvikleriyle sanat her zaman hayatımdaydı. Sonra ben sanatı, bilinçli bir şekilde hayatımın merkezine aldım.
Peki, en eski ‘mutlu’ hatıranız nedir?
Çocukken ailecek gittiğimiz yaz tatilleri en mutlu hatıralarım.
Diriliş Ertuğrul dizisiyle tanıdık sizi, ardından Ramo, Kanunsuz Topraklar ve bir de sinema filminiz var, Adanış: Kutsal Kavga. Yakın bir zamanda ise Süslü Korkuluk dizisiyle, dijital bir platformda izleyeceğiz sizi… Süslü Korkuluk macerası nasıl başladı?
Şubat başında Kanunsuz Topraklar dizisi için final karardı aldık. Çok özen gösterdiğimiz, emek verdiğimiz bir projeydi. Proje bitince değerli yapımcı büyüklerim ve yönetmenlerim okumam için çok sayıda senaryo ulaştırdılar bana. Finalden birkaç hafta sonra OGM Pictures’a gittim. Yapımcımız Onur Güvenatam’ın isteği üzerine Süslü Korkuluk’un senaryosunu okudum. Çok nahif, çok zarif, aynı zamanda çok güçlü bir hikayesi var. Esvet çok farklı bir kız. Her şey seyirciye sürpriz olsun. Daha fazla detay vermeyeceğim.
Bugüne dek arzuladığınız ve gerçek olan en büyük şey neydi? Bir arzunuzun gerçek olması, sizi kısa bir süre de olsa amaçsızlığa sürükler mi; yoksa her daim hangi yöne gideceğinizden emin olur musunuz?
Mesleğimde sağlam adımlarla ilerlemeyi ve dahil olduğum her projeye maksimum düzeyde katkı sağlamayı arzu ediyordum. Arzulamaya devam ediyorum. Bu isteğim ve tüm potansiyelimi ortaya koyduğum ürünler, beni gelecek için motive ediyor. Amacımı belirginleştirip parlatıyor.
Kendi doğrularınıza, fanatik sayılabilecek bir inancınız var mı? Yoksa kendinize, fikirlerinizin günden güne değişebileceğine dair bir esneklik payı bırakır mısınız?
Her türlü fanatiklikten imtina ediyorum. Dünyada değişen her şeyin farkındayım ve ben de değişimin bir parçasıyım.
Şu an 29 yaşındasınız. Yirmili yaşlarla, otuzlu yaşlar arasında ciddi bir ihtiyaç ve talep farkı oluyor… 29 ise, biraz hazırlık gibi! 30’larda özellikle zihinsel olarak, hayatı ve insanları algılayış biçiminizde nasıl bir güncelleme yaşamayı umut ediyorsunuz?
29’u çok sevdim. Bu yaşımı olabildiğince verimli ve farkında geçiriyorum diyebilirim. Benim için 26’ya ve 27’ye kadar çoğu şey çok belirsiz ve bulanıktı. Şimdi de aralanmamış çok kapı var ama gerçekten son üç yılım özellikle çok güzeldi. Artık ne istediğimi de ne istemediğimi de biliyorum. 30’lu yaşlarımda yeni deneyimler edinmek, dünyayı karış karış gezmek istiyorum. Hukuk fakültesinden cüppemi giyip mezun olmak ve bir klasiği sahnelemek için tiyatro sahnesine çıkmak istiyorum.
Gün içinde nasıl bir ruh hali içinde olursunuz? Neşeli ve mutlu olma hali, genellikle öyle olmaya çalıştığınız mı; yoksa hali hazırda zaten öyle hissettiğiniz, bozulmaması için çaba harcadığınız duygular mı?
Genelde mutluyumdur. Etrafa her zaman gülücükler saçmasam da içimde hep dengeli ve iyiyimdir. Elbette iyi hissetmediğim günler ve anlar oluyor. O günlerin de olabildiğince ‘tadını çıkarıyorum’ diyeyim. Mutluluğumun bozulmaması için özel bir çaba harcamıyorum, sadece tecrübelerimi seçiyorum. Her şeyi tecrübe etmeme lüzum yok. Deneyimleme ihtimalim olan şeyleri enine boyuna ölçüp tartarım.
Pek çok röportajınızda doğa ve tüketim çılgınlığı konusunun üzerinde durduğunuzu gördüm. Hatta fotoğrafçı Sebastiao Salgado’yu da ne kadar çok sevdiğinizi biliyorum! Doğanın sahibi gibi davranılmayan, insani değerlerin gözetildiği ve tüketmenin hayatın amacı gibi görülmediği alternatif bir dünyanın fotoğrafını çekecek olsak; kendinizi o fotoğraf karesinin içinde nasıl tasvir ederdiniz?
Gün batımına yakın saatlerde, etrafı dağlarla çevrili; uçsuz bucaksız buğday ekili bir arazi hayal ediyorum. Güneşin son yakıcı ışıkları altında ekinler, altın gibi parlıyor. Esen sıcak rüzgar, ekinleri dalgalandırıyor. Hasat zamanı kapıda. Bu fotoğraf karesinin tam ortasında ben varım. Doğayla uyum içinde ürettiğimiz bir hayat hayal ediyorum.
Hangi tür karakter özellikleri, o kişiden koşarak uzaklaşmanıza sebep olur?
Ukala, patavatsız ve her şeyden şikayet eden insanlarla mecburen bir ilişki kurmak zorundaysam; o ilişkinin olabildiğince mesafeli olmasına özen gösteririm. Bazen kaçarak uzaklaşmak mümkün olmayabilir.
Herkesin aşkı yaşama ve tanımlama şekli birbirinden farklı. Sizin ‘aşk’ tanımınızda mutlaka olması gereken ve asla olmaması gereken şey ne?
Gustave Flaubert, aşkın güçlü bir ‘merak’ duygusu ve bilme isteği olduğunu söylüyor. “Aşka en uzak cümle, senden nefret ediyorum değil, bilmek istemiyorumdur” diyor. Bilemiyorum. Bu konunun keskin hatlarla etrafını, sınırlarını çizebilecek kadar bilgi ve tecrübe sahibi değilim ama birbirini seven insanların anlaşmaya gönlü olmalı. Problemleri köpürtmek, sorunları büyütmek bana göre değil. Bu gerginliklerden olabildiğince uzak duruyorum. Hayatı ‘daha’ yaşanabilir hale getirmeli bir ilişki, hesapsız olmalı. Dilerim hayatın bizler için böyle bir planı vardır.
‘İşte yaşamak bu!’ dediğiniz anlarda, nerede ve ne yapıyor olursunuz?
İlk aklıma geleni söyleyeyim: Çok emek verdiğim, günlerce, aylarca uğraştığım bir şeyin iyi bir sonuç vermesi ve gidip sakince sahilde gün batımını izlemek.
Biraz da güzellikten konuşalım… Her gün ya da belli aralıklarla başvurduğunuz cilt bakımı rutinleri, uygulamaları var mı?
Genetik faktörlerin ve beslenme alışkanlıklarının iyi bir cilt için en temel iki yapı malzemesi olduğu kanaatindeyim. Ben cilt temizliğime çok özen gösteriyorum. Kullandığım ürünler konusunda çok seçiciyim. Yatmadan bir saat önce yüzümü etkili bir temizleyici ile yıkadıktan sonra cildime mutlaka su bazlı, hafif bir nemlendirici uygularım. Haftada bir peeling ve maske yapıyorum. İki-üç ayda bir daha derin bir temizlik için cilt bakımı yaptırıyorum.
Stilinizi oluştururken, öncelikleriniz neler? Renk uyumu, kendinizi iyi hissettiğiniz bir kalıp ya da sezondaki trend bir parçayı mutlaka gardırobunuza eklemek gibi öncelikleriniz var mı?
Önceliğim rahatlık. Tüm renkleri seviyorum; sadece hardal sarısına bir türlü ısınamadım. Gömlekler, tişörtler, jeanler ve ceketler benim tarzımı oluşturan temel parçalar. Arada uzun elbiseler ve mini etekler kullanmayı da seviyorum. Ortaokuldan beri ‘Converse’ insanıyım ama topuklu ayakkabı da sık sık kullanırım günlük hayatımda. Herkesin kullandığı, sırf ‘trend’ diye dolabına eklediği parçalardan özellikle kaçıyorum. Benim tarzıma uyan, dolabımdaki kıyafetlerim ile kullanabileceğimi düşündüğüm parçaları eklemeyi tercih ediyorum. İhtiyaçlarım doğrultusunda alışveriş yapıyorum.
“Elbette arama motorunda çıkan birkaç tanımlayıcı cümleden, görsel teşkil etsin diye seçilen iyi ya da kötü fotoğraflarımdan ibaret değilim. İdeallerim, prensiplerim, fikirlerim ve hayallerim var.”
Oyunculukla alakalalı gönlünüzde yatan büyük bir hayaliniz var mı?
19’uncu ya da 20’nci yüzyılda geçen neo-noir, polisiye türünde bir dizide kadın kahraman (anti-kahraman) oynamak ve bir klasiği tiyatroda sahnelemek. Tüm kalbimle diliyorum.
Son olarak Süslü Korkuluk dışında sizi heyecanlandıran yeni projeler, iş birlikleri var mı?
Victoria’s Secret ile dijital bir iş birliği yaptık. Çok sevdiğim, yeniliklerini takip ettiğim bir markayla çalışmak gerçekten rüya gibi. Bir reklam filmi ile en yeni koleksiyonları olan ‘Love Cloud’ koleksiyonunu tanıttık. Molped ile anlaşmamız da devam ediyor. Yurt dışında birçok farklı ülkede Molped’i temsil etmeye devam edeceğim. Kadının ‘gerçek’ ihtiyaçlarını belirleme hedefi taşıyan, özgürlükçü ve yenilikçi markalarla iş birliği içinde olmak benim için çok değerli.