Acilen bir Serhat Teoman!
30’larının başında. Yakışıklı. Hayatla sanki biraz dalga geçiyor! Hiçbir şeye gereğinden fazla önem vermiyor. İyi oynuyor. Kızlar ona bayılıyor. Arkadaşları ile ‘fazla’ iyi geçiniyor. Okuduğum hiçbir röportajında falsosuna rastlamadım. Aile desen; dramı yok! Eğitim desen; o da dört dörtlük! Serhat Teoman... O ‘çözmüş adam’lardan...
Röportaj: Gözde Kaynak
Fotoğraf: Hakan Adil
Onu ilk kez Pragma’da izledim. Oyun şahaneydi! Çok uzun süre kapalı gişe oynadı. ‘Kuzey Güney’deki Burak Çatalcalı’nın o olduğunu ise itiraf edeyim hemen çözemedim! Kahrolsun balık hafızam! O dönem Buğra Gülsoy, Kıvanç Tatlıtuğ hayranları arasındaki yarışın gizli kazananı da Serhat Teoman fanları oldu! Sonrasında da her şey daha hızlı ilerlemeye başladı. ‘Bugünün Saraylısı’ ile başrolün tadına tam anlamıyla vardı. Şimdilerde onu ‘Acil Aşk Aranıyor’un Sinan’ı olarak izliyoruz. Çok ama çok yoğun çalışıyor. Haftanın altı günü dizi setinde olan birine ‘Pazar gününü bize ayır mısın?’ demek cesaret ister... Tüm cesaretimi toplayıp sordum. Yaptık bir hata bari işin içine biraz eğlence katalım dedik! Güneşli bir pazar sabahı aldık önümüze 1974 model Dodge Job Rated Truck’ı düştük Şile yollarına. Temiz hava, bol gıda, çok çok kahkahalı bir çekim olsun istedik, öyle oldu! İşte Serhat Teoman... Daha yakından tanımakta fayda var! Teyitli bilgi!
Nerede, ne zaman başladı hikayen?
4 Haziran 1983’te, Diyarbakır’da başladı.
Biz seni İzmirli biliyorduk...
Babam asker, Diyarbakır’da görev yaparken orada doğdum. Ortaokuldan sonrası İzmir. Sekiz senedir de İstanbul’dayım.
Evde asker disiplini var mıydı?
Yok! Babam evde asker gibi davranan bir adam değil. Öyle bir düzen ve disiplinle büyümedik. Babasıyla güreşerek büyüyen çocuklardanım. O bakımdan da çok şanslıyım.
İzmir mi? İstanbul mu?
İkisi farklı... Mesela şimdi dön deseler dönemem İzmir’e. Burada yapacağım işler var. Ama belli bir zaman sonra neden olmasın?
Oyuncu mu doğdun, oyuncu mu oldun?
Oyuncu olacağım diye büyüyen çocuklardan değilim. Ben çocukluğumu çocuk gibi yaşadım. Her çocuk gibiydim... Liseden sonra değişti durum. Bir tesadüf sonucu başladığım tiyatro oyunu ile Türkiye’yi dolaştım ve sonrasında bu işin eğitimini aldım.
Bu işi yapabilmek için eğitim şart mı?
Yetenek tabii ki önemli ama eğitimle de bazı şeyleri daha kısa sürede öğrenebiliyorsunuz ve daha hızlı yol alıyorsunuz. ‘Doğuştan bir yeteneğim vardı’ diyemem çünkü ailemde, akrabalarımda bu işle ilgilenen kimse yok. Genlerimden gelen bir durum değil benimkisi...
Sosyal medya hesaplarına baktım. Kızlar çıldırmış olmalı! Senin için deli oluyorlar... Ne hissediyorsun yazdıklarını okuduğunda?
Keyifli tabii. Ama acayip bir his yaratmıyor. 20 yaşında bu noktaya gelsem, durup derdim ‘vay be, bende kesin farklı bir şey var.’ Ama sekiz senedir basamakları tek tek çıkıp, önce bir sahne, sonra üç sahne, sonra beş sahne oynayarak şimdi yüz sahneye çıktım. Yük, hep taşıyabileceğim noktada kademeli kademeli verildi ve bunun için de bu yükü rahat kaldırabiliyorum. Bir anda bugün geldiğim noktaya gelseydim, ne durumda olurdum ben de bilmiyorum. Bunu yaşayan gençleri de görüyorum. Benim avantajım yüz kiloyu direkt sırtıma almamış olmak; beş beş yolda giderken topladım, biriktire biriktire gittiğim için daha rahat oldu her şey.
Sen Serhat’ın en çok neyini seviyorsun? Sence niye seviyorlar seni?
O, projelerin başarısı. Benimle alakası yok. Şu an dizideki Sinan’ı seviyorlar. Ondan önceki projede Savaş Ataman’ı seviyorlardı. Daha önce de Burak Çatalcalı’yı... Onlar senaristin yazdığı adamı seviyorlar. Kendime çıkartabileceğim paysa şu; galiba senaristi seyirciye doğru iletebiliyorum. Kaşımla, gözümle, saçımla, boyumla, posumla bir yere gelseydim sekiz sene önce de bu noktada olurdum. Benim kulvarım farklı. Ben uzun mesafe koşuyorum. Oyuncuyum.
Aşk var mı şu anda?
Yok. Nerede olduğunu da bilmiyorum. Yuvarlak bir dünyamız var, onun içinde bir yerlerdedir herhalde. Evet çok yoğun çalışıyoruz ama zamanım yok diye bir şey de yok. Zaman alan bir şey değil aşk...
Kendinden ödün verir misin aşık olduğunda?
Kendinden ödün verdiğinde ya da karşı taraftan kendinden ödün vermesini istediğinde aşk biter. Sen A kümesisin, karşındaki insan B kümesi. İlişki sadece A, B kümelerinin kesiştiği yer. Eğer üst üste koyarsan sen o olursun, o da sen olur. O zaman da işte aşk olmaz o; tek bir şeye dönüşürsün. İki taraf da bulunduğu yerden memnun olmaz. Çünkü herkesin bir hacmi ve kapladığı alan var.
En uzun ilişkin ne kadar sürdü? Çok mu eskidendi?
Altı sene. Çok eski değil. Ama eski!
Bugüne kadar kadınlardan ne öğrendin?
Her kadından, her insandan bir şey öğrenirsin. Spesifik olarak ‘şunu öğrendim kadınlardan’ deyip anlatabileceğim, hazır bir cevabım yok. Ama bildiğim bir şey var: Kadınları öğrenebilen erkek yoktur!
Ego ile beslenen bir meslek yapıyorsun ama gördüğüm kadarıyla çok egosantrik bir adam da değilsin. Sence şart mı bu meslekte ego?
Bence hiç şart değil. Yaptığım işin herhangi bir meslekten farkı sadece şu: Benim yaptığım iş, her insanın evinde olan bir cihazda yayınlanıyor. İnsanlar simamı biliyor. Bunun için de beni gördüğü zaman fotoğraf çektirmek ya da ‘merhaba’ demek istiyor... Bu, bu işin getirisi. Benim bir farkım yok. Mesleğimin bir farkı var. Buna inanırsan sokakta yürürken göbeğimi içeri çekeyim, omuzlarımı kaldırayım gibi bir derdin de olmaz. Bir mekana devamlı gidersem, oranın garsonunu gördüğüm zaman ‘nasılsın abi?’ derim, onlar da beni sokakta görüp ‘merhaba’ diyebilir. Çünkü ben onların evine gidiyorum, hem de her pazar akşamı.
İşinin en zor tarafı bu bence...
‘İstiklal’de rahatça yürüsem, kimse de bana bakmasa’ diyebiliyorsun tabii bazen ama ona takılıp da artık oraya gitmemek hastalanma noktası. Bende öyle bir şey yok. Ben oraya gidiyorum. Tanınırlıktan dolayı kendimi hiç kısıtlamıyorum. Kapüşonla gezmiyorum, şapkam yok, gözlük şart değil... Evet tanınıyorum. Ne yapayım? Hiç kimseden de kötü bir tepki almıyorum. Bir teyze ‘oğlum çok seviyoruz seni’ diyor, biri torununa benzetiyor, diğeri ‘kızım seni seviyor’ diye fotoğraf çektiriyor. Kötü bir şey yok bunda.
Meslektaşlarınla aran nasıl? ‘Bu dünya yalan dünya’ gibi bir kalıp var…
Yok, çok güzel bir dünya! Öyle ‘yalan dünya’ diyenler kendileri yalan yaklaştıkları için bunu söylüyor… Kişi kendinden bilir işi! Benim her diziden kazandığım insanlar var. ‘Hepimiz Birimiz İçin’ dizisinde Buğra (Gülsoy) ile arkadaş olduk, sonra dostum ve kardeşim oldu. ‘Bitmeyen Şarkı’dan Bülent (İnal) ile arkadaşlığımız dostluğa hatta abiliğe gitti. ‘Bugünün Saraylısı’nda ise Selçuk Yöntem! Nasıl yalan olabilir... Ben biriktiriyorum. Her sektörde iyi insan da vardır, kötü insan da...
Oyuncu olmasan ne olurdun? Doktor olur muydun mesela?
Doktor olamazdım ben. Rolüm için eğitim aldım Pendik Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde. O kadar zor bir meslek ki... Düşün; günde 10 hasta kaybettin, en az 20 acil müdahale yaptın ve arkadaşınla çay içmeye gitmek zorundasın çünkü hayat devam ediyor. Çok zor bir psikoloji. Acil servisteysen hep araftasın; ölümle kalım arasında. Çalışma şartları çok zor, aldıkları ücretler ortada, eğitim süreçleri de... Çok zor bir iş!
Sen ne kadar çalışıyorsun günde?
Saat vermeyeyim. Oyunculuk yapmak isteyen arkadaşlar korkmasınlar! İş çok iyi gidiyor. Ara vermememiz lazım. İzleyip, reytinglerde yansımasını gördüğümüz zaman ‘tüm yorgunluğumuz gidiyor’ diyemem tabii. Ama o kadar mutlu oluyoruz ki ‘hadi bir bölüm daha var’ diyoruz. 2-3 hafta daha bu kadar yoğun çalışacağız sonra biraz nefes alacak vaktimiz olacak.
Futbolla aran çok iyiymiş... Beşiktaşlısın galiba...
Galatasaraylıyım ama Çarşı grubunu çok seviyorum. Beşiktaş maçlarında da Fenerbahçe maçlarında da çok tweet atarım. Bana hep ‘hangi takımlı olduğu belli değil’ diyorlar ama yabancı bir takım ile oynuyorlarsa niye ben Galatasaraylıyım diye Fenerbahçe yenilsin isteyeyim ki? Mesela şu son olay; ‘şoförü vuralım hepsi ölsün!’ Bence şu an lig durdurulmalı... Sen futbolu bu noktaya getirdiysen, durdur ligi. Şampiyonlar ligi, UEFA’ya yollama takım. Önce insan canı, futbol falan bunlar bahane! Bak sinirlendim!
Ne olacak bu memleketin hali? Sen korkmadan sosyal medyada fikirlerini söyleyebiliyorsun...
Ben hiçbir partiyi kötüleyen veya destekleyen bir adam değilim. Özgürce görüşlerimi yazıyorum. Geleceği de dumanlı, gri, siyah görenlerden değilim. Bazen Polyanna kafası gibi görünüyor ama nasıl bir insanın hayatında sıkıntılar da vardır mutluluklar da, ülkeler için de aynı şey geçerli bence. Sıkıntılı dönemler de yaşanır mutlu günler de… Hayat stabil değil ki yaşanan durumlar hep aynı olsun. Ben her zaman her şeyin güzel olacağına inanıyorum.
‘Acil aşk aranıyor’ mu? Bu setten aşk çıkar mı?
Acil aşk aramayan var mı? Bizden aşk çıkar mı? Bilmiyorum ki... Kadro geniş. Kimse adına bir şey söyleyemem.
Senden çıkar mı?
Bilemiyorum, o yüzden çıkar ya da çıkmaz diyemem. Ben genelde çalıştığım işlerde bir ilişki yaşamamaya gayret gösteriyorum. Aynı sette zor olabiliyor bu durumu dengelemek.
Ne olmazsa olmaz?
Huzur olmazsa olmaz. Sağlık olmazsa olmaz. Para, pul gelir gider.
Neyi affedemezsin?
Ana göre değişir. Şimdi bu derim, öyle büyük bir şey çıkar ki, o an daha başka düşünürüm. Başa gelmesin diyorum yani. Kin tutmam ama affedemediğim şeyler var.
‘İşte o an değişti her şey’ dediğin bir an var mı?
Sektörel olarak ‘Kuzey Güney’de Burak Çatalcalı rolüne başladığım gün, benim için bir değişim yaşandı… Daha öncesinde yaptığım işler vardı elbette ama Burak Çatalcalı farklı bir yere taşıdı beni. Girdiğim anda hem karakterin adı soyadı, hem kendi adım soyadım trend topic oldu. O günden sonra, başka bir ivmede devam etti hayat benim için, her anlamda.
Sanki şu an ‘senin zamanın’. Başkası ile bu hayatı paylaşma fikri nasıl geliyor?
Hayatımda biri olsa, evli olsam ve çocuğum olsa yine benim anım. Mesleğim ve ailem arasında dengeyi kuracak bir adamım. Babamdan öğrendim onu.
10 yıl sonra da oyunculuk mu yapmak istiyorsun?
Başka bir şey yapmayı bilmiyorum ki. Oyunculuk zaten böyle bir şey. Her şeyden biraz bilen ama hiçbir şeyi tam bilmeyen adam oyuncudur. Doktorun bildiği her şeyi bilmem ama doktoru oynarım. Gözlemim iyidir, empati gücüm iyidir. Tam olarak bildiğim şey oyunculuk ve oyunculuktan para kazanıyorum.G.E.T nasıl gidiyor? Pragma bitti değil mi?
Güzel gidiyor. Bizim için nefes aldığımız, soluklandığımız bir yer G.E.T. Seneye yapacağımız bir projemiz var. Dip! Onu yazdık, bitti. Buğra da ben de çok yoğunum. O nedenle biraz bekliyor şimdi...
Nasıl bir şey seyredeceğiz?
Pragma’da seri katilleri işlemiştik. Öldürebilen insanları görmüştük. Bu defa öldüremeyen insanları göreceğiz. Her zaman vardır, ‘Ben bunu öldüreceğim, şunu yapacağım, bunu yapacağım’ diyenler... Bunun bu kadar kolay olmadığını gösteren bir oyun. Biz, ‘toplumda herkes zarar veriyor, şiddet var’ diyoruz. Hayır, herkes zarar vermiyor. Kimsenin
kılına dokunamayan insanlar da var.
Beyaz perdede ne zaman göreceğiz seni?
Kendi filmimiz var. Bu sene yapamıyoruz yoğunluktan. Çok fazla film teklifi de var ama değerlendiremiyorum. Şu an sadece Acil Aşk Arıyoruz.
‘Acil Servis’, nasıl ‘Acil aşk aranıyor’ oldu?
‘Acil Servis’, ‘ER’ın uyarlamasıydı. Çok keyifli, çok güzel bir işti. Çok da güzel çekildi ve oynandı. Her şey iyiydi bence. Ben hala izlediğim zaman çok keyif alıyorum. Bir gün yurt dışından, ‘Sen ne yapıyorsun? İşlerini görelim’ deseler ilk bölümünü yollarım rahatlıkla. Güveniyorum o işe ve çok da sevdim. Belki toplumun geldiği nokta ve istekler biraz farklı olduğu için reyting savaşında yenildi. Ama oradaki karakterle başka bir macera başladı. Seyirci de bunu çok sevdi. Bu dönüşüm ilk kez yapıldı Türkiye’de. Riskti ama galiba başarılı oldu. Biraz yapımcı başarısı, biraz kanalın yapımcıya güvenmesi sonucunda alınan doğru bir karardı.
Nasıl gidiyor sette hayat? Çok uzun süre çalışıyorsunuz sanırım...
Çok keyifli, güzel bir set, eğleniyoruz! İlk defa romantik komedi çekiyorum ve daha keyifli geldi set. Zor kısımları var tabii. Dramada çok yorulduğunuz zaman daha kolay oynuyorsunuz. Çünkü zaten yüzünüz düşük olmalı, yorgun, sinirli ve nötr bakışlar normal…
Şimdi setteki 20’inci saatin sonunda da sahneyi yükseltmek için inanılmaz bir enerji kullanmak zorundayız. Bunlar işin zorlukları ama hiç mutsuz etmiyor. Ya da bana şu an daha yeni olduğu için öyle geliyor.
Kulis isteklerin var mı ya da oyunculukta kuralların?
Yok! Hiç yok! Sadece olması gerekenler yapılmalı diye düşünürüm. Saygısızlığa tahammül edemiyorum. Eğer ben prova yapıyorsam ve sette gürültü varsa çok sinirleniyorum. İşini yapması gereken biri işini yapmıyorsa bu beni rahatsız ediyor. Ben işimi doğru yapmazsam onların da sinirlenme hakları var tabii. Yani bütün röportaj bittikten sonra bir terslik çıksa, her şeyi yanlış söyledim desem, sen sinirlenmez misin?
Sinirlendiğinde sesin yükselir mi?
Ana göre değişir. Ben İkizler burcuyum. Net tepkilerim yoktur ama bazen hiç konuşmam ve susarım. Anlarlar zaten sinirlendiğimi, kalp kırmadan çözmeye çalışırım.